Dr. Tahir Tamer Kumkale
tamer@kumkale.net
|
Kitaplarımdan seçmeler... Amazon'da kitaplarım
|
Biz Türkler Ordu-Millet olmaya devam edeceğiz |
|
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:
|
Türk vatanının ve Türklük camiasının şan ve şerefini, iç ve dış her türlü tehlikelere karşı korumaktan ibaret olan vazifeni her an yapmaya hazır ve hazırlanmış olduğuna benim ve büyük milletimizin tam bir inan ve itimadımız vardır (Gazi Mustafa Kemâl Atatürk - 1938)
Avrupa Birliği’nin Türk Silahlı Kuvvetlerinin içini boşaltmaya yönelik dayatmaları karşısında halkımızı bilgilendirme ve bilinçlendirme yönündeki yazılarımı bıkmadan sürdüreceğim. Türk Milletinin atalarından armağan kalan ORDU-MİLLET vasfını sonuna kadar muhafazası için gayret göstereceğim. Türk Silahlı Kuvvetlerinin gerçek gücünü anlatarak milletime güven verip, bizi sömürge yapmaya çalışan küresel mimarların beyinlerine “Bizden korkmaları gerektiğini, bu milletin sandıkları kadar sahipsiz olmadığını” vurgulamaya çalışacağım.
Bundan 21 yıl geriye gitmek istiyorum. Evet, ülkemizi kan gölüne çeviren anarşi ve terörün devleti zaafiyete uğratıp, sokakları teslim almasını müteakip 12 Eylül 1980’de Türk Silahlı Kuvvetlerinin yönetime el koyduğu, ülkede yaşanan kardeş kavgasına son verip huzur ve istikrarın sağlandığı döneme dönüyorum. Silahlı Kuvvetlerin yönetime el koymasını müteakip TBMM’ni kapatılmış, siyasi partilerin tamamının kapısına kilit asılıp mal varlıklarına el konulmuş, siyasi parti başkan ve yöneticileri sorgulanmış, yeni Anayasa hazırlanarak kabul ettirilmişti. İşte ordunun bütün unsurları ile yönetime hakim olduğu bu dönemde benim için çok zor ve fakat çok şerefli bir görev aldım.
1983 yılı Nisan ayının sonlarıydı. Silahlı Kuvvetler Komuta kademesi, Kasım ayında seçim yaparak yönetimi sivillere devretmeye hazırlanıyordu. Kara Kuvvetleri Komutanı ve Milli Güvenlik Konseyi üyesi Orgeneral Nurettin Ersin’den bizzat aldığım emirmealen şu şekilde idi; “ Silahlı Kuvvetler üç yıla yakın bir süredir yönetimde. Halkımızın sağlanan huzur ve güven ortamından memnun olduğunu biliyoruz. Fakat gerek yurtiçindeve gerekse dışarda bizim yönetimi istemeyenlerin olduğu bize iyi gözle bakmadıkları muhakkak. Şimdi sana görev veriyorum ve 30 Ağustos’a kadar müsaade ediyorum.Silahlı Kuvvetlerimizi, özellikle Kara Kuvvetlerini tanıtan bir film yapacaksın. Ama öyle yapacaksın ki Türk insanı Ordu Millet olmanın gururunu duyarken, düşmanlarımız bizden korkacak ve çekinecek. Bunun için KKK. Foto-Film Merkezi ve TRT bütün imkanları ile sana yardımcı olacak. Birliklere sana yardımcı olmaları için gerekli emri yaz getir, imzalayayım.Zafer Haftasında bu filmin yayınlanmasını istiyoruz.”
Yüz ifadelerimdem bu görevden memnun olmadığımı anlayan Ersin Paşa, itiraz etmeme fırsat vermeden; “Ben anlamam der gibi bakıyorsun. Anlarsın. Ben sana güveniyorum oğlum”diyerek sırtımı sıvazladı. Ben Harp Sanatını bilen ve öğreten bir Kurmay Subaydım. Görsel sanatlarla ilgili o güne kadar hiçbir deneyimim olmamıştı. Ve bana ihtilâl dönemindeki Türk Silahlı Kuvvetlerini halka tanıtıp sevdirmem için film yapma görevi veriliyordu. Gerçekten sorumluluk isteyen bir görevdi. Uykusuz ve gece gündüz demeden yapılan bir hazırlık döneminde, o zaman Zırhlı Birlikler Okulunda yedek subay öğrencisi olan TRT'deki çalışmalarımızda tanıdığım SpikerMehmet Akarca’yı yanıma asistan olarak alarak çalışmaya başladım. (Eski Samsun Milletvekili ve şimdi Kanal D Ankara Temsilcisi)
Oniki bin yıllık bir Ordu-Milleti ve bu milletin ordusunu lâyıkı ile tanıtabilme sorumluluğunu ancak bu yükü yüklenenler bilebilir.Senaryo yazımı, çekimlerin planlaması ve tamamlanması, filmin kurgulanması ile geçen üç ayı aşkın uykusuz geceler sonunda VATAN BORCU bitti.
26-27 Ağustos 1983 gecesi TRT Televizyonundan 55’er dakikalık iki bölüm halinde yayınlandı. Bu yorgunluğumu filmi izleyenlerden aldığım övücü sözlerle çok çabuk unuttum. 27 Ağustos gecesi sırtımdan kalkan tonlarca ağırlığındaki yükten sonra kendimi kuş gibi hissediyordum.
Bunları siz okuyucularımla paylaşmamı mazur göreceğinizi biliyorum. Çünkü ben, 36 yıl üniforma taşıyan bir kişi olmama rağmen Türk Silahlı Kuvvetlerinin gerçek gücünü işte ancakbu film çalışmalarım sırasında gördüm. Bu kutsal ocağı bütün unsurları ile yeniden tanıdım.
Binlerce yıldan bu yana nesilden nesile aktarılarak gelen geleneklerin bir daha söküp atılamayacak şekilde nasıl kökleştiğini görerek gururla ürperdim. Şimdilerde ise kendini medeni sanan medeniyet yoksunu garip Avrupalı’nın bana insanlık ve askerlik dersi vermesini içme sindirmem mümkün değil. Halkımın da aynen benim duygularımı paylaştığını biliyorum. Cumhuriyetimizin gerçek sahibi Türk halkının; Avrupalı be derse desin, Avrupalının istekleri doğrultusunda yöneticileri ne yaparsa yapsın, kendi bağrından çıkan Silahlı Kuvvetlerine ve dolayısıyla devletine sahip çıkacağına bütün kalbimle inanıyorum.
İşte şimdi birkaç gün sürecek bir yazı dizisi ile siz okuyucularıma gurur duyacağınız, sizin evlatlarınızın büyük eseri olanSilahlı Kuvvetlerimizi ana hatları ile tanıtmaya çalışacağım. Ben aklımın erdiği, dilimin döndüğü kadaranlatayım. Halkım gurur duysun. Düşmanlarımız korksun ve gücümüz karşısında titresin. Dünyanın en belâlı ve şaibeli bölgesi olan ORTADOĞU-KAFKASLAR-BALKANLAR üçgeninin tam ortasında yer alan Türkiye Cumhuriyeti Devleti, hangi pakta ait olursa olsun, hangi devletler ile ittifak yaparsa yapsın bölgesinde kendi gücüne dayanarak ayakta kalmak mecburiyetindedir. Kendi gücümüz derken kastedilen ordularımızın gücüdür. Eğer güçlü ordularınız yoksa, zaten devlet olma vasfınız da kalmamış demektir.
Son elli yıldır sıcak savaşlardan kurtulamayan bölgemizde günümüzde de savaşlar kıyasıya devam etmektedir. Türkiye’nin bölgede devam eden savaşların dışında kalması ve etkilenmemesi beklenemez. Günümüz savaşlarını ise sadece ordular değil, topyekün milletler bağrından çıkardığı orduları ile birlikte yaparlar. İşte bu kritik günlerde gözbebeğimiz Türk Silahlı Kuvvetlerinin tanınma ve tanıtılmasının yararına inanarak 36 yıl her kademesinde görev aldığım bu kutsal ocağı ana hatları ile dosta-düşmana göstermek istiyorum. Tanısınlar ki; Halkımıza güven gelsin. Tanısınlar ki;Düşmanlarımızkime çatacaklarını bilerek bir kere daha etraflıca düşünsünler.
* * * * * * * * * * * Avrupa Birliği’nin Türk Silahlı Kuvetlerinin içini boşaltmaya yönelik dayatmaları karşısında halkımızı bilgilendirme ve bilinçlendirme yönündeki yazılarımı bıkmadan sürdürmeye, Türk Milletinin atalarından armağan kalan ORDU-MİLLET vasfını sonuna kadar muhafazası için gayret göstermeye, Türk Silahlı Kuvvetlerinin gerçek gücünü anlatarak milletime güven verip, bizi sömürge yapmaya çalışan küresel mimarların beyinlerine “Bizden korkmaları gerektiğini, bu miletin sandıkları kadar sahipsiz olmadığını” vurgulamaya devam ediyorum.
Bilindiği gibi askerlik mesleği devletin ve milletin bek’asını sağlayan, kendine has özellikleri bulunan, zor, meşâkkatli, şahsi ferâgat ve fedakârlık isteyen, karmaşık, geniş bilgi ve beceriyi gerektiren kutsal bir meslektir. Türk Milleti; tarihin bilinen ilk devirlerinden itibaren kendisini koruyan ordularına ve askerliğe büyük önem vermişler ve günlük yaşamlarının her safhasında askeri karakterli bir millet olmanın en güzel örneklerini meydana getirmişlerdir. Tarihte yer alan bütün Türk Devletlerinde ordunun ve askerlik mesleğinin ayrı bir yeri ve değeri bulunmaktadır. Tarih sahnesine çıktığı ilk günden itibaren başlamak üzere Türk Orduları, Türk Milletinin yaşantısında daima ön planda olmuş ve ağır mesuliyetler yüklenerek devlet hayatının vazgeçilmez temel unsurunu teşkil etmişlerdir. Türklerin binlerce yıldan beri taşıdıkları ORDU-MİLLET olma vasfı onun askeri kültürünün zenginliğinin ve gücünün en veciz ifadesidir. Türklerde milli karakter haline gelen ve çok kıymetli bir miras olarak babadan oğula intikal edip günümüze kadar ulaşan büyüğe saygı ve itaat duygusu, bir ruh ve davranış biçimi olarak “ ÜSTE SAYGI ” şeklinde ordu içinde gelişmiştir. Üste ve amirlere mutlak itaat ve sonsuz güven duygusu Türk insanının anlayışında askerlik mesleğinin temel taşı niteliğini haizdir.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin en değerli gücünü ve moral kaynağını oluşturan "disiplinli bir ordu olma" vasfı bütün dünyaca bilinmektedir.Türk Askeri denilince akla hemen disiplinli bir ordu gelir. Doğal olarak disiplin, ancak iyi bir eğitim ile kazanılır ve yine eğitim ile muhafaza edilir. Fakat Türk askeri bu disiplini korku ile değil, vicdanından gelen sese uyarak geliştirir ve pekiştirir. Türk askerinin eğitim anlayışı da çok hassas ve duyarlıdır. Türk askerinde eğitim; Ondaki inanç ve ruh halinin, vatan sevgisinin, kendisine emanet edilen vatan topraklarının korunması idealine daha iyi hizmet edebilme aşkının bir belirtisidir.
Uzman asker kişilerin üzerinde anlaştıkları ortak görüş; bilinen ve geliştirilen en büyük ve en tehlikeli silahın“ ÖLÜMÜ GÖZE ALMIŞ İNSAN ” olduğudur. Ancak bu insan; hayatından bezdiği veya deli olduğu için ölüme giden insan değildir. O insan; atalarından ve ailesinden aldığı tarihi ve köklü Türk kültür değerlerinin ordu saflarında üstün bir eğitim anlayışıyla pekiştirilmesi sonucunda gözünü kırpmadan ölüme koşan Türk askerinde şekillenmiştir. Bu köklüve değişmeyen kültür değerleri Türk insanını bizzat en tesirli silah haline getirmektedir.
Daha çok küçük yaşlardan itibaren bütün Türk erkeklerine “ Ordu saflarında ölünce askerin en büyük rütbesi olan 'ŞEHİTLİK' mertebesine erişeceği, eğer sağ kalırsa toplumdaki diğer en değerli mevki olan 'GAZİLİK' mertebesine ulaşılacağı, bunun için bu ocağa gönderildiği” hususu aileleri tarafından aşılanmaktadır. Bir başka deyişle beyinleri yıkanmaktadır. Alınan köklü islâm kültürü ve terbiyesi ile de bu mevhum zihinlerde iyice yer etmektedir. İşte bundan dolayıdır ki; o basit, sakin, gösterişsiz ve son derece mütevazi görünüşlü, saf ve temiz Türk askeri; muharebede bir yıldırım ve bir kasırgagibi coşmakta, gözünü dahi kırpmadan üzerine atıldığı düşmanlarının korkulu rüyası olmaktadır. Bu değişmez karakter, bu üstün nitelik Türk askerine atalarından kalan en büyük mirastır. Kuşaklar boyu nesilden nesile aktarılarak günümüze taşınmıştır.
Şehitlerimizin yüreği acı ile burkulan anne ve babalarının kendisinden beklenen vekâr ve gurur içinde “ VATANSAĞOLSUN, BU VATAN UĞRUNA BİN MEHMET FEDAOLSUN “ diyerek, toplum içindeki yerlerini yüceltmelerinin bir başka örneğine dünyada rastlamak mümkün değildir. İşte Türk askerini ölümsüzleştiren bu duygu Türk Toplumunu diğer toplumlardan ayıran eşsiz bir değer yargısıdır.
Çanakkaleyi yaratan Türk Askeri; yani yaygın ismi ile Mehmetçiği ; Türkmilletinin herhangi bir ferdinden ayırmak mümkün değildir. Hele bu evlâtlarımızı diğer orduların askerleri ile karşılaştırmak ve onlara benzetmek ise çok yanlıştır. O’ şahsında bağrından çıktığı 12.000 yıllık geçmişe sahip Türk’ün genel karakterini taşır, onu en iyi temsil eden bir sembol kişilik olarak tarihteki yerini alır. Türk askerinin üstün vasıflarına tarihin bütün safhalarında defalarca rastlamak mümkündür. Bu vasıflar onda yerleşmiş ve vazgeçilmez bir davranış biçimi olmuştur. İşte bu vasıfları ile dünyanın en modern silahlarına sahip değil, amaen muharip ve en güçlü ordusunun yaratılmasına temel etken olmuştur.
* * * * * * * * * * AB’nin Türk Silahlı Kuvetlerinin içini boşaltmaya yönelik dayatmaları karşısında halkımızı bilgilendirme ve bilinçlendirme yönündeki yazılarımı sürdürmeye, Türk MilletininORDU-MİLLET vasfını sonuna kadar muhafazası için gayret göstermeye, Ordularımızın gerçek gücünü anlatarak milletime güven verip, bizi sömürge yapmaya çalışan küresel mimarların beyinlerine “Bizden korkmaları gerektiğini, bu miletin sandıkları kadar sahipsiz olmadığını” vurgulamaya devam ediyorum. Türk Askeri; Türk Mehmetçiği; - Üstüne ve amirine mutlak itatat eder, onları sayar ,inanır ve güvenir. - Cesaretli, atılgan, dinamik, kahraman, azimkar ve sebatkardır. - Açlığa, susuzluğa, uykusuzluğa, yorgunluğa, sıcağa ve soğuğa, yağmura, çamura vekarakarşı son derece dayanıklıdır. -Her iklim, arazi ve koşullar içinde daima galip gelme azmi ile savaşır - Kesinlikle korkutulamaz ve sindirilemez. - Esir edilemez. Esir olmaktansa ölmeyi tercih eder. - Dinine, örfüne, gelenek ve göreneklerine sıkı sıkıya bağlıdır. - Üstün tevâzu sahibi ve alçak gönüllüdür. - Ettiği yemine sonuna kadar sadıktır. - Atalarının şehit kanı dökerek kendisine emanet ettiği vatan topraklarını korumak için kanını dökmeye, canını vermeye daima hazırdır. - Hakkını, hukukunu ve yerini bilir. - Kendisine verilebilecek en büyük rütbenin şehitlik ve gazilik olduğu bilincine erişmiştir. - Her türlü yeniliğe açıktır. Geleneksel sistemi içerisinde onu kendisine kolaylıkla adapte eder, bünyesine uydurur ve kullanır.
Ciltlere sığmayacak kadar zengin binlerce yıllık askeri kültürümüzü ve o’nun temsilcileri Mehmetçikleri birkaç cümle ile tanımlamak hem zordur ve hemde ona karşı yapılmış en büyük haksızlıktır. O’nu anlatmaya ve tasvir etmeye bir ömür yetmez. Bununla beraber Mehmetçiğin temel vasıflarınıyukarıdaki gibi birkaç cümle içinde tasvir ederek o’nun milletinin gönlündeki yerine ve tanımına yardımcı olmak istedim. Bilindiği gibi Türklerde ordu düzeni devletten devlete, fertten ferde geçerek çok az sayılabilecek değişiklikler geçirerek günümüze intikal etmiştir. Ne kadar ileri teknoloji ürünlerine sahip olunursa olunsun günümüz savaşlarını; araç, gereç, silah ,malzeme ve diğer teknolojik teçhizat değil, bunları ehliyet ile kullanan eğitimli insanlar kazanır. Önemli olan silah altına alınan genç beyinlere, bu silah ve malzemenin nasıl kullanılacağı öğretilerinin yanında özellikle VATAN SEVGİSİ ve VATAN İÇİN ÇALIŞMA AZİM VE İRADESİ’nin yerleştirilmesidir.
Başkomutan Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk Ordusuna Değişmeyen Mesajında vurgulanan TÜRK ASKERİ’NİN GÖREVİ; “TÜRK VATANI’NIN VE TÜRKLÜK CAMİASI’NIN ŞAN VE ŞEREFİNİ DAHİLİ VE HARİCİ HER TÜRLÜ TEHLİKEYE KARŞI KORUMAKTIR." Ata’nın verdiği bu görev çok zor, çok kapşamlı, çok hedefli ve uzun vadeli planlı bir çalışmayı zorunlu kılmaktadır. Balkanlar, Kafkaslar, Ortadoğu gibi dünya Jeopolitik güç merkezinin tam ortasında yer alan ülkemize karşı bu konumundan kaynaklanan tehdit ile bölgemizde çıkan petrole erişmek amacına yönelik olarak çevremizdemeydana gelen çatışmalar gözönünde bulundurulduğunda, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yüklendiği büyük sorumlulukaçıkça görülmektedir.
Dünyada hiç bir ülkenin askerinde rastlanılmayan pek çok olumlu özellik Türk Askerinde ve Türk Ordusunda mevcuttur. Bunun sebep ve sonuçlarını ana başlıkları ile şu şekilde sıralayabiliriz;
TÜRK ASKERİ BİNLERCE YILLIK ORDU-MİLLET OLMA GELENEĞİNİ DEVAM ETTİRMEKTEDİR. Her Türk erkeği en güçlü, en kuvvetli, ailesine ve milletine ekonomik yönden en faydalı olabileceği bir yaşta baba ocağından büyük bir coşku ile asker ocağına uğurlanır. Türk aile yapısında bu bir kayıp olarak kabul edilmez. Bilakis evlâtlar vatan görevine büyük bir gururla, sevinerek, bir düğün şenliği içinde mahalli törelere uygun şekildedavul-zurna ile uğurlanır. Burada Türk ailesi kendisine düşen kutsal vatan görevinin bilinci içindedir. Askerlik çağına gelmiş bir evlat yetiştirmekle bulunduğu sosyal çevrede değeri daha da artmıştır. Şimdi çok daha huzurlu vegüvenlidir. Çünkü oğlunun ailesine ve Türk Toplumuna yararlı bir insan olabilmesi için mutlaka asker ocağından geçmesi ve bu büyük tecrübeyi edinmesi gerekmektedir. Aile, askerlik sonrası evlâdınıyine bayram şenliği içinde törelere uygun olarak gururla karşılar. Şimdi hem delikanlının ve hemde ailesinin başı biraz daha diktir. Çocukları artık toplum içinde yerini almaya hazır hale gelmiştir. Yani erkek olmuştur. Artık evlenebilir. Kendisine bir iş kurabilir.
Burada bir kere daha vurgulamak istiyorum. Dünyanın hiç bir ülkesinde evlâdını bu şekilde asker ocağına “YA GAZİ OL ,YA ŞEHİT” diyerek uğurlayabilen, bayrağa sarılı olarakşehitlik gibi en yüksek rütbeye ulaşarak evine dönen evladını; “VATAN SAĞOLSUN, VATANIMA BİN MEHMET FEDA OLSUN” diyerek karşılama olgunluğuna erişmiş başka bir millet yoktur.
Türk erkekleri askere gidecekleri günü büyüklerinden dinledikleri hiç bitmeyenaskerlik hatıraları ile donanarak dört gözle beklerler.Sonra kendi askerlik hatıralarını kendi evlâtlarına aktararak bu çarkı devam ettirirler. Milli hislerle dolu insanların biraraya getirildiği ve her askerin bizzat en etkilibir silah haline dönüştüğü bu ordu; doğal olarak düşmanlarının korkulu rüyası olacaktır.
* * * * * * * * * * AB’nin Türk Silahlı Kuvetlerinin içini boşaltmaya yönelik dayatmaları karşısında halkımızı bilgilendirme ve bilinçlendirme yönündeki yazılarımı sürdürmeye, Türk MilletininORDU-MİLLET vasfını sonuna kadar muhafazası için gayret göstermeye, Ordularımızın gerçek gücünü anlatarak milletime güven verip, bizi sömürge yapmaya çalışan küresel mimarların beyinlerine “Bizden korkmaları gerektiğini, bu miletin sandıkları kadar sahipsiz olmadığını” vurgulamaya devam ediyorum.
ORDUMUZ ÇOK ZENGİN HARP TARİHİ KÜLTÜRÜNE SAHİPTİR: Türk Subayı’nın ve emrindeki askerlerin Anadolu’da bugün siyasi sınırlarımız dışında kalan Asya, Avrupa ve Afrika’daki imparatorluk toprakları ile denizlerinde ayak basmadığı, muharebe etmediği,terini ve kanını dökmediği yer yoktur. Değişik bölgelerde yapılan muharebelerden alınan dersler ve edinilen tecrübeler ; okul ve eğitim merkezlerimiz kanalıyla ve gerekse menkibeler halinde kıt’alarımızda birbirine aktarılarak bugünkü kuşaklara geçmiştir. Bu husus Türk Silahlı Kuvvetleri’nin eğitim ve öğretimde yararlandığıen büyük hazinesidir. Bu hazineye sahip ülkelerin sayısı dünyada bir elin parmaklarıkadar azdır. İşte Türk’ün ve Türk Askeri’nin bu gücünü bizimle ilgilenen bütün ülkeler çok iyi bilmektedir.
TÜRK ORDUSU SAVAŞA, BARIŞ ZAMANINDA SAVAŞIR GİBİ EĞİTİM YAPARAK HAZIRLANIR. Barış zamanında yapılan eğitim ve öğretimin gelişmesinde arazide gerçekleştirilen atışlı ve kıt’alı tatbikatların çok büyük önemi vardır. Bugün sahip olduğumuz vatan toprakları üzerindegünümüz muharebe şekillerindenhemen hepsini aynen savaşta olduğu gibi yapabilecek iklim ve arazi şartlarına sahip bulunmaktayız. - Kara-Deniz-Hava-Jandarma birliklerimizin Müşterek Harekat Senaryosu çerçevesinde tatbikatlar gerçekleştirebileceği kıyılarımız, - Herçeşit sulardan geçişi deneyebileceğimiz akarsularımız, - Çöl şartlarında muharebeleri deneyebileceğimiz bölgelerimiz, - Ormanlarda ve sık ağaçlı çengellerde savaşmayı öğrenebileceğimiz bitki örtülerimiz, - Dağlarda ve sarp arazide muharebe eğitimi verebileceğimiz engebeli arazilerimiz, - Boğaz, gedik ve geçitlerde muharebeleri deneyebileceğiz yerlerimiz, - Şiddetli soğuklarda ve arktrik şartlarda muharebeleri öğrenebileceğimiz vatan topraklarımız mevcuttur.
Ayrıca Anadolu Toprakları; mangadan, Ordular Grubu seviyesine kadar bütün kuvvetlerin iştiraki ile Taarruz, Savunma ve Çekilme harekâtının tatbikatının yapılabileceği imkanlara sahiptir.Bu husus askerimizin yetişmesi, yeni çıkan sistem ve usullerin denenmesi için çok önemli bir imkandır. Avrupada bu imkanlara sadece Rusya Federasyonu sahiptir. İşte Türk Ordusu bu imkanı en iyi şekilde kullanmaktadır. Bu topraklarda daha önce yapılan muharebelerin tecrübesini de eğitimine dahil etmektedir. Bu şekilde yetişmiş insan kaynaklarını barış şartlarında tam bir muharip olarak bütün savaş şartlarını bizzat yaşatarak harbe hazırlamaktadır.
TÜRK ASKERİ BARIŞ GÜCÜ TECRÜBESİNE SAHİPTİR: Türk Askeri bugün sadece kendi topraklarımızda değil, dünyanın pek çok ülkesinde gerek Birleşmiş Milletler Barış Gücü olarak ve gerekse ikili antlaşmalarla eğitim ve öğretim vermek amacıylagörev yapmaktadır. Somali, Bosna, Kosova, Arnavutluk, Azerbaycan, Filistin, Irak, Afganistan bunlardan bazılarıdır.
EĞİTİM VE ÖĞRETİMİN EN BAŞARILIŞI BİZZAT MUHAREBE ŞARTLARININ YAŞANILARAK YAPILANIDIR. Türk Silahlı Kuvvetleri 1974 Kıbrıs Barış Harekatı ile günümüzün en zor muharebe şekli olan denizaşırı Amfibi Harekâtı başarı ile gerçekleştirmiştir. Bu harekâta katılan subay ve astsubaylarımız bu savaşta edindikleri tecrübelerini emir ve komuta ettikleri kıt’alara aktarmışlardır. Bu personelden pek çoğu bugün halâ ordu saflarındadır. Bu tecrübeler silahlı kuvvetler için küçümsenemeyecek çok önemli bir kazançtır.
Tecrübe edilerek ve bizzat yaşanarak mermi yağmuru altında öğrenilen hususlar ve alınan tecrübelerin nesilden nesile aktarılarak önemli bir güç oluşturduğu düşmanlarımızca çok iyi bilinmektedir.
TÜRK ASKERİ GAYRİNİZAMİ HARP KONUSUNDA DÜNYANIN EN TECRÜBELİ ASKERİDİR. Kıbrıs Barış Harekatı’nın kazandırdığıKlasik-Konvansiyonel muharebe tecrübesinin yanında ülkede yaygın olarak sürdürülen anarşi ve terör tehdidine karşı 1968 yılından beri verilen mücadele Türk Ordusunu Gayri Nizami Harp konusunda dünyanın en tecrübeli tek ordusu haline dönüştürmüştür. Bugün dünyanın bütün ülkelerini tehdit eden uluslararası tedhiş ve terörizmolayları ile şehir ve kır gerillası uygulamalarına karşı fiilen muharebe ederek, binlerce şehid ve gazi vererek başarılı olunmuştur. Türk Silahlı Kuvvetleri; bu alanda bütün ülkelere eğitim verebilecek bilgi birikimine, tecrübeye, kitap ve dokümana ve yetişmiş personele sahiptir.
Ulasşılan eğitim tecrübesi ile günümüzde Bulgaristan sınırındaki bir birliğimiz emir verilmesini müteakip 24 saat içinde Irak sınırına intikal edip sınırötesi operasyonlara fiilen katılabilmektedir. Birliklrtimiz bütün yurt sathında bu eğitim seviyesine ulaşılmıştır. Bu küçümsenmeyecek ve dünyada benzeri görülemeyecek önemli bir kazanım olarak değerlendirilmektedir.
BİZ TÜRKLER HER ŞEYE RAĞMEN ORDU-MİLLET OLMAYA DEVAM EDECEĞİZ...
AB’nin Türk Silahlı Kuvetlerinin içini boşaltmaya yönelik dayatmaları karşısında halkımızı bilgilendirme ve bilinçlendirme yönündeki yazılarımı sürdürmeye, Türk MilletininORDU-MİLLET vasfını sonuna kadar muhafazası için gayret göstermeye, Ordularımızın gerçek gücünü anlatarak milletime güven verip, bizi sömürge yapmaya çalışan küresel mimarların beyinlerine “Bizden korkmaları gerektiğini, bu miletin sandıkları kadar sahipsiz olmadığını” vurgulamaya devam ediyorum.
TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ KENDİ SİLAH SANAYİİNİ KURMUŞTUR. Ankara’da TAİ’de imal ettiğimiz F-16 savaş uçaklarımız, helikopterlerimiz, CASA ulaştırma uçaklarımız, AY Sınıfı modern denizaltılarımız, muharebe gemilerimiz, hücumbotlarımız, Türk deniz ve hava sahalarını korumaktadır.
Aselsan (Askeri Elektronik Sanayi) ile başlayan Elektronik teçhizat üretimimizbugün dünya standartları ile boy ölçüşebilecek seviyeye çıkmıştır. Elektronik sistemlerimizin imalatı kadar bakım ve idamesini sağlayacak duruma gelinmiştir.
Tankımızı, topumuzu, havanımızı, zırhlı personel taşıyıcılarımızı, zırhlı ve tekerlekli muharebe araçlarımızı, çok namlulu roketatarlarımızı, uzun menzilli füzelerimizi, motorlu araçlarımızı artık hiç bir destek ve yardım almadan kendi mühendislerimiz kendi fabrikalarımızda imal edebilmektedir. Bugün kıtalarımızdaki silahların pek çoğunun isimleri artık imal eden mühendislerimizin ismini taşımaktadır.
Terk erin kullandığı bütün silah ve teçhizatı yanında giyim, kuşam, iaşe ve ibadesini sağlayan bütün ihtiyaçlarını yine kendi fabrikalarımızda üretiyoruz.
Bugün Ordumuz 1974 yılında Kıbrıs’a çıktı diyerek ambargo konulan ordu değildir. Artık büyük ölçüde savunma sanayiini kurmuştur. Çok yakındadışa bağımlılıktan tamamen kurtulur hale geleceğini şimdiden söylemek mümkündür. TÜRK ASKERİ ER'İNDEN MAREŞAL'İNE KADAR MEHMETÇİK İSMİ İLE MİLLETİ TARAFINDAN ANITLAŞTIRILMIŞTIR.
Ülkemizin her karış toprağı Mehmetçiklerin kanı ile sulanarak vatanlaşmıştır. Yine bu dökülen kanların timsali olan bayrağımızın gölgesinde onu bekleyen Mehmetçiklerin güvenliği altında milletimiz hür ve bağımsız olarak egemenliğini sürdürmekterdir.
Dünyanın hiç bir ülkesinde toprakları için şehid ve gazi olarak hayatını milletinin ve devletinin varolması için feda eden bu kadar çok sayıda insana rastlanmamıştır. Bu millet sadece Çanakkale’de topraklarının her kilometrekaresi için 270 evlâdını şehit olarak toprağa vermiştir. Şehit bedenlerinin meydana getirdiği tepelerin önünde düşmanlar durdurulmuş, şehit kanından oluşan göllerde boğulmuşlardır. Bu topraklar için canlarını feda edecek yeni Mehmetçikler ise her geçen gün çığ gibi artarak çoğalmaktadır. Bu yeni Mehmetçikler, atalarına lâyık olmanın heyecan ve gururunu taşımaktadırlar.
ASKERİ OKULLARIMIZ ve EĞİTİM MERKEZLERİMİZ ULUSLARARASI EĞİTİM VEREN KURULUŞLAR HALİNE GELMİŞTİR. Bugün Harp Akademilerimizbaşta olmak üzere Harp Okullarımız, Askeri Liselerimiz, Sınıf Okulu ve Eğitim Merkezlerimizde Türk Askeri’nin yanında dost ve müttefik pek çok ülkenin subay ve astsubayları eğitim görmektedir. Bütün askeri eğitim kurumlarımız modern askerlik ilminin bütün gereklerini uluslararası düzeyde karşılayabilecek bir eğitim seviyesine ulaştırılmıştır.
ORDULARIMIZINMUHAREBE İÇİN HAZIRLIK SEVİYESİDÜNYA STANDARTLARININ ÇOKÜZERİNDEDİR. Türk Kara Kuvvetleri Piyade birliklerini tamamen mekanize hale getirmiştir. Ağır ve hantal Tümen ve Alayteşkilatları kaldırılarak vurucu gücü yüksek, hareket kabiliyetli zırhlı ve mekanize tugay ve taburlar haline dönüşerek günümüz hızlı ve çevik muharebelerine uygun bir yapıya geçilmiştir. Ayrıca sayıları artan ve savaş tecrübeleri çok yüksek olan Kara Havacılık Birlikleri ile Kara Kuvvetlerimiz kendi yakın hava savunmasını Hava Kuvvetlerine ihtiyaç duymadan kendisitemin edebilmektedir. Helikopterlerle süratle ve emniyetle havadan bşir seferde tugay çapında birlikleri intikal ettirecek bir seviyeye ulaşılmıştır.
KUVVET HARP AKADEMİLERİNDE VE SİLAHLI KUVVETLER AKADEMİSİNDE MÜŞTEREK EĞİTİM VERİLMEKTEDİR. Kara, Deniz, Hava ve Jandarma subaylarımızın birarada müttefik ülke subayları ile öğrenim gördükleri Harp Akademilerinde; Türk askeri Tarihi’nin derinliklerinden gelen tecrübeler ve asrımızın modern askeri bilgi ve teknolojisi ile yoğrulmaktadır.
Dünyada dört kuvvete mensup subayların bir çatı altında eğitim gördüğü benzeri bir eğitim müessesesi yoktur. Bu subayların bu çatı altında oluşturdukları arkadaşlık ve kardeşlik duygusu meslek hayatlarının bundan sonraki yıllarında da aynen devam etmektedir. Kara, Deniz, Hava ve Jandarma birliklerimizin tek bir yumruk gibi müşterek hedefe hareket etmelerinde bu husus önemli bir etken teşkil etmektedir.
12.000 yıllık maziye sahip Türk Silahlı Kuvvetlerini anlatmaya ve tanıtmaya sayfalar ve ciltler yetmez. Ben sadece sayfanın kapağını kaldırdım. Bu köklü müessesemiz milletinin bağrından çıkmıştır. Milleti temsil etmektedir. Milleti ordusunun güçlenmesi ve kuvvetlenmesi için varını yoğunu verirken, Silahlı Kuvvetlerimiz milletineve şanlı tarihine lâyık olabilmek için var gücüyle çalışmaktadır. Bize bu ülkede egemen ve özgür yaşamamazı sağlayan kahraman askerlerimizi ve Şanlı Mehmetçikleri saygıylaanıyorum. Şehitlerimizinve gazilerimizin aziz hatıraları önünde saygıyla eğiliyorum. Bu kutsal ocağın sonsuza kadar devam ederek bağımsızlığımızın sembolü olacağına inanıyorum.
Dr. Tahir Tamer Kumkale 26 Mayıs 2004 Çarşamba |
|
|