Dr. Tahir Tamer Kumkale
tamer@kumkale.net
|
Kitaplarımdan seçmeler... Amazon'da kitaplarım
|
Ortaasyalı öğrenci Türkler |
|
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:
|
Türkiye Cumhuriyetinin ilanının 10 ncu yılında Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal ATATÜRK yaptığı tarihi konuşma aşağıya çıkartılmıştır. Bu sesleniş; gerçek bir devlet adamı vasfının sergilendiği önemli bir belgedir. 29 Ekim 1933 tarihli konuşma metnini birlikte okuyalım. "Bugün Sovyetler Birliği dostumuzdur, komşumuzdur, müttefikimizdir. Bu dostluğa ihtiyacımız vardır. Fakat yarın ne olacağını kimse bugünden kestiremez. Tıpkı Osmanlı gibi, tıpkı Avusturya-Macaristan gibi parçalanabilir, ufalanabilir. Bugün elinde sımsıkı tuttuğu milletler avuçlarından kaçabilirler. Dünya yeni bir dengeye ulaşabilir. İşte o zaman Türkiye Cumhuriyeti Devleti ne yapacağını bilmelidir... Bizim bu dostumuzun idaresinde dili bir, inancı bir, özü bir kardeşlerimiz vardır. Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız. Hazır olmak yalnız o günü susup beklemek değildir. Hazırlanmak lazımdır. Milletler buna nasıl hazırlanır ? Manevi köprülerini sağlam tutarak. Dil bir köprüdür... İnanç bir köprüdür... Tarih bir köprüdür...
Köklerimize inmeli ve olayların böldüğü tarihimizin içinde bütünleşmeliyiz. Onların ( Dış Türklerin) bize yaklaşmasını bekleyemeyiz. Bizim onlara yaklaşmamız gereklidir..."
Atamızın verdiği bu talimata kendisinden sonra gelenlerin uyduğu ve gerekli hazırlıkları yerine getirdiğini söylemek mümkün değildir. Aksine Orta Asya Türklüğü ile ilgili olarak değil bir şeyler yapabilmek, bazı dönemlerde konuşmak dahi yasaklanmıştır. Bu konuda yürütülen fikir ve düşünceler Turancılık ve Irkçılık olarak nitelendirilmiştir. Hatta bu fikiri benimseyenler çok şeşitli eza ve cezalarada reva görülmüşlerdir.
Türkiye; 1991 yılında Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra hiç de beklemediği şekilde bağımsızlığını kazanan yeni Türk Cumhuriyetleri ile; egemenlik, eşitlik, toprak bütünlüğü, içişlerine karışmama ve karşılıklı çıkar ilkeleri üzerinde dostluk ilişkileri ve işbirliğini geliştirmeye çalışmaktadır. Ayırım yapmaksızın sözkonusu ülkeleri 1991 Kasım ve Aralık aylarında tanıyan ilk devlet olmuştur. Bu ülkelerle ilgili olarak kısa, orta ve uzun vadeli politikaların tesbitinde hazırlıksız yakalanan Türkiye'nin genel olarak politikası: dünyanın bu çok önemli bölgesinde istikrarın ve barışın korunmasına, sözkonusu Türk Cumhuriyetlerinin içinde bulundukları ekonomik güçlüklerin aşılmasına katkıda bulunmaktır. Plansız ve proğramsız olunmasına rağmen Türkiye bu devletlerle ilgili çok önemli bir adım atmıştır. Sayın Özal ve sonrasında Sayın Demirel'in teşvik ve çabalarıyla ülkemizin üniversitelerini bu ülkelerden gelecek Türk çocuklarına sonuna kadar açılmıştır. Süratle yapılan karşılıklı öğrenci mübadelesi anlaşmaları ile çoğu büyük üniversitelerimize yerleştirilen dost ve kardeş Türk öğrencilerin sayısı 1992de 1000'i geçmiştir.
Bu güzel girişimle ülkemize gelen öğrenciler görkemli merasimlerle karşılandı. Nutuklar atıldı. Cumhurbaşkanı ve başbakanlık makamlarında kabul edilerek izzet, ikram ve itibar gördüler. Derhal burslar bulundu, bütün öğrenim masrafları tarafımızdan karşılanırken ceplerine harçlıklar dahi konuldu. Burada alacakları eğitim ve terbiye ile bu gençler ülkelerinde geleceğin yöneticileri olacaklardı. Türkiye politikaları ve Türk Kültürü ile donatılacak bu genç nesil vasıtasıyla Orta Asya ve Kafkaslarda asırlardır süren Rus hakimiyetine tamamen son verilecekti.
Fakat bu güzel hayaller ve ümitler uzun sürmedi. 1993 yılından itibaren bu gençleri unutmaya ve kendi kaderlerine terk etmeğe başladık. Özal'dan sonra gelen ANAP'lı yöneticiler, Çiller ve SHP'li, CHP'li koalisyon yönetimleri hem bu konuk öğrencileri ve hemde Orta Asya'daki dostlarımızı çok çabuk unuttular. Yılda bir kere biraraya gelip başlarımıza kalpak takıp, sırtımıza cübbe giyerek, kımız kadehleri altında çekiçle demir döverek bu dostluğun devamına ve gelişmesine imkan olamayacağını malesef sayın yöneticilerimiz göremediler.
2000 yılının Mayıs ayı itibariyle ülkemize gelen öğrenci sayısı 18.690 'dır.Bunlardan sadece 2981 öğrenci okullarını bitirip ülkelerine döndüler. Sahipsiz kalan 2307 öğrenci çeşitli sebeplerle öğrenimlerini yarım bıraktı. Bu öğrenciler ülkelerine dönmeyerek Türkiyede kaldılar. Nerede ne yaptıklarını ise bilen yok. 9185 öğrencinin devletçe karşılanan bursları kesildi. Bu gençler hem çalışıp ve hemde okuma durumu ile karşı karşıya kaldılar. Şu anda durumları hakkında kesin bir bilgi olduğunu söylemek zor. Dahada öteye gidilerek ülkemizde okuyan Özbek öğrenciler" Türkiye tarafından Özbekistan'daki rejime karşı kışkırtılıyorlar" gerekçesi ile hükümetleri tarafından geriye çağrıldılar.
Sonuç olarak ; Son günlerde Orta Asya ve Kafkaslarda bir şeyler kötüye gidiyorsa ve bu ülkelerde bizim aleyhimize Rusya lehine bir şeyler oluyorsa; bunu yeni Rus Devlet Başkanı PUTİN'in sırtına yüklemek doğru değildir. "Ne ekersen, onu biçersin" gibi çok bilinen güzel bir atasözümüz var. Acaba biz nerede hata yaptık diyrek düşünmemiz gerekmiyormu ?
SAYIN YÖNETİCİLERİMİZ; TREN DAHA İSTASYONDADIR. FAKAT HERAN KALKABİLİR. EĞER ELİNİZİ ÇABUK TUTARSANIZ BU TRENE YETİŞME ŞANSINIZ VARDIR. BİR DAHAKİ TRENİN GELİŞİ İÇİN BİR YÜZ YIL DAHA BEKLEME İHTİMALİ OLDUĞUNU LÜTFEN UNUTMAYIN. TARİHÇİLERİN SİZİ İYİ OLARAK KAYDETMESİNİ İSTİYORSANIZ ADIMLARINIZI HIZLANDIRIN VE HATTA KOŞUN.
Dr. Tahir Tamer Kumkale 31 Mayıs 2000 Çarşamba |
|
|