Dr. Tahir Tamer Kumkale

tamer@kumkale.net
|
Kitaplarımdan seçmeler... Amazon'da kitaplarım



|
Küresel mimarların dünyasında ekonomi kimden yana? |
|
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:
|
Yeni Türkiye'nin takip edeceği siyaset, belirsiz ve keyfi olamaz. Bizim siyasetimiz, mutlaka milletin kabiliyet ve ihtiyacıyla mütenasip olacaktır. Artık yeni Türkiye'nin devlet siyaseti, milli sınırları dahilinde egemenliğine dayanarak bağımsız yaşamaktır. (Gazi Mustafa Kemâl Atatürk - 1923)
Kitap okumak insan beynini geliştiren önemli bir ihtiyaç. İnsan dimağı okumaya alışınca okumadan yapamıyor. Okumak ihtiyacı yeni yayınların takibini gerektiriyor. Tabii bunun için önce kitapçılarla yakın ilişki içine girmek, ve yeteri kadar zamanı olmak gerek.
Bizim gibi orta yaşa ulaşan kitapseverlerin bir güzel avantajı daha var. Artık sadece bizler değil, çocuklarımız da güncel konuları kitaplardan takip ediyorlar. Onların kitap seçimleri ise kendi vizyonlarını ve dünyaya bakış açılarını yansıtıyor. Yani bizlere pek benzemiyorlar. Bu da doğal gelişimin sonucu. Bunu açıklamamın sebebi çocuklarımızın vizyonu ve meselelere bakış açısını yansıtan bir çalışmaya şahit olmamdan kaynaklanıyor.
Küçük oğlum Tuna Kumkale, Işık Üniversitesi İşletmede okuyor. Hocası bir ev ödevi vermiş. Ödev bir kitap incelemesi ve bu kitap ile ilgili görüşlerin yorumlanması.
Özetle; Tuna'ya incelemesi için verilen kitap, Amerikalı yazar John Kenneth GALBRAITH'ın Altın Kitaplardan yayınlanan "EKONOMİ KİMDEN YANA" isimli eseri. Üzerinde çok fazla dikkat sarf ettiği ve okuduğu konular ile ilgili olarak bana da sorular sorması üzerine kitabı ben de çok detaylı inceleme fırsatı buldum. "Atatürk'ün Ekonomi Görüşleri" gibi çağdaş ve en yeni ekonomi sistemi doktora tezi hazırlamış bir kişi olarak Galbraith'ın fikirlerini çok ilginç buldum. Küresel ekonominin içinde bulunduğu durumu irdeleyen ve çeşitli yönleriyle eleştiren bu eseri bütün aydınlarımızın okumasını isterdim.
"EKONOMİ KİMDEN YANA" kitabının yayınlandığı 1990'larda daha SSCB yeni yıkılmıştı. Dünya bugünkü gibi tek kutuplu olarak ABD hegemonyasına girmemişti. GALBRAITH'ın kitabında yer alan birbirinden ilginç yaklaşımları ile bugün dünyayı yeniden yapılandırmaya çalışan ABD'nin bugünkü durumunu sanki çok öncelerden görerek küresel ekonominin yanlışlarını birer birer ortaya koymuş olması dikkati çekiyordu.
Öncelikle böyle güncel bir eseri öğrencilerine ödev olarak verip onlardan adeta bilimsel tarzda akademik çalışma isteyerek gençleri ekonomik sorunların çözümüne çare bulma istikametinde yönlendiren Öğretim üyesini tebrik etmek gerekiyor.
Galbraith'in kitabından bazı konuları okuyucularımla paylaşmak istedim. Fakat sonunda, bunun için kendi fikirlerimden çok genç neslin fikir ve düşüncelerini sizlere aktarmanın daha doğru olacağına karar verdim.
Burada siz okuyucularıma 20 yaşında bir üniversite öğrencisinin yani Oğlum Tuna Kumkale'nin Küresel Ekonomiye bakış açısını; kendi kaleminden aktarmak istiyorum. Bunun için ödev olarak hazırladığı "EKONOMİ KİMDEN YANA" çalışmasının "Sonuç ve Değerlendirme"bölümünü aynen alarak sizlerle paylaşmak istiyorum... Bu şekilde bizlerden bayrağı devralacak yeni nesillerin nasıl yetiştiğini vurgulayarak geleceğe olan güveninizi de tazelemek istiyorum.
Tuna Kumkale' nin "EKONOMİ KİMDEN YANA" başlıklı çalışmasının "Sonuç ve Değerlendirme " bölümü;
Bildiğimiz kadarıyla John Kenneth GALBRAITH;"Kurumcular" olarak adlandırılan yeni eleştiriye dayalı ekonomik düşüncenin ABD'deki en tanınmış temsilcisidir.
Kurumculara göre; ekonominin ve toplumun kurumları zaman içinde değişmekte ve toplumlara göre farklı özellikler gösterebilmektedir. İşte bu farklılıklar mutlaka ekonomi kuramına yansıtılmalıdır. Yani her ekonomik faaliyetin mutlaka ZAMAN ve MEKAN boyutları bulunmalıdır.
John Kenneth GALBRAITH; 20nci Yüzyılın ikinci yarısından itibaren ekonominin temel unsurları olan ekonomik kurumların (şirketlerin) nasıl bir yapıya kavuştuğunu inceleyerek bunun Kapitalizmin işleyişini nasıl değiştirdiğini irdelemeye çalışmıştır.
Galbraith, EKONOMİ KİMDEN YANA kitabını yazma amacını; geleneksel ekonominin üzerinde durmadığı dev kuruluşların yapısını ve çalışma şekillerini inceleyerek günümüz ekonomilerinin işleyişinin esasını bulmak şeklinde açıklamıştır. Ekonomiyi meydana getiren bütün unsurları bir bütünün parçaları olarak teker teker, ama birbiri ile ilişkileri ile birlikte incelemek istemiştir. Yani vücudun bütününü tanımlamadan, vücudu meydana getiren organlardan yola çıkarak bütünü meydana getirmeye çalışmaktadır... Bir bakıma günümüz küresel ekonomi sisteminin temel işleyişini analiz etmektedir.
O'na göre; bütünü görmek için yüksek düzeyde örgütlenmiş dev ekonomi kuruluşları sektörler halinde teker teker ele alınarak incelenmeli ve bütün içindeki işlevleri irdelenerek başarı yolları irdelenmelidir. Galbraith'i anlayabilmek için ekonominin Adam Smith'in Kapitalizmi ile başlayan ekonominin gelişme evrelerini iyi bilmek gerekiyor.
1776'da İngiliz Adam Smith'in öğretisi ile başlayan Kapitalizm gelişen sanayi toplumunun ihtiyaçlarına cevap vermek için dizayn edilmiş bir seri kurallar manzumesini kapsıyordu. Hakkında günümüze kadar pek çok eser yazıldı. Pek çok yönleri tenkit edildi. Fakat günümüze kadar temel kurallarını muhafaza ederek geldi. Bugün de en yaygın olarak uygulanan ekonomik sistem olma özelliğini muhafaza etmektedir.
Bu sistemin temelinde "serbest rekabet ve piyasa sistemi" yer alıyor ve KRLILIKK sistemin özünü teşkil ediyordu. Ferditeşebbüse önem veren ve kamu yararından çok sermaye sahiplerinin yararına hareket eden bu sistem İngiltere'den başlayarak dünyaya yayıldı. Toplu sözleşme, Grev, sendika kurma hakkı gibi çalışanların lehine kurallar getirmesi ve üreticilerin sermayeye ortak olabilmelerinin önünü açması, bireyin kazanımlarının miras yolu ile aile yakınlarına intikalini sağlayan temel kuramlara sahip olması sistemin günümüze kadar ana esaslarını değiştirmeden gelmesine yol açtı.
Üretilecek mal veya hizmetlerin cinsine ve miktarına "kârlılık" prensibine dayanarak patronların karar vermesi, devletin temel ihtiyaçlarının değil de fertlerin tüketim ihtiyaçlarını öncelikli olarak karşılaması bu sistemdeki en önemli tenkit konusu oluyordu. Sermaye (patron), birey ve kamu ilişkilerinin sermaye yönünde ağırlık kazanması, patron hakimiyetinin ön plana çıkması üzerine Alman Karl Marx'ın fikir ve düşünceleri ile başını çektiği Kollektivist (Sosyalist) Ekonomi sistemi gündeme geldi.
Karl Marx ve Engels'in ortaya koyduğu Kollektivist(Sosyalist) sistem; fertleri üretim sistemi içinde bir araç gibi görüyor ve insanı üretim için motive eden üst yapı değerlerini hiçe sayan kamuyu (devleti) ön planda tutuyordu. Kapitalizmin kötülüklerini ortadan kaldırmak için getirildiği belirtilen bu yeni sistem büyük ekonomik çalkantılar içinde bulunan ve işçilerinin çoğunun işsizlik ile boğuştuğu bir dönemde Rusya'da hayat buldu.
Sosyalizm( Sovyet Komünizmi) 1917 yılından itibaren Rusya Devrimi ile Lenin ve arkadaşları tarafından Rusya'nın 75 yıl sürecek temel Ekonomik politikası oldu. Rusya adını yeni rejimi ile birlikte Sovyet Sosyalist Halk Cumhuriyeti olarak değiştirdi. Bu şekilde SSCB, Karl Marx ve Engels menşeli Komünist Ekonomi modeline sahip çıktı ve bunu komşularından başlamak suretiyle dünyaya yaymaya çalıştı. Sistemi dünyaya taşımakta büyük ölçüde muvaffak da oldu.
Fakat insanı insan olarak görmemesi, kişiyi istediği ve kabiliyeti ile münasip işi değil de devletin gösterdiği işte çalışmaya zorlaması, üretimde kalitenin değil verilen zaman dahilinde verilen sayı kadar üretimin hakim unsur olması bu sistemin kırılma noktasını teşkil ediyordu. Bir de işçilerin sahibi olduğu iddia edilen devlete ait iş yerlerindeki üretimden kendileri için pay alamamaları ve tasarruflarını aile fertlerine devredememeleri diğer bir zafiyet noktası idi.
Nitekim devleti yönetenler aynen Kapitalist ülkelerdeki patronlar gibi devletin imkanlarını kullanarak zenginleşip lüks içinde yaşarken halk giderek fakirleşti. Artık Değerler (Artı-K Değer) halkın ihtiyaçlarına değil de silahlanma ve karın doyurmayan uzay çalışmalarına ayrılınca insana değer vermeyen bu sistemin bütün baskılara rağmen yürümeyeceği ortaya çıktı. Sonunda 1990'larda başta SSCB olmak üzere bu sistemi kullanan ülkelerin ekonomisi çöktü. İktidarlar değişti. Yeni devletler ortaya çıktı. Kapitalizm artık eski sosyalist ülkelerinde uygulamak için kabul ettikleri temel sistem halini aldı.
Kapitalist ekonomi sistemi yetişmiş insan gücüne ihtiyaç gösterdiğinden eski sosyalist ülkelerin bu sisteme adapte olması kolay değildi. Büyük ölçüde başta ABD'den olmak üzere zengin Avrupa ülkelerinden ekonomik destek almak zorunda kaldılar. Bu da bu ülkeleri tamamen batı ülkelerinin teknolojisi ve bilgi birikimine ve dolayısıyla Kapitalizme kayıtsız şartsız bağımlı hale getirdi.
Bu kaçınılmaz durum sonunda başta ABD olmak üzere AB ülkeleri ortaya çıkan bu büyük pazardan geniş ölçüde faydalanma yollarını buldular. Doğu Bloğunu destek amacıyla kendi ekonomilerini daha da güçlendirdiler. Önce ABD Doları dünyanın vazgeçilmez para birimi olarak ABD dışındaki ülkelerin ekonomilerine yerleşti. 1990 öncesi ABD kökenli olup ta sayılarının birkaç tane olduğu bilinen uluslararası boyutta ticaret yapan dev şirketler birden bire güçlerini katlarken pek çok yeni dünya çapında ticaret yapan dev kuruluşlar piyasalara çıktı. Sonunda ABD ekonomisi vazgeçilemez ve durdurulamaz bir büyüklüğe ulaşarak dünya ekonomisini kontrol eder hale geldi.
Öncelikle ABD iç pazarına yönelik olarak üretim yapan büyük şirketler şimdi ABD halkının yanında ve bunlardan daha da fazla olarak nüfusu altı milyarı geçen dünya pazarını düşünmeye başladılar. Üretimlerini bu yeni pazara yönelik geliştirmeye başladılar. Doğal olarak kurumsallaşma ve istihdam açısından ulusal yapılarını bozarak uluslar arası bir düzeye eriştiler.
Bu yeni sitemin kökü ve çıkış noktası Kapitalizm idi. Temel kurallarında büyük bir değişiklik yoktu. Fakat sistemin serbest rekabet, piyasa kuralları, pazar arama ve bulma, iş gücünü kendi ülkesinden değil de dünyanın en ucuz olan yerinden sağlama, üretim tesislerini kendi ülkesinde değil de pazarlara yakın yerlerde oluşturma, tek bir ekonomi dili kullanma, doları dünya ticaretinde hakim para birimi kılma (tek para birimi) uluslararası ticaret usullerinde tekelleşme ve nihayet önemli ihtiyaç mallarında tekelleşerek ulusal ve bölgesel üreticileri piyasadan silme gibi yeni kurallar sisteme hakim olmaya başladı.
21 inci Asır ile beraber KÜRESELLEŞME (Globalleşme) adı verilen yeni bir ekonomi düzeni dünyaya hakim olmaya başladı. Bu sistemin tanıtımı ve yönetimi için daha önceden kurulan Dünya Ticaret Merkezi, Uluslararası Para Fonu, Dünya Bankası gibi kontrol mekanizmaları kullanılmaya başlandı. Küresel çapta ticaret yapan dev şirketler, önce suyun başındaki ABD' in ekonomisine tam hakimiyet sağladılar. Bilahare bu ülkenin geniş imkanlarını kullanarak dünya ekonomisini kontrolleri altına almaya başladılar.
Kitle iletişim araçlarındaki gelişmeye dayanarak ve bilgisayar (Internet) teknolojisinden yararlanarak Küresel Ekonomi olgusu o kadar gelişti ki meydana çıkan dev uluslararası kuruluşlar dünyaya yayılan teşkilatları ve çalıştırdıkları her milletten işçiler ile bir bakıma dünyaya yön vermeye başladılar. Bulundukları ülke ihtiyaçlarına göre üretim bandını genişleten ve o ülkelerde bulunan yerli üretimi rekabet kuralları içinde ortadan kaldıran bu sistemle dev küresel şirketler bulundukları ülkelerin siyasi yönetimin ide istedikleri yönde kullanmaya başladılar.
Bugün dünya devletleri ABD'den başlayan bu çok bayraklı şirketlerin fiili işgali tehlikesi ile karşı karşıya bulunmaktadır. Ulusal yöneticilerin, büyük sermayeye sahip olan küresel şirketlerin yoğun reklam bombardımanı, ucuz işgücü ve yaygın dağıtım sistemi ile kaliteli ve ucuz malı vatandaşlarının ayağına getiren bu sistem karşısında kendi milli ekonomilerini ayakta tutmaları mümkün görülmemektedir.
Türkiye'de dahil olmak üzere dünya ülkeleri bu küresel saldırıya karşı direnmeye ve bölgesel birliktelikler oluşturmaya çalışmaktadır. Avrupa Birliği, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatı, İslam Konferansı Örgütü gibi yapılanmalar bu tehdit karşısında birlikte hareket etme ihtiyacından kaynaklanmaktadır. Fakat günümüzde etkili bir karşı organizasyon hâlâ yoktur. Özetleyecek olursak, günümüz dünya ekonomisi; Kapitalizm'in bir çeşit küresel uygulaması olan KÜRESEL ekonomiye yani Küresel Patronlara teslim olmak üzeredir."
"Bu genel tabloyu açıkladıktan sonra John Kenneth GALBRAITH'ın başını çektiği "KURUMCULAR" grubunun çalışmalarını daha iyi anlamak mümkündür. Çünkü ekonominin gelişimindeki evreler dikkate alınmadan Galbraith'in çabalarının nedenini anlatmak zordur. Galbraith dünya ekonomisinin tehlikeli gidişatını önceden görmüştür. Buna karşı ne yapabiliriz sorusunun cevapları üzerindeki çalışmalarını yoğunlaştırmış ve elimizdeki kitap ile ulaşabildiği sonuçları dünya kamuoyuna yayarak bir nevi yardım ve destek beklediğini ortaya koymuştur.
Galbraith, "EKONOMİ KİMDEN YANA-YAKLAŞAN EKONOMİK BUNALIMI NASIL ÖNLEYEBİLİRİZ?" isimli çalışmasında yeni dünya ekonomik düzenini yaratan küresel kuruluşların durumlarını ve bilhassa yapılarını irdeleyerek klasik kapitalist sistemin günümüzde geldiği yeri ortaya çıkarmaya çalışmaktadır. Aslında bu sorunun cevabının bulunması çok zordur ve 350 sayfalık bir kitabın boyutları içine sığdırılması ise zaten mümkün değildir. Çünkü konunun içine girdikçe kafalara takılan soruların sayısı ve kapsamı artmaktadır.
İşte ilk bakışta aklımıza takılıp cevap bulunmasını bekleyen sorulardan birkaçı;
1. 21 inci Asırda ortaya çıkan ve dünyayı ahtapotun kolları gibi saran dev ekonomik kuruluşların bu büyümesi nereye ve ne zamana kadar devam edecektir.? 2. Bugün ayakta durduğu gözlemlenen bu kuruluşların bünyesi bu derece hızlı büyümeye dayanacak yeterlilikte midir? 3. Bu kuruluşların elde ettiği müthiş karlardan kimler yararlanmaktadır. ? - Bu kuruluşların merkezinin bulunduğu ülkelerin devletleri mi ? - Merkezlerin bulunduğu ülke halkı mı? - Kuruluşların dünyada konuşlandığı ülkeler ve bunların halkları mı ? - Sadece bu dev kuruluşların tepe noktasında bulunan patronlar mı ? 4. Onlarca küçük devletin toplamından daha büyük sermayeye sahip olan küresel şirketlerin konuşlandıkları ülkelerdeki ulusal yönetimlerin karşı çıkışlarında bu ülkelerde yapabilecekleri fiziki ve moral yaptırımların dünya ticaretine ve siyasetine etkileri neler olabilir ? 5. Bu kuruluşlar bölgesel veya genel bir savaşın tetikleyicisi ve destekçisi olabilirler mi? 6. Ekonomisini bu dev kuruluşların sağladığı olanaklarla ayakta tutan küçük ülkeler bu desteğin çekilmesi ile nasıl sorunlarla karşılaşacaklardır.? Bu ülkeler ortadan kaldırılan yerli üretim sistemlerini büyük yardımlar almadan yeniden kurabilecekler mi? 7. Her hangi bir uluslararası kriz veya beklenilmeyen gelişmeler sonucu ekonomik iflasa sürüklenen bu dev küresel şirketlerin piyasalardan çekilmesi ile meydan gelmesi muhtemel ekonomik buhranlar nasıl önlenebilir . Bunun için uluslararası bir işbirliği gerekiyor mu?
Galbraith bu soruların cevabının ancak kuruluşların yapısı ve işleyiş tarzının incelenerek bulunacağı varsayımından hareket ederek yola çıkmıştır. Kitabında yer alan beş ana bölümde ve otuz bir alt başlık altında bu soruların bir kısmına cevap bulmaya çalışmaktadır. Verdiği misaller ve yaptığı çalışmalar çoğunlukla ABD toplumunu ilgilendirmektedir. Oysa sorunun tam cevabını sadece bu toplum içinde bulmak mümkün değildir...
Kurumcuların çalışmaları aslında XIX yüzyılın sonundan başlayarak günümüze kadar devam etmiş olmasına rağmen, bugün dünya ekonomik durumunun geldiği gelişmişlik seviyesi ile yüz yıl öncesini kıyaslamak mümkün değildir. Nitekim bugünkü Kapitalizm ile Adam Smith'in düşlediği kapitalizm ayni değildir. Ülkeler daha düne kadar sadece kendi toplumunun ve bireylerinin ekonomik kalkınması için çalışırken bugün ortaya dünya halkları çıkmıştır.
Bu yeni durum küresel bir kültür ve eğitimi, müşterek dil ve mevzuat birliğini gerekli kılmaktadır. Bu husus aslında ulusal devletlerin ortadan kalkmasını da bir şekilde zorunlu hale getirmektedir. Demek ki sorunlar, ekonomik ilişkilerde ülke sınırlarının ortadan kalkması ile boyut ve kapsam değişikliğine uğramıştır.
Sonuç olarak; Galbraith; "EKONOMİ KİMDEN YANA" kitabı ile yaydığı fikir ve düşünceleriyle,yaptığı inceleme ve araştırmalarıyla KÜRESELLEŞME olgusuna bilimsel bir yaklaşım getirmiştir. Fakat sadece Galbraith ve arkadaşlarının bu yeni düzenin meydana getirebileceği bunalımları önceden görmeleri ve tedbirler üretmeleri mümkün görülmemektedir.
Konu adı üzerinde küresel ve çok boyutludur. Galbraith'in ana esaslarını çizdiği kuramlar çerçevesinde bu konu uluslararası bilim kuruluşlarınca da masaya yatırılmalıdır. Bilimsel çalışmalar ise ortada bırakılmamalı, dünya ülkelerini yönettiği iddiasıyla kurulan Birleşmiş Milletler çatısı altında koordine edilmelidir.
Ancak bu şekilde bugün çılgınca büyüyen yeni sistemin durması ile, veya kontrol edilemeyecek kadar büyümesi ile meydana gelebilecek yıkımlardan insanlığın kurtarılabileceği düşünülmelidir. Galbraith ve arkadaşları bu durumu önceden görerek tehlikeyi haber vermişlerdir. Kendilerine göre tespit ettikleri bir yerden konuyu incelemeye başlamışlar ve büyük bir insanlık görevini üstlenmişlerdir. Çalışmaları örnek ve başlangıç noktası olarak alınmalı ve bu fikirler kurumsallaştırılarak dünya milletlerinin hizmetine sunulmalıdır. İnsanlığın bu çalışmaya büyük ihtiyacı vardır.
Dr. Tahir Tamer Kumkale 22 Ağustos 2004 Pazar |
|
|