Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:
|
Ben ölürsem necip (asil) milletimizin beraber yürüdüğümüz yoldan asla ayrılmayacağına eminim. Bununla müsterihim (görevini yapmanın huzur içindeyim) (Gazi Mustafa Kemâl Atatürk - 1926)
TÜRK MİLLETİNİ İÇİNE DÜŞTÜĞÜ GÜVEN BUNALIMINDAN ÇIKARACAK TEK ÇARE ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE SİSTEMİNE SAHİP ÇIKMAKTIR (12)
"Atatürkçü Düşünce Sistemi" ile ilgili bilgilendirme çalışmalarına devam ediyorum;
TÜRK MİLLETİ NEDEN ATATÜRKÇÜ OLMALIDIR?
Gazi Mustafa Kemâl Atatürkü ve Atatürkçü Düşünce'yi önce Türk Milletine ve sonra da dünya milletlerine yol gösterici olarak almamızın nedeni; O'nun Türk Milletini 15 yıl içinde ulaştırdığı ekonomik, sosyal, siyasi, kültürel, askeri ve hukuki seviye, uluslararası saygınlık derecesi, huzur, güven, refah ve mutluluk düzeyidir.
Peki düzeye erişmek için ihtiyacımız olan Atatürkçülük öğretisi için, 2005 Türkiyesinde hepimizin karşılaştığı Atatürkçülük manzaraları ile Atatürkçü olduğunu söyleyenlerin kullandıkları simgeler genellikle nelerdir ? Ve bu yapılanlar Atatürkçü Düşünce Sistemini ne kadar temsil ediyor? Bunları birkaç misalle irdeleyelim...
İşte memleketimden bazı Atatürkçülük görüntüleri;
- Ceket yakalarına özenle iliştirilmiş altın suyuna batırılmış Atatürk rozetleri, gravat iğneleri, Atatürk işlenmiş parlak kol düğmeleri ve yüzükleri v.s.
- Atatürk İlköğretim Okulu, Atatürk Çok Proğramlı Lisesi, Atatürk Üniversitesi v.s,
- Atatürk Caddesi, Atatürk Bulvarı, Gazi Mahallesi v.s,
- Atatürk Oto Sanayi Sitesi, Atatürk Öğrenci Yurdu, Atatürk İş Merkezi v.s,
- Atatürk Kültür Merkezi, Atatürk Stadyumu, Atatürk Köprüsü, Atatürk Meydanı v.s,
- Okullarımız ve kışlalarımız başta olmak üzere her türlü resmi ve özel kuruluşun gözle görünür yerlerinde açılan görkemli Atatürk Köşeleri v.s,
- Atatürk heykelleri, Atatürk Büstleri, Atatürk Maskları, Atatürk Oratoryası, v.s...
Bunları yapmak yanlış mı? Hayır. Bu yapılanlar çok doğrudur. Ve mutlaka ve öncelikle yapılmalıdır. Bütün bunlar bu büyük insanın her zaman ve yerde adının yaşatılması, tipinin yediden yetmişe herkes tarafından bilinmesi, O'nun tanınması ve anılması için ilk planda yapılması gereken zorunlu faaliyetlerdir.
Bu şekilde geniş halk kitleleri önce O'nu tanıyacak ve benimseyecek, bilhare O'nu sevecek ve bu sevgi ile O'na daha sıkı bağlanacaktır. İşte bu ilk adım, yani O'nu tanıtma yöntemi ölümünün üzerinden geçen 66 yıl boyunca Atatürkçülük adına yapılan tek başarılı faaliyettir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün ismi ve cismi çok iyi tanıtılmış ve büyük kitlelerin sevgisini kazanarak gönüllerinde yer etmesi işlevi başarılmıştır. Hatta ünü yurt dışına da taşınarak bütün insanlığının Atatürkü tanıması sağlanmıştır.
Bu yapılanları uygun ve yeterli görüyor, O'nun yeni nesillere ulaşmasını sağlayan bütün çalışmaları takdirle karşılıyorum... Fakat konumuz Atatürkçülük ve Atatürkçü Düşünce Sistemi olunca yapılanların bunu gerçekleştirecek yeterli bir adım olduğunu söylemem mümkün değil. Çünkü gerçek Atatürkçülük; şekli alanda tanıtım faaliyetlerinin dışında çok ciddi ve sistemli çalışmaların yapılmasını gerektirmektedir. Oysa bu konuda geçen 66 yılda ciddi adımlar atılmadığını görüyorum ve üzülüyorum...
Gazi Mustafa Kemâl Atatürk'ün ölümünden sonra iş başına gelen Cumhuriyet yönetimleri ve bu yönetim altındaki anayasal organlarımızca bu şekli tanıtım faaliyetinin dışında, yani O'nun fikir ve düşüncelerinin araştırılıp, bulunup halka maledilmesi alanında bugüne kadar neler yapılmıştır ? Bu yapılanlar yeterli midir ve daha neleri yapmamız gerekiyor ? sorularının cevabını bu çalışmamız içinde bulmaya çalışacağım...
Hepimiz şahit olmuşuzdur. Osmanlı Devlerinin yıkılma aşamasına geldiği son yüzyıl içince eğitimdeki yozlaşmayı anlatan tarihçiler biraz mizah kattıkları bir anlatımla; derste başarılı olamayan öğrencilerin "Padişahım çok yaşa "diyerek sınıf geçtiğinden bahseder.
İşte bu düşünce ve uygulama ne kadar yanlış ise; yakasına Atatürk rozeti takmakla ve Atatürkçü çok sevdiğini söyleyerek ve hatta kameralar karşısında birkaç sahte gözyaşı dökerek kendini Atatürkçü sanmak o kadar yanlıştır.
Atatürkçülük o seviyede olmalıdır ki, artık arkasına saklanılacak ve kullanılacak bir simge haline gelmesin... İşte önemli olan bu seviyeyi yakalamak ve muhafaza etmektir.
Bizim nesillerimiz Gazi Mustafa Kemâl Atatürk'ü sadece 10 Kasım günlerine münhasır (sınırlanmış, ayrılmış ) kalacak tarzda gerçekleştirilen törenlerle, sadece ağlayarak, arkasından ağıtlar yakarak ve kendimizin diğerlerinden daha fazla üzgün olduğumuzu göstermeyi marifet sayarak andık.
10 Kasım günlerinde milletçe hep yas tuttuk. Ağlayarak ve sızlayarak O'nu ne kadar üzdüğümüzün farkına dahi varamadık. Bayrakları yarıya indirip, öğrencilerin beyaz yakalarını bir günlüğüne çıkartarak, sinema-tiyatro- gazino v.s gibi eğlence yerlerini kapatarak ve radyolardan klasik batı müziğinin ölümü ve hüznü anımsatacak parçalarını çalarak O büyük insanı genç nesillere anlatabileceğimizi sandık. Ve bu yaptıklarımızla da O'nun aziz hatırasını yad ettiğimizi düşündük.
Oysa bunlar Atatürkçülük adına yapılabilecek belki de en son ve en yanlış şeylerdi. Bu saçma ve Atatürkçü Düşünce Sistemi ile hiç ilgisi olmayan anlamsız ve sonuçsuz uygulamalar tam 43 yıl sonra ancak 1981 yılında kaldırıldı. 10 Kasımlar Atatürk'ün ölüm yıldönümü şeklinde algılanıp yas günleri olarak kullanılmaktan çıkartıldı...
10 Kasımlar, O'nun fikir ve düşüncelerinin tartışıldığı, bu düşüncelere çağdaş anlamlar kazandırıldığı, daha geniş kitlelere yaygınlaştırılması ile ilgili aktivitelerin ön plana çıkartıldığı, yani Atatürkçü Düşünce'nin evrensel fikir özgürlüğü çerçevesinde yayılıp yaygınlaştırıldığı günler haline getirildi.
İşte bundan sonra Atatürkçülük; Gazi Mustafa Kemâl Atatürk'ü tanıma ve sevmenin dışına taşarak yeni boyutlar kazanmaya başladı. Ve Atatürkçü Düşünce'nin bilimsel bir düşünce sistemi haline dönüştürülme aşamasına ulaşıldı...
Dr. Tahir Tamer Kumkale 10 Ocak 2005 Pazartesi |
|