Dr. Tahir Tamer Kumkale

tamer@kumkale.net
|
Kitaplarımdan seçmeler... Amazon'da kitaplarım



|
MHP'ye saldırının arkasında yatan gerçek ne olabilir? |
|
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:
|
Türk milliyetçiliği, ilerleme ve gelişme yolunda milletlerarası temas ve münasebetlerde, bütün çağdaş milletlere paralel ve onlarla bir ahenkte yürümekle beraber, Türk içtimai heyetinin hususi seciyelerini ve başlı başına müstakil hüviyetini mahfuz tutmaktır. (Gazi Mustafa Kemâl Atatürk - 1930)
Siyasi Partiler demokrasimizin vazgeçilmez temel unsurlarıdır. Partiler devleti yönetmek için kurulurlar. Ülkenin bütün milli güç unsurlarını, devlet yönetiminde bir bütün halinde kullanmak gibi zor bir işlevleri vardır. Her partinin hedefi; vatandaşlarına güven vererek bu ülkeyi en iyi kendi kadrolarının yöneteceğine inandırıp iktidar olmaktır. Kurulduğu andan itibaren Partiler ülkenin genel ve yerel yönetimlerinde fiilen görev almak için teşkilatlanır ve iktidar için hazırlanırlar.
TBMM’de veya yerel yönetimlerde temsilcileri bulunmasa dahi partilerin bütün teşkilatlarının görevi partiyi iktidara taşımaktır. Bu maksatla ülkenin her kurum ve müessesesi ile her faaliyeti, Genel Başkanından en uç noktadaki üyesine kadar parti organlarınca bütün detayları ile takip edilir. Partileri halen iktidardaymış gibi konular üzerinde fikir üretilir, çözüm yolları aranır, iktidarların kendilerince yanlış gördükleri hususları eleştirilir, nasıl davranmaları gerektiği ortaya konulur. Bu süreç hiç bitmez. İster iktidarda, ister muhalefette daima devam eder. Bunu yapamayan partiler "Tabela Partisi" olmaktan öteye gidemezler.
Bugün 313 Generale ismen gönderdikleri "Bilgilendirme Raporu" ile saldırıların odağında bulunan Milliyetçi Hareket Partisi kırk yılı aşkın siyasi hayatımızda yer almıştır. İktidar ve muhalefette çok önemli kazanımları ve bilgi birikimleri vardır. Ülkemizin en uç noktasına kadar teşkilatlanmış ve kendini topluma kabul ettirmiştir. 28 Mart Mahalli Seçimlerinde aldığı başarı vadeden sonuçlar ile bir dahaki seçimlerde iktidara aday büyük partilerden biri olduğunu vurgulamıştır. Bu konumdaki bir partinin iktidar hazırlığı çerçevesinde ülkemizde meydana gelen siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel olayları takip etmesinden, bunun için sorumlu ve yetkilileri uyarmasından daha doğal bir işlevi olamaz.
Konuya bu açıdan bakıldığında MHP'nin sorumluluk duygusu içinde görevini yapmıştır. Ülkenin içinde bulunduğu durumu kendi bakış açılarına göre takip etmek gibi temel işlevlerini, yazılı rapor haline getirerek ülkeyi yönetenler ile ülke yönetiminde fikir ve düşünceleri ile etkisi olan kişilere bu bilgileri iletmenin her siyasi partinin yapması gereken en öncelikli görevi olduğu görmezlikten gelinemez.
MHP Yönetimi; geçmiş siyasi tecrübelerinin ve bilgi birikiminin ışığında ülkemizin temel meselelerini uzmanlara inceletmiş ve hazırladığı raporu sayıları 5000 kadar olduğu belirtilen üst düzey bürokratlar ile basın-yayın organlarına göndermiştir.
Koşar adımlarla ABD ve AB güdümünde bir sömürge devlet olma yolunda ilerleyen, boğazına kadar borca batırılmış, çevresinde halkımızı doğrudan etkileyen sıcak savaşların sürdüğü bir bölgede yer alan ülkemizde muhtemel sorunları tespit edip, bunların çözümünde izlenecek yolları ihtiva eden bir rapor hazırlanıp ilgililere gönderilmeseydi, işte o zaman parti olarak görevini yapmamış olurdu. Ve daha sonra ülke meselelerine duyarsız kalmakla suçlanabilirlerdi.
Burada raporun içeriği tartışılabilir. Getirilen çözüm yolları benimsenmeyebilir. Bunlar çok doğaldır. Demokratik ortamda bunlar karşılıklı tartışılır en iyisi ve ülkeye en yararlısı bulunur ve ilgililere uygulamalarında rehber olmak üzere sunulur...
Oysa bugün tartışılan konu çok başkadır. MHP; Hürriyet Gazetesinin manşetten verdiği “ MHP, 313 generale hükümeti uyarması için mektup gönderdi" mealindeki bir haber hadisenin şeklini ve boyutlarını başka mecralara sürüklemiştir. Konu kamuoyunda ve bilhassa askeri kesimde "Bir Siyasi Partimiz Genel Başkanının imzası ile orduyu resmen yönetime el koymaya davet ediyor" şeklinde algılanmıştır.
Oysa bu ülkede askerleri yönetime el koymaya davet edecek en son kesim MHP'dir. Çünkü bu parti yönetimi 12 Eylül Askeri idaresinden en fazla darbeyi yemiştir. Askeri yönetim döneminde üst düzey yönetim kadrolarının tamamının İDAM ile yargılandığı, yıllarca hapishanelerde yattıktan sonra suçsuz görülüp yeniden siyasi hayata dönmüş bir partiyi, yani Askeri Yönetimlerin sıkıntısını en fazla hissetmiş olan bir partiyi "Askeri darbeye davetiye çıkartıyor” şeklinde göstermek sadece yanlış değil, bu partiye gönül veren milyonlara da hakarettir. Atatürk’ün deyimi ile bu davranış Gaflet, Dalalet ve hatta Hıyanettir.
Raporun gönderildiği 5000 Tepe Elitinden sadece 313 Generalin ön plana çıkartılarak kamuoyunun yönlendirilmesi kanaatimce, Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarına da bir hakaret niteliği taşımaktadır. Neden 1428 Üniversite Profesörüne, 535 Genel Müdüre, 1025 yerel yöneticiye, 589 İş adamına, 897 Sivil Toplum Yöneticisine, 345 Emniyet mensubuna veya 784 eski ve yeni parlamentere değil de sadece altı çizilerek 313 general ön plana çıkartılmıştır. İşte asıl bunun soruşturulması gerekir.
Kanaatimce bazı mihraklar, artık tarihe karıştığı değerlendirilen MHP'nin 28 Mart seçimlerindeki beklenilmeyen silkinişinden rahatsız olmuşlardır. Bu mihraklar bu gün ülkemizi ve insanımızı, küresel mimarlar elinde getirildiği dar boğazdan çıkartacak kadroların yine MHP içinde bulunduğunu değerlendiriyor olmalılar ki bütün güçleriyle MHP’ye saldırmaya başladılar.
Bu saldırılar MHP’ye zarar vermez. Bilakis partiyi güçlendirir ve kuvvetlendirir. Birlik ve beraberliğini pekiştirmesine katkıda bulunur. Çünkü bizzat MHP kadroları, bu ülkede askere davetiye çıkartacak olan en son siyasi kuruluşun MHP olacağının bilinci içindedir. Çünkü onlar bunu yaşayarak öğrenmişlerdir.
Küresel, etnik ve irticai yapılanmaların cirit attığı devletimizin, tele voleler ve bitmek tükenmek bilmeyen POPSTAR yarışmaları ile beyinleri uyuşturularak tepkisiz hale getirilen milletimizin sorunlarının çözümünde tek çare Türk Milliyetçilerinin yeniden iktidara gelmesidir. Bu kaçınılmaz bir gelişmedir. Dış mihraklar bu sonucu görmekte ve önlem almaya çalışmaktadır.
Kanaatime göre; Ülkücü ve milliyetçi kadroların yoğun olarak toplandığı ve 3 kasım seçimlerinde tamamen bittiği değerlendirilen MHP'nin bütün iç sıkıntılarına rağmen 28 Mart seçimlerindeki silkinişinin bedeli ödetilmeye çalışılmaktadır. İşte şimdi küresel mihraklar bu bedeli ödeterek küreselleşmenin tek panzehiri olan Milliyetçi Düşünceyi kaynağında kurutmak üzere her cepheden saldırıya geçmişlerdir. Burada hedef sadece MHP Yönetimi değildir. Hedef Türk Milliyetçiliğidir. Hedef; MHP'den başlanarak yurt sathına yayılmış bütün milliyetçi kadroların tasfiyesidir. Plân bir yerlerde kurgulanmış ve emirle uygulama için düğmeye basılmıştır.
Milliyetçi kadrolar bu saldırıları kolayca göğüsleyecek güçtedir. Bundan kimsenin şüphesi olmasın.
Sonuç olarak; küresel, etnik ve irticai yapılanmalarla ülke bütünlüğümüz tehlike altındadır. Şimdi sıra bu yapılanmaya karşı birlik ve bütünlüğümüzün yılmaz savunucusu milliyetçi kadroların yıldırılıp, korkutulup tasfiye edilmesine gelmiştir. Bu oyuna gelinmemelidir. Dağıtılmış ve küstürülmüş Türk Milliyetçileri şer güçler karşısında tek yumruk olmalı, toprağına ve milli değerlerine yapılan saldırılara karşı dayanışma içine girmelidir.
Dr. Tahir Tamer Kumkale 8 Ağustos 2004 Pazar |
|
|