Dr. Tahir Tamer Kumkale

tamer@kumkale.net
|
Kitaplarımdan seçmeler... Amazon'da kitaplarım



|
Türk çocuklarına Atatürkçülük öğretilmeyecekmiş |
|
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:
|
Her geçen gün şiddeti artarak büyüyen ve bütün yurt sathını kaplayan bölücü terör olayları Türkiye gündeminin büyük kısmını işgal ediyor. Gündemin diğer bölümünü ise dünya liderliğine soyunan Türkiye’nin Libya, Mısır, Suriye, Kıbrıs Rum Kesimi, Filistin ve İsrail ile olan ve özellikle de Arap aleminin sorunlarıyla boğuşmak alıyor.
Oysa bu kadar kargaşa arasında Türkiye’de milletin ve devletin geleceğini belirleyecek çok önemli olaylar meydana geliyor. Ak Parti yönetimi meclis tatile girerken elde ettiği " Kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi" ile Türkiye’nin temel yapısını kökten değiştirecek radikal uygulamalara imza atıyor. Terör ve dış politika gündeminin gölgesi altında gerçekleşen bir dizi değişiklik ile Türkiye yeniden yapılandırılyor ve ülkenin geleceği ipotek altına alınıyor. Ve hızını takipte zorlandığımız bu değişim sürecinde milletin temsilcilerinin bulunduğu TBMM hiç dikkate alınmıyor. Bir bakıma milli iradenin temsili milletten hükümete devredilmiş oluyor.
Kanaatime göre; Kanun hükmündeki kararname yetkisi kullanılarak yapılan en büyük değişiklik Milli Eğitim Temel Kanunu’nda bakanlığın görevlerini belirten bölümden Atatürk ve Atatürkçü Düşünce’nin çıkartılarak Anayasamızın gençlerimizin yetişmesinde istediği temel şart olarak belirlenen ana unsurdan uzaklaşılmış olmasıdır.
Konu çok ciddidir.
Ben yaptım oldu, diyerek geçiştirilemez.
Burada muhalefet partilerine tarihi görevler düşmektedir..
Çünkü, Milli Eğitim Temel Politikaları; devletin ve bu devleti sahiplenen milletin bugünü ile geleceğini belirleyen ana esaslardır. Bu konuda değişiklik yapabilmek hükümetlerin yetkisinde değildir. Çünkü bu temel politikalar kanunlardan önce anayasa ile belirlenmiştir. T.C Anayasasının 11. maddesine göre; "Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır. Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz". Anayasamız geçerliliğini muhafaza ederken buna aykırı karar almak ve bunu yaparken TBMM’nin verdiği kanun hükmünde kararname yetkisini kullanmak Anayasa ihlali sonucunu doğurmaktadır. Bu konunun çözüm için TBMM açıldıktan sonra milletvekillerinin oluruna sunulması hayati önemi haizdir..
3797 Sayılı Milli Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun’un 2nci Madde "a" fıkrasında belirlenen Milli Eğitim Bakanlığının görevleri şu şekilde idi;
"Atatürk İnkılâp ve İlkelerine ve Anayasada ifadesini bulan Atatürk Milliyetçiliğine bağlı, Türk Milletinin milli, ahla ki, manevi, tarihi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren, ailesini, vatanını, milletini seven ve daima yüceltmeye çalışan, insan haklarına ve Anayasanın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetine karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş vatandaş olarak yetiştirmek üzere, Bakanlığa bağlı her kademedeki öğretim kurumlarının öğretmen ve öğrencilerine ait bütün eğitim ve öğretim hizmetlerini plânlamak, programlamak, yürütmek, takip ve denetim altında bulundurmak",
25 Ağustos 2011 gün ve 652 Sayılı Kararnamenin 14.09.2011/28054 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren yeni bölümü ise aynen şöyledir.
" Millî Eğitim Bakanlığının görevleri şunlardır: Okul öncesi, ilk ve orta öğretim çağındaki öğrencileri bedenî, zihnî, ahlakî, manevî, sosyal ve kültürel nitelikler yönünden geliştiren ve insan haklarına dayalı toplum yapısının ve küresel düzeyde rekabet gücüne sahip ekonomik sistemin gerektirdiği bilgi ve becerilerle donatarak geleceğe hazırlayan eğitim ve öğretim programlarını tasarlamak, uygulamak, güncellemek; öğretmen ve öğrencilerin eğitim ve öğretim hizmetlerini bu çerçevede yürütmek ve denetlemek."
Görüldüğü gibi yeni kararname ile bugün TBMM’de tamamının yeniden ele alınarak değiştirilmesi istenen 1982 Anayasasının dayandığı temel fikri yapı olan "Atatürk İlkeleri ve Atatürkçü Düşünce Sistemi"nin öğretim ve eğitimine milli eğitim kurumları içinde son verilmiş olmaktadır.
Oysa Anayasamızın "Eğitim ve Öğretim Hakkı ve Ödevi"ni belirleyen 42 inci maddesi ile "Gençliğin Korunması"nı düzenleyen 58 inci maddelerinde Atatürkçü Düşünce Sistemine uyulması açıkça emredilmektedir. Bu anayasal sorumluluk gereği olarak Milli Eğitim Temel kanununda Milli eğitimin görevleri yukarıdaki şekilde düzenlenmiştir. Konuyu biraz açalım;
Anayasamızın "Eğitim ve Öğrenim Hakkı ve Ödevi"ni belirleyen 42 nci maddesi ile her Türk vatandaşının Atatürkçü olarak yetiştirilmesi öngörülmektedir.
Madde 42 : "...Eğitim ve öğretim, Atatürk İlkeleri ve İnkılâpları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz"… Bu madde, Anayasamızın Atatürkçü Düşünce ve Atatürkçülük faaliyetleri ile ilgili en önemli ve vazgeçilemez maddesidir. Buna göre ana mektebinden üniversite ve lisansüstü eğitime kadar her seviyedeki eğitim ve öğretim kurumunda eğitim plân ve programları Atatürkçü Düşünce doğrultusunda hazırlanacaktır. Eğitim kurumlarına gelen herkes birbirini tamamlayacak tarzda sunulan Atatürkçülük öğretisini alarak devletine, milletine, toprağına, bayrağına, özgürlük ve bağımsızlığına sahip, milli şuurla teçhiz edilmiş, dostunu ve düşmanını tanıyan, milli hedeflerine saygılı ve bu hedefler doğrultusunda hareket etmeği milli şiar edinmiş vatan evlatları yetiştirilecektir. Doğal olarak böyle bilinçlenmiş kişilerden oluşan nesiller Atatürk Türkiye’sini sonsuza kadar yaşatacaklardır.
Yine anayasamızın "Gençligin Koruması" başlıklı 58 inci maddesi; " Devlet, İstiklâl ve Cumhuriyetimizin emanet edildiği gençlerin müsbet ilmin ışığında, Atatürk ilke ve inkılâpları doğrultusunda ve Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü ortadan kaldırmayı amaç edinen görüşlere karşı yetişme ve gelişmelerini sağlayıcı tedbirleri alır"şeklindedir.
Görüldüğü gibi burada da geleceğimizin teminatı olarak görülen gençlerimizin yetiştirilmesinde Atatürkçü Düşünce esas alınmıştır. Gençlerimizi tamamen milli Atatürkçü Düşünce Sistemi ile teçhiz ederek koruma altına alabileceğimiz vurgulanmıştır. Ve bu madde ile "Türk gençlerinin Atatürkçü olmaları" zorunluluk olarak gösterilerek yönetici kadrolara ciddi sorumluluklar yüklenmiştir.
42 ve 58 inci maddeler birlikte değerlendirildiğinde, Anayasamız tüm öğrencilerin eğitim ve öğretimini Atatürkçü Düşünce doğrultusunda yaptırarak toplumun tümünün bu öğretiden geçmesini hedef almıştır. Herhangi bir şekilde okuldan ayrılarak hayatını kazanmak durumunda kalan gençlerimizin de bu öğretiden mahrum kalmasını önlemek maksadıyla, birbirini bütünler mahiyette devletin bütün kuruluşlarında istihdam edilen gençlerimiz için Atatürkçü Düşünce doğrultusunda yetişme ve gelişmelerini sağlayıcı tedbirler alınmasını emretmiştir.
Anayasanın bu emredici hükümleri yürürlükte iken bugün yapılan değişikliğin hukuki bir yaptırım gücünün olmaması gerekmektedir. Çünkü kanunların Anayasaya aykırı olmaları asla mümkün değildir. Anayasa Mahkemesinin temel görevi ise ; Kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Anayasaya şekil ve esas bakımlarından uygunluğunu denetler (Madde 148) şeklinde belirlenmiştir.
Peki neden Anayasamız "Atatürkçü Düşünce Sistemi" gibi bir fikri temel üzerine inşa edilmek istenmiştir?
Bilindiği gibi, insanları insanlar yönetmez. İnsanları fikirler ve bu fikirleri sahiplenen kişiler yönetir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk 1914 yılında genç bir subayken söylediği aşağıdaki sözleri ile fikir ve düşüncenin insan hayatında oynadığı rolü apaçık ortaya koymuştur.
"İnsanları istediği gibi kullanan kuvvet,fikirler ve bu fikirleri tanıyan ve genelleştiren kimselerdir. Fikrin özelliği de hiç bir itirazın bozamayacağı bir kesinlikle kendi kendini kabul ettirmesidir . Bu ise fikrin yavaş yavaş duygular haline gelerek inanca dönüşmesi ile mümkündür. Ve böyle olduktan sonradır ki, onu sarsmak için bütün başka mantıkların ve başka uygulamaların hükmü kalmaz"
Atatürk'ün yukarıdaki sözünden de anlaşılacağı gibi insanları fikirler ile bu fikirleri tanıyan ve genelleştiren kişiler yönetmekte ve yönlendirmektedir. İşte bu noktadan hareketle ölümünün üzerinden tam 73 yıl geçmesine rağmen bugün bizi neden Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün yönlendirdiğini ve milletimizin neden bu büyük insanın ardından gittiğini anlamak mümkündür.
Yönetim bir kurallar zinciridir. Bu zincirin halkaları birbirini tamamlar. Yönetimin kurallarını kanunlar koyar. Kanunları ise yönetmek için seçilen irade yapar. Türkiye Cumhuriyeti Devleti hudutları içinde yaşayan Türklerin yaşamlarını yönlendiren kanunlar; 23 Nisan 1920'den beri Türk Milleti adına seçilen temsilcilerin bir araya geldiği Türkiye Büyük Milet Meclisi çatısı altında milletin gerçek vekilleri tarafından milletin tamamı adına oluşturulur. Türkiye Büyük Millet Meclisinin kanunları yaparken göz önünde bulundurduğu bir tek kaynak vardır. Bu kaynak milletin çoğunluğunun oyu ile kabul edilerek ortaya konulmuş Anayasa’ dır.
İşte bütün yasalar bu Anayasanın öngördüğü temel esaslar içinde ve bu Anayasaya uygun olarak yapılmak zorundadır. Eğer yapılmaz ise bu yasaların geçerliliği olmaz. Çünkü, Anayasa Mahkemesi bu yasanın yürürlüğünü durdurmakla yükümlüdür.
Halen kullandığımız Türkiye Cumhuriyeti Devleti Anayasası 7 Kasım 1982 tarihinde halkoyuna sunulmuş ve halkımızın % 92 kabul oyu ile kanunlaşarak yürürlüğe girmiştir.
Sonuç olarak; Bugün devletimizin çatısını teşkil eden ve 2709 sayılı kanun ile kabul edilen 1982 ANAYASASI, şimdiye kadar ne bizde ve ne de dış ülkelerde benzeri olmayan bir şekilde bir fikri temele ve bir ana düşünceye dayandırılmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Anayasası; Atatürk İlkeleri ve Atatürkçü Düşünce Sistemi temeli üzerine inşa edilmiştir. Demek ki Anayasamız gücünü Atatürk İlkeleri ve Atatürkçü Düşünce Sisteminden almaktadır. Bu Anayasa ile getirilen bütün kurallar da bu fikri temele oturtulmak ve kanunlarımızda bu fikri temele uymak zorundadır...
Yeni Milli Eğitim Temel Kanununda belirlenen görevlere göre bu fikri temel ortadan kaldırılmıştır. Bu yanlışın düzeltilmesi bugün yeni yasama yılına başlayan TBMM’in öncelikli görevleri arasında bulunmaktadır.
Dr. Tahir Tamer Kumkale 1 Ekim 2011 Cumartesi |
|
|