Dr. Tahir Tamer Kumkale
tamer@kumkale.net
|
Kitaplarımdan seçmeler... Amazon'da kitaplarım
|
|
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:
|
Türk Demokratik hayatında 3 Kasım seçimleri yeni bir sayfa açtı. Seçim sonuçları bugüne kadar şahit olmadığımız uygulamaların başlamasına sebep oldu. Halkın iktidara taşıdığı partinin Genel Başkanı hukuken yasaklı olduğundan milletvekili ve başbakan olamadı. Sanıyorum yasa koyucular böyle bir durumun olabileceğini hiç düşünmemişlerdi. Anayasa ve yasalarımıza göre ülkemizin en güçlü adamı Başbakandır. Başbakan gücünü yasalardan ve milletin desteğinden alır. Ona icraatları için güç ve cesaret veren bu destek halkın temsilcilerinin oluşturduğu TBMM'nin verdiği güven oyu ile belirlenir. Hükümetin icraatından,yaptıkları kadar yapmadıklarının da tek sorumlusu yine Başbakandır.
Cumhuriyet tarihimizin değişmeyen siyasi bir gerçeği ilk defa değişti. Partisini tek başına iktidara taşıyan bir parti'nin Genel Başkanı Başbakan olamadı. Yine ilk defa olarak bir Parti Başkanı Başbakan olarak atanmak üzere partisinden lâyık gördüğü isimleri Cumhurbaşkanı'na sundu. Cumhurbaşkanımız da ilk defa kendi iradesi dışında, kendisine önerilen bir ismi Başbakan olarak, yani ülkenin en güçlü adamı olarak atadı... Ve 58 nci Hükümeti kurmakla Ak Parti Gen. Bşk.Yrd.Doç.Dr. Abdullah GÜL'ü görevlendirdi.
Bunlar demokrasimiz için çok yeni ve olağandışı hareketler. Fakat derin ve köklü tarihe sahip milletimiz bu yenilikleri son derece vakâr ve saygı ile karşıladı. Olağan bir durum gibi davrandı. Yine ilk defa bir Muhalefet Partisinin Lideri yeni seçilen başbakan için övgü dolu sözler sarfediyor. "Abdullah GÜL'den iyisi olamazdı. Ülkemize ve milletimize hayırlı olsun" diyerek başarı dileklerini iletiyor.
Basın-Yayın organlarımız adeta bir bahar havası içinde olayları yansıtıyor. Seçim öncesinin aşırı muhalif keskin dilli kalemleri bugün artık yeni yönetim ve yeni başbakan için övgüler düzüyor.
Bunlar ülkemizin yıllardır arayıpta bulamadığı ve daima özlemini çektiği güzellikler. Aslında hakkımız olan hususlar. İşte 58 nci Hükümetin Başbakanı olarak atanan Sayın Doç.Dr.Abdullah GÜL böyle iyimser bir ortamda göreve başladı.
Abdullah GÜL ismi Türk Kamuoyu için yabancı değil. Deneyimli bir politikacı. Ciddi bir devlet adamı vasfı taşıyor. Geçmişteki tutum ve davranışlarıyla kendi partisi içinde olduğu kadar diğer partilerinde beğenisini kazanmış ve hatta ismini yurtdışına taşımış bir kişiliğe sahip.
Daima güleryüzlü olması ona ayrı bir güç kazandırıyor. Hırçın ve kavgacı değil. Olaylara iyimser bakan gözlere sahip. Sakin, hoşgörülü, sıcakkanlı, çevresine güven veren, insanlarla kolaylıkla diyalog kurabilen biri. Abdullah Gül bu yönü ile kriz nedeniyle son iki yıldır büyük sıkıntılar çekmiş Türk Halkının bozulmuş psikolojisinin tedavisinde etkili olacağı kesin.
Abdullah Gül ismi herşeyden evvel emanetçi bir Başbakan olmayacağına ve devlet yönetimindeki devamlılık prensibinin en iyi şekilde uygulayacağına dair çevresine güven veriyor. Günlerdir başbakan'ın ismi üzerinde yapılan spekülâsyonlar şimdilik sona erdi. Muhalifler dahi bu seçimi beğendiğine göre Ak Parti Lideri Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ı bu seçiminden dolayı kutlamak gerek.
Ilımlı kişiliği yüzünden içeride, dış görevlerindeki başarıları nedeniyle dışarıda sempati ile karşılanan Abdullah GÜL'ü çok çetin sınavlar bekliyor. Hem geçiş dönemini başarı ile yürütmek ve hem de simdiden yakasına yapıştırılan "Emanetçi" kimliğinin vereceği ezikliğe kapılmadan icraat yapabilmek çok zor olacağa benziyor.
Önümüzdeki günlerde "Halk beni başbakan görmek istiyor. Anayasa'nın 109'uncu maddesinin değiştirilmesinden vazgeçmem" diyen Ak Parti Genel Başkanı'nın en kısa süre içinde milletvekillerinden bu talebinin gereğini yerine getirmelerini isteyeceği kesin.
Peki emaneti devralmak için bekleyen biri varken Başbakan Gül'ün bürokraside otorite sağlaması mümkün mü? Eğer AK Parti kendini hükümetin önüne koyarsa, ve Erdogan "Asil güç bendedir " diyerek, Başbakan Gül'ü parti genel merkezinde alınacak kararların uygulayıcısı konumunda bırakırsa ülkenin yönetiminde otorite sağlanması çok güç olacaktır.
Bu durumda Başbakan Gül icraat yapabilir mi? Eğer gerçek başbakanın Erdoğan olduğunu kabullenirse, EVET. Ama belli bir süreye ve belli bir yere kadar. Erdoğan istediği kadar "Arkadaşlarımızın başarısı için ne gerekiyorsa yapacağız ve bu işi birlikte başaracağız" derse desin...
Gül istediği kadar "Bizler kader birliği yaptık, her konuda arkadaşlarla görüşüp istişare edecegiz" derse desin. Çift başlı yönetimin başarısı çok zordur. Bugüne kadar başarılı bir örneği de görülmemiştir. Gül, gazetecilerin konuya ilişkin sorularını çok diplomatça cevaplayarak; "Bugün anormal bir durum söz konusudur. Normalleştirmek hepimizin görevidir. O açıdan Türkiye'yi AB'ye aday bir ülke haline getirmek istiyorsak, o zaman demokratik standartlarımızı yükseltmemiz gerekiyor. Yasal değişikliklerin hepsinin doğru bir şekilde yapılması gerekir'' demiştir. Yani, "Emaneti makûl bir sürede asli sahibine iade etmek gerektiğini" vurgulamıştır.
Bugün ülkemizin gerilime degil, uzlasmaya, hosgörüye, her alanda birlik ve beraberlige ihtiyaci vardir. Bunu saglamak yeni seçilen siyasi kadrolara düsmektedir. Ülkemiz üzerinde ve çevresinde bulunan kara bulutlarin iktidarı ve muhalefeti ile yani güç birliği içerisinde kaldirilmasi gerekmektedir. 3 Kasim seçimlerinde millet tek basina iktidar görevi vermesine ragmen kisa bir süre sonra AKP’nin kapatilmasi Türkiye’nin gündemime oturacaktir. Belkide AKP’li milletvekillerinin milletvekilliklerinin düsmesi veya yeniden baska bir isimle parlamentoda yer almalari gerçegini yasayacagiz. Türk siyasi hayatinda parti kapatmak olayina çok sahit olundu. Burada da AKP yöneticilerine çok önemli görevler düsmektedir. Demokrasinin kesiksiz islemesine yardimci olacak yasalari çikarma imkânlarını akliselim ile kullanarak önlerindeki engelleri kaldirmalı, saglikli bir yapi içinde halkin kendilerinden bekledigi hizmetleri verecek duruma gelmeleri sağlanmalıdır.
Ak Parti'nin başta genel Başkanları Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere bütün kadrolarıyla ülkemiz ve milletimize iyi hizmetler sunabilmek için gayret içinde olduklarını milletçe görüyor ve izliyoruz. Bu hepimiz için çok sevindiricidir.
Bilindiği gibi Sayın Erdoğan ve Sayın Gül; Milli Görüş kadrolarından, yani Sayın Erbakan'ın ekolünden yetişmişlerdir. Her ikisi de bu görüşün en ciddi ve tutarlı temsilcileri olmuşlardır. Fakat seçimlerde AK Parti'ye verilen oyların büyük çoğunluğu bu görüşü temsil etmemektedir. Oylar bu partiye, bulunduğumuz ekonomik krizden kurtulmak, aş ve iş bulabilmek ve devlete olan güven duygusunun yeniden tesisi için verilmiş emanet oylardır.
Gerek Recep Tayyip Erdoğan'ın ve gerekse Abdullah Gül'ün bunun bilinci içinde olduklarını sanıyorum. Şimdi onlar bütün milleti kucaklamalı ve bu ülkenin içeride ve dışarıdaki bütün yetişmiş beyinlerini fikir ve parti ayırımı yapmadan hizmet için seferber etmelidirler. Ancak bu sayede yakaladıkları güven ve istikrar ortamını muhafaza etmeleri ve devamlı iktidarları mümkün olacaktır.
Sayın ABDULLAH GÜL; Ülkemizin çok zor bir döneminde devraldığınız Başbakanlık Görevinin; şahsınıza, ailenize , milletimize ve yüce devletimize hayırlı olmasını diliyorum. Asil milletimiz ve bütün dünya sizi izliyor. Başarılı olmak zorundasınız. Olmalısınız. Zaten başka seçeneğiniz de yok.
Allah yardımcınız olsun.
Dr. Tahir Tamer Kumkale 19 Kasım 2002 Salı |
|
|