Dr. Tahir Tamer Kumkale
tamer@kumkale.net
|
Kitaplarımdan seçmeler... Amazon'da kitaplarım
|
Ahıska Türkleri'nin dramı |
|
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:
|
"Komşuları ile ve bütün devletlerle iyi geçinmek Türkiye siyasetinin esasıdır." (Gazi Mustafa Kemâl Atatürk - 1930)
Baba tarafım Ahıska’lı. Dayanılmaz hale gelen Rus mezaliminden cennet misali toprakları terk ederek önce Erzurum’a bilahare buradan da İstanbul Rumeli Kavağı’na göç etmişler. İki yüz yıla yaklaşan bir hasretlik aile büyüklerinden menkıbelerle nesilden nesile aktarılarak bizlere ulaştı.
Önceleri Ahıska’lı olmanın bende hiçbir etkisi yoktu. Bizimde kökümüz bütün Anadolu Türkleri gibi değişik zamanlarda gelerek buraları vatan yapanlar gibi Asya’daki eski Türk elleri idi. İlk defa Cumhuriyetin 75 inci Yıldönümü için gittiğim Alma Ata şehrinde örgütlü, disiplinli ve çok güzel bir dayanışma içindeki Ahıska Türkleri ile karşılaşınca konuya daha çok ilgi duymaya başladım. Yaptığım sunumdan sonra ön sıralarda oturan sarışın, yeşil gözlü, iri yapılı 50 yaşlarında bir dinleyici yanıma gelerek iki eli ile elimi kavradı. Çok güzel ve sarih bir Türkçe ile “Hocam sen bizdensin. Bunun için arkadaşlarımla iddiaya dahi girdim”dedi. Önce şaşırdım. Ve “Hepimiz Türküz ve kardeşiz” dedim. “Hayır o başka sen Ahıska’lısın. Bakışın, duruşun, tavırların ve konuşman açıkça Ahıskalı kimliğini ortaya koyuyor” dedi. Daha çok şaşırdım . O güne kadar kendimi bu şekilde hiç değerlendirmemişim. Sonuçta bu şahsın Kazakistan’da yaşayan 150.000 kadar Ahıska Türkünün Dayanışma Teşkilatının Başkanı olduğunu öğrendim. Ve yıllardır vatanlarından kopartılmış Ahıska Türkleri’nin yad ellerde çektiği sıkıntıları onların ağzından dinleme fırsatı buldum.
Kazakistan olayı beni Ahıska Türkleri üzerinde araştırmaya sevk etti. Genelkurmay Askeri tarih Komisyonu üyesi olmam Ahıska Türkleri hakkında belge ve bilgilere birinci elden ulaşmamı kolaylaştırdı. Konunun içine girdikçe bu insanlara yapılan haksızlık beni daha çok etkiledi ve onlara bağlılığımı arttırdı. Ahıska Türkleri Anadolu’da yaşayan diğer Türk boylarından çok farklı. Diğer Türk boyları Orta Asya’dan yani doğudan gelip bu toprakları vatan yaparken, Ahıska Türkleri Anadolu’dan doğuya giderek o toprakları vatan yapmışlar.
Ahıska Türklerinin vatanı bugünkü Gürcistan sınırları içinde kalan AHISKA ve AHILKELEK şehirlerinin bulunduğu bölge. Değerli dostum, usta kalem Yılmaz ERGÜL Bey’in Önce VATAN’daki köşesinde üç hafta süren “Gürcistan Tangoları” başlıklı her satırı tarih ve tecrübe kokan bilgilendirme yazısını okurken, kafam hep “Neden biz o topraklarda değiliz. Nerede yanlış yapıldı” sorusunun cevabını arıyordu. Şimdi ise AHISKA TÜRKLERİ’ nin dramını dile getiren ve bilinmeyen tarihi gerçekleri yansıtan çalışmalarını bir kitap haline getirme çabası içindeyim.
Ahıska Türklerinin kötü günleri 1876-77’de Osmanlı-Rus Harbi başlıyor. 93 harbinden sonra Rusların zulmü ile birlikte Ahıska bölgesinden Anadolu’ya göçler artıyor. 1921’de Türkiye-Sovyet Rusya arasındaki Moskova Anlaşmasıyla 5 ilçe Ruslara bırakılıyor.
Komünizmin gelişinden sonra Ahıska’da sıkıntılar iyice artıyor. Sindirme politikaları, sürgünler, önde gelen kişileri suçlamalar, Sibirya’ya gönderme, ya da öldürme. Kimse hakkını arayamıyor. Baskı ve şiddet artarak devam ediyor. İkinci Dünya harbinde eli silah tutan genç- yaşlı bütün erkekler askere alınıp batıya Alman Cephesine gönderiliyor. Toplu sürgünler İkinci Dünya Harbi sonrasında başlıyor. Sürgün olmak ve sürgünde yaşamak artık Ahıska Türk’ünün değişmez kaderi oluyor.
14 Kasım 1944’de çok soğuk bir kış akşamında seksen bin Ahıskalı Türk kadın, çocuk, yaşlı, genç demeden evlerinden ayrılığa zorlanıyorlar. Trenlere, üstü açık vagonlara dolduruluyorlar. Anneler, çocuklarından gelinlerinden ayrı vagonlarda kalıyor, bir araya gelmelerine izin verilmiyor. Tıka basa dolu vagonlardaki yolculukta ilk mola üç gün sonra veriliyor. Tuvalet olmayan vagonlarda insanlar ihtiyaçlarını gidermeye çalışıyor. Günlerce sürüyor bu insanlık dışı rezil yolculuk. Bu yolculukta yirmi bin masum insan hayatını kaybediyor. Sürgünün sebebi, bu insanların Türk olmaları ve Türk kültürüne bağlı kalarak kendi aralarında büyük bir dayanışma göstermeleriydi. Almanya’da savaşanların çoğu ölüyor, evlerine sağ dönenler ise kimseyi bulamıyor. Bunlardan pek azı ailesine kavuşuyor. Orta Asya’ya sürgün edilenler Türk Cumhuriyetleri içinde küçük gruplar halinde dağıtılıyorlar. Yerli halka baskı yapılıp Ahıskalılarla temas etmeleri yasaklanıyor. Ayrıca bunların yerleştikleri yerler ‘olağanüstü hal bölgesi’ ilan edilip tam 12 yıl bir köyden diğer köye gitmek dahi men ediliyor. 2’şer-3’er aile dağıtıyorlar her tarafa. Bu baskılar Ahıska Türkünün yaşam mücadelesini kamçılıyor ve onların birbirlerine ve kültürlerine daha sıkı sarılmalarına etken oluyor.
1944 büyük sürgününün devamı 4 haziran 1989’da geliyor. SSCB dağıldıktan sonra Rusya’nın marifetiyle Özbekistan’da Fargane vadisinde çıkan olaylarda yüzden fazla insan öldürülüp, binden fazla ev yakılıyor. Ve sonunda Özbekistan’daki 70 bin Ahıska Türk’ü yeniden yollara düşürülüyor. Her bir aile bir tarafa savruluyor. Rusya’ya, Ukrayna’ya, Azerbaycan’a dağıtılıyor. Şu anda Özbekistan’dan 1989’da ayrılıp Rusya’nın Krasnador Vilayeti’ne yerleşen 20 bin kadar vatansız ve kimliksiz baskı altında yaşayan Ahıska Türkünün üçüncü bir sürgüne gönderilmek üzere olduklarına dair duyumlar da vardır.
Türkiye’de merkezi İstanbul’da bulunan “Ahıskalılar Vakfı” var. Bu vakıf ülkemizde kırk bin civarında olduğu sanılan Ahıska Türklerini kucaklamaya çalışıyor. Vakıf Başkanı Mehmet Oğuz Vakfın amacını ;Dünya genelinde sürgünde bulunan bütün Ahıskalılar’ı kucaklamak, dertlerine çareler aramak, maddi ve manevi yönlerden destek olmak’ diye özetliyor.
Türkiye dünyada yaşayan diğer Türklere baktığı gibi bakıyor Ahıska Türkleri’ne. Sözün özeti bakmıyor ve tanımıyor bile.
Onlara sahip çıkmanın çok basit olduğundan, onların yaşadıkları topraklarda kültürlerinin muhafazasını desteklemekle Türkiye’nin gücünün artacağından devletimizin haberi dahi yok. Ben Ahıska konusuna daha sonra yine döneceğim. Bu alandaki mücadelem dünyanın dört bir tarafına dağıtılmış olmalarına rağmen Türklüklerinden asla taviz vermeyen bu insanların vatanlarına dönüşüne kadar devam edecektir.
Dr. Tahir Tamer Kumkale 17 Ocak 2004 Cumartesi |
|
|