Dr. Tahir Tamer Kumkale
tamer@kumkale.net
|
Kitaplarımdan seçmeler... Amazon'da kitaplarım
|
10 Kasım 2010'da Atatürk ve Atatürkçü Düşünce Sistemi |
|
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:
|
Yaşamımdaki ilk 10 Kasım törenini 1953 yılında Zonguldak, Çatalağzı, Işıkveren İlkokulunda görmüştüm. Altı yaşındaydım ve okula yeni başlamıştım. Atatürk’ü sadece anne ve babamın anlatıkları kadarıyla biliyordum. Arasıra radyoda da adını duyduğumu hatırlıyorum. 1953 yılının 10 Kasım’ı çok önemliydi. O gün yüce insan’ın naaşı 15 yıldan beri yatmakta Etnoğrafya Müzesinden alınarak ebedi istirahatgâhı olan Anıtkabire nakledilecekti.
Sabah okula geldiğimizde öğretmenimiz İhsan Hanım ve Müdürümüz Tacettin Bey’in ağlamaktan gözlerinin kıpkırmızı olduğunu hatırlıyorum. Önce beyaz yakalarımızı çıkardık ve törenin yapılacağı sinema salonuna gittik. Herkes fısıltı ile konuşuyordu ve ağlıyordu. Neden yas tuttuğumuzu, hocalarımızın neden gün boyu ağladıklarını ve bizi de neden ağlamaya zorladıklarına mantıklı bir anlam verememiştim. Ama o gün ben dahil bütün çocuklar Atatürk’ün ölümünün milletçe çok büyük bir kayıp olduğunu anlamıştık.
Bu şekilde sadece ağlamakla geçen, derinliği ve fikri alt yapısı olmayan, sadece katılanların o an için hüzünlenmesine yarayan törenler bütün tahsil hayatım boyunca devam etti. O yıllarda dünya, Atatürk’ün fikir ve düşünceleri ile tüm insanlığa yön verdiğini anlayıp O’nu çağımızın en önemli kişisi olarak değerlendirip, O’nun fikirlerinden yararlanmaya çalışırken, biz inatla O’nu arkasından sadece ağlanacak bir kayıp olarak görüyorduk. Oysa O’nun gücü fani vücudunun hayatta kalmasında değil, tüm insanlığa ışık tutacak fikir ve düşüncelerindeydi. Matem ve yas havasını tam 45 yıl aralıksız soluduğumuz 10 Kasım törenleri ancak 1983 yılında bitti. Artık bizimde gözümüz açılmıştı. 10 Kasımlar ağlama değil, bu yüce insanın fikir ve düşüncelerini anma günleri olarak işlev görecekti. İşte ancak bu tarihten sonra Atatürk’ün tabu gibi görülen fikir ve düşünceleri her alanda tartışılmaya ve bilimsel çalışmalarla ile doktora ve master tezlerine konu olmaya başladı.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk; binlerce yıllık Türklüğün son yüzyılının vazgeçilemez bir simgesidir. Bu simge tarihten silinmek istenen Türk ismini yeniden dünyaya kazımıştır. Tarihi işlevini bitirmiş bir cihan imparatorluğunun öz cevherinden Türk milli şuurunu uyandırarak yepyeni bir devlet oluşturmuştur. Öldü denilen Türk milletini yeniden tarih sahnesinin çok saygın bir toplumu haline getirmiştir. Bugün sadece Türk milleti değil, bütün insanlık alemi de O’nun fikir ve düşünceleri ile yaşantılarına yön vermektedir. İnanıyorum ki bu yarında devam edecektir. Ölümünün üzerinden 72 yıl geçmesine rağmen anayasamızın dibaçesinde yer alan ve anayasaya yön veren “Atatürkçü Düşünce Sistemi” bugüne kadar yapılan bütün değişikliklere rağmen ayni gücünü muhafaza etmekte ve bütün unsurları ile Türk toplumunun yaşantısına yön vermektedir.
Dost ve düşman bilmelidir ki biravuç gafil ve kendini bilmez satın alınmış kalabalığın dışında tüm Türk milleti Ata’sının İlke ve İnkilâpları doğrultusunda O’nun gösterdiği hedeflere ilerleme gayreti içindedir. Bugün gelişmiş kitle iletişim araçlarının sağladığı imkanlardan da geniş ölçüde yararlanan Atatürkçü Düşünce Sistemi; milli sınırlarımız dışına taşarak evrenselleşmiştir ve bilhassa gelişmekte olan dünya milletlerine ışık tutmaya devam etmektedir.
Atatürk ile birlikte 20 nci asra damgasını vuran dünya liderlerinden Hitler, Musolini, Stalin, Lenin, Mao Che Tung, Tito gibi ünlü kişiler her türlü fikirleri ve eserleri ile birlikte tarihin derinliklerinde yerini almışlardır. Bugün yaşayan ve tarihe damgasını vuran tek lider Türktür ve o lider Mustafa Kemâl Atatürk’tür.
O’nu bugün yaşatan ve yarınlarda da yaşatacak olan husus; TUTARLI, DENGELİ ve UYGULANABİLİR bir düşünce sistemine sahip bulunmasıdır. “Atatürkçülük” ve “Atatürkçü Düşünce Sistemi” kavramları Anayasamızın fikri özünü teşkil etmesinin yanında, toplum hayatımızı yönlendiren bir çok temel yasada belirleyici, yönlendirici ve yol gösterici nitelikleriyle kullanılarak kurumsallaşmıştır.
“Atatürkçü Düşünce” kavramı ile; Mustafa Kemal Atatürk’ün kaynağını ve gücünü Türk milleti’nden, O’nun binlerce yıllık tarihi geçmişinden ve kültüründen aldığı; günümüz şartlarına, akla, mantığa, Türk milleti’nin temel ihtiyaçlarına, arzu ve isteklerine, kabiliyet ve becerilerine, çağdaş bilim ve teknolojinin gereklerine uygun şekilde geliştirdiği; Türk insanının ve Türk toplumu’nun davranış ve faaliyetlerinin Türk milli hedefleri doğrultusunda yönlendirmek ve yönetmek için ortaya koyduğu düşünce ve görüşlerin tümü akla gelmektedir.
Atatürkçü Düşünce’yi bir bütün olarak kendisine hayat tarzı seçmiş ve uygulamakta olan kişi “Atatürkçü”dür. Atatürkçülerin topluca ve bir bütünlük anlayışı içindeki tutum ve davranışları ise “Atatürkçülük”tür.
Türk milletinin tamamı Atatürk’ü tanımakta, benimsemekte ve O’nu sevmektedir. Bu gerçek ortada iken; devletçe ve milletçe ölümünün üzerinden geçen 72 yıl gibi uzun bir sürede; milletçe Atatürkçü Düşünceye sahip çıkabildik mi? O’nu her yönü ile anlayıp anlatabildik mi? Gelecek kuşakları Atatürkçü Düşünceye uygun yetiştirebildik mi?
Bu soruların cevabı ne yazık ki Hayır’dır. Çünkü biz O’na ve eserlerine sahip çıkamadık. Oysa, bu soruların cevaplarını verecek ve Atatürkçü Düşünceyi sonsuza kadar yaşatacak sistemleri bilimsel yollardan araştırmak, bulmak ve bulduklarını milletin tüm yaşantısında uygulanabilir bir hale dönüştürmek gibi son derece zor ve kapsamlı faaaliyetin gerçekleştirilmesini sağlayacak teşkilâtları Anayasa ve yasalarla kurduk. Ama onları çalıştıracak güce sahip yetenekli kadrolarla içini dolduramadık. Bu konuda merak edenler Anayasanın 134 ncü Maddesinde kurulması öngörülen ve 11.8.1983 gün ve 2876 Sayılı Kanun ile faaliyete geçen ATATÜRK KÜLTÜR, DİL ve TARİH YÜKSEK KURUMU bünyesindeki ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ’nin kanunla belirlenmiş görev ve sorumluluklarına bakabilirler. Geçen 28 yılda nelerin yapılıp, nelerin yapılamadığını da kolaylıkla tespit edebilirler.
Sonuç olarak, Atatürk'ün fikir ve düşüncelerinin küresel saldırılarla unutturulmaya çalışıldığı, eserlerinin birer birer yokedilmesi için yoğun çaba harcandığı 10 Kasım 2010 Türkiyesinde ülkesini ve milletini seven her Türk Atatürkçü olmak zorundadır. Her Türk Atatürk’ü ve Atatürkçü Düşünce’yi anlamak için çaba harcamalıdır.
O’nu tanıdıkça insanlarımız aslında kendini tanıyacaktır. Geleceğine ait güveni artarak yarınlara daha iyimser gözle bakacaktır. Aramızdan şeklen ayrılışının 72 nci yılında Türk milleti’ne kutsal Anadolu toprakları üzerinde ölümsüz eseri Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni armağan eden Gazi Mustafa Kemâl Atatürk’ün aziz hatırasını saygı ile anıyorum.
Atatürk’ün Gençliğe Hitabesinde verdiği talimatı kavramış, eserlerini her türlü zorluğa rağmen sonsuza kadar yaşatacak derecede bilinçli ve inançlı genç nesillerimizin varolduğunun bilinmesini istiyorum...
Dr. Tahir Tamer Kumkale 10 Kasım 2010 Çarşamba |
|
|