12 EYLÜL 2024 PERŞEMBE

 
Dr. Tahir Tamer Kumkale

tamer@kumkale.net

İYİ İNSANLARI SAYGI İLE SELAMLIYOR VE SEVGİ İLE KUCAKLIYORUM............

Ana Sayfa
Başlarken
Yazı Arşivi
Yazı Arama
Kitaplarım
Hakkımda


    Kitaplarımdan seçmeler...

Amazon'da kitaplarım






İrtica nedir?
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:

 18 Eylül 2000 Pazartesi 

"BÜYÜK BAŞARI ELDE EDEBİLMENİZ, BAŞKALARININ  SİZE YARDIMCI OLMASINA BAĞLIDIR."

Ülkemizin gündemini işgal eden önemli konulardan biri İRTİCA'dır. İnsanoğlunun en önemli ihtiyaçlarının başında inanma ihtiyacı gelir. "İnananların dini inançlarının sömürülmesi ve sömüren mihrakların menfaatleri doğrultusunda bu inançların kullanılması" olarak özetleyebileceğimiz bu olgu sadece bizim değil, devlet olma aşamasına erişmiş bütün milletlerin ortak sorunudur.

İnsanoğlunda doğuştan varolan din duygularının sömürülmesi ve bu uğurda insanların şuursuzca kullanılması insanlık tarihi kadar eskidir. Bu davranışı yalnız Türk Toplumuna özgü bir karakter olarak algılamak çok yanlıştır. Çünkü çeşitli dinler ve inanç farklılığı olan ayni toplumlar arasında çok şiddetli savaşların ve kitlesel katliamların yaşandığına tarih şahittir. Tarihte meydana gelmiş bütün büyük savaşların sebepleri ekonomik olarak gösterilse dahi, insanların bu savaşa taraf olmalarında kullanılan tema; din ve inanç farklılıklarıdır.

İnsan oğlu bu arz üzerinde kaldığı sürece bu kavga devam edecektir.  Peki tarihten ders alınmayacak mıdır?  Mutlaka alınacaktır. Ama tarihini araştıran, okuyan ,anlayabilen ve bundan ders çıkartmasını bilen yöneticilere sahip olunduğu takdirde bunun cevabı evet'tir. Fakat bizim gibi okumayı, incelemeyi ve araştırmayı sevmeyen bir toplumda bu gibi derslerin alınarak yeni yetişen nesillere aktarılması pek mümkün olamamaktadır.

Din milleti meydana getiren unsurlar arasında en önemlisidir. İnsanın yapısındaki dini ve ahlaki geleneksel bağlar yaşantısında çok önemli bir yer tutar. Bu bakımdan yöneticiler tarafından insanın ruhsal yapısını meydana getiren bu unsurlar her durumda ciddiyetle gözönünde bulundurulmalıdır. Her insanın kendine mahsus inanışları, değer hükümleri ve manevi bağları vardır. İnsanlar bu inançlarından dolayı tenkid edilmemeli, ayıplanmamalı, hor görülmemelidir. Nitekim Anayasamızın"DİN VE VİCDAN HÜRRİYETİ"ni belirleyen 24 ncü Maddesi ile bu konu doğrudan yasaların korunması altına alınmıştır.

İRTİCA; esas itibariyle sadece din alanında görülen bir hareket değildir. İRTİCA; sosyal ve politik bir hareket olup gayesi; Atatürk'ün deyimiyle "Atılan nafi (yararlı) bir adımı ortadan kaldırarak eskiyi geri getirmektir."

İRTİCA; Toplumsal değişmelere karşı gösterilen ve akıldışı yanı ağır basan bir reaksiyondur.
 
Gerçekleştirilen her sosyal ve siyasi değişme, yararlı ve akla yatkın bir biçimde ceryan etmeyebilir. Bu bakımdan bu değişikliklere tepki gösterilmesi normal karşılanabilir. Çünkü bunlar genellikle irticai bir karakterde değildirler. Ülkemizde sosyal ve siyasi tepkiler çoğunlukla dinden yararlanmayı düşündükleri, yahut dini bir karaktere bürünüp , tepkiler din adına ortaya konduğu için İRTİCA KAVRAMI; daima din alanıyla organik bağı olan bir problem olarak görülmüştür.

Oysa her türlü ilerlemeye açık olan ve hatta her alanda ilerlemeyi teşvik ve adeta emreden İSLAM Dini'nin irtica ile herhangi bir ilgisi yoktur. İrtica; dinin bizzat kendisinden değil, yanlış bir din anlayışından ve cehaletten güç almaktadır.

Hangi derecede yaşanırsa yaşansın, ister tek tek kişiler tarafından , ister toplu olarak uygulansın dinin icaplarını yerine getiren bir yaşamın irtica ile ilgisi yoktur.

Zamanla dini hayatın içine giren yanlış tefsirler ve hurafeler, yahut dinin mana ve ruhunu anlamayan bazı kimselerin din alanında öne sürdükleri sözde yeniliklere tepki göstermeninde söz edilen irtica ile bir ilgisi yoktur.

Peygamber ve Sahabenin yaşadıkları sade dini hayatı örnek alarak böyle bir hayatı yaşama arzusu içinde bulunmanın da ( Çevrelerini rahatsız etmedikleri ve kendileri gibi olmaya zorlamadıkları sürece) irtica ile ilgisi yoktur.

İrtica hareket çoğunlukla bilgisizlik, taassup, yobazlık, çıkar hesapları ile birlikte bulunduğundan irticai tutum ve davranışları tam olarak belirlemek hiçde kolay değildir.

Atatürk İRTİCA kavramını;" milli hakimiyet prensibine karşı çıkarak saltanat ve hilafeti geri getirmek isteyenlerle, laikliği dinsizlik olarak görenler" için kullanmıştır.

Atatürk'ün ölümünden sonra O'nun yerini dolduracak bir önderi bulmanın imkansızlığı
sebebiyle, çok partili siyasi ortama girildiğinde karşılıklı dinsizlik ve irtica suçlamaları ülke çapında karışıklığa yol açarken, vatandaşlar arasında kamplaşmalar meydana gelmeye başlamıştır. Ortamı müsait bulan bazı cahil ve yobaz kişilerin irticai tutum ve davranışları alenen yaptıkları gözlenmiştir. Bu kişilerin tutum ve davranışlarının sebepleri sosyal ve siyasal açıdan iyice tesbit ve tayin edilerek önleyici tedbirler alınması gerekirken bu yola gidilmemiştir. Hatta bunların faaliyetlerinden siyasi çıkar dahi umulmuştur. Canlılık kazanan tarikat faaliyetleri çağın gerekli kıldığı bilgi ve dinamizmden yeterli ölçüde nasiplerini alamadıkları için irtica ve gericilik olaylarının gelişmesi önlenemeden günümüze kadar ulaşmıştır.

Türkiye'de şu anda İRTİCA vardır. Dünde vardı. Tedbir alınmadığı taktirde yarında olacağı kesindir.

İrtica'nın önlenmesi devletin beka'sı için gereklidir. Bunun için planlı, proğramlı ve devamlı bir mücadele şarttır.

Peki nasıl önlenecektir ? İrticai kesim ile bu kesimin en büyük düşmanı olan ve çok büyük sayılara ulaşan gerçek dindar vatandaşlarımız nasıl ayrılacaktır? Bu vatandaşlarımıza ve dinimize zarar vermeden irtica nasıl önlenebilir ?

Devletimiz bu konuda gereken her türlü tedbiri almaktadır. Almalıdır. Bu konuda neler yapılabilir ? İrtica'nın önlenmesinde alınacak ne gibi ilave tedbirler olabilir ? sorusunun cevaplarını şu şekilde sıralamak mümkündür.

 1. Anayasamızın 24 ncü maddesinde yer alan hususlar ışığında devletin gözetim ve denetimi altında olmak şartıyla her seviyedeki din eğitimine önem verilmelidir.

 2. Birçok temel davranış tarzlarının çocukluk döneminde kazanıldığı gerçeğinden hareket ederek genç nesillere ve özellikle çocuğun yetişmesinde ana unsur olan annelere sağlam bir din eğitimi verilmelidir.Bunun için özel proğramlar hazırlanmalıdır.

 3. Dini eserlerimizin dilleri çok ağırdır. Geniş halk kitlelerine birebir hitabetmekten uzaktır. Bilgisizlik irtica'nın en büyük destekçisidir. Bu bakımdan İlahiyat Fakültelerimiz ve Diyanet İşleri Başkanlığı işbirliği ile özellikle eski terimleri anlamayan genç nesillerin anlayabilecekleri yeni dini eserler hazırlanmalı. Bu eserler en uç noktalara kadar ulaştırılabilmelidir.

 4. Diyanet İşleri Başkanlığı ile Üniversitelerimizin işbirliği ile ülkemizde faaaliyet gösteren dini akımların tamamını bütün yönleri ile tanıtan çok ayrıntılı eserler hazırlanmalıdır. Bu eserlerde her türlü dini faaaliyet islamın temel ilkeleri ışığında değerlendirilmelidir. Bu eserler kitap halinde halka arzedilirken, televizyon ve radyolar başta olmak üzere bütün kitle iletişim araçlarından istifade ederek hazırlanacak proğramlarla aydın din adamlarımız tarafından halkımız bilgilendirilmelidir. İlahiyat Fakültelerinde gerekirse hertürlü dini akımı inceleyip araştıracak yeni bölümler kurulmalıdır. Bilginin her türlü kötülüğün panzehiri olduğu unutulmamalıdır.

 5. Dini faaaliyetleri gözetim ve denetiminden sorumlu olan ilgili devlet memurları(Bakanlar, valiler, kaymakamlar, savcılar, hakimler, öğretmenler, güvenlik görevlileri v.s.gibi ) dini konularda özel eğitime tabi tutulmalıdır. Bu şekilde neyin irtica olup olmadığı hususunda bilgilendirilerek tutum ve davranışlarının geniş bir dindar kesimi incitmeyecek , bilakis onu koruyup kollayacak tarzda olması sağlanmalıdır.

 6.Atatürk'ün belirlediği ve anayasamızın pek çok yerinde vurgulanan LAİKLİK anlayışının; asla dinsizliğe değil, hurafelerden arınmış saf ve sade dindarlığa imkan sağladığı hususu her fırsatta vurgulanmalıdır. Bu şekilde Atatürk İlke ve İnkilapları'nın arkasına sığınılarak din düşmanlığı yapılmasına göz yumulmamalıdır.

 7. Zararlı ideolojik akımları takip ve soruşturmak ile görevlendirilen kişiler özellikle çok hassas olan din konusunda eğitilmelidirler. Kuran-ı Kerimin zararlı kitap olarak toplanıldığı ve bir zamanlar zararlı olup olmadığının incelenmesi için bilirkişi olarak seçilen bilimadamlarına gönderildiği hususu daima hatırlanmalıdır.

 8. Özellikle sorumlu mevkilerde bulunan yöneticilerin, vatandaşların normal dini faaliyetlerini irtica olarak tanımlamalarının tamiri mümkün olmayan hatalara sebebiyet vereceği bilinmelidir. Eğer irticai nitelikte olmayan en tabii dini tutum ve davranışlar irtica olarak görülür ve takibata uğratılırsa; dinine tamamen bağlı ve fakat mevcut dini akımların fayda ve zararlarını değerlendirebilecek güçte olmayan kişiler devletten soğuyabilir ve uzaklaşabilirler. Bu şekilde devlete düşman bir takım yıkıcı ve bölücü mihraklara sempati duyabilirler.

 9. Ciddi din eğitiminden geçmiş, devlet ve milletine gönülden bağlı olduğu tutum ve davranışları ile perçinlemiş din alimlerimize ve din görevlilerimize güvenilmelidir. Bugün ülkemizde böyle iyi yetişmiş, itimada layık ciddi ve yeterli bir kadro mevcuttur. Bu kadro dikkatle takip edilmeli, kilit noktalarda ve bilhassa eğitim müesseselerinde kullanılmalı, bu aydın din adamlarımız vasıtasıyla dini kadrolardaki cahil kişiler tesbit edilerek dini kurumlarımız bunlardan süratle temizlenmelidir.

Sonuç olarak Din Duygusu; insanı insan yapan en önemli unsurlardan biridir. Bu duygu daima iyi ve gerçek dini bilgilerle beslenmelidir. Başta irticai faaliyetler olmak üzere, bu güzel yurdun devlet ve milletiyle bölünmezliğine kasteden her türlü faaaliyete tesbit ve tayin işi kesin olarak yapıldıktan sonra asla müsamaha edilmemelidir. Dini siyasete ve kendi şahsi çıkarlarına alet etmek isteyen din düşmanlarına kesinlikle göz yumulmamalıdır.


Dr. Tahir Tamer Kumkale
18 Eylül 2000 Pazartesi

 
BİLDİRİ-YORUM
2000-2012 | Dr. Tahir Tamer Kumkale