12 ARALIK 2024 ÇARŞAMBA

 
Dr. Tahir Tamer Kumkale

tamer@kumkale.net

İYİ İNSANLARI SAYGI İLE SELAMLIYOR VE SEVGİ İLE KUCAKLIYORUM............

Ana Sayfa
Başlarken
Yazı Arşivi
Yazı Arama
Kitaplarım
Hakkımda


    Kitaplarımdan seçmeler...

Amazon'da kitaplarım






AB ilerleme raporundaki Kıbrıs Şartı Türkiye için utanç belgesidir (Kıbrıs Şartı-1)
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:

 10 Kasım 2003 Pazartesi 

"Bizim telâkkimize göre, siyasi kuvvet, milli irade ve egemenlik, milletin bütün halinde müşterek şahsiyetine aittir, birdir. Taksim edilemez, ayrılamaz ve başkasına bırakılamaz."
(Gazi Mustafa Kemal Atatürk - 1930)

TÜRKİYE-AB İLİŞKİLERİ HER YÖNÜ İLE YENİDEN ELE ALINMALI ve AB'NİN ÜLKEMİZİ SÖMÜRGELEŞTİRME ÇABALARINA DUR DENİLMELİDİR...

Köşe yazarlarının en büyük sorunu yer darlığıdır. Anlatmak istedikleri konuları bir kaç cümle ile anlatabilmek her yazarın harcı değildir. Doğru kelimeyi doğru yerde kullanıp olayları bir çırpıda özetlemek çok zordur. İnsanlar uzun uzun okumadan bir çırpıda konunun ana fikrini anlamak isterler. Bu yüzden başlıklar genellikle konunun ana fikrini yansıtacak şekilde atılır. İşte bu cümleden olarak ben bu yazımda oldukça uzun bir ana fikrimi özetlemeye çalıştım.

Bilindiği gibi Avrupa Birliği, Türkiye'ye karşı Kıbrıs'ın AB'ye katılması için ANNAN PLANI gibi Türkiye'nin ve Türk varlığının Kıbrıs adasından çıkartılmasını öngören planın kabul edilmesini koşul olarak öne sürdü.

Utanmaz ve arlanmaz adamlar şom ağızlı sözcüleri Verheugen Efendi'nin ağzından " Bununla ne kadar iyi bir iş yaptıklarını"da açıklamaktan çekinmediler. " Biz bunu bilinçli olarak yaptık. Bu bir siyasi mesajdır." dediler. " Siz Ak Parti Hükümeti olarak, biz de Kıbrıs'ta çözüm istiyoruz diyordunuz ve KKTC Kıbrıs seçimlerinde Kıbrıs'ı Rum kesimine yamamayı çözüm olarak öneren Annan’cı Muhalefeti destekliyordunuz. İşte biz AB olarak size bu konuda yardımcı ve destek oluyoruz " dediler. Bununla da kalmadılar, " Eğer bundan sonra AB'ne girme konusu Türkiye'nin gündeminde olmaya devam edecekse Kıbrıs’ı bize verin ondan sonra sizinle yola devam edip etmeyeceğimizi düşünelim "diye vurguladılar.

Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Gül, istedikleri kadar, "Bu koşul değildir, Kopenhag siyasi kriterleri arasında yoktur." derlerse desinler, bu açıklamalar ve belgede yer alan kesin ifadeler Türkiye'ye dayatılan bir siyasi koşuldur. Bu koşullar ne yazık ki Ak Parti yönetimi tarafından bütünüyle önceden kabul edilmiş ve Kıbrıs'la ilgili bugüne kadarki söylemleri ve davranışlarıyla benimsenmiş ve kabul edilmiş bir tutumdur.

Ülkemizde "Avrupa Birliği’ne girme” konusu, ne getirip ne götüreceği tartışılmadan büyük bir beyin yıkama kampanyası şeklinde yürütülmüştür. Fikir ve düşünceleri birbirine tamamen zıt olduğu bilinen kişi ve kuruluşlar, Türkiye’nin her alanda bittiğini, ekonomisinin uçurumun kenarına geldiğini adeta birbirleri ile yarışırcasına vurgulayarak, “Tek kurtuluş yolunun AB üyeliği olduğuna” milleti inandırmaya çalışmışlardır. Türk halkı basın yayın organlarında daima gündemde tutulan AB bombardımanı karşısında şaşkına dönmüş ve sağduyusu ile düşünemez hale gelmiştir.

AB, bilindiği gibi kültürleri birbirine benzeyen 25 ülkeyi tek bir siyasi çatı altında toplayarak ABD merkezli tek kutuplu dünyada ikinci bir kutup haline gelebilme amacına yönelik bir güç ortaya çıkarmaya çalışmaktadır.

70 milyonluk genç ve dinamik nüfuslu Müslüman bir ülkenin bu birliktelik içinde yeri olmadığını bu adamlar defalarca vurguladılar. Tek taraflı Gümrük Birliğine alarak bizi zaten sömürgeleştirdiler ve kendilerine bağımlı kıldılar. Neden mevcut zenginliklerini 70 milyonluk bir fakir ülke ile paylaşsınlar. Adamlar haklılar. Bunları açıkça söylemekten de kaçınmıyorlar.

Zaten 2011’de katılmasına evet diyebilecekleri tek ve mütecanis yapı içinde kalan bir Türkiye de değildir. Onlar etnik devletçiklere bölünmüş, üniter yapısını kaybetmiş, küçük ve birbiri ile problemi olan küçük devletçikler ile kimliğini kaybetmiş bir milletten oluşan Türkiye’yi alacaklarını bildiriyorlar.
 
Türk yönetimi şimdi bir dönüm noktasındadır. Aklıselim ile bulunduğu yeri değerlendirmeli, sahip olduğu gücü yeniden gözden geçirmeli, neler yapabileceğini ortaya çıkarmalıdır.

Ve ben buradan biz yönetenlere diyorum ki; Ey bu milleti yönetmeye soyunmuş Efendiler. Aklınızı başınıza devşirin. Artık uyuduğunuz derin uykudan uyanın.

AB'nin bizi sömürgeleştirmek için oynadığı oyunları görün. Milletinizin sözünü dinleyin. Kan döküp, can vererek aldığımız vatan topraklarının siyasi manevralarla elimizden alınmasını hedefleyen sinsi oyunlara alet olmayın.

Tarih sizi seyrediyor. İktidar olduğunuz bir yıllık süre zarfında dış politikada attığınız yanlış adımların ülkeyi götüreceği yerleri görün. Ve akıl ve mantığınızı kullanarak doğru yolu bulun.

Avrupa'nın bizi istemediği gerçeğini görmemiz için adamlar her yolu deniyorlar. Bize dayak üzerine dayak atıyorlar. Milletçe artık "AB'ye DUR" deme zamanımız geldi ve geçti.

Bugün bu kesin çizgiyi çizmeniz için elinizdeki son şanstır. Birbiri peşi sıra uygulamaya koyduğunuz " UYUM PAKETLERİ " ile milletin direnme gücünü teşkil eden bütün milli güç unsurlarını elimizden çıkardınız. Şimdi onlar bunları da yeterli bulmuyorlar. Önlerinde diz çöken bu büyük ülkeyi yeni tavizlerle yere yatırarak bitirmeyi hedefliyorlar.

Silkelenin. Avrupalı gibi değil, Türk gibi düşünün. Kendinize gelin ve oynanan bu çirkin oyunu durdurun.

AB İlerleme Raporu’nun hiç ilgisi olmadığı halde Kıbrıs’ta Çözüm şartına bağlanması raporda yer alan diğer olumsuz faktörlerin önüne geçmiştir.

Aslında Kıbrıs şartının gölgesinde kalan diğer hususlarda yenilir-yutulur lokma değildir. Her biri hürriyet ve istiklalimizden, 80 yıldır özenle koruduğumuz ve bağımsızlığımızdan bir parçayı koparıp alacak niteliktedir. Bu hususlar da göz ardı edilmemeli, Kıbrıs sorununun gölgesinde kalıp oldu-bittiye getirilmemelidir.

Şimdi farz edelim ki Ak Parti Hükümeti gaflete düştü ve büyük bir yanlışlık yaparak Kıbrıs’taki Türk varlığına “ÇÖZÜM” adı altında son verdi. Ve adayı Helenizm’e teslim etti.

Peki bu takdirde bizi Avrupa Birliğine alacaklar mı? Alacaklar ise bu bize ne gibi avantajlar sağlayacaktır ? Bunun muhasebesi titizlikle yapılmalı ve birtakım laf ebelerinin şarlatanca söylemlerine uyarak geri dönülemeyecek bir hareket yapmaktan kaçınılmalıdır.

Türkiye şimdi tarihi bir dönüm noktasındadır. Türk Yöneticileri, aklıselim ile bulunduğu yeri doğru değerlendirmeli, sahip olduğu gücü yeniden gözden geçirmeli, neler yapabileceğini ortaya çıkarmalı, kendi plan ve programını netleştirmeli ve bunu Türk halkı ile paylaşmalıdır. 50 yıldır Türk halkının gündeminde olan ve partilerin değil, devletin temel politika konuları içinde yer alan Kıbrıs Davamızda kesinlikle hata yapmamalıdır.
 
AB dahil hiç bir ülke Türkiye’ye karşı yaptırımlar uygulamaya kalkmamalıdır. Türkiye; Avusturya’dan Romanya’ya, Fas’tan Sudan ve Mısır’a, Gürcistan’dan Yemen’e kadar olan coğrafyada Osmanlı’nın 600 yıllık kültür varlığının mirasçısıdır. Bu bölge ülkelerinin yönetimleri ne düşünürse düşünsün ve ne yaparlarsa yapsınlar bölge halklarının Türkiye’ye bakışını değiştiremezler. Bölge halkları Türkleri ve Türk devirlerini tarihlerindeki en mutlu ve refah dolu günler olarak hatırlamaktadır. Birbirine en fazla düşmanlık duyması gereken Kıbrıs’ın iki halkının kapılar açılınca birbirleri ile olan kucaklaşması dahi işte bu genel özlemin tezahürleri olarak görülmelidir.

AB yöneticilerince Türkiye Cumhuriyeti küçümsenecek ve dikkate alınmayacak bir ülke olarak görülmektedir. Bu yanlış derhal düzeltilmeli ve AB ülkeleri bu konuda ciddi olarak uyarılmalıdır.Türkiye AB ülkelerince çok önemsenmelidir. Çünkü AB ve ABD’nin dışında oluşan yeni dünya düzeninde Türkiye’nin içinde yer alabileceği birbirinden güçlü pek çok alternatifi vardır.

Aslında Türkiye’nin kendisi başlı başına etrafında toplanılacak bir güç merkezidir. Bu potansiyele sahip bir ülkenin bu coğrafyada yalnız kalması fiziki ve fiili olarak zaten mümkün değildir. 15 yıl sonra nüfusu 1.5 Milyona inecek Ermenistan, 5 milyon olacak Yunanistan veya Bulgaristan’ın, her açıdan bize bağımlı olan Ortadoğu devletlerinin 90 milyonluk bir Türkiye karşısında boyun eğmekten başka yapabilecekleri fazla bir şey yoktur.

Hele ABD’nin desteği ile kendini aslan yerine koyan Kuzey Iraklı iki kabilenin, AB ve Yunanistan’ın desteğini alan Kıbrıs Rum Kesimi’nin kendilerini dev aynasında görerek Türkiye gibi bir bölgesel güce bazı oldu bittileri kabul ettirmek istemeleri ise düpedüz hayalperestliktir. AB Raporuna ilişkin olarak Yunanistan Hükümet Sözcüsü Hristos Protopapas, "Türkiye AB yolunun Kıbrıs'tan geçtiğini anlamalıdır" derken, Kıbrıs Rum Yönetimi Dışişleri Bakanı Yorgo Yakovu; “AB Komisyonu'nun Türkiye ve Kıbrıs Rum kesimine ilişkin ilerleme raporlarının memnuniyet verici olduğunu” vurgulamıştır. Edepsiz Yakovu, Efendi haddini aşarak, "Türkiye'nin, Kıbrıs konusuyla bağlantılı kılınmasını engellemek için çaba harcadığını, ancak bunun sonuçsuz kaldığını, AB Komisyonu'nun Kıbrıs sorununun Mayıs 2004'ten önce çözümünü istediğini, Kuzey Kıbrıs'ta Aralık'ta yapılacak seçimlerin ardından Kıbrıs sorununun çözümü konusunda girişimlerin başlayacağını” söylemek gafletinde bulunmuştur.

ABD’nin Kıbrıs Büyükelçisi’nin KKTC’de köyleri dolaşarak ANNAN Planı’nın kabul edilmesi yönünde propaganda çalışmaları yaptığını ve bu çalışmalarını deste deste dolarlarla desteklediğini daha önceki yazılarımda vurgulamıştım.

Aslında bütün bu sözler ve davranışlar Türkiye’nin gücünün bir göstergesidir. Bütün dünya el birliği ile bu yükselen gücün önünü kesmeye çalışmaktadır. Bu oyunu mutlaka görmemiz ve gücümüzü bilerek adımlarımızı atmamız gerekmektedir.

Avrupa Birliğinin arkasına saklanan Yunanistan Başbakanı Simitis Efendi ve Yunan halkının, Yunanistan’a güvenen Kıbrıs Rum Kesimi yöneticilerinin aklını başına toplaması, adımlarını hesaplı atması gerekmektedir. Çünkü AB baskısını kullanarak Kıbrıs Rum Kesimini AB üyesi yapıp adadaki Türk varlığına son verdikten sonra, sırasıyla Karasuları ve Kıta Sahanlığı konuları ile bizi sıkıştıracakları, İstanbul’u ve İzmir’i alacakları, Pontus Devletini yeniden kuracakları hayali kendilerine çok pahalıya mal olabilir.

9 Eylül’ün unutulmaması gerekmektedir. Hayal dünyasından artık gerçek dünyaya dönmeleri zamanı gelmiştir. Türkiye yalnız değildir. Savunmasız değildir. Türkiye, kendi bulunacağı yeri birilerinin yol göstermesi ve dayatması ile değil, kendi inisiyatifi ile bulacak ve programlayacaktır .40 yıldır bir arpa boyu yol alamadığımız AB serüveni artık bitmelidir.

Ve bizi sadece bu alternatife sürükleyen beyinlere artık dur denilmelidir.


Dr. Tahir Tamer Kumkale
10 Kasım 2003 Pazartesi

 
BİLDİRİ-YORUM
2000-2012 | Dr. Tahir Tamer Kumkale