Dr. Tahir Tamer Kumkale
tamer@kumkale.net
|
Kitaplarımdan seçmeler... Amazon'da kitaplarım
|
Bu nasıl bütçe? Üçte biri karşılıksız bütçe olur mu? |
|
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:
|
"Ekonomi demek, her şey demektir. Yaşamak için, mesut olmak için, insan varlığı için ne lazımsa onların hepsi demektir. Ziraat demektir, ticaret demektir, çalışma demektir, her şey demektir." (Gazi Mustafa Kemâl Atatürk - 1923)
Evet karşılıksız bütçe olmaz. Daha doğrusu olmaması gerekir. Ne kadar gelirin varsa o kadar harcama planlamalısın. Asıl olan ve ekonomi kurallarına uygun olarak yapılması gereken işte budur.
Ama ülkemizde yıllardır bunun tam tersi uygulanıyor. Neden yapılıyor? Çünkü ekonomi yönetimi bir kaç yıldır Türklerin elinden alındı ve borçlu olduğu kuruluşlara teslim edildi.
Göstergelere göre ekonomimiz şahlanmış ve dünya bizi hayranlıkla seyrediyormuş. Büyük büyük adamlar ekonomideki başarılarımızı anlata anlata bitiremiyorlar. İnsanın “Vay canına. Biz neymişiz de haberimiz yokmuş” diyesi geliyor.
Enflasyon oranları düştü. Geçen yıl hedef alınan rakamların da altına indi. Son 25 yılın en düşük enflasyonu gerçekten başarı mı ? Bunu zaman içinde görüp anlayacağız. Ekonominin geniş halk kesimlerini ilgilendiren en önemli göstergesi bilindiği gibi Bütçe Kanunları’dır. Bütçe kanunları bir nevi kesinleşmiş Hükümet Programıdır. Halkımız, mevcut hükümetin bir yıl içindeki icraatlarını, ne yapıp ne yapamayacağını ancak bu kanunlara bakarak anlayabilir.
İşte size Türk Ekonomisinin göstergesi olan 2004 yılı Devlet Bütçe Kanunu ile ilgili son bilgiler. Bu utanılacak tablo ile hükümetimiz idare etmekle yükümlü olduğu milletine dönerek diyor ki;
“Siz ey benim asil milletimin fertleri. Gördüğünüz gibi bu ülke battı. Gideri, gelirinden çok fazla. Bunun için ben bu yılda seni ancak senden veya yurtdışından borç para alarak idare edebilirim. Benden bu kadar, başının çaresine bak.”
Evet. eski yılın son günlerinde TBMM Genel Kurulu'nda 2004 Mali Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı 141'e karşı 341 oyla kabul edildi. Yürürlüğe giren Bütçe Kanunu'nda, 2004 enflasyonunun yıl sonu itibarıyla yüzde 12'ye çekilmesi, bütçe açığının Gayrı Safi Milli Hasıla'ya oranının yüzde eksi 11.1 seviyesine indirilmesi, reel faiz oranlarının düşürülmesi amacıyla iç borçlanma ihtiyacının en alt seviyede tutulması öngörülüyor. 2004 yılı temel ekonomik büyüklükleri GSMH 419 katrilyon, büyüme oranı yüzde 5, GSMH deflatörü yüzde 11.9, İhracat 51 milyar, ithalat ise 75 milyar dolar, dış ticaret açığı 24 milyar dolar, cari işlemler açığı 7.6 milyar dolar olarak belirlendi. Özetle 2004 Yılı bütçesinde giderler 149 katrilyon, gelirler ise 103 katrilyon lira olacak, aradaki fark net borçlanma ile karşılanacak.
Teknik rakamlar böyle. Uzun lafın kısası. Ekonomimizi felç eden borçlarımız bu yıl daha da artacak. Dünyanın en bol sıfırlı parasını yine biz kullanacağız. Üretim ve istihdam gibi ekonominin temel girdilerine bu bütçede yine yer yok. Ekonomik kalkınmışlık düzeyi Tele-Voleci ekonomistlerin dediklerinin aksine daha da kötüleşecek. Halk yine BORSA-FAİZ-DÖVİZ kağıtlarındaki spekülatif artış ve inişlerle oyalanmaya devam edecek.
PARA halkımızın günlük hayatındaki en önemli varlıktır. Herkesin yaşamını doğrudan etkileyen bu vazgeçilmez temel unsur, yani PARA sözlüklerde; “Devletçe bastırılan, üzerinde saymaca değeri yazılı kağıt veya metalden ödeme aracı” şeklinde yer alır.
Para sözcüğü sadece alım-satım işlerinde değil hayatımızın bütün kesitlerinde vardır. alır. Nitekim; Para bozmak, para çekmek, para çıkarmak, para dökmek, para etmek, para etmemek, para kırmak, para sızdırmak, para koparmak, para tutmak, para yapmak, para yatırmak, para yedirmek, para yemek, parasını sokağa atmak, paraya kıymak, paraya para dememek, parayı veren düdüğü çalar, para babası, para canlısı, para darlığı, para göz, paralanmak gibi deyimleri günlük yaşantımızın her safhasında sıkça kullanıyoruz. Bugün yerini plastik kartlara devretse de ondan vazgeçmemiz şimdilik mümkün değildir.
Paramızı değeri gerek içeride ve gerekse dışarıda devletimizin itibarını ve gücünü gösterir. 2004 yılına geldiğimizde 2.600.000TL değerine ulaşan bir İngiliz Sterlini Atatürk’ün öldüğü 1938’de sadece 616 Kuruştu. Bugün 1Cumhuriyet Lirası (1 Cumhuriyet Altını) 126.000.000 TL’dır. Daha 25 yıl önce sadece 10 lira olan 1 ABD Doları bugün 1.400.000 üzerinden işlem görmektedir. İki yaşına giren 1 EURO ise 1.760.000 olmuştur. Yabancı paralar karşısında 25 yıllık değer kaybımız facianın büyüklüğünü göstermektedir.
Paramız saymakta zorlandığımız sıfırlarla doldurulmuştur. Oysa Sıfır; “kendi başına değeri olmayan, hiç, yok, başarısız, verimsiz” anlamlarını taşıyan bir kelimedir. Sıfırların çokluğu paramızın değerinin azlığını göstermektedir. Parasının değerini düşürerek uluslararası camiadaki yerini bu kadar ayaklar altına alan başka devlet yoktur. Düşen para değeri ile birlikte binlerce yıldan bugünlere taşıdığımız milli, manevi ve kültürel değerlerimizde, yani Millet olma vasıflarımızda ciddi kayıplar meydana gelmiştir.
Dünyayı 600 yıl yöneten İmparatorluklar kuran bir milletin bu seviyeye düşürülmesini anlamak ve yeni yetişen nesillerimize anlatabilmek mümkün değildir.
Burnumuzun dibinde 12 yıldır iki savaş yıkımını yaşayan ve yıllarca ekonomik ambargo altında yaşamaya zorlanan yaşayan Irak’ın, 25 yıldır iç savaş nedeniyle harabeye dönmüş Afganistan’ın parasının değeri dahi piyasada Türk Lirasından daha kıymetli olduğu biliniyor. Bu manzarayı ekonomik gerekçelerle tanımlamak çok zordur. Bu manzara teslimiyetin son noktasını göstermektedir. Bugün paramızı biz değil, bize sürekli borç vererek ülkemizi teslim alan IMF ve Dünya Bankası yönetmektedir. Paranın yönetimi, Bütçe Kanununa göre devletin gerçek yönetimi demek olduğundan ülkemizi paramızı yönetenler yönetmektedir. İşte gerçek budur. Halkımızı kandırmaya gerek yoktur. Açıkça söyleyin. Laf cambazlığı yapıp kelimelerin arkasına saklanmayın.
Açıkça deyin ki; “Ey Halkım. Biz battık. Önümüzde Atatürk Dönemi uygulamaları gibi çok başarılı bir örnek bulunmasına rağmen biz bu ülkeyi kendimiz düze çıkartamayız. İşte bunun için bizi biz idare etmiyoruz. Bizi onlar, yani küreselleşmenin mimarları olan Uluslararası Para Fonu ile Dünya Bankası yönetmektedir. Ne çare ki uzun bir süre daha onların yönetiminde kalmaya mecburuz. Ne yazık ki, şu andaki ve yakın gelecekteki siyasi manzara bizden başka sizi yönetecek siyasi alternatif bulunmadığını göstermektedir. İşte bu yüzden sizler bize daha çok uzun bir süre katlanacaksınız.”
Evet sayın yöneticilerimiz. Söyleyin artık bu gerçekleri. Siz de rahat edin. Halkta rahat etsin.
Çünkü söyleseniz de söylemeseniz de imam bildiğini okuyor. Adamların her dediği oluyor. Bari söyleyin de kurtulun iki yüzlü davranmak zorunluluğundan...
Dr. Tahir Tamer Kumkale 8 Ocak 2004 Perşembe |
|
|