Dr. Tahir Tamer Kumkale

tamer@kumkale.net
|
Kitaplarımdan seçmeler... Amazon'da kitaplarım



|
Olimpiyat oyunları ve dünya barışı ilişkileri |
|
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:
|
Dünyada spor hayatı, spor alemi çok mühimdir. Bu kadar mühim olan spor hayatı bizim için daha da mühimdir. Çünkü ırk meselesidir. Irkın düzelmesi ve gelişmesi meselesidir. (Gazi Mustafa Kemâl Atatürk - 1926)
Atina-2004 Olimpiyat oyunları başladı. Bütün dünya medyası Atina’ya kamp kurdu. Her dört yılda bir yapılan uluslararası spor yarışmalarını, bir başka deyişle uluslararasında sporcular marifeti ile yapılan kıyasıya savaşı seyrediyoruz. Başarılarımıza seviniyoruz. Başarılı sporcularımızla milletçe gururlanıyoruz.
Aslında uluslararasında bir nevi dostluk, kardeşlik ve dayanışmanın sembolü gibi gördüğüm bu spor oyunlarını şimdi başka bir gözle görmek ve değerlendirmek istiyorum .
Spor önce insanın fiziki gelişimini güçlendirir. Kendine güveni arttırır. Sağlıklı vücutların taşıdığı sağlam kafaların (beyinlerin) çoğalması ile insanlık için daha yararlı hizmetler üretilebilir. Bu olayın güzel ve müspet yönü. Rekabet ortamı ve birbirine galip gelme hırsı sporda daha ciddi ve bilimsel çalışmaları gerektiriyor. Bu da gelişmeyi körüklüyor. Bu sonuçtan önce fertler, sonra bu fertlerin ülkeleri ve nihayet bütün insanlık yararlanıyor.
Olimpiyat Oyunlarının bir başka taraftan görünüşü daha var. Bu oyunları organize eden ülkeler sıradan ve fakir ülkeler olamıyor. 200’den fazla ülkeden on binden fazla sporcuyu bir araya getiren, bunların her birinin kendi parkurlarında kurallara uygun şekilde yarışacakları nizami ölçülerdeki tesisleri kuran, hakem heyetleri ve yardımcı spor adamlarını biraya toplayan, sonra da bu oyunları birebir dünyaya duyuracak medya organizasyonlarını kuran ülkelerin sıra dışı zengin ülkelerden olması doğal. Çünkü bunlar çok zor ve paraya dayalı büyük organizasyonları gerektiriyor.
İşte bu yüzden Modern Olimpiyatların başladığı 1896’dan beri organizasyonu yapan ülkelerin sayısı hiç değişmiyor. Yani birkaç zengin ülke arasında el değiştiriyor. Bu sonuçta bu oyunlar sonunda organizatör ülke kasasına girecek rantiye’nin de büyük rolü olduğu muhakkak. 3300 yıldır insanların yaşadığı, medeniyetlerin beşiği İstanbul gibi bir şehre sahip olan ülkemiz dahi hâlâ organizasyonlara ev sahipliği yapma şerefine erişemiyor.
Atina Olimpiyatlarının açılış töreninde iki yüzden fazla ülkenin sporcuları bir resmi geçit yaptılar. Bu törende de dünyada dostluk kardeşlik ve dayanışma sağlayacak olan bu oyunların zengin ülkelerin gövde gösterisine sahne olduğunu gördük. Zenginler Kulübü mensupları oyunlara her dalda ve yüzlerce sporcu ile katılırken yüz elliye yakın ülkenin sadece üç-beş sporcu ile katıldığını gördük.
Kurulduğu tarihten itibaren de madalya dağılımına baktığımızda ilk beşe giren ülkelerin değişmediğini ve alınan madalyaların yirmi civarında ülke arasında paylaşıldığını görüyoruz. Demek ki spor müsabakaları eşitler arasında yapılmıyor. Demek ki bu spor şölenine katılan ülkelerin dörtte üçü tamamen konu mankeni olarak geliyorlar. Ve daima zengin ülkelerin sporcularını alkışlayarak, onlara gıpta duyarak geri dönüyorlar. Aslında onlar sporcuların kendilerine değil, sporcunun gördüğü değere gıpta ediyorlar. Birbirinden değişik pahalı kıyafetler içindeki her sporcunun arkasında doktoru, menajeri, beslenme uzmanı, antrenörlerine bakarak kendileri ile kıyaslıyorlar. Sonunda hırslanarak ve fakat moralleri bozularak ülkelerine dönüyorlar. Aslında bu eşitsizlik onları ferden kamçılayıp rekabet ortamını arttırması gerekirken, imkansızlıklar içinde birinci sınıfta toplanan ülkelerin sporcularına yetişmeleri bir türlü mümkün olamıyor.
Bilindiği gibi spor sanayi, dünyanın en ileri sanayi dallarından biri. Bu sanayi dalında da tanınmış ve birbirine rakip birkaç firmanın dışında rekabet ortamı hiç yok gibi. Bu yarışta da yine zenginler önde. Satıcılar bu nevi organizasyonları dünya pazarı için vazgeçilmez bir reklam malzemesi olarak kullanıyorlar.
Bu arada fakir ve az gelişmiş Afrika ülkelerinden zayıf, cılız ve az beslenmiş kara kuru atletlerinin besili zengin ülke atletlerini peşlerine takarak birincilik elde etmelerinde dünya alıştı. Bu geri kalmış ülke sporcularının kürsüye çıktıklarında kendi milli marşları çalınırken yüzlerindeki ifade ile beyaz efendilerine duydukları hıncı bire bir yansıttıklarını görebiliyoruz. Ama bu sonuçları alan sporcuların sayısı iki elin parmak toplamını aşamıyor.
Buraya kadar ki izlenimlerim sporla ilgili idi. Şimdi meselenin dünya barışı ile ilgili yönüne değinmek istiyorum.
Bugün Irak’ta her gün onlarca insan acımasızca katledilirken “Dostluk, kardeşlik ve Barış” kelimelerinin sıkça telaffuz edildiği, insanlar arası kardeşlik duygularının dile getirildiği görkemli açılış töreninde atılan nutuklardaki sözler beyinlerimize hançer gibi saplandı. Bu son oyunlar propagandanın gücünü bir kere daha gösterdi.
Irak’ta, Filistin de masum insanların kanları " Barış Getiriyorum" teranesi ile oluk gibi akarken, gözyaşları sel olup çağlarken, insanlar sakat bırakılırken, vahşice ve sapıkça işkenceler yapılırken güya dünya barışını ve kardeşliğini sembolize eden olimpiyatın hangi yüzle yapıldığını ve neden hiç protesto edilmediğini birilerine sormak gerekir.
Olimpiyat Oyunları; kullanılan müthiş propagandanın etkisi ile Batı tarafından bütün milletler için prestij ve güç gösterisi arenasına dönüştürürken, bu oyunlara katılmayı kaçınılmaz bir millî vazife belleyen üçüncü dünya ülkelerinin mahkûmiyet ve acizliği bir kez daha ortaya çıktı. Fakir ve gelişmekte olan ülkelerin gündemlerinde açlık, işsizlik, eğitimsizlik, yoksulluk gibi pek çok farklı sorunları olmasına rağmen, milyonlarca dolar ve emek harcayıp küresel kapitalizmin işleyişine kurban edilmiş spor endüstrisinin bir parçası olmaya can atılması, emperyalizmin dünya üzerinde ne denli güçlü bir tahakküme sahip olduğunu ve güçlü olduğunu ispat etti.
Sonuç olarak; Olimpiyatların açılış konuşmalarında ön plâna çıkan dünya kardeşliği temasının ne kadar sahte olduğunu ve yaşanan acı gerçeklerin gizlenerek kitlelerin uyuşturulduğunu görelim.
Batı emperyalizminin hiçbir zaman dünya barışına ve kardeşliğine hizmet etmediğini, böyle bir emelinin de olmadığını, bilâkis tek niyetinin dünya üzerinde kendi emperyalist tahakkümünü genişletmek ve güçlendirmek olduğunu, buradaki kardeşlik sözlerinin insanlık onurunu ve gururunu zedelediğini de bilelim...
Dr. Tahir Tamer Kumkale 17 Ağustos 2004 Salı |
|
|