12 ARALIK 2024 ÇARŞAMBA

 
Dr. Tahir Tamer Kumkale

tamer@kumkale.net

İYİ İNSANLARI SAYGI İLE SELAMLIYOR VE SEVGİ İLE KUCAKLIYORUM............

Ana Sayfa
Başlarken
Yazı Arşivi
Yazı Arama
Kitaplarım
Hakkımda


    Kitaplarımdan seçmeler...

Amazon'da kitaplarım






Karadeniz Ekonomik İşbirliği Bölgesi (KEİB) beklenen görevi yapabiliyor mu?
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:

 5 Temmuz 2003 Cumartesi 

25 Haziran 2003’te kurulması için büyük çabalar harcadığımız ve büyük ümitler beslediğimiz KARADENİZ EKONOMİK İŞBİRLİĞİ TEŞKİLATI 11 nci yaşına bastı. KEİB’in geçen 11 yılını, teşkilatlanma ve işlevleri açısından bundan sonraki dönemlerde yapabileceklerinin değerlendirilmesi için yeterli bir süre olarak görüyorum.

Kanaatime göre KEİB; çok iyi niyetlerle ve beklentilerle kurulmasına rağmen yapısal bozuklukları devam ettiği sürece kendisinden bekleneni vermekten çok uzaktır.

Karadeniz Ekonomik İşbirliği (KEİ), dünyada küreselleşme ve bölgesel düzeyde uluslararası bütünleşme yönünde, siyasal ve ekonomik alanda yeniden yapılanma sürecinin örnek bir ürünüdür. KEİB; 1990’larda Doğu Avrupa’da ekonomide serbest piyasa ekonomisine ve siyasal bakımdan çoğulcu demokrasiye geçiş sürecinin yarattığı ortamda Türkiye’nin öncülüğünde kurulan bir bölgesel ekonomik işbirliği örgütüdür.

Japon Denizi’nden Baltık Denizi’ne, Kuzey Buz Denizi’nden Akdeniz’e kadar 19 milyon km2’lik bir alanı kaplar. Karadeniz Ekonomik İşbirliği Bölgesi; yıllık 300 milyar dolarlık dış ticaret kapasitesiyle, 330 milyon nüfusuyla, yetişmiş insan gücü ve çok geniş doğal kaynaklarıyla çok önemli bir işbirliği alanı oluşturmuştur. Bölge, Körfez Bölgesinden sonra en geniş petrol ve doğal gaz kaynağına sahiptir. Yani,bizzat kendisi yeterli enerji kaynaklarına sahip olduğu gibi, bunların geçiş yollarını da kontrol eder konumdadır.

Karadeniz havzasında işbirliği arayışları konusunda ilk toplantı Türkiye’nin öncülüğünde, 19-21 Aralık 1990 tarihlerinde Ankara’da düzenlenmiştir. Bunu 12-23 Mart 1991 tarihlerinde Bükreş’te, 23-24 Nisan 1991 tarihlerinde Sofya’da ve nihayet 11-12 Temmuz 1991 tarihlerinde Moskova’da yapılan toplantılar izlemiştir. Bu toplantılar sonunda, işbirliğine temel oluşturacak metin üzerinde uzlaşmaya varılmıştır.

3 Şubat 1992 tarihinde İstanbul’da KEİ dışişleri bakanlarını bir araya getiren bir toplantı yapılmıştır. Bu toplantıda, Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla ortaya çıkan yeni cumhuriyetlerin sürece katılım taahhütleri yenilenmiş ve “Karadeniz Ekonomik İşbirliği Deklarasyonu”nun imza tarihi ve usulü tespit edilmiştir.

Üzerinde uzlaşmaya varılan KEİ ZİRVE DEKLARASYONU 25 Haziran 1992 tarihinde İstanbul’da düzenlenen Zirve Toplantısında Arnavutluk, Ermenistan, Azerbaycan, Bulgaristan, Gürcistan, Yunanistan, Moldavya, Romanya, Rusya Federasyonu, Türkiye ve Ukrayna’nın devlet veya hükümet başkanlarınca imzalanmıştır. Böylece, KEİ resmen tesis olunarak faaliyete geçmiştir. İtalya, Avusturya, Polonya, Tunus, İsrail, Mısır ve Slovak Cumhuriyeti de gözlemci statüsünde yer almışlardır.

Türkiye açısından KEİ ile elde edilebilecek önemli hedefler vardır. Dünyada meydana gelen liberal değişimler ve globalleşme eğilimlerine paralel olarak ülkemizin dünya ile entegrasyonuna katkıda bulunabilecek ve ayrıca AB ile bütünleşmesini öngören temel tercih ve politikalarına alternatif oluşturmayan, ancak kendi coğrafi konumunun sağlayacağı imkanlardan da azami yararlanma hedef alınmıştır.

Bilindiği gibi bölgesel işbirliği kuruluşlarının başarısının en kritik göstergesi siyasal iradenin mevcudiyetidir. Burada siyasi sorumluluk yalnızca üye ülkelerin işbirliği kuruluşuna bağlılığı ile bitmez. Bu irade aynı zamanda işbirliğinin bedelini yüklenmeyi kabul etmeyi ve işbirliği için gerekli yapılanmayı sağlamayı üstlenmeyi de ifade etmektedir.

Aslında KEİ; Azerbaycan ve Ermenistan gibi aralarında köklü düşmanlıklar olan iki devleti bir masada oturtmayı ve ortak kararlar aldırtmayı başarabilmiş, örneği ender görülen bir örgüt olmasına rağmen üye ülkelerin siyasi hedeflerdeki temel farklılıklar ve mevcut çatışma alanları örgütün gelişmesinin önünde başlangıçtan beri en büyük engeli oluşturmuştur.
KEİ, kuruluşundaki temel vasıf itibarı ile bir ekonomik işbirliği örgütlenmesidir. Asıl amaç ve öncelik ülkelerin ekonomik yararlarının sağlanmasıdır. Sağlanan bu ekonomik kalkınma ortamının gelişmesi ile bölgede kalıcı bir barış ve istikrar ortamının kurulabileceği düşünülmüştür.

KEİB’in örgütlenmesi ve çalışma yöntemleri çok elastikidir. Gerek üye ülkeler arasındaki ilişkilerin geliştirilmesi ve gerekse örgütün diğer ülkeler ve global ekonomik kuruluşlarla işbirliği içinde çalışmasını sağlayacak yeterlilikte oluşturulmuştur.

Çok iyidüşünülerek kurulan başlıca teşkilat ünitelerini kısaca görelim. Örgütün en yüksek karar alma organı “Dışişleri Bakanları Konseyi”dir. Altı ayda bir olmak üzere, yılda iki defa mutabakat sağlanan yerde toplanan Konseyin ilk iki dönem başkanlığını Türkiye yapmıştır. Daha sonraki başkanlıklar alfabe sırasına göre yapılmaktadır.

Dışişleri Bakanları Konseyi; teşkilatın genel işleyişi, alt organların kurulması, çalışmaların yönlendirilmesi ve kararların değerlendirilmesi, gözlemci statüsü tanınması ile ilgili kararların alınması, iç tüzüğün kabul ve değiştirilmesi konularında tam yetkilidir. Aksine karar alınmadıkça oturumları kapalıdır.

Dışişleri Bakanları Konseyi’ne bağlı alt kuruluş olarak Yüksek Yöneticiler Komitesi ve Merkezi İstanbul’da olan Uluslararası Daimi Sekreterlik bulunur. KEİ’ nin Uluslararası Daimi Sekreterliğinin kurulması 10 Aralık 1992’de Antalya’da yapılan KEİ Dışişleri Bakanları Toplantısında kararlaştırılmış ve Sekreterlik 3 Mayıs 1993 tarihinde fiilen faaliyete başlamıştır. Sekreterlik Direktörü Konseyin dönem başkanına karşı sorumludur. Dışişleri Bakanları Konseyine bağlı olarak çalışmalarını sekreterliğin kontrol ettiği pek çok çalışma grubu oluşturulmuştur.

KEİB’ nin bir Dışişleri Bakanları Konseyi’nden sonra gelen ikinci önemli kuruluşu KEİ PARLAMENTERLER ASAMBLESİ (KEİPA)’dır. 26 Şubat 1993’te Bulgaristan ve Yunanistan dışındaki ülkelerin katılımlarıyla kurulmuştur. 1995’te Yunanistan da KEİPA’ YA üye olmuştur. KEİPA’ nın amaçları; KEİ üyesi ülkelerin devlet ve hükümet başkanları zirvesinde ve Dışişleri Bakanları Konseyinde alınan kararların uygulanabilmesi için gerekli yasal düzenlemelerin yapılmasını sağlamak, KEİ’ nin hedeflerinin üye ülkelerin halkları tarafından benimsenmesi için çalışmalarda bulunmak, parlamenter demokrasinin gelişmesine katkıda bulunmak, uluslararası kuruluşlarla KEİ ülkeleri arasındaki işbirliğini geliştirmek şeklinde özetlenebilir.

KEİPA’nın en yüksek karar alma organı Genel Kuruldur. Genel Kurul, üye ülkelerin nüfusları esas alınarak hesaplanan sandalye sayısına göre belirlenen 70 temsilciden oluşmaktadır. Türkiye KEİPA’ da 9 üye ile temsil edilmektedir. Başkanlık, bir yıllık dönemler itibariyle, üye ülkelerin parlamento başkanlarınca rotasyon usulüne göre yürütülmektedir.

Örgütün bir diğer önemli kuruluşu da “KARADENİZ EKONOMİK İŞBİRLİĞİ KONSEYİ” (KEİK)’dir. KEİK, üye ülkelerin iş çevrelerini temsil etmektedir. 31 Ağustos 1992’de yapılan İstanbul toplantısında, KEİ ülkelerinin özel sektörlerini temsil eden bir teşkilatın oluşturulması ve bu teşkilatın merkezinin de İstanbul’da olması kararlaştırılmıştır. KEİK halen 11 üye ülke arasında ticari ve sınai işbirliğini geliştirme amacına yönelik olarak çalışmalarını sürdürmektedir.

Örgütün parasal konularını koordine edip yönlendirecek bir diğer önemli organı da “KARADENİZ TİCARET ve KALKINMA BANKASI”(KTKB)’dır. Üye ülkeler arasında ticaret ve yatırım projelerine finansman sağlamak üzere kurulması öngörülen KTKB, ancak Haziran 1999’da açılabilmiştir. Bankanın merkezi Selanik’tedir. Başkanı Türkiye’den, yardımcısının ise Bulgaristan’dan olması kararlaştırılmıştır. 1,4 milyar dolar olan banka sermayesinin tamamı toplanmıştır. Sermaye katkı paylarında Türkiye, Yunanistan ve Rusya Federasyonunun %16,5, Bulgaristan, Romanya ve Ukrayna’nın %13,5 ve geriye kalan %10’luk hissenin de diğer ülkeler arasında paylaştırılması öngörülmüştür.

KEİB’in bugüne kadar istenilen ölçüde bir varlık gösterememesinin önemli sebeplerinden biri de üye ülkelerin ekonomik uygulamalarındaki iki farklı görüştür. Birinci kategoride yer alan Türkiye ve Yunanistan serbest Pazar ekonomisinde belli bir tecrübeye ulaşmışlardır. Kollektivist ekonomi uygulayan diğer dokuz KEİ üyesi ise ekonomik anlamda değişim süreci içinde bulundukları sırada böyle bölgesel bir entegrasyon içinde yer almışlardır. Ülkeler arasında sistem farklılıklarından kaynaklanan gelir eşitsizliği çok büyüktür. Burada çekim gücü olabilecek potansiyel ülkeler sadece Türkiye, Yunanistan ve Rusya Federasyonudur.

Türkiye coğrafi konumunun sağladığı avantajı kullanarak ve uzun yıllar Batı sisteminin içinde yer almasından kaynaklanan tecrübesiyle, bulunduğu bölgede ekonomik ve siyasi bir güç olma fırsatına sahiptir. Özellikle Türkiye’nin önderliğinde oluşturulan Karadeniz Ekonomik İşbirliği Projesi, ECO ve Orta Asya Cumhuriyetleri ile geliştirilen ilişkiler ülkemize karşı son zamanlarda duyulan ilgiyi arttırmıştır.
 KEİ Projesine en yakın güç merkezi Avrupa Birliğidir. AB’nın zengin kaynakları dolayısıyla Doğu Avrupa ülkelerine yönelik ilgisi sonucu üye ülkeler KEİ’den çok AB ile bütünleşme taraftarı bir konuma gelmişlerdir. Bugün KEİB ile AB birbirini tamamlayan hareketler olarak değil, alternatif hareketler olarak görüldüğünden güçlü olan AB tarafının çekim merkezi olduğu gözlenmektedir.

KEİ’nin uluslararası platformda önemli bir bölgesel girişim olabilmesi için, ileriye dönük olarak belirli hedefler dahilinde, üyeler arasında daha ileri ekonomik bütünleşme aşamalarına geçebilecek şekilde düzenlemelere gidilmesi gerekmektedir. Bu da üye ülkelerin serbest piyasa düzenine geçmeleri, üye ülkeler arasındaki mevcut köklü anlaşmazlıkların çözüme kavuşturulması ve üyelerin diğer ekonomik bütünleşme girişimlerine dahil olmaları veya diğer girişimlerdeki yükümlülüklerinin yerine getirilmesinin engellenmemesi ile sağlanabilir. Bunun için üye ülkelerin KEİ’yi ekonomik çıkarlarına en uygun bütünleşme modeli olarak görmeleri gerekmektedir.

Çok farklı ekonomik, siyasi yapı ve kültüre sahip üye ülkelerin siyasi yapılarında, dış ticaret mevzuatlarında önemli bir değişiklik olmaksızın kısa dönemde ticari ilişkilerin kolaylaştırılması, artırılması ve işbirliğinin geliştirilmesi hedefine, Karadeniz Havzasında ikili ve çok taraflı temele dayanan gümrük dışı özel statüye sahip serbest bölgelerin tesisi projelerinin hayata geçirilmesi ve özellikle mevcut serbest bölgelerden yararlanılması ile ulaşılması mümkün olabilir. Böyle bir gelişmenin sağlanmasında sadece hükümetlere değil, özel sektöre, iş adamlarına ve şirketlere de önemli görevler düşmektedir.

Rusya Federasyonu konumu itibariyle üye ülkeler arasında önemli bir nüfuza sahiptir. Türkiye’nin, Rusya Federasyonu ile olan ilişkilerinin KEİ kapsamında daha da geliştirilmesi mümkündür. Bu ilişki ticari ve ekonomik ilişkilerin artırılmasına zemin oluşturacağı gibi, KEİ’ nin etkinliğinin artırılmasına da katkıda bulunacaktır. Bu ilişkilerin geliştirilmesi yönünde önemli bir etken de Rusya Federasyonunun sahip olduğu zengin kaynaklardır. Ayrıca, bu ülke, nüfusunun büyüklüğü açısından Türkiye için önemli bir pazardır. Bölgenin diğer önemli bir ülkesi Ukrayna’dır. Bu iki ülke ile sağlanacak ilişkilerin seyri Karadeniz Ekonomik İşbirliği Projesinin geleceğini de belirleyecek konumdadır. Türkiye, ulaşım, kültürel, siyasal ve ekonomik bakımdan kilit bir konumdadır .

KEİB’in, Türkiye ve Yunanistan, Azerbaycan ve Ermenistan gibi aralarında uzun yıllara dayalı anlaşmazlıklar bulunan ülkeleri bir araya getirmiş olmak gibi, aşılması zor engelleri vardır. Diğer taraftan, güçlü bir AB, hemen yanı başında kendisine rakip olacak bir başka ekonomi organizasyonun gelişmesine sıcak bakmayacaktır .

Sonuç olarak; AB, ekonomi dışında, bir siyâsî, askerî ve hukukî entegrasyona doğru gitmektedir. Bu entegrasyonun dışında kalan ülkelerinde kendi aralarında işbirliği yapma ihtiyacını kaçınılmazdır. Kanaatimce KEİB projesinin gelişmesindeki yetersiz ilerleme, bu ihtiyacın henüz hissedilmemiş olmasından kaynaklanmaktadır.


Dr. Tahir Tamer Kumkale
5 Temmuz 2003 Cumartesi

 
BİLDİRİ-YORUM
2000-2012 | Dr. Tahir Tamer Kumkale