Dr. Tahir Tamer Kumkale
tamer@kumkale.net
|
Kitaplarımdan seçmeler... Amazon'da kitaplarım
|
Kıbrıslı Türkler Rumlardan tazminat alabilecekler mi? |
|
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:
|
Efendiler! Kıbrıs düşman elinde bulunduğu sürece bu bölgenin (Akdeniz Bölgesi’nin) ikmal yolları tıkanmıştır. Kıbrıs’a dikkat ediniz. Bu ada bizim için çok önemlidir. (Gazi Mustafa Kemal Atatürk)
Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi kendi milli hedefleri doğrultusunda Kıbrısın tamamının kendilerine ait olduğunu vurgulamak için her türlü gayreti göstermektedir. Bu iki ülkenin mensup oldukları AB ülkeleri de Kıbrıs’ın kendilerine teslim edilmesi için hukuki alanda Türkiye’yi sıkıştırmak için her yolu denemektedir.
Yunanistan ve Kıbrıs Rum kesiminin temel hedefleri; AB ve ABD’nin de desteğini alarak adadaki 400 yıllık Türk varlığına son vermektir. Türkler Kıbrıs’tan mutlaka çıkartılmalı ve adada haçlı hakimiyeti yeniden tesis edilmelidir.
Adanın tamamının Yunanistan kontroluna girmesini arzu eden haçlı zihniyetinin geçmişte kullandığı yollardan birisi de Avrupa’nın siyasi sistemleri kullanılarak adını LOIZIDOU Davası olarak bildiğimiz bir uluslararası bir hukuk skandalı ile Türkiye’nin köşeye sıkıştırılmasıydı.
Hafızamızı tazeleyelim ve 2004 yılına dönelim. O tarihlerde AİHM’nin Türk işgali altındaki Girne bölgesinde kalan taşınmaz malları için tazminat talep eden Rum Madam Titiana Loizidou için verdiği karar; “Tüm Rum göçmenlerinin KKTC topraklarındaki yerlerine dönmeleri ve de mal ve mülklerini yeniden sahiplenmeleri” mantığına dayanmakta idi. AİHM’ nin aldığı Titiana Loizidou kararı uluslararası hukuku değil, AB’nin siyasi çıkarlarını dikkate almaktaydı. Ve bu karar, Türk tarafının Kıbrıs’ta işgâlci olduğunu ispatlamak amacını güden plânlı çalışmaların bir parçasıydı.
Loizidou kararı; KKTC ’de olup bitenlerin tümünden Türkiye’yi ve Türk askerini sorumlu tutuyordu. Gerekçesinde Titiana Loizidu isimli Rum madamının Girne’de bulunan mal ve mülküne gidememesinden, taşınmaz mallarının kira gelirlerinden yararlanamamasından Türkiye suçlanıyor ve cezalandırılıyordu. Türkiye’nin bu karar uyarınca bu madama ödemesi gereken ceza miktarı ise faizleri ile birlikte 1.120.000 dolara ulaşıyordu.
Karara Türkiye’nin tepkisi, “Biz bu parayı ödeyelim ama, bu karar arkadan gelecek müracaatçılar için emsal oluşturmamalıdır. Bundan sonraki başvuranlar hakkında iç hukuk yollarının tüketilmesi için konu KKTC’ ye yönlendirilmelidir.” şeklinde olmasına rağmen Türkiye bu parayı Madam Loizidou’ya ödemiştir.
Bu ödeme ile Türkiye Kıbrıs’ta işgâlci güç olarak bulunduğunu resmen kabul etmiş oluyordu. Ve KKTC ile uzlaşamayacakları açıkça belli olan bu gibi durumlarda ise Rumların koşa koşa AİHM’nin yolunu tutmalarının yolu açılmış oluyordu.
Halbuki Loizidou davasında Türkiye, “ Bizim kimseye borcumuz yok ama alacağımız çoktur. Kıbrıs’taki hesap bir topyekün hesaptır. Ve son kırk yılın hesabı bize, yani mağdur olana tarafa kesilmektedir. Bunu kabul etmiyoruz.”demeliydi.
Çünkü Türkiye Kıbrıs’ı kana bulayanlardan tüm Kıbrıs halkını (Türkler+Rumlar) kurtarmış, adaya mutlak barışı getirmiş, toplu mezarların çoğalarak bütün adayı kaplamasını önlemiştir. Türkiye 36 yıldır 40 bin kişilik askeri güç ile tüm Kıbrıs’ta barışın bekçiliğini yapmaktadır. Kıbrıs’ta barışı korumaya gelerek yapılan toplu katliamlarda ve vahşette sadece seyretmekle yetinen BM Barış Gücü’nün yapması gereken insanlık görevini Türkiye tek başına üstlenmiştir. Türkiye’nin maddi ve manevi kayıplarının yanında Kıbrıs Türklerinin de kaybı dikkate alınmalıdır. Makarios’un siyasi ayak oyunları, Yunanistan’ın Enosis hayalleri uğruna Kıbrıs Türkü tam 40 yılını yitirmiştir.
Bunun bir bedeli vardır ve bu bedel sanıldığı kadar küçük değildir. Bu bedel kendilerini adanın sahibi olarak gören Rumların hukukdışı isteklerine bakarak Türkiye’yi maddi ve manevi alanda çökertmek isteyenlerin akıllarının alamayacağı kadar yüksektir.
Günümüzde Türk tarafının bütün olumlu yaklaşımlarına rağmen Kıbrıs Rum yönetiminin uzlaşmaz tutumları dolayısıyla toplumlararası görüşmelerin sonuçlanamayacağı açıkça belli olmuştur. Bu durumda şimdi bu kabarık hesabı ödemenin cezasını Türkiye’yi Kıbrıs’a gelmeye mecbur edenlerin çekmesinin zamanı gelmiştir. Bunun ceremesini artık Türklerin değil, karşı tarafın ödemesi gerekmektedir.
Türkiye ve Kıbrıs Türkleri artık silkinmelidir. Türk gibi düşünmelidir. Kendini bilmez gafiller sürüsüne onların anlayacakları dilden hitap etmelidir. Yani Türk tarafı artık bu işte bedel ödeyen taraf değil, bedel tahsil eden taraf olmalıdır.
Son günlerde Kıbrıs’taki gelişmeler Rum tarafının Türklere tazminat ödeme yolunun açıldığını göstermektedir. Her gün değişen sanal gündemle uğraşmak zorunda bırakılan basın organlarımızda gözden kaçırılmaya çalışılan haber özetle şöyledir;
“Güney Kıbrıs'taki taşınmaz malları için 2004'te AİHM'de dava açan Kıbrıslı Türk Nezire Sofi hanım Rum tarafının verdiği yüksek tazminat teklifini kabul etti. Sofi Hanım; Kıbrıslı Türklerin taşınmaz malları için AİHM'e başvurudan sonra yaptığı anlaşmayla tazminat yolunu da açmıştır.. Uluslararası yasalar gereği yıllarca 'İç Hukuk'un tüketilmesini bekleyen 84 yaşındaki Nezire Sofi'ye, başvurudan vazgeçmesi için Güney Kıbrıs'tan birçok kez para teklif edildi. AHİM tarafından 18 Ocak'ta görülmesi beklenen davadan önce baskısını artıran Kıbrıs Rum yönetimi, son olarak 300 bin Kıbrıs Lirası teklifini gizli tutulan bir rakama çıkartarak Nezire Sofi'nin davasının görülmesini engellemiştir..
Güney Kıbrıs'ın Larnaka kentinde bulunan iki ev ve bir arsasının iadesi konusunda 2004 yılında Rum Yönetimi aleyhine AİHM'de dava açan Nezire Sofi'nin talebi Rum tarafındaki iç hukuk yollarını tüketmediği için geçtiğimiz yıl reddedilmişti. Nezire Sofi'nin davası, Rum yönetimi ile İçişleri Bakanlığı bünyesindeki sözde "Kıbrıs Türk Malları İdare Birimi" için kâbus haline gelmişti. Rum başsavcılığı, Sofi'ye bir öneri sunmuş, diğer Kıbrıslı Türkler için hukuki emsal oluşturmaması için, önerinin kabul edilmesi halinde bunun dostane uzlaşı statüsüne girmemesini şart koşmuştu.”
Haberden de anlaşıldığı gibi şimdi sıra Türklerdedir. Nazire Sofi hanım’ın davası ile Rum tarafı köşeye sıkışmıştır. Türkiye ve KKTC yönetimi bu durumu iyi değerlendirmelidir. Kıbrıs Türklerinin Rum kesiminde kalan kalan mal varlıklarına ilişkin tazminat talepleri ile Rum tarafı bombardımana tutulmalıdır. Bu konuda Kıbrıs Adasının topraklarının büyük kesimini elinde bulunduran Türk Vakıflarının tapu kayıtlarından yararlanılmalıdır. Tazminat talepleri konusu Kıbrıs Türk toplumunun bireysel isteklerine bağlı olmaktan çıkartılarak bizzat KKTC yönetimince sahiplenilmelidir.
Özetleyecek olursak; Kıbrıs Rum kesimine en iyi anlayacakları dilden karşılık vermek ve haklı isteklerimizi söke söke elde etme şansımız ortaya çıkmıştır. Türkiye ve KKTC yönetimi bütün hatlardan saldırıya geçmek zorundadır.
Unutmayalım. Türkiye, Kıbrıs davasında hukuken haklı ve mağdur edilmiş taraftır. Davamız hukuki ve meşrudur. Bugüne kadar sesimizin yeterince çıkartılamamış olması Türkiye’nin haksızlığının değil, uluslararası hukuka olan saygısının bir tezahürüdür. Fakat bu saygı hasımlarımız tarafından daima acizlik olarak algılanmış ve her alanda haksız saldırıların uluslararası alanda devamından başka bir işe yaramamıştır.
Şimdi inisiyatif ele alınmalı, her alanda karşı saldırıya geçilmeli, haklı olduğumuz bu milli davada haklarımız sonuna kadar müdafaa edilmelidir.
Dr. Tahir Tamer Kumkale 17 Ocak 2010 Pazar |
|
|