Dr. Tahir Tamer Kumkale
tamer@kumkale.net
|
Kitaplarımdan seçmeler... Amazon'da kitaplarım
|
Ermenistan dostumuz değildir |
|
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:
|
Ermeni meselesi denilen ve Ermeni milletinin gerçek çıkarlarından ziyade dünya kapitalistlerinin ekonomik çıkarlarına göre halledilmek istenen mesele, Kars Antlaşması ile en doğru çözüm şeklini buldu. Asırlardan beri dostane yaşayan iki çalışkan halkın dostluk bağları memnuniyetle tekrar kuruldu. (Gazi Mustafa Kemal Atatürk - 1922)
Bugün 24 Nisan.
24 Nisan; emperyalist güçlerin maşa olarak kullandıkları dünya Ermenilerinin eline verdikleri “Soykırım Masalı”nın otomatik olarak dünya parlamentolarında gündeme getirildiği büyük gündür(!)...
24 Nisan; Türkiye ve Türklük düşmanlarının elbirliği ile Türkiyeyi hedef alarak saldırdıklarıama asla netice alamayacakları rutinleşmiş bir tarihtir..
Diaspora Ermenileri her 24 Nisan geldiğinde dünyanın pek çok köşesinde asılsız soykırım iddialarını yinelemekte ve yalana dayalı dayanaksız davalarına dışarıdan destek aramaktadırlar. Fakat bu çabaları da her zaman olduğu gibi başarısız olmaya mahkûmdur.
Bilindiği gibi Başkan Obama Türkiye ziyaretinde yaptığı bir konuşmada “Ermenistan kapısını açmamız” için tavsiyede(!) bulunmuştur. Bunun sonucunda AKP Hükümeti Ermenistan lehinde ve Azerbaycan ile olan ilişkilerimizi tehlikeye atacak tarzda bir girişimde bulunmuştur.
Dışişleri Bakanlığımızca 22 Nisan 2009 gecesi geç saatlerde yapılan resmi açıklama ile; 1991 yılında bağımsızlığını kazanmasını müteakip, Ermenistan- Türkiye sınırını belirleyen Kars ve Gümrü Antlaşmalarını tanımadığını belirten ve soykırım yapıldığını anayasasına madde olarak koyan Ermenistan ile olan ilişkilerimizi geliştirmek üzere bir yol haritası belirlendiğini bildirmiştir.
Öncelikle vurgulamak istiyorum. Türkiye, Ermenistan’ın Azerbaycan toprağı olan Karabağ bölgesini katliamlarla sonuçlanan saldırılarla işgalini müteakip bu ülke ile olan sınırını kapatmıştır. Ermenistan sınırının yeniden açılması faaliyetinin Türk dünyası ile olan kapıların kapatılması anlamına geldiğini iyi bilelim. Bunun Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ve en çok Türkiye’ye zarar vereceğini de görelim.
Kapıların açılması; dünyanın her tarafında açıkça Türkiye’yi düşman ilan ederek her platformda saldıran bu küçük ama ABD ve AB desteği ile kendini güçlü zanneden küçük devleti resmen tanımak ve yaptıklarını kabul ederek soykırımı kabul etmek anlamına gelir. Bu tanımanın arkasından toprak ve tazminat taleplerinin geleceği de asla unutulmamalıdır.
Ülkeler arasında ilişkilerin kopuk olması her iki tarafa da zarar verir. Önemli olan diyalog sürecinin en zor şartlarda dahi devam ettirilebilir düzeyde tutulmasıdır. Türkiye’nin Ermenistan ile olan politikaları bellidir. Bu konuda katı ve vazgeçilemez hedeflerimiz olduğu her zaman yetkililerce vurgulanmıştır. Bu ilişkilerin bozuk olmasından kaybeden tarafın her alanda çaresizlik içinde bulunan Ermenistan olacağı açıktır. Bunun için diyaloga “evet” ama tavize kesinlikle “hayır” dememiz gerekmektedir.
Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan yazılı açıklamada, "Türkiye ve Ermenistan, İsviçre'nin arabuluculuğunda, ikili ilişkilerini normalleştirmek, iyi komşuluk ve karşılıklı saygı çerçevesinde geliştirmek ve bu suretle tüm bölgede barış, güvenlik ve istikrarı ileri götürmek amacıyla yoğun çaba göstermektedirler" denilmiştir. Burada anlaşılamayan husus İsviçre’nin arabuluculuğunun tarafımızdan kabul edilmiş olmasıdır. Türkiyenin ülkelerle sorunlarının çözülmesinde arabulucuya ihtiyacı yoktur. Eğer arabuluculuk kaçınılmaz olursa bu ülkenin tarafsızlığına güvenmek gerekir. Oysa İsviçre’nin soykırım iddialarının en şiddetli savunucusu olduğu bilinmektedir.
Biz biliyoruz ki İsviçre; Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf Halacoğlu’nu verdiği bir konferansta “soykırım olmamıştır” dediği için mahkemeye vermiş, hakkında sınırdan girdiği takdirde hemen tutuklanması için karar çıkarmıştır. Şimdi siz bu ülkeyi Ermenistan ile ilişkilerin geliştrilmesinde arabulucu olarak kabul ediyorsunuz.
İşte bunu anlamak mümkün değildir. Türk Dışişlerinin bu kararı verebilmesi için çok önemli kazanımlar getirecek ciddi gerekçeleri olması gerekmektedir. Ayrıca bu gerekçeleri bilmemiz millete malolmuş milli davalarda en doğal hakkımızdır. Milletin desteğini almayan ve milletin vicdanında kabul görmeyen kararların dış ilişkilerimizde başarı kazandığı görülmemiştir.
Milletimiz şunu iyi bilmelidir. Dünyanın hangi ülkesinde olursa olsun Ermeni soykırımı ile ilgili olarak alınan hiç bir karar; Türkiye'ye ve Türk vatandaşlarına hiç bir zarar vermez. Aksine Türk iç kamuoyunu bir araya getiren ve bütünleştiren bir fayda sağlayacağından olumlu katkıları da var olarak kabul edilebilir. Oysa bu tip kararlar, bu kararı alan ülkelere ve bugün halkı açlık ve sefalet içinde bunalan Ermenistan’a çok şey kaybettirecektir. "Sözde Ermeni Soykırımı" yalanına sahip çıkarak bunu devamlı gündemde tutmaya çalışan ülke yönetimlerince bu husus iyi bilinmeli ve atılacak bütün adımlar buna göre plânlanmalıdır.
Burada dikkat çekmem gereken bir diğer hususu vurgulamak istiyorum. 250 milyona ulaşan bir Türk Dünyası ve 1.5 milyarlık Müslüman alemine karşı, bir avuç fanatik Ermeni militanın Hristiyan alemini bize karşı harekete geçirebiliyor olmasını Ermeniler için başarı olarak kabul etmeliyiz..
Osmanlının en fazla itimat ettiği ve kolladığı teba'sı olan Ermenilerin geçen yüzyılın başında başlattıkları isyan ateşi ile ülkemiz ve insanlarımızı acılara boğan kötü günlerin tarihin derinliklerinde ders alınması gereken bir devir olarak kalması gerekirdi. Belli mihraklarca küllenen iftira ateşinin üzerine benzin dökülerek günümüze kadar taşınabiliyor olmasını da emperyalist güçlerin planlı çalışmalarına bağlayabiliriz.
Soykırım iddialarını parlamentolarında kabul eden ülke yöneticilerine seslenmek istiyorum. Efendiler; Türklerin kurduğu devletlerde tarihin hiç bir döneminde soykırıma rastlanmamıştır. Açın, siyaset düzenbazlarının değilde gerçek tarihçilerin yazdığı kitapları. Okuyun ve doğruları öğrenin. Türkler soykırım yapmaz... Yapamaz... Çünkü Türkün karakteri ve dini inanışları buna müsait değildir. Türk Allahın yarattığı kulu, Yaradan'ından ötürü kutsal bilir. Ne din, ne ırk ve ne de başka bir sebep Türkün katliâm yapmasının sebebi olamaz.
Şimdi örnek olarak bize soykırım konusunda en fazla saldıran Fransa’ya bakalım. İnsanlık tarihi Fransızların; Saint Bartelmi gibi vahşi katliâmlarını, Vietnam halkına yaptıklarını ve nihayet kendi teb'ası olan Cezayir halkına uyguladığı vahşi katliâmları unutmamıştır. Fransızlar bunu tarih kitaplarından çıkardığı için unutmuş olabilirler..
Ama biz bunları okuyor ve biliyoruz. Hele biz Türkler; Gaziantep, Şanlıurfa ve Kahramanmaraş 'ta Fransız askerlerinin yaptıklarını hiç unutmadık. Bunu unutmamak içinde; Fransızları kutsal vatan topraklarından taş ve sopalarla kovan halkımızın Fransız vahşetin her zaman hatırlamaları için şehirlerimizin isimlerinin başına GAZİ, ŞANLI ve KAHRAMAN sıfatlarını ekledik. Hatayı'da unutmadık. Dost ve müttefik olarak Fransa yönetiminin koruyuculuğuna emanet edilen büyükelçilerimizin gözlerinizin önünde katledilişinin üzerinden daha 30 yıl bile geçmedi. Bunları hep hatırlayacağız ve halkımıza da unutturmayacağız.
Dr. Tahir Tamer Kumkale 23 Nisan 2009 Perşembe |
|
|