Dr. Tahir Tamer Kumkale
tamer@kumkale.net
|
Kitaplarımdan seçmeler... Amazon'da kitaplarım
|
İkinci Afgan Loya Jırga Toplantısı ve Türk-Afgan ilişkileri |
|
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:
|
"Komşuları ile ve bütün devletlerle iyi geçinmek Türkiye siyasetinin esasıdır." (Gazi Mustafa Kemâl Atatürk - 1930)
Bilindiği gibi 11 EYLÜL' ün suçlusu El Kaide Örgütü ile bu örgütün lideri Usame Bin Ladin'i barındırdığı iddiası ile Afganistan’a yapılan ABD saldırıları sonucunda Talibanlar yönetimden uzaklaştırılmıştı. Kurulan yeni düzende ABD tarafından 6 aylık süre için Başbakanlığa atanan Hamid Karzai 11 Haziran 2002’de toplanan Afgan Milli Halk Meclisi LOYA JIRGA tarafından yeniden 18 aylığına Devlet Başkanlığına atanmıştı.
Afganistan'da kurulan geçici hükümetin Başbakanı Hamid Karzai, Halk Meclisi Loya Jırga delegelerinin 3' te 2'sinin oyunu alarak devlet başkanlığına yeniden seçildi. Peştun aşiret liderleri başta olmak üzere Loya Jırga'daki toplam 1500 delegeden 1050'si yapılan oylamada Karzai'ye destek verdi. Bu şekilde kurulan Afganistan'da yeni hükümet ülkeyi 18 ay yönetti.
Sayın Karzai'nin LOYA JIRGA tarafından atanması ile birlikte ABD'nin yanında Çok Uluslu Şirketler de doğrudan Afganistan yönetiminde söz sahibi olmuşlardır. Çünkü artık Afganistan'da ÇUŞ' lu (Çok Uluslu Şirket) bir danışman iş başına getirilmiştir. Hem de Baba Bush' un ortağı olduğu şirketin danışmanlarından olan Sayın Karzai Afgan Devlet Başkanı olmuştur. Bu şekilde ABD’nin Afganistan operasyonu meyvesini vermiş ve Orta Asya’da çok önemli bir kale daha ABD tarafından (Yani ÇUŞ ) tarafından işgal edilmiştir.
Biraz kanlı da olsa Afgan halkının ve stratejik değerdeki zengin Afgan topraklarının sömürülmesi ortamı yaratılmıştır. Bundan sonra Afgan Petrol ve Doğalgazının güvenli bir şekilde Hint Denizinde inmesi ve ÇUŞ' un emelleri doğrultusunda kolaylıkça pazarlanması yolları açılmıştır. Hindikuş Dağlarında ve Hayber Geçitlerinde Ruslara karşı başarıyla mücadele eden Afgan Halkı kendi aralarında birlik olamamanın verdiği sıkıntıyı yarı krallık, yarı ÇUŞ yönetimli olarak görmüş ve hayatlarını güvenceye almışlardır. Böylece dünyanın elmas ve maden deposu olduğu bilinen Afgan dağlarının delik deşik edilme, Batının bölgedeki hegemonyasını arttırma ve zenginliklerine zenginlik katma devri başlatılmıştır.
İşte tam böyle bir ortamda Afganistan'daki güvenliğin sağlanması işi T.C. Devletine ve Türk Silahlı Kuvvetlerine devredilmiştir. Tümgeneral Akın Zorlu 20 Haziran 2002'de bölgede görev yapan Çok Uluslu Barış Gücü'nün (ISAF) komutasını devralmış ve bu kuvvetler bölgede bir yıla yakın görev yaparak düzeni sağlamıştır.
Birinci Loya Jırga Toplantısının üzerinden tam 18 ay geçmiştir. 13 Aralık 2003 Cumartesi günü toplanması gereken Afganların geleneksel Halk Meclisi Loya Jırga, bir gün erteleme ile 14 Aralık 2003’te ikinci toplantısını yapmıştır. Hatırlanacağı gibi ilk Loya Jırga’ya göre kurulan Karzai başkanlığındaki mevcut hükümetin öncelikli görevleri arasında “Yeni Afgan Anayasasının düzenlenerek İkinci Loya Jırga’ya sunulması hususu vardı.
Anayasa Taslağı üzerinde yapılan çalışmalar büyük tartışmalar sonucunda tamamlanmış ve hazırlanan “Yeni Afgan Anayasa tasarısı”hükümet tarafından görüşülmek üzere İkinci Loya Jırga’ya sunulmuştur. Ancak, Loya Jırga’nın ilk iki gününde yeni anayasa tasarısının tartışılması yapılamamıştır. Bunun yerine, Loya Jırga’nın “atanmış ve seçilmiş” üyeleri arasında yaşanan “oy kullanabilme” tartışmaları yaşanmıştır.
Loya Jırga’nın olağanüstü toplantı şartları çerçevesinde ve Bonn’da yapılan Afganistan’ın Yeniden yapılandırılması toplantılarında alınan kararlara göre elli üyenin seçilmiş devlet başkanınca atanabilmesi mümkündü. Fakat silahlı grupların liderlerinin toplantıya katılmalarına izin verilmemişti. İkinci Loya Jırka toplantısında, Bonn Zirvesi kararlarına aykırı olarak; General Abdurreşid Dostum (Cünbüş-i Milli Lideri), Veli Mesud (Ahmed Şah Mesu’un kardeşi), Sıbgatullah Müceddedi (Necat-i Milli Lideri), Asıf Mohsini (Hareket-i İslami Lideri),ve Resul Sayyaf (İttihad-i İslami Lideri) vs. gibi silahlı bir çok grup liderlerin Devlet Başkanı Karzai tarafından üyeliğe atanması, bir çok tartışmayı da beraberinde getirmiş ve toplantıların normal seyri yapılamamıştır.
Gerek Bonn kararları ve gerekse Loya Jırga şartlarına göre, silahlı grup liderleri ve devletin her hangi bir organında görevli kişilerin Loya Jırga üyesi olması mümkün değildir. Aralık ayının başlarında Devlet Başkanı Hamid Karzai, yaptığı bir açıklamada, silahlı gruplara üye olanların, hiçbir şekilde Loya Jırga üyeliğinin kabul edilmeyeceğini ifade etmişti. Ancak, General Abdurreşid Dostum’ un Cuzcan vilayetinde Loya Jırga üyeliğine seçilmesinin ardından, başbakan Karzai geri adım atmıştır
Karzai bu defa; “halkın verdiği karara saygı duyulması gerektiği” yönünde, öncekinden farklı ve kararların dışında bir ifade ile ortaya çıkarak ortalığın karışmasına sebep olmuştur.
18 aylık yönetimi esnasında önemli bir varlık gösteremeyen ve devamlı olarak kendisi ile çelişen kararlar alan başbakan Karzai’nin atanması gereken 50 kişilik üyenin bir çoğunu, silahlı grup liderlerinden seçerek bir dengeleme taktiği uygulamaya çalıştığı görülmüştür. Ancak, ülkenin belli bölgelerinden “halk tarafından seçilen Loya Jırga üyeleri”, Karzai tarafından atanan üyelerin oy kullanma haklarının bulunmadığını öne sürerek yeni bir takım tartışmalarla toplantıları kilitlemişlerdir.
Loya Jırga’dan yeni hazırlanan Anayasa taslağı ile ilgili kesin bir karar çıkmayacağı anlaşılmıştır. Çelişkiler ve sorunlar ülkesi olarak bilinen ve yakın tarihi boyunca modern dünyaya tamamen kapalı bir şekilde var olmaya çalışan Afganistan’ı yeniden uluslararası sisteme entegre etmenin kolay olmayacağı açıkça görülmektedir. Aslında İkinci Loya Jırga’ya sunulmak üzere hazırlanan yeni anayasa tasarısının, tüm grupların isteklerini karşılayabilecek kapasitede olmadığı da bilinmektedir. Bu kapsamda, farklı etnik grupların eşit hak iddia ettiği bu ülkede yeni düzenlenen anayasa tasarısının, çözüm yerine yeni sorunlar getireceği de söylenebilir.
Afganistan yönetimi son 20 yılda o kadar bozulmuş ve Afgan Halkları birbirine o kadar düşman edilmişlerdir ki ülke yönetiminin en üst noktasını oluşturan Loya Jırga dahi bu ülkedeki sorunların çözülmesini sağlayamamaktadır.
Peki bundan sonra ne olacaktır? Kısa vadede bu ülkede demokrasi adına fazla bir şey beklemek mümkün değildir. Ülkedeki istikrarsızlık devam ettiği sürece bu doğal zenginliklere sahip ülkenin kaynakları batılı ülkeler tarafından sömürülmeye devam edecektir. ABD burada yerleşerek ezeli rakipleri Rusya ve Çin’e karşı kurduğu mevzileri güçlendirecektir. Ve sonunda Afgan halkı da birbirini yemeye devam ederek, giderek güçsüzleşecek ve sömürgeleşme süreci hızlanacaktır.
Şimdi Türk –Afgan ilişkilerine bir göz atalım. Türk Kamuoyunca da yakından takip edildiği gibi, Afganistan'ın yeniden yapılandırılması için savaştan sonra bu maksatla bölgeye yerleşmeyi düşünen batılı güçlerin Almanya'nın Bonn kentinde gerçekleştirdikleri " Afganistan'ı Yeniden Yapılandırma Toplantısı" içinde Türkiye'nin hiçbir yetkisi ve etkisi olmamıştır. Tamamen bizim bilgimiz dışında oluşturulan 6 aylık Geçiş Hükümetinin başına ABD'lerinden Hamid Karzai getirilmiş ve İngiltere Komutasında oluşturulan ve bizimde katıldığımız Çok Uluslu Barış Gücü ile bölgede güvenlik tesis edilmeye çalışılmıştır.
Dışişleri Bakanımız İsmail Cem'in 17 Aralık 2001 tarihli Afganistan ziyareti; Kabil Büyükelçiliği'nin resmen hizmete sokulması, Afgan liderlerle kendi şartları içinde bire bir yapılan görüşmeler, Kuzey İttifakının güçlü ismi Özbek General Raşid Dostum ile doğrudan yapılan görüşmeler, Afgan hastanelerine yapılan büyük maddi yardım, en yetkili ağızlardan dillendirilen " AFGAN HALKININ YANINDAYIZ " mesajları, ISAF Komutasını uzun süre elimizde bulundurmamız Türkiye Cumhuriyeti'nin Afganistan yönetimine resmen ağırlığını koyduğunun önemli bir göstergesidir.
Afgan Halkı; Türk halkını yakından tanır ve bilir. Dostluğuna inanır ve güvenir. Bu halk, yıllar süren savaş sonrası ülkelerinin yeniden güçlendirilmesi ve medeni dünyada lâyık olduğu yeri alabilmesi için Türkiye'nin her alanda kendisini destekleyeceğini de çok iyi bilmektedir. Yakalanan bu dostluk ve güven ortamı ve elde edilen mevziler hiç bir şeklide terk edilmemeli, bilakis ilişkiler güçlendirilmeli ve takviye edilmelidir.
Bugün Türkiye'nin ekonomik açıdan son derece zor bir dönemden geçmesine rağmen Orta Asya'daki çıkarları açısından Afganistan’da yapabileceği çok şeyler vardır. Bunları detayına inmeden ana başlıkları ile şu şekilde sıralayabiliriz.
1. Karzai Hükümeti, ISAF tarafından korunan başkent Kabil dışında devlet hakimiyetini sağlayamamıştır. Afganistan'da halen mevcut ve çıkması çok muhtemel olan aşiretler arası çıkar çatışmalarında Türkiye arabulucu ve yönlendirici bir görev üstlenebilir...
2. Taliban yönetimi tarafından faaliyetlerine son verilen Türk Okulları derhal faaliyete geçirilip, bütün Afganistan'ı kapsayacak tarzda yeni okulların hizmete açılması ve bu şekilde Tüek kültürünün yeniden bu topraklarda yerleşmesi sağlanabilir.
3. Afganistan'da çoğunlukla Türk unsurların yaşadığı Kabil ve Mezarı-Şerif kentlerinde birer Türk Üniversitesi kurulabilir.
4. Afgan Ordusu'nun modernizasyonu, yeniden yapılanması ve eğitilmesi için Türk Askeri Heyeti Afganistan'a gönderilebilir. Ayrıca Afganistan Harp Okulu ve Sınıf Okulları Türk Harp Okulu ve Sınıf Okulları desteğinde yeniden oluşturulabilir.
5. Afgan Polisi ve Jandarması'nın yeniden yapılandırılması ve eğitilmesi için Jandarma Okullar Komutanlığı ile Türk Polis Akademisinin desteği sağlanabilir. 6. Afgan Sağlık sistemlerinin geliştirilmesi ve yeniden yapılandırılması için örnek Türk Hastaneleri açılabilir ve gerekirse bir Tıp Fakültesi kurulabilir.
7. Başarılı Afgan gençlerinin Türk Üniversitelerinde okumaları için maddi ve manevi destek verilebilir.
8. Türk Kızılay’ı halkın yaralarının sarılmasında yeterli personel ve malzeme takviyesi ile Afganistan'ın bütün bölgelerine gönderilebilir. Afgan Halkına yapılacak insani yardımlar Türk Kızılay'ı tarafından (Kızılhaç Teşkilatı dahil ) yönetilip yönlendirilebilir.
Yukarıda sekiz maddede sıraladığım temel hususlar Afganistan’a dünya ülkeleri tarafından nakit olarak yapılacak maddi yardımlar gibi değildir. Bu yardımların etkisi uzun vadeli ve kalıcıdır. Çok iyi plânlanmalı ve birbiri peşi sıra harekete geçirilmelidir.
Türk Milleti, yıllardır eza ve cefa çeken Afganlı Kardeşlerinin daima yanında olmuştur. Milletimizin ekonomik açıdan çok zor durumda olmasına rağmen kardeş Afganistan'a uzatacağımız dostluk ve yardım eline halkımızın da büyük destek vereceğine inanıyorum.
Dr. Tahir Tamer Kumkale 22 Aralık 2003 Pazartesi |
|
|