Dr. Tahir Tamer Kumkale

tamer@kumkale.net
|
Kitaplarımdan seçmeler... Amazon'da kitaplarım



|
Genel durum değerlendirmesi |
|
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:
|
Milleti idarede prensibimiz milletin müşterek ve umumi fikir ve eğilimlerine uymaktır. Bu fikir ve eğilimlerin hakiki ve ciddi olabilmesi, milletin maddi ve manevi ihtiyaç kaynaklarından gelmesine bağlıdır. (Gazi Mustafa Kemal Atatürk - 1925)
3 Kasım 2002 tarihinden itibaren Türkiye'de AKP''nin tek başına iktidarı var. Bu iktidar halkımızın son yirmi yıldır hasretini çektiği siyasi istikrarı sağlayacak bir gelişme idi. Çünkü birbiriyle anlaşamayan koalisyon hükümetlerinin yeterli ve dengeli hizmet üretememelerinden halkımız yılmıştı. Hür iradesi ile sonunda istikrarlı bir yönetimi temin edecek bir iktidara ve bu iktidarı her alanda zorlayacak tecrübeli isimlerin bulunduğu CHP gibi ciddi bir muhalefete ulaşılmıştı.
Şimdi bundan sonra birbiri ardına hizmetler üretilmeli, Türk Milletinin istek ve ihtiyaçları doğrultusunda çalışılmalı ve halkın asılan yüzleri artık güldürülmeliydi. Bu beklentiler çok doğaldı. Çünkü Ak Parti iktidarının önünde hiçbir ciddi engel yoktu...
Nitekim Ak Parti tek parti iktidarı olarak ilk günlerde çok iyi icraatlar yapacağının sinyallerini verdi. 100-500 günlük programlar üretti. Ekonomik alanda giden hükümetlerin bıraktığı IMF ve Dünya bankası yönlendirmeli politikalarını tavizsiz uygulayarak bazı önemli rakamsal ilerlemelere ulaşıldı. Enflasyon ve faizler düştü. Türk Parası kıymetlendi. İhracat arttı. V.S gibi gözle görülür ciddi gelişmeler kaydedildi.
Fakat geniş halk kitlelerinin beklentileri sadece bu makro ekonomik dengelerdeki bazı rakamsal istatistiklerin düzelmesi değildi. Halkımız her alanda kendisini kucaklayan, milli ve kültürel değerlerine sahip çıkan, dış dünyada Türk imajını dimdik ayakta tutan ve Atatürk'ün Türkiye'sinde başı dik gururla gezebilen insanlar olmak istiyordu.
Oysa bugün, 2004 Kasımında son derece zayıf görünümlü, idaresi kendinde değil, tamamen dış güçlere bağlanmış bir Türkiye gerçeği ile karşı karşıya bulunuyoruz.
Bugün Dış Politikasını ABD'nin talimatlarına göre plânlayan, Ekonomi politikasını yine ABD güdümündeki IMF ve Dünya bankasının dikte ettirdiği, İç politikasını ise tamamen AB tarafından verilen talimatlara göre yürüten bir Türkiye meydana getirilmiştir.
Gelinen bu tam teslimiyet ve egemenlik haklarının devredilmiş görünümünün bütün suçunu Ak Parti yönetimine yüklemek ise haksızlık olacaktır. Onlar sadece devir aldıkları emaneti aynen devam ettirerek bizi bugünlere getirdiler.
Bizim onları ancak bütün bu teslimiyetleri önleyecek halk desteğine sahip olmasına rağmen bu gücün farkına varıp kullanamadıkları için suçlayabiliriz. Türk Halkının kendilerine sağladığı 369 Milletvekillik bir TB desteği ile yerel yönetimlerin üçte iki kadrolarını kendilerine vererek sağladıkları destek çok önemlidir.
Bu müthiş halk desteğinin benzerine ancak tek partili rejimlerde rastlanabilir. Bu destek, ABD'nin AB komisyonlarının ve IMF' nin desteğin binlerce defa üzerindedir. Halk isterse yapamayacağı hiçbir şey yoktur. İç ve Dış borçların fazlalığı ise hiçbir zaman mazeret olmamalıdır. Çünkü bu halk bunu bir defada ödeyecek güce sahiptir.
Bu halka rağmen küresel güçlerin elinde oyuncak olmuş ve her istenilene evet diyen tavizkar bir ülke durumuna getirilmemizin affedilir yanı yoktur. Evet bugün Ak Parti Yönetimi Türk Milletinin verdiği büyük desteği beceriksizce harcamış ve ülkemizi tipik bir sömürge devleti haline getirmiştir.
Halk bu durumu görüyor fakat tepkisini gösteremiyor. Çünkü halkımız yüzlerce televizyon ve radyo, her kelimesini dışarıdan dikte ettirilen cümleleri bu halka aktararak onların beyinlerini uyuşturan bir yazılı medya ile ve nihayet bu medyayı kullanan yönlendirilmiş Sivil Toplum Kuruluşları ile kuşatılmıştır. Sonunda sağduyusu ile daima yöneticilerine örnek olduğu bilinen milletimizin beyni uyuşturularak hissizleştirilmiş ve tepkisiz bir hale getirilmiştir.
Halkımız bilerek ve isteyerek planlı bir uygulama ile Futbol Maçı, Televole, Popstar ve evleniyoruz yarışmaları, Ünlüler Çiftliği, ve mafya dizilerinin esiri haline getirilerek tepkisizleştirilmiştir. Bugün halkımızın büyük çoğunluğunun kafasındaki tek sorun Kaynana Semra Hanımın oğlu Ata'ya hangi gelini alacağıdır. Ayrıca son günlerde bir yeni uyuşturma metoduna daha terfi edilmiştir. Halkımız dikkatini çekecek Sır kapısı, Kalp Gözü, v.s. gibi fizik ötesi aleme ait programlarla daha da ileri seviyede kilitlenmiştir.
Sonunda halkın beyni istenilen seviyeye getirilmiş, her türlü milli olay karşısında tamamen duygusuz ve hissiz bir toplum oluşturulmuştur. Artık ne KKTC'nin Rum'a verilmesi ve nede başına çuval geçirilen Türk Askeri onu ilgilendirmemektedir.
Evet bugün ülkemizde milli direnç odaklarını çökertme operasyonu bu iktidar döneminde hız kazanmıştır. Bir ülkenin milli direnç odağı gençlerinin ve milliyetçilerin oluşturduğu kurum ve kuruluşlar ile birlikte ekonomide, medyada ve devlet kadrolarında bulunan, sorumluluk duygusu yüksek insanlar bir şey yapamaz hale getirilmiştir.
Türk milliyetçilerinin odaklandığı yer olan MHP yeteneksiz kadrolar eline verilip güçsüzleştirip kontrol altına alındıktan sonra, Türkiye''nin milli birliğine, diline, dinine, kültürüne yönelik saldırılar her alanda yoğunlaştırılmış ve gerçek tepki çökertilmiştir.
Bugün Türk olmanın suç sayılacağı bir ortama doğru hızla gidildiği görülmektedir. Çünkü ülkemizde artık Türklerin değil, Türk olmayanların sesleri daha gür çıkmaktadır. Siyasi partilerin sesi sedası kesilmiştir. CHP ise kendi içinde birbirlerine muhalefet yapmaktan iktidarın muhalefeti olamamaktadır...
Milli sermayemizi temsil eden yerli girişimcilerimiz ayakta kalabilmek için mutlaka bir yabancı sermaye gücü ile ortaklık yaparak ayakta kalmaya çalışılırken, çıkartılan kanunlarla şehit kanı ile sulanmış vatan toprakları zengin komşularımız ile küresel mimarların yönlendirdiği kişilere satılmaktadır.
Halkın güvendiği tek güç olan Türk Silahlı Kuvvetler, başına geçirilen çuvala karşı beklenen tepkiyi göstermediği için üzerindeki eski güvenini yitirmiştir. Bunun yanında iktidarın dışarıdan yönlendirmeler doğrultusunda Silahlı Kuvvetleri güçsüzleştirme çalışmaları hızla devam etmektedir.
Sonuç olarak; 19 Mayıs 1919 öncesi Atatürk'ün NUTUK kitabında tasvir ettiği durumun benzeri ilke karşı karşıya bulunmaktayız. Gidişimiz iç açıcı değildir. Tam teslimiyete bir adım kalmıştır. Halk mutlaka uyanmalı ve halkımızı uyandıracak çabalar hız kazanmalıdır. Çünkü gelinen durumdan milletimizi ancak kendisi çekip çıkartabilir. Gazi Mustafa Kemâl Atatürk'te önce halkı kazanarak ülkeyi kurtarmıştır. Hareket tarzımız Atatürk'ün çizdiği yol olmalıdır.
Dr. Tahir Tamer Kumkale 2 Kasım 2004 Salı |
|
|