12 ARALIK 2024 ÇARŞAMBA

 
Dr. Tahir Tamer Kumkale

tamer@kumkale.net

İYİ İNSANLARI SAYGI İLE SELAMLIYOR VE SEVGİ İLE KUCAKLIYORUM............

Ana Sayfa
Başlarken
Yazı Arşivi
Yazı Arama
Kitaplarım
Hakkımda


    Kitaplarımdan seçmeler...

Amazon'da kitaplarım






Paramızdaki sıfırları nihayet sıfırlıyoruz
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:

 3 Aralık 2004 Cuma 

Bilhassa Para, her türlü vasıtanın üstünde bir mevcudiyet silahıdır.
(Gazi Mustafa Kemâl Atatürk - 1930)

Halkımızın 30 yıllık uzun bekleyişi ve ekonomik refaha olan hasreti nihayet bitiyor. Hayallerimiz gerçekleşiyor. 2005 yılbaşında yeniden sıfırsız Türk parasına kavuşacağız.

PARA bir milletin günlük hayatındaki en önemli varlıktır. Herkesin yaşamını doğrudan etkileyen bu vazgeçilmez unsur olan PARA sözlüklerde; “Devletçe bastırılan, üzerinde saymaca değeri yazılı kağıt veya metalden ödeme aracı” şeklinde açıklanmaktadır.

Para sözcüğü sadece alım-satım işlerinde değil Türk sosyal yaşamının bütün kesitlerinde yer alır. Nitekim; “Para bozmak, para çekmek, para çıkarmak, para dökmek, para etmek, para etmemek, para kırmak, para sızdırmak, para koparmak, para tutmak, para yapmak, para yatırmak, para yedirmek, para yemek, parasını sokağa atmak, paraya kıymak, paraya para dememek, parayı veren düdüğü çalar, para babası, para canlısı, para darlığı, para göz, paralanmak” gibi deyimleri günlük yaşantımızın her safhasında sıkça kullandığımız bilinen bir gerçektir. Her ne kadar son yıllarda üzeri Atatürk resimli gerçek paraların yerini plastikten yapılmış Kredi Kartları aldı ise de, bunlar da para yerine işlem gördüğünden paramız kullanım değerini (veya değersizliğini) aynen muhafaza etmiştir.

Paranın Değeri gerek içeride ve gerekse dışarıda devletin itibarını ve gücünü gösterir. 2004 yılı sonuna gelindiğinde Türk Parası saymakta zorlandığımız sıfırlarla doldurulmuştur. Oysa Sıfır; kendi başına değeri olmayan, hiç, yok, başarısız, verimsiz anlamlarını taşıyan bir kelimedir. Sıfırların çokluğu paramızın değerinin azlığını gösteriyordu. Parasının değerini düşürerek, milli değerlerini ve uluslararası camiadaki yerini bu kadar ayaklar altına alan bir bir devlet dünya yüzünde mevcut değildi... Sonunda “düşen para değerimiz” ile birlikte binlerce yıldan bugünlere taşıdığımız milli, manevi ve kültürel değerlerimizde yani Millet olma vasıflarımızda ciddi kayıplar meydana gelmiştir.

Dünyayı 600 yıl yöneten, İmparatorluklar kuran bir milletin her ne sebeple olursa olsun bu seviyeye düşürülmesini anlamak ve yeni yetişen nesillere anlatabilmek zordur.

Peki biz 25 yılda nasıl bu hale getirildik? Burnumuzun dibinde 13 yıldır savaş yıkımını yaşayan, her sahada ambargo altına alınan ve sonunda işgal edilen Irak’ın, 25 yıl iç savaş nedeniyle birbiri ile kıyasıya çarpışarak harabeye dönen ve şimdi halen işgal altında bulunan Afganistan’ın parasının değeri dahi uluslararası piyasada Türk Lirasından daha kıymetli idi. Bu garip çelişkiyi ekonomik gerekçelerle tanımlayabilecek bir bilim adamı olacağını tahmin edemiyorum.

25 yıldır kendi para birimimiz olan Bir Türk Lirasını görmekten mahrum ettiğimiz yeni nesillerimize, Türk Lirası’nın yüzde biri olan KURUŞ ve bunun yüzde biri olan PARA’ yı hiç bilmiyen toplumumuza bunun sebeplerini nasıl açıklayabilecğimizi de bilemiyorum…

Şimdi soralım kendimize… Bugünkü ekonomik potansiyelimiz İstiklâl Savaşı sonrasındaki ekonomik potansiyelimizin çok mu altında idi de bu durum meydana gelmişti ? Elbette Hayır. O günkü durumumuzdan binlerce defa daha iyi olmamıza rağmen, bugünkü itibari değerimiz bilindiği şekilde o günlerin milyonlarca kat altına inmiş gibi algılanmasının sebebi ekonomistlerin değil, siyasilerin başarısızlıkları neticesinde oluşmuştur.

Geçen asrın başlarında Gazi Mustafa Kemâl Atatürk ve emrindeki bir avuç insanımız askeri ve siyasi büyük bir zafer kazanmışlardır. Fakat ekonomik bakımdan tam manasıyla sıfır durumundadırlar. Çünkü bütün güçlerini istiklâlin temini için harcamışlardır. Ekonomik açıdan her şeye sıfırdan başlayacaklardır. Çünkü; o gün ellerinde EMEK yoktur. SERMAYE yoktur. BİLGİ yoktur. KREDİ yoktur. İNSANGÜCÜ yoktur. YOL yoktur. OKUL ve ÖĞRETMENİ yoktur. TECRÜBESİ hiç yoktur. Bu yokları, kendiliğinden var etmesi ise o günün güçlü ülkelerince mümkün görülmemektedir.

Emperyalist güçler “ Bırakalım Türkler hür ve özgür olsunlar. Ama biz onları daima ekonomik açıdan sömürmeye devam edeceğiz. Çünkü Türklerin ihtiyaç duyacağı her şey bizde var. Her sahada bize muhtaçlar" diyorlardı. Bu konuda tamamen haklı idiler. Çünkü yoktan bir şeyin varolduğu o güne kadar görülmemişti.

İşte bütün bu yoklardan tankını, topunu, uçağını çağın teknolojine uygun olarak kendisi yapabilen; parası değerli; tek kuruş borcu olmayan ; tam bağımsızlığını kazanmak için İthalat - İhracat arasında ülke bazında eşitlik ilkesi koyabilen, huzurlu, istikrarlı, halkının geleceğe güvenle baktığı bir ülke yaratılmıştır. Bu olağanüstü gelişme bugün örnek almaya çalıştığımız batılıların yaptığı gibi iki asır içinde değil, sadece Gazi Mustafa Kemâl ATATÜRK' ün Cumhurbaşkanı olduğu 15 yıl içinde kaydedilmiştir.

Atatürk döneminin idarecileri; hiç bir zaman para değerini düşürmeyi, enflasyon ve devalüasyona sapmayı akıllarından dahi geçirmemişlerdir. Bu dönemin Para Politikasının esaslarını “Türk Lirasının Değerinin Korunması” belirlemiştir. Atatürk’ün para değerinin korunmasına verdiği önem, her türlü tartışmanın üzerinde ekonomik politikasının temel taşlarından biri olmuştur. Türk Parası hakkında halka güven veren bu olumlu politika , memleketin giderek artan tasarrufunun en sağlam dayanaklarından birini teşkil etmiştir.

Para Değerinin Korunması Politikası’nın arkasında Atatürk’ün güçlü iradesi vardır. Milletçe büyük zorluklara katlandığımız İstiklâl Savaşı içinde dahi Enflasyona gidilmemiştir. Günümüzün Enflâsyonist Politikalar uygulayan yöneticilerince çok eleştirilen TÜRK PARASININ KIYMETİNİ KORUMA HAKKINDA’ ki 1567 Sayılı Kanun yine Atatürk dönemi içinde 25 Şubat 1930’da kabul edilmiştir.

Şimdi paradan altı sıfırın atılması ile; yeniden Enflâsyon kelimesinin bilinmediği bir döneme; bütçe gelirlerinin giderlerine eşit olduğu bir sürece; her ne olursa olsun “siyasi bağımsızlığın mutlak bir ekonomik bağımsızlıktan geçeceği” esası ile hareket edildiği bir döneme; insanların üretime katkıda bulundukları oranda üretimden eşit pay aldıkları muhteşem bir devire, yani unutulmaz ATATÜRK’LÜ GÜNLERE geri dönülmektedir.

Bu günkü kazanımlarımız o günlerden çok daha iyi olduğundan, çok daha kısa sürede büyük atılımlar yapacağımız kesindir.

Ancak yeni atılımların başlaması ve bir bakıma topluma moral gücü aşılanması çok radikal operasyonlarla mümkün olabilecektir. Eğer ekonomi yönetimini IMF ve Dünya Bankası’na değil de, yeniden Türk Ekonomistlerinin sorumluluğuna teslim ettiğimiz takdirde ekonomik mucize yaratacak güçte olduğumuzu değerlendiriyorum.

Fakat görüyorum ki Ak Parti Hükümeti işin bu yanını hiç dikkate almamaktadır. IMF ile yeniden 3 yıllık bir anlaşma yaparak 2005 yılında değerlenecek olan paramızın kazanımlarını yine bize değil, IMF ve Dünya bankası yolu ile dış dünyaya kaptırmaya hazırlanmaktadır. Ben bu konuda yanılmış olmayı çok isterdim. Ama görünen köy hiçbir zaman klavuz gerektirmiyor.


Dr. Tahir Tamer Kumkale
3 Aralık 2004 Cuma

 
BİLDİRİ-YORUM
2000-2012 | Dr. Tahir Tamer Kumkale