10 Kasım 2023 CUMA

 
Dr. Tahir Tamer Kumkale

tamer@kumkale.net

İYİ İNSANLARI SAYGI İLE SELAMLIYOR VE SEVGİ İLE KUCAKLIYORUM......

Ana Sayfa
Başlarken
Yazı Arşivi
Yazı Arama
Kitaplarım
Hakkımda


    Kitaplarımdan seçmeler...

Amazon'da kitaplarım






Rum ortodoks patriği Bartholomeus'a dur denmelidir
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:

 9 Eylül 2003 Salı 

"Prensibimiz hiç kimseyi, hadiselerin sivrilttiği fertler etrafında eli göğsünde durdurmak gayesini istinhaf edemez."
(Gazi Mustafa Kemâl Atatürk)

Fener Rum Patriği Bartholomeos Bey’in boyunu ve haddini aşan işler yaptığına birkaç yazımızda işaret etmiş ve bu sorumsuz papaza birilerinin dur demesi gerektiğini belirtmiştik.

Çünkü bu Rum Papazı, uluslararası antlaşmaları ve Türk kanunlarını hiçe sayarak kendini Ekümenik olarak değerlendiriyor ve Roma’daki Vatikan Devleti’ni yöneten Papalık benzeri bir devlet olma hedefine koşarak ilerliyor. İstanbul’un göbeğinde Fenerde kurulacak Din Devletinden dünyadaki bütün Ortodoksları yönetmek istiyor.

Bu işlerin istemekle olmayacağını, kanuni bir dayanağı ve kabul edilebilecek mantıki bir gerekçesi olmadan bu isteğinin gerçekleşmeyeceğini bu papaz bilmiyor mu? Mutlaka biliyor. Ama buna rağmen siyasi ihtiraslarına gem vuramadığından hem kendisini ve hem de temsil ettiği Rum cemaâtini bu büyük yanlışına alet ediyor.

Rum Ortodoks Papazının son birkaç yıldır dilinden düşürmediği önemli bir konu var. O’ da Heybeliada Ruhban Okulunun yeniden açılması. Bu papaz tutum ve davranışları ile dünya kamuoyunda öyle bir hava yarattı ki, Türkiye’deki Rum vatandaşlarının din adamlarını yetiştiren okullarını Müslüman Türkiye Yönetimi kapatmış. İşte bu yüzden Rum Ortodoks kardeşlerimiz dini vecibelerini yapamaz hale gelmişlerdir.

Konuyu ABD Başkanları dahil olmak üzere ulaşabildiği dünya liderlerine bu şekilde götürerek “Türklere Ruhban Okulunun Açılması için baskı yapılmasını” isteyen Rum Patriği Bartholomeos Bey bu tezinde başarılı da oldu. Gerçekten son yıllarda ülkemize gelen Hıristiyan devlet başkanları önce Patriği ve Patrikhaneyi ziyaret edip, dua ettiler. Sonra konuyu devlet yönetimi ve hükümetler nezdinde dile getirerek ülkemize baskı yapıp, adeta bize hesap sormaya başladılar.

Papaz, aldığı dış desteğe güvenerek işi büyüttü. Ve konuyu bu defa en üst düzey devlet erkanımıza götürdü. Sırası ile Milli Eğitim Bakanı, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a çıkarak isteklerini sıraladı. Ne görüşüldüğünü tam olarak bilmemiz mümkün değil, ama papaz bu görüşmeler sonunda basına verdiği demeçlerde çok olumlu sonuç aldıklarını beyan etti.

Oysa olayların arakasındaki gerçeğin hiç de Patrik Bey’ in söyledikleri gibi olmadığı biliniyor. Konuyu en iyi bilenlerden biri olan, ayni dine mensup Bağımsız Türk Ortodoks Patrikhanesi Basın Sözcüsü Sevgi ERENEROL Hanımefendi çok açık ve net ifadelerle Heybeliada Ruhban Okulu meselesindeki gerçekleri basına açıkladı. Rum Ortodoks Patrikliğinin oynamak istediği büyük oyunu bir daha gözler önüne serdi.

Sevgi ERENEROL Hanımın 5 Eylül Tarihinde yaptığı Basın Toplantısındaki sözlerini aynen yansıtarak konuya yeniden döneceğim.

BAĞIMSIZ TÜRK ORTODOKS PATRİKHANESİ BASIN VE HALKLA İLİŞKİLER SORUMLUSU SEVGİ ERENEROL, 5 EYLÜL 2003’TE YAPTIĞI BASIN TOPLANTISINDA HEYBELİADA RUHBAN OKULU'NUN KAPALI OLMADIĞINI ÖNE SÜREREK, 'MİLLİ EĞİTİM MÜDÜRLÜĞÜ TARAFINDAN ORAYA BİR MÜDÜR YARDIMCISI ATANMAKTADIR VE BU MÜDÜR HALEN GÖREVİNİN BAŞINDADIR' DEDİ.

Erenerol, Karaköy’deki Bağımsız Türk Ortodoks Patrikhanesi İstanbul Baş Episkoposluğu'nda yaptığı basın toplantısında, 1971 yılında Anayasa Mahkemesi kararıyla yüksekokulların devlete bağlı olarak çalışmasına izin verildiğini hatırlattı.

Sevgi Erenerol, ''Bunun üzerine bu okul orta dereceli Erkek Meslek Lisesi olarak 1971-1972 senelerinde görev yapmıştır. Bu okul kapalı değildir. Halen de açıktır. Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından oraya bir müdür yardımcısı atanmaktadır ve görevinin başındadır'' diye konuştu. Fener Rum Patrikhanesi'nin 1984 yılında okulun kapanması için bizzat başvuruda bulunduğunu, ancak dönemin hükümetinin, bunu kabul etmediğini ifade eden Erenerol, Türkiye Cumhuriyeti'nin, normal şartlarda Heybeliada Ruhban Okulu'nun, papaz yetiştirmesini kabul ettiğini bildirdi.
1984-1985 eğitim-öğretim yılında öğrenci bulunamadığı için okuldaki öğrenime ara verildiğini dile getiren Erenerol, Heybeliada Ruhban Okulu'nun, İlahiyat Fakültesine çevrilmesinin, kanunlara aykırı olduğunu savundu. Fener Rum Patrikhanesi'nin, Heybeliada Ruhban Okulu'na ilişkin açıklamalarını eleştiren Erenerol, şöyle devam etti:
''Fener Rum Patrikhanesi'ne, 'Bizim üniversitelerdeki ilahiyat fakültelerine bağlı olarak bir ilahiyat kürsüsü kurabilirsiniz' denildi. Ama onların amaçları papaz yetiştirmek değil, patrikhaneyi uluslararası bir konuma getirmektir. Çünkü doğrudan kendisine bağlı olacak Uluslararası bir üniversitenin öğrencilerinden dolayı Patrikhane de uluslararası düzeye gelecektir. Şimdi bunların bütün bağırmaları, tekrardan o konuma gelebilmek içindir.''

Sevgi Hanımın ifadeleri açık ve net. Oynanan oyunu bütün çıplaklığı ile ortaya koyuyor. Türkiye’nin bugün içine düşürüldüğü ekonomik bağımlılık ve tamamına yakını Hıristiyan dünyasına olan dış borç yükü Patriğin sesini yükseltmesine imkan hazırlıyor. Ama meydan sandıkları kadar boş değil. Bunu da iyi bilmeleri gerekiyor.

Fener Rum Ortodoks Patriği Bartholomeus’un çabaları ile Türkiye’nin gündeminden düşmeyen “Heybeliada Ruhban Okulunun açılması” konusuna basınımızın namlı köşe yazarları da destek vermektedir. Eski Dışişleri Bakanı Coşkun Kırca Bey, 3 Eylül tarihli Akşam’ın“Günün İçinden”başlıklı köşesinde özetle şunları söylüyor.

“Heybeliada'da faaliyet göstermesine devletin müsaade etmediği bir Rum Ruhban Okulu vardır. Yunanistan bizden bu okulun yeniden faaliyete geçmesine müsaade etmemizi ister ve irili ufaklı batı ülkeleri de aynı istemi tekrarlar. Yunan iddiasına göre, bu okulun kapatılması Lozan Barış Anlaşması’na aykırıdır. Çoğu batılı çevrelerin kanaatine göre de okulun kapalı tutulması insan haklarıyla bağdaşmaz.

Lozan Barış Anlaşması’nın 42'nci maddesinin 3'üncü fıkrası şöyle der. 'Türkiye Hükümeti, söz konusu azınlıkların (Gayri Müslim azınlıklar) kiliseleri, havraları, mezarlıkları ve öteki dini kurumlarına her türlü himayeyi göstermeyi taahhüt eder. Türk Hükümeti, bu azınlıkların bugün Türkiye'de bulunan vakıflarına, dini ve hayır kuruluşlarına her türlü kolaylığı gösterecek, müsaadeleri verecek ve yeni dini ve hayır kuruluşları için de benzeri öteki kurumlara sağlanmış olan gerekli kolaylıklardan hiçbirini esirgemeyecektir. ' Heybeliada Rum Ruhban Okulu'nun bu fıkra hükümleri kapsamında bulunduğu kolaylıkla savunulabilir."

Sayın Kırca; “Yunanistan ülkesindeki Türk azınlığın benzeri sorunlarına Lozan Antlaşmasına uygun davranmamaktadır. İşte Türkiye’de bunu öne sürerek bu şekilde davranıyor” diyor ve yazısını şöyle bağlıyor.

“Bu Okul'un YÖK'e bağlı bir yüksek öğretim kurumu olarak ele alınması ise suni bir anlayıştır ve Türkiye'ye herhangi bir kazanç sağlamaz. Hıristiyan mezheplerinin hepsinde rastlanan uygulama, bu gibi rahip yetiştirme kurumlarının ilgili kiliseye bağlı kendisine özgü dini kuruluş olarak sayılması yolundadır. Türkiye'nin bu anlayışa karşı çıkması için hiçbir ciddi sebep yoktur. Türk Devleti'nin bu Okulu gözetim ve denetim altında tutması ise zaten kamu düzenini koruma kavramının inkarı mümkün olmayan gereklerindendir. Ülkemizde 1830 adet Rum kalmışken Helenizm'in Türkiye Cumhuriyeti'ne zarar verebilecek kadar güçlü olduğunu vehmediyormuşuz gibi davranmak, devletimizin heybetiyle bağdaşmaz”

Heybeliada Ruhban Okulundan mezun olacak din adamlarından yararlanacak bir diğer Ortodoks cemaati olan Bağımsız Türk Ortodoks Patrikhanesi sözcüsü Sevgi Erenerol Okulun açık olduğunu ve fakat öğrenci bulunamadığı için kapalı olduğunu savunuyor. Olay biraz karışık ve biz anlamakta güçlük çekiyoruz.

Eğer, Fener Rum Patrikhanesi’nin Ruhban sınıfına ihtiyacı varsa ve bunun için eğitim verecek okulları yoksa, bu okullar derhal açılmalıdır. Aynen İmam Hatipler, Yüksek İslam Enstitüleri veya İlahiyat Fakülteleri şeklinde ihtiyaca göre gecikmeksizin bu müesseseler kurulmalıdır. Bu şekilde “Müslüman Türkler bizim papaz yetiştirmemizi önlüyor” sloganı artık ellerinden alınmalıdır. Fakat bu okullar Patrikliğin ve kilisenin emrinde değil ME Bakanlığı ve YÖK denetiminde açılmalıdır. Çünkü bu ülkede Tevhidi Tedrisat Kanununun çıkarılmasının üzerinden tam 79 yıl geçmiştir. Geriye dönüş ise mümkün değildir.

Gerçek olan şu ki, Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi hâlâ dini sahada değil, siyasi sahada gezinmeye devam etmektedir. Patrikhane Osmanlının son günlerinde ve Milli Mücadele dönemlerinde de tamamen siyasetin içinde yer almıştır. Ayni alışkanlıkları devam ettirilmek istemektedir. Bu büyük yanlıştan mutlaka dönülmeli, döndürülmelidir.

Gazi Mustafa Kemal Atatürk Fener Rum Patrikhanesi’nin ne tür bir melânet yuvası olduğunu çok iyi biliyordu. Gazi Patrikhane ile ilgili düşüncelerini 1923 yılında Hakimiyet-i Milliye’ Gazetesinde yayınlanan yazısında şu şekilde dile getirmiştir.

"Bir fesat ve hıyanet ocağı olan ve memleketimize nifak tohumları eken, uyuşmazlıklar yaratan, Hıristiyan hemşehrilerimizin huzur ve refahı için de uğursuzluğa ve felakete sebep olan İstanbul Rum Patrikhanesi’ni artık topraklarımız üzerinde bırakamayız. Bu tehlikeli teşkilatı memleketimizde muhafazaya bizi mecbur etmek için ne gibi vesile ve sebepler gösterilebilir?

Türkiye’nin Rum Patrikhanesi için arazi üzerinde bir sığınılacak yer göstermeye ne mecburiyeti var? Bu fesat ocağının hakiki yeri, Yunanistan değil midir? Büyük Millet Meclisi tarafından idare edilmekte olan yeni Türkiye, Babıali’nin taht-ı idaresindeki eski Osmanlı İmparatorluğu değildir. Yeni Türkiye şeref ve haysiyet, kudret ve kuvvetini müdrik ve hukukunu muhafaza için mevcudiyetini tehlikeye atmaya hazır ve amâdedir.”

Atatürk’ün çabasına rağmen Fener Rum Patrikhanesinin Lozan’da kapı dışarı edilmesi mümkün olmadı. Fakat sadece İstanbul’daki Rumların dini işleriyle ilgilenmesi kaydıyla izin verilmesi konusunda taraflar mutabık kalındı.

Kanunlarımıza göre Fatih Kaymakamı’na bağlı olan Rum Patrikhanesi’nin başının “ekümenikliği”ni içimize sindirmek mümkün değildir. Patrik Bartholomeos TC. vatandaşıdır. Yasalarımız Patriğe EKÜMENİK(Evrensel) unvanı vermemiştir. Mevcut yasaların vermediği bir unvanı kullanması suçtur ve devleti tanımamak anlamına gelir. Buna rağmen Patrik Bartholomeos kendini EKÜMENİK ilan edebilmekte ve her fırsatta Ekümenik Patrik olarak dünya Ortodokslarının başı olduğunu açıklamaktadır. Yani T.C. Devletini ve yasalarını tanımadığını ilan etmektedir. Ayrıca T.C Anayasasının değiştirilemez maddeleri arasında bulunan, 2nci Maddedeki Cumhuriyetin Nitelikleri bölümünde vurgulanan LAİK DEVLET ilkesini de ihlal ederek suçunu arttırmaktadır.

Konu ile ilgili olarak Başbakanlık Müsteşarı Fikret Üçcan imzası ile tüm kamu personelini bilgilendirmek için bir yazı gönderilmiştir. Gönderilen yazıda;

“Fener Rum Patrikhanesi’nin Lozan Anlaşması müzakereleri sırasında taraflarca bir nevi mutabakat şeklinde kabul olunan statüsüne göre Fener Rum Patrikhanesi’nin yetkileri İstanbul’daki Rum Ortodoks azınlığın dinî ve ruhani hizmetlerini yerine getirmekle sınırlıdır. Bir Türk müessesesi olan patrikhanenin ekümenlik (cihanşümul, evrensel, dünya çapında) olduğunu iddia etmesi ve bu sıfatı kullanması ülkemiz tarafından kabul edilmemektedir.”denilmektedir.

Devletimizin hassasiyeti bu şekilde en üst düzeyde belirtilmesine rağmen, Patriğin inanılmaz cesaretini kendisini desteklediklerini sandığı A B Ülkeleri ile ABD’den aldığı değerlendirilmektedir. Ak Parti Yönetiminin “Avrupa Birliği sürecindeki büyük gayretlerine engel olabilir” düşüncesi ile Patrik Beyin sorumsuz davranışlarını şimdilik görmezlikten geldikleri anlaşılmaktadır.

Konu son derece hassastır. Her şeyi ile bir Türk Kurumu olan Patrikliğin yüzyılın başından beri Yunanistan’ın Megal-i Ideası doğrultusundaki hedefleri destekler şekilde hareket etmesini Türk kamuoyu yakından bilmekte ve tasvip etmemektedir.

Ülke başıboş değildir. Yetkililerin bu müesseseye çeki düzen vermesi zamanı gelmiş ve geçmektedir.


Dr. Tahir Tamer Kumkale
9 Eylül 2003 Salı

 
BİLDİRİ-YORUM
2000-2012 | Dr. Tahir Tamer Kumkale