16 EYLÜL 2024 PAZARTESİ

 
Dr. Tahir Tamer Kumkale

tamer@kumkale.net

İYİ İNSANLARI SAYGI İLE SELAMLIYOR VE SEVGİ İLE KUCAKLIYORUM............

Ana Sayfa
Başlarken
Yazı Arşivi
Yazı Arama
Kitaplarım
Hakkımda


    Kitaplarımdan seçmeler...

Amazon'da kitaplarım






11 Eylül vahşetinin üçüncü yılında uluslararası terörizm
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:

 18 Eylül 2004 Cumartesi 

İnsanları mesut edeceğim diye onları birbirine boğazlatmak insanlıktan uzak ve son derece üzülünecek bir sistemdir.
(Gazi Mustafa Kemâl Atatürk - 1931)

11 Eylül 2001'de ABD'de İkiz Kulelere ve Pentagon'a yapılan vahşi saldırının üzerinden tam üç yıl geçti. Dünyanın bu en büyük terörist saldırısının nedenleri henüz anlaşılamadığı gibi, uluslararası terörizmin önlenebilmesi için hiçbir somut adım atılmadı. Aksine dünyamız bugün eskisinden çok daha fazla terör olaylarıyla kaynıyor. Teröre kurban verilen masum insanların sayısı azalacağı yerde artmaya devam ediyor. Dünyanın her köşesi terörizmin hedefi haline geliyor ve çare bulmak giderek zorlaşıyor ve terör yaygın hale geliyor. Hele en son Kuzey Osetya'da meydana gelen terör katliamından sonra Rusya'nın da "Kana kan alacağım" açıklamaları üzerine insanlık aleminin terör belasına daha çok batacağı görülüyor.

Oysa 11 Eylül 2001 terörizmle mücadelede bir milât olmalıydı. Bu tarihten itibaren dünya el ele verip bu insanlık ayıbı vahşi terör belasından kurtulmalı idi. Beklenenin tam tersi oldu. Bugün geldiğimiz noktada geleceğe çok daha karamsar bakıyoruz. Çünkü bu geçen üç yılda terör yangınını söndürecek su bulunamadı. Ama daima yanan terör ateşinin üzerine benzin sıkılmaya devam edildi.

Bilindiği gibi EYLÜL 2001 dünya tarihine kara bir gün olarak mührünü vurdu... ABD'nin NEWYORK ve WASHINGTON şehirlerini hedef alan ve masum binlerce insanı katleden toplu terörist katliamını insanlık tarihinin en acı ve vahşet dolu kara bir günü olarak daima hatırlayacağız. 11 EYLÜL 2001; sadece ABD'nin değil, bütün insanlık için yeni bir devrin ve dünyaya açılan çok değişik bir günün başlangıcıdır. Bu günü insanlık tarihi için bir milât olarak değerlendirebiliriz.

Gerçek bir insanlık suçu olan Uluslararası Terörizm, İkinci Dünya Harbi'ni takip eden Soğuk Savaş Dönemi'nin etkili bir silahı olarak kabul edilmiştir. Devletler bu silahı kendi millî menfaatlerinin elde edilmesinde acımasızca kullanmışlardır. Görünüşte bütün resmi devlet ağızlarından terör ve anarşi kınanmıştır. Sahte sözcüklerle ve yarım ağızlarla verilen mücadele sözcükleri ile konu savsaklanmıştır. Fakat terör ateşi daima olmuş ve bu ateş sadece düştüğü yeri yakmıştır. Devlet destekli terör olayları geçen asra damgasını vurmuştur. Ve terör bugünde en etkili silah olarak kullanılmaya devam edilmektedir.

Son 35 yıl boyunca Uluslararası Terörizmin her alanda kullanıldığı bir savaş alanına döndürülen güzel ülkemiz terörizme on binlerce masum insanını kurban vermiştir. Nice yuvalar yıkılmış, nice masum ocaklar sönmüştür. Ekonomimiz altından kalkılamayacak boyutlarda bozulmuş, halkımızın refah ve mutluğuna kullanılacak sınırlı ölçüdeki milli gelirimiz de terörle mücadele alanında silahlı mücadele için ayrılmıştır.

Bu terörü yaratan ve destekleyen Türkiye ve Türklük düşmanı devletler ile denetim altında bulundurdukları uluslararası kuruluşlar teröristleri açıkça desteklemekten çekinmemişlerdir. Ve her terörist eylem sonrası teröristlerden değil, devletimizin yetkili organlarından hesap sormuşlardır. Hatta kanuni yetkilerini kullanan güvenlik güçlerimize çatarak, "teröristleri neden cezalandırıyorsunuz" diye açıkça diklenmişler, ve parayla satın aldığımız silahları dahi kullanmamızı engellemeye çalışmışlardır.

Basın-Yayın elemanları, parlamenterleri, bürokratları, sözde sivil toplum teşkilatlarının yöneticilerini, ölen binlerce masum insanların acılı ailelerini değil, onları öldüren hapisteki terörist katilleri ziyaret ederek desteklemekten çekinmemişlerdir.

30000 kişinin katili terörist başı Abdullah ÖCALAN' ı Türk adaletinin elinden kaçırmak için komşumuz Avrupa ülkelerinin üst düzey devlet görevlilerinin birbirleri ile yarıştığını bütün dünya görmüştür. BOSNA-HERSEK' te , KOSOVA' da, FİLİSTİN' de, ÇEÇENİSTAN' da, AFGANİSTAN' da ve nihayet IRAK' ta sürdürülen terörist faaliyetlere daima destek olunmuş ve "devletlerin iç meselesidir" denilerek gözler kapatılmış, on binlerce masum insanın katledilmesine göz yumulmuş ve adeta buna zemin hazırlanmıştır.

Bizde "RÜZGAR EKEN ,FIRTINA BİÇER" şeklinde olaylara uyan bir atasözümüz vardır. Rüzgar ekenler, fırtına biçtiler. Dünya güç dengesini ellerinde tutan devletlerin teröre karşı son derece duyarsız, vurdumduymaz ve destekler mahiyetteki tutum ve davranışları devam etti. Bunun acı sonucu 11 Eylülde ABD 'ne yapılan korkunç saldırı ile yaşandı.

11 Eylül çapında bir terörist saldırısı ilk defa meydana gelmiştir. Ve bir terörist saldırı bütün ayrıntıları ile dünyanın gözleri önünde kurgu bilim filmi seyreder gibi bire bir yaşanmıştır. Saldırının oluş şekli ve neticeleri ile bu olay, terörist saldırıdan çok artık adı konulması gereken bir yeni savaş. Çünkü boyutları ve sonuçları ile terörizmin çok ötesindedir.

Bilindiği gibi savaşlar iki hasım ülke veya ülkeler grubu arasında olur. Burada taraflardan birinin ABD olduğu açıkça bellidir. Peki öte tarafta kim veya kimler vardır. Şu ana kadar binlerce makale, yüzlerce kitap yazılmasına rağmen bunun cevabı net olarak ortaya çıkarılamamıştır. Bu sorunun cevabını ancak ABD verebilirdi. Ancak o da konunun gerçek yönünü ortaya çıkartmaktan ziyade USAME BİN LADEN ismi ve EL KAIDE ÖRGÜTÜ üzerinde kilitlenmiş, gerek kendi ve gerekse dünya kamuoyunu tatmin edebilecek bir açıklama yapılmamıştır. Fakat meydana gelen durumdan dünyayı yeniden yapılandırma projesinin ortaya konulması için yeterince faydalanılmıştır.

Peki, bugün ABD açık kaynaklarına dayanılarak elde edilen somut bilgilere göre bir değerlendirme yapmak mümkün değil midir ? sorusuna cevap vermek gerekirse, bunun da pek sağlıklı olmayacağı kesindir. Burada şimdilik kazanan teröristler olarak görülmekltedir.

Şurası bir gerçek ki bu saldırıyı yapanlar başarıya ulaşmışlardır. ABD yönetimi ve halkı ile bu saldırıdan çok büyük maddi ve manevi yara almıştır. ABD'nin gururu kırılmıştır.

Saldırıyı teknik olarak tanımlamak ve anlam verebilmek de çok zordur. Bilindiği gibi bir kaç kişinin bulunduğu bir askeri karakola yapılacak bir saldırı için aylarla ifade edilen bir ön izleme, gözetleme, planlama, eğitim ve prova safhası gerekmektedir. Dünyaya güvenlik teknolojileri satan ve eğitim veren ABD gibi bir dünya devinin bu kadar kolay yıkıcı saldırılara hedef olabilmesinin mantıki bir cevabını bulmak mümkün değildir.

Son derece kapsamlı, yapılışı ve sonuçlarıyla inanılmayacak derecede vahşet dolu ve insanlık alemi için derin yaralar açan 11 EYLÜL saldırısı; planlı, programlı, yıllar süren titiz bir hazırlık dönemini, eğitimi, provayı, birkaç küçük devletin altından kalkamayacağı kadar yüklü bir maddi desteği, üstün bilgi teknolojisini ve bu teknolojiyi bilip kullanabilen, davası uğruna gözünü kırpmadan ölmeyi göze alabilen bilinçli ve inançlı kişileri, koordineli çalışmayı yönlendirecek yeterli teknoloji ile donatılmış bir komuta merkezini, ve bütün çalışmalarını büyük bir gizlilik içinde yapabilen bir örgütlenmeyi gerektiriyordu. Biz bunlara bugüne kadar ancak bilim kurgu filmlerinde şahit olmuştuk.

Uzayı parselleyen uyduları ve dünyanın her kesiminde uçan AWACS uçakları vasıtasıyla binlerce km. öteden çektiği resimlerle insanların göz rengini tespit edebilen, karı-koca arasında yapılan fısıltılı konuşmayı banda alabilen, yeraltının binlerce metre altındaki jeolojik katmanları saptayabilen bilim ve teknolojiye sahip ABD'nin kendi anavatanında vahşice saldırıda bulunulmasını ve bu dünya devinin böyle bir saldırıya karşı hazırlıksız olduğunun görülmesini açıklamak da çok zor.

Otomatik olarak harekete geçen bir güvenlik şemsiyesi altında dünyanın en iyi korunan askeri karargahı olarak bilinen PENTAGON' a yapılan saldırının izahı ise teknik olarak çok daha zordur. Güvenlik sanayîi ve eğitimi konusunda dünyanın en gelişmiş imkanlarına sahip olan bir devletin binlerce masum insanının can ve mal kaybına sebep olacak böyle bir saldırı karşısında aciz kalması ise yine kolay izah edilebilecek bir olay değildir. Nitekim bugüne kadar mantıki bir izah bulunup kamuoyundaki şüpheler bertaraf edilmiş değildir.

Kanaatime göre bunun mantıklı bir tek izahı vardır. Evet ABD çok güçlüdür. Ama bu saldırıyı yapanlar ise ABD'den daha güçlüdür. Bu gerçeği kabul etmek gerekir. Böyle bir saldırıyı İran, Afganistan, Libya, Irak gibi İslâm ülkeleri ve bir takım İslami terör örgütlerine yüklemek çok yanlıştır ve inandırıcı değildir... Hele Usame Bin Laden gibi her yerde aranan ve daima kısıtlı hareket etmek zorunda bulunan kişilere yüklemek çok daha yanlıştır. Yine kanaatime göre bu kişiler ve örgütlerin aklı, fikri, gücü ve parası bu çapta bir saldırının organizasyona ve operasyona yetmez...

Ama ABD içindeki güç mücadelesinde bulunan fanatik gruplarında büyük ölçüde yardımı ile gerçekleştirildiği anlaşılan bu saldırıda bu ülkeler ve kişiler taşeron olarak kullanılmış olabilirler. İşte bu mümkün olabilir. Bu saldırının oluş şekli plânlamanın her safhasında ABD içinden çok önemli yardım alındığını göstermektedir. Aksi halde gerçekleşmesi mümkün değildir.

11 EYLÜL 2001 'de insanlar ilk defa terörün gerçek ve acımasız yüzünü doğrudan gördü ve anında terörizmi lanetledi.

ABD Halkı; Birinci ve İkinci Dünya Savaşında, Kore ve Vietnam Savaşlarında dahi böyle bir saldırı ve yıkım ile karşılaşmadı. Onun için bu saldırı ABD ve dünya için bir milattır. Bu saldırının sonuçlarını madden, manen bütün dünya ülkeleri hissetmiştir ve daha da hissedecektir. Hele ekonomisi bizim gibi ciddi bir kriz içinde olan artan ülkemizde bu etki daha da fazla olmuştur. " Türkiye'nin değeri bir kere daha anlaşıldı, bu saldırı bize yaradı " diye köşelerinde sevinen bazı yazarlarımız üç yıl sonra dünyada terörizmin ulaştığı bugünkü seviyeye baktıklarında aldandıklarını herhalde anlamışlardır.

11 EYLÜL 2001 insanlık tarihi için kara bir gündür. Bu durumda neler yapılabilirdi ve daha neler yapılabilir? Sorusuna cevap arayacak olursak;

ABD Başkanı BUSH; halkına yaptığı televizyon konuşmasında " Faillerin mutlaka bulunacağını, ABD'nin yapanları ve destekleyenleri şiddetle cezalandırarak gücünü göstereceğini " vurgulamıştır. Yani bir büyük yanlışı başlatmış ve yangının üzerine su değil benzin dökmeye başlamıştır. ABD üstün silah ve teknoloji gücünü önce garip AFGANİSTAN' da göstermiştir. Sonra da ikinci adım olarak Irak ve Saddam Hüseyin üzerine yönelmiştir. Terörü desteklediği bahanesi ile saldırılan bu ülke halkları şimdi dünyadaki bütün ABD ve İngiliz hedeflerine saldırmaya başlayarak terörizm ateşini dünyanın dört bir yanına yaymışlardır.

ABD terörizmin ve terörist'in tarifini de değiştirmeye muvaffak olmuştur. Bugün vahşice işgal edilerek yakılıp yıkılan vatanını işgalcilere karşı savunan Iraklılar dünyaya terörist olarak lanse edilmektedir. Ayrıca vatanlarını savunmak için yaptıkları saldırılarda terörizm olarak nitelendirilmektedir. Bütün basın organları bu ülkeyi okyanus ötesinden gelerek işgal ederek her şeyine el koyanları değil, ülkelerini korumak için saldırganlara saldıranları terörist olarak görmektedir.Kafalar bilerek ve isteyerek iyice karıştırılmıştır.

11 Eylüle dönelim. Bu saldırı sonrasında ABD'nin acısı büyük ve kayıpları çok olmuştur. Ayrıca Devlet gururu incinmiştir. Bunlar önemli gerçeklerdir. Fakat bu gerçekler, ABD gibi bilimsel düşüncenin öncülüğünü yapan bir ülke yönetiminin fevri davranışlar içine girmesi için sebep olmamalıydı. Terörizmle mücadelede duygular değil bilim ve sağduyu kullanılmalıydı.

Kanın karşılığı kanla alınırsa, doğuracağı sonuçlar bütün insanlık alemini karanlığa ve çıkmaza, dünyayı içinden çıkılamayacak bir kaosa sürükler. Terörizme karşı ayni misilleme ile, yani ayni silahla değil ,diyalog içinde diğer ülkelerle işbirliği yaparak çare bulunmalıdır. Bu büyük saldırı artık Uluslararası Terörizm alanında yapılmış en son saldırı olarak kalmalıydı. Büyük devlet ABD'e düşen en makul ve mantıklı davranış şekli bana göre aşağıdaki şekilde olmalıydı.
- Bu dehşetengiz acı olay barışa susayan insanlık tarihi için bir başlangıç olmalıydı.
- Yıllardır on binlerce masum insanın canına ve malına kasteden "TERÖR TEHDİDİ"ne bundan sonra bütün ülkelerin katılımı ile çare bulmanın yolları aranmalıydı.
- Büyük- küçük ayırımı yapmadan bütün ülkeler Birleşmiş Milletlerin kontrol ve koordinatörlüğünde bir araya gelip ULUSLARARASI TERÖRİZM konusunu masaya yatırılmalıydı.
- Devletlerin bu olayları desteklemelerini önleyecek kesin çözümler bulunmalı ve onları caydıracak geçerli yaptırımlar getirilmeliydi.
- Devletler arasında dünyanın neresinde olursa olsun meydana gelecek terör eylemlerine karşı işbirliği ve koordinasyonun sağlanması için yeni teşkilatlar oluşturulmalıydı.
- Ayrıca terörle mücadelenin en zor fakat en önemli safhası olan " teröre çanak tutan ve terör olaylarının oluşmasını hazırlayan ortamı elbirliği ile ortadan kaldırıcı tedbirler" geliştirilmeli ve oluşturulan uluslararası organizasyon ile terör başlamadan kaynağında önlenmeliydi.

Ama olmadı. En son gerçekleştirilen Kuzey Osetya'daki Bestan baskını sonrasında Rusya'nın 'da teröre ABD mantığı ile yaklaşması sonucunda terörizmin dünyayı giderek saracağını söylemek kahanet olmayacaktır.

Allah masum insanları korusun...


Dr. Tahir Tamer Kumkale
18 Eylül 2004 Cumartesi

 
BİLDİRİ-YORUM
2000-2012 | Dr. Tahir Tamer Kumkale