Dr. Tahir Tamer Kumkale
tamer@kumkale.net
|
Kitaplarımdan seçmeler... Amazon'da kitaplarım
|
Türk diline sahip çıkmak zorundayız |
|
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:
|
"Türk demek, dil demektir. Ulusun çok açık niteliklerinden birisi de dildir. Her şeyden önce ve kesinlikle Türkçe konuşulmalıdır." (Gazi Mustafa Kemâl Atatürk - 1932)
Türkiye gündeminin en sıcak ve tehlikeli gelişmelerinden biri, BDP Genel Başkanı’nın ağzından yasaları hiçe sayarak açıklanan iki dilli yaşam düzeninin Güneydoğu Anadolu Bölgesinde fiilen başlatıldığının ilan edilmesidir.
Bu girişim her türlü demokrasi anlayışının dışındadır. Açıkça ve resmen devletin anayasal düzenine karşı başlatılmış ciddi bir saldırı niteliğindedir. Ülkeyi hızla bölünmeye sürükleuecek bu saldırı görmezden gelinemez, duyulmamış gibi yapılamaz ve asla hafife alınamaz. Ve bu konu ile ilgili geilşmeler hiçbir şekilde demokratik kültür kavramı içinde tanımlanamaz.
Ülke gündemdeki konular hakkında herkesin fikir yürütme, destekleme, onama veya kınama hakkı vardır. Nitekim medyada aydınlarımızın konuya ilişkin müsbet veya menfi tartışmaları yer almaya başlamıştır. Fakat bu tartışmaların hiçbirinin konunun esasına ilişkin yaptırım güçleri yoktur. Burada asıl cevap vermesi ve tepki koyması gerekenler aydınlar ve basın mensupları değil, millet adına kanunları yürütmekle görevli sıralı iktidar organlarıdır.
Hükümet kanadında şu ana kadar sessizlik hakim olurken milleti ve devlet organlarının tümünü kucaklamakla görevli Cumhurbaşkanı Gül ilk ciddi tepkiyi göstermiştir. Cumhurbaşkanı ile birlikte TBMM başkanı Mehmet Ali Şahin’de durumu kınayan bir açıklama yapmıştır. Daha önce "Meclis’te Kürtçe kapatma sebebidir" diyen Şahin, BDP’nin Güneydoğu bölgesinde iki dilli yaşamı başlatma kararını, "Bunlar siyasi propaganda ve palavra kokan değerlendirmelerdir. Cumhuriyet savcıları üzerlerine düşeni yapmalıdır" şeklinde değerlendirmiştir. Bunlar ciddi ve olumlu gelişmelerdir.
Bu arada 17 Aralık günü Genelkurmay Başkanlığı internet sitesinde kamuoyunu bilgilendirmek üzere iki dilli bir düzenin tehlikelerini açıklayan bir basın açıklaması yayınlanmıştır. Genelkurmay açıklamasında yer alan her cümleye aynen katılıyorum. Bölücüler ile marjinal Türklük düşmanları dışında milletimizin tamamının bu düşünceleri olumlu bulacağını düşünüyorum. Ama, günümüz siyasi ortamında bu kapsamda bir bildiriyi öncelikle yayınlayacak adreslerin Genelkurmay Başkanlığı değil, ülkenin yönetimini üstlenen sivil iktidar makamları olduğunu da vurgulamak istiyorum.
İşin doğrusu şudur; Bu düşüncelerin açıklanıp tartışmaya açılacağı yerler herkesin görebileceği internet siteleri ve ratingi daima ön plânda tutmayı temel prensip olarak gören medya kanalları değildir. Askerlerin fikirlerinin sivil yönetime aktarılacağı meşru ve anayasal zemin Milli Güvenlik Kurulu toplantılarıdır. Bu toplantılarda Genelkurmay açıklamasında yer alan her cümle ayrı bir gündem maddesi olarak ele alınabilir ve devletin en üst yöneticileri olarak soruna çözüm üretilebilirdi. Veya bu konularla ilgili görüşler Genelkurmay Başkanı tarafından her hafta yapılan toplantılarda cumhurbaşkanı ile başbakana doğrudan iletilebilirdi. Bu uygulama ile tam bir güç birliği içinde soruna çözüm bulunabilirdi. Bilahare konu ile ilgili olarak adı geçen bildirideki bilgiler internet siteleri vasıtasıyla kamuoyu ile paylaşılabilirdi.
Genelkurmayın basın açıklamasının, devlet yönetimi ile yukarıda belirtilen esaslar dahilinde yapılan koordineli bir çalışma sonucu olduğunu ve tamamen kamuoyunu bilgilendirmeye yönelik bir hareket olduğunu düşünüyorum. Buna rağmen Türkiye Cumhuriyetinin bek’asının temel dayanağı olan Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı son yıllarda plânlı olarak sürdürülen asimetrik psikolojik savaşı yönetenlerin bu bildiriyi yeni saldırıları için gerekçe olarak kullanacaklarını da biliyorum.
Askerlerimiz milli meselelerde asla sessiz kalmamalıdır. Ülkemizin en yetişmiş kadrolarına sahip güçlü ordumuzun Türk toplumunun bek’asını ilgilendiren her temel konuda görüşlerini açıklaması kaçınılmazdır ve çok doğal bir gelişmedir. Burada önemli olan husus açıklamanın içerdiği konuların doğruluğu kadar bu fikirlerin bildirileceği yer ve zamanın iyi seçilmiş olmasıdır.
Genelkurmay açıklamasının üzerinden 24 saat dahi geçmeden ordunun doğrudan siyasete müdahale ettiğine dair ağır eleştiriler yapılmaya başlanmıştır. Silahlı Kuvvetlerimiz son derece haklı olduğu bir konuda görüşlerini açıklamakla adeta suçlu duruma düşürülmeye çalışılmaktadır. Bu büyük bir haksızlıktır. Gereksiz ve faydasız siyasi polemiklerin yaşanacağı bir ortam yaratılmasının ülkeye hiç bir yararı yoktur.
Dil konusu devletimizin geleceği açısından hayati önem taşımaktadır. Acilen tedbir alınmasını zorunlu kılmaktadır. Dilimiz milletleşme ve devletleşme aşamasının temel unsurudur. Milli birlik ve bütünlüğümüzün gerçek teminatı olan Türkçenin yanında bugün etnik kimlikler öne çıkartılarak başka dillerinde anayasa ile resmi dil yapılması istekleri israrla dile getirilmektedir. Ülkemizi hızla bölünmeye götürecek bu yanlışa asla düşülmemelidir. Küresel güçlerce bozulmaya çalışılan ulus-devlet yapımızın muhafazası için her zamankinden daha fazla Türk dilini korumaya özen gösterilmelidir.
Güçlü ve kalıcı devletler güçlü milletlere dayandıkları takdirde süreklilik arzederler. Bugün devletimizi oluşturan Vatan, Millet ve Siyasi Otorite gibi üç temel organdan biri olan milletleşme vasfımız geçen 87 yılda oluşturulmamıştır. Atatürk “Cumhuriyetin temeli kültürdür”der. Gazi bu sözüyle Türkiye Cumhuriyetini 12.000 yıllık köklü Türk kültür hazinesi üzerine inşa ettiğini vurgulamaktadır. Çünkü Gazi bilmektedir ki; Türk kültürünün ifade vasıtası olan Türkçe, milletimizin ve bu milletin oluşturduğu devletimizin nüfus kağıdıdır. Kimlik belgesidir.
Kültür binlerce öğenin uzun süre ayni şekilde yapılmasından oluşmuş kalıcı, vazgeçilemez ve kısa sürede değiştirilemez karakter özelliğidir. Türk Kültürü; milletimizin özüdür. Kalıcı kültürler uzun bir tarihi süreç içinde oluşur. Türk kültürünün temel olan Türk dili devletimizin gücünün büyüklüğünün göstergesidir.
Günümüzde kültür emperyalizmi uygulaması ile öncelikle bizi biz yapan dilimiz bozulmaya çalışılmaktadır. Daha sonra kendi dilimizle ayakta tuttuğumuz sosyal yaşantımız, edebiyatımız, şiirimiz, romanımız ve diğer sanat eserlerimiz ile birlikte milli değerlerimizle bütünleşen milli şuurumuz ortadan kaldırılacaktır. Tarihimiz kültürünü kaybeden soydaşlarımızın başka milletler olarak tarih sahnesinde yer aldığının örnekleri ile doludur.
Dilin kaybı ile milli bilinçten yoksun, kendine, milletine ve devletine güvenmeyen, dışa karşı başı eğilmiş, küresel güçlerin maşası durumundaki nesiller ortaya çıkacaktır. Milletleşme ve çağdaşlaşma ancak Türk dili ile eğitim ve öğretim ile gerçekleşebilir. Bunun aksini düşünmek bu ülkeye ve insanlarımıza karşı yapılmış en büyük hıyanettir. Dilimize sahip çıkmak tek tek müesseselerin değil, devletin tüm kurumlarının ortak görevi olmalıdır...
Dr. Tahir Tamer Kumkale 21 Aralık 2010 Salı |
|
|