Dr. Tahir Tamer Kumkale
tamer@kumkale.net
|
Kitaplarımdan seçmeler... Amazon'da kitaplarım
|
|
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:
|
TÜRK MİLLETİ MÜMTAZ BİR EVLÂDINI KAYBETTİ. MİLLETÇE SENİ ÇOK ÖZLEYECEĞİZ ve YOKLUĞUNDA DEĞERİNİ DAHA İYİ ANLAYACAĞIZ...
Cumhuriyetimizin kurulmasını sağlayan Milli Mücadelenin temel taşlarından Sivas Kongresinin açılışının 84 üncü yıldönümüne rastlayan 4 EYLÜL 2003’te Türk Milleti, tarihinde yetiştirdiği mümtaz bir evlâdını, Denizli Valisi Recep Yazıcıoğlu Beyefendiyi kaybetti.
Bugün Saat 1500’de Ankara Ün. Tıp Fak. Dekanı Prof. Dr. Tümer Çorapçıoğlu, önceki gün geçirdiği trafik kazasında ağır yaralanan Denizli Valisi Recep Yazıcıoğlu'nda tıbben "beyin ölümü"nün tespit edildiğini bildirdi. Prof. Dr. Çorapçıoğlu, Yazıcıoğlu'nun "geçirdiği kazaya bağlı olarak ağır beyin hasarı içinde olduğunu ve çok kritik saatler yaşadığını" ifade ederek, "Fakat bugün umutların kaybolduğu bir toplantı ile birlikte oluyoruz. Klinik olarak tespit edilmiş olan beyin ölümü, daha sonra yaptığımız testlerde de teyit edildi" dedi.
Recep Yazıcıoğlu artık yaşamıyor. Milletçe başımız sağ olsun. Tanrıdan rahmet diliyorum. Rabbimiz merhum Valimizin eşi Meryem Yazıcıoğlu Hanımefendiye, evlâtları Mehmet Kemal, Rüveyda ve Necla’ya sabırlar versin.
Türkiye’nin son yıllarda yetiştirdiği en yetenekli yöneticilerden biri olan Sayın Recep Yazıcıoğlu sadece icraatları ile değil icraatlarının ötesine taşan fikir ve düşünceleri ile daha çok uzun yıllar Türkiye’nin gündeminden inmeyecektir.
O’nun beyni; bu ülkenin kalkınması, güçlenmesi ve çağı yakalaması için durmaksızın proje üreten bir bilgisayar gibiydi. O sadece fikir üretmekle kalmıyordu. Fikirlerini icraya dökmek için, olmayanı olmaz yaptıracak kadar büyük bir azim ve irade ile çalışıyordu.
Yazıcıoğlu ile çalışmak astları için çok zordu. Çünkü onun dinamizmine ve hızına yetişmek asla mümkün değildi. Çünkü Türk bürokratları onun isteklerine ayak uyduracak tarzda yetiştirilmemişti. Buna rağmen ona ayak uydurmaya çalışan maiyetinden kendisi hakkında şikayette bulunan hiç kimseye rastlanmamıştır. Bu O’ nun idareye insani değerlerini katmasından, çok iyi bir insan yöneticisi olmasından kaynaklanmakta idi.
Sayın Recep Yazıcığlu ile 1991 senesinde yeni tayin olduğu Erzincan Valiliği sırasında tanışmak mutluluğuna erdim. Birlikte 13 Mart 1992’deki Erzincan Depremini yaşadık. 3 üncü Ordu Karargâhında kurulan Deprem Harekat Merkezinde sırt sırta çalıştık. Bu çalışmalarında büyük bir şevk ve kararlılıkla günlerce uyumadan, yorgunluk nedir bilmeden verdiği özverili hizmetlere yakından şahit oldum. Devletini bu kadar iyi tanıyan, milletine hizmet için bu kadar güç ve enerji sarf eden bir bürokratı tanımış olmanın hazzını tattım.
Vali Yazıcıoğlu ile Erzincan’da başlayan dostluk ve arkadaşlığımız birlikte katıldığımız birkaç Televizyon programı aracılığı ile kesilmeden devam etti. Her defasında fikri alandaki söylemlerini geliştirdiğine tanık oldum. Ülkem adına böyle valilerimizin de bulunmasından büyük bir mutluluk duydum. Gururlandım. Sayın Yazıcıoğlu hem icra ediyor, hem icraatlarına ilişkin yeni fikirler üretiyor ve ürettiği fikirleri korkusuzca, büyük bir cesaretle yazılı ve görsel medya vasıtasıyla halkımızla paylaşıyordu. Bu çok konuşan, ama hep doğruları konuşan bürokratın küçük hesaplar peşinde koşan birtakım siyasiler tarafından sevilmesi beklenemezdi. O’ da zaten böyle bir şey beklemiyordu. Halkına hizmet edebilmenin gururu ona yetiyordu.
Sonunda onun susmayacağını anlayan iktidar kendisini aktif görevden alarak Merkez Valiliğine atadı. Orada susacağını tahmin ettiler ve kurtulduklarını sandılar. Oysa Yazıcıolu belki de en verimli dönemini bu yeni görevi esnasında yaşadı. Devamlı fikir üretti. Ürettiklerini çok daha sık olarak televizyonlara çıkarak, gazete ve dergileri kullanarak geniş halk kitleleri ile paylaştı. Konferanslar, açık oturumlar, paneller, sempozyumlar gibi tartışma ortamlarının değişmez ismi oldu. Fikirlerini kitaplaştırarak Türk Tarihi için geleceğe çok önemli belgeler bıraktı.
Şimdi Değerli kardeşim Merhum Yazıcıoğlu’nu devlet ile ilgili görüşlerini ifade ettiği bir konuşmasından alıntı yaparak anmak istiyorum. Bundan kendisinin de mutlu olacağını biliyorum.
"Devletin bütün kurumlarını ortaya koymalı, devleti tartmalıyız. Tüm devlet sorunlarını masaya yatırıp delik deşik edelim." Şiimdi bundan daha sivri laf olur mu bilmiyorum. Ben şimdiye kadar hep "devlet" demekten kaçındım, hep "sistem" dedim. Biz sistem dedikçe bu, devlete eleştiri şeklinde yansıdı. Bir ara basında "devlete kılıç çeken vali" olarak nitelendirildim. Evet sisteme kılıç çektim ama, devlete değil. Herkes her şeyi söylüyor ama, bir türlü söyleneni yapma konusunda idare oluşmuyor. En güzel laflar, en güzel programlar devletin belgelerinde, yıllık programlarında var. Teklifler, tespitler, çözümler, öneriler yani her şey var. Fakat bu konularda bir arpa boyu yol alınamıyor. Acaba neden.
Peki bunlar neden yapılmaz. Biz '80'li yıllarda göreve başladığımızda yerelleşme ve adem-i merkeziyetle ilgili zaman zaman çıkışlarımız oluyordu. O zaman bizim en yakın arkadaşlarımız bile "ya bunlar aykırı fikirler" diye tenkit ediliyordu. Sonra olaylar öyle bir hale geldi ki, bu konuda bir konsensüs oluştu. Öyle bir zaman oldu ki iktidarı, muhalefeti herkes yerelleşmeyi savunur hale geldi. "Neden arpa boyu yol alınamadı." diye sormak lazım. Madem fikirler ortak, bence önemli olan hayati konu, budur. Mademki ittifak var. şimdi sormak lazım bugün bu beyanları veren insanlar, yıllardır bu memlekette sorumluluk yüklendiler. Şimdi mi bu noktaya gelindi?. Sayın Cumhurbaşkanı Demirel, uzun zamandır tekrar eder "hantal devlet, ülke başkentten yönetilemez"der. Harika! Peki o zaman bu hantal devlet neden teknik devlete dönüşemiyor? Niye servis veren hizmet örgütüne dönüşmüyor? Neden demokratik devlet olmuyor?, ki bütün bunların anlamı budur. Bence sorumluluğa katılma yönetime katılmadan daha önemlidir. Ben şahsen Türkiye'de kuvvetler birliğinin büyük bir sorun olduğunu, bunun diktatörlük getirdiğini yani, padişahlık döneminde bile olmayan yetkileri getirdiğini söylüyorum. Çünkü çözüm olarak söylediğimiz şeylere, o itiraz ediyor. Yasama yürütmeyi gasp etmiştir ve bu teknik bir tabirdir. Burada bir eşkıyalıktan bahsedilmiyor. Yasama, yürütme, yargı iç içe girmiştir, Böyle olunca da sorumlu bulamıyorsunuz.
Çözüm önermek kimsenin tekelinde, patentinde değildir. Başkanlık sistemiyle bakanlıklardan kurtulmak gerekmektedir. Çünkü Türkiye'de sistemin çürümesi siyasi makam olan bakanlıklarla başlıyor. Bürokrasideki çürüme, herc-ü merç, aşırı politize olma, siyasallaşma, tüm bu yağcılık ve balcılık vaziyetleri ondan kaynaklanıyor."
İşte hep böyle söylüyordu Vali Recep Yazıcıoğlu... Sen rahat uyu Recep Yazıcıoğlu kardeşim. Bedenin bu ülkeyi terk etmiş olabilir, fakat fikir ve düşüncelerin geleceğin modern Türkiye’sinin oluşturulmasına çok önemli yapı taşları olacaktır. Sen göremedin ama inan, yetiştirdiğin evlâtların eserini görecekler ve seni daima anacaklar...
“Bu millet seninle gurur duyuyor” sözünü hak eden birkaç kişiden biri olduğunu bu millet çok iyi biliyor. Müsterih ol sen sana düşeni fazlası ile yaptın... Mekânın Cennet olsun Aziz Kardeşim...
Dr. Tahir Tamer Kumkale 7 Eylül 2003 Pazar |
|
|