13 ŞUBAT 2025 PERŞEMBE

 
Dr. Tahir Tamer Kumkale

tamer@kumkale.net

İYİ İNSANLARI SAYGI İLE SELAMLIYOR VE SEVGİ İLE KUCAKLIYORUM............

Ana Sayfa
Başlarken
Yazı Arşivi
Yazı Arama
Kitaplarım
Hakkımda


    Kitaplarımdan seçmeler...

Amazon'da kitaplarım






İsrail ne yapmak istiyor?
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:

 23 Kasım 2003 Pazar 

"Barış, milletleri refah ve mutluluğa eriştiren en iyi yoldur. Fakat bu kavram bir defa ele geçirilince daimi bir dikkat ve itina ve her milletin ayrı ayrı hazırlığını ister. "
(Gazi Mustafa Kemâl Atatürk  –1938)

İkinci Cihan Harbinin sonunda Hitler mağduru Yahudiler İngiltere ve ABD’nin desteklemesi ile BM tarafından Filistin topraklarında İsrail Devleti kuruldu. Dünyadaki Yahudilerin bölgeye gelmeleri ve bu devlete maddi, manevi katkıda bulunması istendi. Ve bu husus büyük ölçüde gerçekleşti.

Geçen 55 yıl içinde İsrail Devleti bulunduğu bölgede kalıcı hakimiyetini tesis etmek ve güvenliğini sağlamak için bölge ülkeleri ile devamlı savaş hali yaşıyor. Bölgeyi istikrarsızlaşan İsrail Silahlı Kuvvetlerine dayanarak ayakta kalmaya çalışıyor.

ABD, Ortadoğu bölgesindeki çıkarları için en önemli müttefiki olan İsrail’i daima desteklemiştir. İsrail lobisi, ABD yönetiminde her zaman etkili olmuştur. ABD ekonomisinin önemli bir bölümünü kontrol eden Yahudiler vasıtasıyla İsrail, kurulduğu 1948 yılından itibarenAmerikan halkını kendi çıkarları için kullanmaktan çekinmemiştir.

İsrail-ABD ilişkileri gizli değildir. Bu ilişkilerin nasıl yürütüldüğünü anlatan pek çok kitap ve binlerce bilimsel makale kaleme alınmıştır.

Amerikanın içindeki ADL, AIPAC ve JDL gibi önemli Yahudi lobileri İsrail’in çıkarları için bu ülkede yıllardır her tür istihbaratı elde etmeye, rüşvet hatta gerekirse cinayet ve teröre de başvurmuşlardır.

Özellikle ADL adındaki Yahudi lobi kuruluşu yıllardır İsrail’in Amerikanın kanını nasıl emdiği ortaya çıkmasın diye akla gelebilecek her türlü yalan propagandayı ve politik kampanyayı kullanmıştır. ADL İsrail’in çıkarlarına aykırı bulduğu her şahsın telefonlarını dinleyebilecek kadar ileri gitmiş ve hakkında açılan tazminat davalarında bugüne kadar 10 milyon dolar kaybetmesine rağmen bu eylemleri sürdürmüştür.

Bu Yahudi örgütleri o kadar etkilidir ki, Hz.İsa ile ilgili bir film çekmek isteyen Mel Gibson, filmde Yahudilerin Hz.İsayı Romalılara ele vermesi gösteriliyor diye aldığı tehditlerden neredeyse sanat yaşamını bırakacak hale getirildiğini açıklamıştır.

11 Eylül sonrasında özgürlükler ülkesi olarak bilinen Amerika’da halkın o güne kadar tanımadığı ve alışık olmadığı sıkı kuralları ve anti-terör yasaları denen din ve inanç özgürlüğüne kadar her işe burnunu sokan yasaların çıkartılmasının ardında da bu örgütlerin olduğu söylenmektedir.

Musevilik dışında bütün dinlere saygısız olan bu örgütler İslamiyet kadar Hıristiyanlığa da saldırmayı kendilerine görev edinmişlerdir. Her iki semavi dini her platformda aşağılayacak tutum ve davranışları bilinçli olarak sergilemekten çekinmemektedirler.

Yahudi örgütleri arasında en fanatik olarak bilineni JDL’ dir. JDL; en tehlikeli terörist örgütler içinde FBI listesinde daima baş sırayı korumuştur. Pek çok şiddet, kundakçılık, bombalama, tehdit ve adam kaçırma olayına karışan bu örgüt üyelerine hiçbir ABD yetkilisi dokunamamaktadır.

Siyaset alanında ise AIPAC çok etkilidir. Pek çok politikacının seçimlerde seçilip seçilemeyeceği, seçilmiş ise bu görevde devamlı kalıp kalmayacağı bu örgütle iyi geçinip geçinmediğine bağlıdır. Eğer herhangi bir siyasetçi Yahudilerin veya İsrail Yönetiminin aleyhine bir görüş bildirirse, örgütün onun seçim yenilgisi için elindeki bütün medya ve finans imkanlarını kullanacağını bütün ABD siyasetçileri bilmektedir.

Kısaca özetleyecek olursak, Amerikan siyasi sistemi içinde Amerikalıların değil, ABD içinde finans, basın, petrol, ve silah sanayii gibi dalları kontrol eden Yahudi lobicilerinin, yani bir bakıma İsrail’in daha etkin rol oynadığını söyleyebiliriz.

Aslında birbiri ile yakın dost ve müttefik gibi görülen Amerika-İsrail dostluğunun kamuoyuna yansıdığı gibi olmadığı görülmektedir. Bu konuda ibrenin daima İsrail’den yana olduğunu gösteren pek çok misal rafları süsleyen kitaplarda mevcuttur.

Adamlar oyunlarını çok açık oynuyorlar. Çok ta cesurlar ve kendilerini gizlemek gibi bir çabaları da yok. Bütün global örgütlenmeleri kullandıklarının da saklamıyorlar.

İsrail, kurulduğu 1948 yılından itibaren kendisini çevreleyen bölge ülkeleri ile savaş içinde yaşamaktadır. Dünyanın dört bir yanından gelerek 55 yıldır Ortadoğu’yu vatan edinen İsrail halkı yaşadığı terör ortamından dolayı devamlı huzursuz ve rahatsızdır.

Çünkü bütün komşuları ile sürekli savaş halinde olan bir ülkenin insanlarının psikolojilerinin normal olması düşünülemez. Her gün nerede ne zaman karşılaşılacağı belli olmayan intihar eylemleri ile çok sayıda İsrailli yaşamını yitirmekte veya sakat kalmaktadır. Her saldırıya misli ile askeri güç kullanarak karşı koymayı kural haline getiren İsrail’in düşmanları bu şekilde giderek artmaktadır.

İsrail, bütün dünya Yahudilerini aynen Vatikan’da kendini dünya Hıristiyanlarının lideri gibi gören Papalık benzeri kendi vatandaşı gibi görmektedir. Aslında bu uygulaması ile kendi dindaşlarına da en büyük kötülüğü yapmakta ve onları potansiyel tehdit haline getirmektedir.

Geçtiğimiz hafta Türkiye’deki Türk vatandaşı Yahudilerin ibadet yerlerinde yapılan saldırıyı kendilerine yapılmış gibi görmeleri ve böyle davranmaları çok ise yanlıştır. 55 yıldır bütün dünyadan göç alarak büyüyen ve maddi yardım alarak güçlenen İsrail bugün çok güçlü görülmesine rağmen adeta bütün dünya tarafından kuşatılmış gibidir. İsrail’e gelen göçlerin tersine döneceği günler gelmiştir. Baskı, terör, yıldırma veya maddi imkan sağlayarak beyinleri yönlendirme döneminin dünyanın globalleştiği bir çağda daha uzun süre devam etmesi mümkün görülmemektedir.

Ortadoğu’da yaşamak istiyorlarsa bunu silah ve baskı ile değil, çok daha bilimsel ve insancıl yollarla yapmaları zamanı gelmiştir. Kendine has bir devlet yapılanması olan İsrail’in bugün sadece düşmanları vardır. Müttefikleri değil, kendileri ile müttefik olmaya zorladıkları daha büyük düşmanları vardır.

En yakın dostlarını dahi düşman olarak gören ülkelerin ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar tarih içinde devamlılık sağladıkları bugüne kadar görülmemiştir.

Türkiye olarak bu ülke olan ilişkilerimize çok dikkat etmeliyiz. Milli çıkarlarımız bu bölgenin sulh, sükun ve huzur içinde olmasını gerektirmektedir. Bunu bozan ülkelerle nereye kadar işbirliği yapılabileceğini bir kere daha gözden geçirmek zamanının geldiğini değerlendiriyorum.


Dr. Tahir Tamer Kumkale
23 Kasım 2003 Pazar

 
BİLDİRİ-YORUM
2000-2012 | Dr. Tahir Tamer Kumkale