Dr. Tahir Tamer Kumkale
tamer@kumkale.net
|
Kitaplarımdan seçmeler... Amazon'da kitaplarım
|
4 Kasım sabahında nasıl bir başbakan istiyoruz? |
|
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:
|
Basın-Yayın organları için seçim yasakları başlayınca gündemde artık 4 kasım sonrası muhtemel Başbakan ve muhtemel hükümet senaryoları yer almaya başladı. Kamuoyu yoklamaları seçimlerde AKP ve CHP’ye şans tanıyor. Genç Partinin sürpriz yaparak üçüncü parti olarak meclise girebileceği ve belki de DYP’nin son anda barajı aşabileceği bildiriliyor. Bu durumda en kötü ihtimalle iki partili olarak ve daha iyimser bir bakışla dört partili olarak çalışacak bir meclis görebileceğiz.
AKP’nin kapatma davasının seçimler öncesinde bu partiye puan kazandırması , alacağı farzolunan tepki oylarını arttırması, ve belkide tek başına iktidara gelmesi dahi mümkün olarak görülüyor.
En kötü ihtimalle mecliste en büyük parti olacağı kesinlik kazanan AKP’nin Başbakanlığı alacağı şimdiden belli olduğuna göre senaryomuzu bu faraziye üzerine kurgulayarak 4 Kasım sabahına bakalım.
Bilindiği gibi ülkemizde Yasama,Yürütme ve Yargı birbirinden ayrı fakat birbiri ile doğrudan ilişkili ve birbirini bütünleyen organlar. Cumhurbaşkanı Yürütme’nin başı olmasına rağmen bu alandaki tek sorumlu ve yetkili kişi Bakanlar Kurulunu seçen ve yöneten Başbakan. Yani mevcut Anayasa ve yasalarımıza göre ülkenin en güçlü kişişi BAŞBAKAN. Bu bakımdan Başbakanın seçimi Türkiye için büyük önem taşıyor.
Bu coğrafyada, bu stratejik konuma sahip topraklarda, cihan imparatorluğu kurmuş 70 milyonluk bir milletin yönetimi basit ve kolay bir iş değildir. Bu ülkenin yöneticisi sıradan bir kişi olamaz. Olmamalıdır. Burada Sayın Cumhurbaşkanımıza çok önemli görev düşüyor. Çünkü Anayasamızın 104.b maddesi Başbakanı atama görev ve sorumluluğunu doğrudan Cumhurbaşkanına vermiştir.
İşte çevresinde savaş rüzgarlarının estiği , ekonomisi borç batağına saplanmış, halkı devleti yönetecek siyasilere karşı bütün güvenini yitirmiş 70 milyonluk bir ülkenin yönetimi çok önemlidir. Bu yüzden Sayın Cumhurbaşkanı’nın kimi Başbakan atayacağı hususunda hiç bir şüphesi olmaması gerekmektedir.
Peki atanacak Başkakan nasıl biri olmalıdır? Bu konuda asırlardır Türk Toplumuna yön veren kaynaklar ve kişilerden bazı görüşler aktararak nasıl sorusuna cevap arayalım.
Yüce Allah Kur’anı Kerim En’am Suresi 123 ncü Ayetinde Meal’en; “Ve işte böylece her ülkenin önde gelenlerini, hile ve entrika peşinde koşan suçlular durumuna sokarız; ama çevirdikleri entrikalar yalnız kendi aleyhlerine olur; ve onu da anlamazlar.” Buyurmuşlardır. Bunun Tefsiri ise aynen şöyledir;” Önemli kimseler olduklarına inanmaları onları az veya çok eleştiriye kapalı hale getirdiğinden ‘ önde gelenler ’ kural olarak, kendi davranışlarının ahlâki yönlerini sorgulamakta diğer insanlardan daha az istekli olurlar; ve bunun sonucu olarak kendilerini daima haklı görmeleri, onları çoğu zaman büyük hatalar yapmaya sevkeder.”
Görüldüğü ülke yönetimine getirilecek kişilerin seçiminde çok titiz davranılması gerektiği allahın emirlerinde dahi yer almıştır.
Büyük Hun İmparatoru Atilla; “Türklere liderlik eden kişiler cesur ve korkusuz olmalıdırlar. Liderler iyi zamanlarda olduğu kadar belirsiz dönemlerde ve tehlike karşısında da cesaretle hareket etmesini bilmelidir.” Ifadesi ile liderin temel vasfını vurgulamıştır.
Nizamü’l-Mülk iyi devlet adamlığının nasıl olması gerektiğini pek çok misalle açıkladığı SİYASETNAMESİ’nde özetle; ” Padişah; fermanı altında bulunan kullarının idaresini başkalarına havale edemez. Halkın işinden gafil olamaz. Mümkün olduğu kadar onların durumlarını gizli ve açık sormalı, uzun elleri kısaltmalı, zalimlerin zulmünü onların üzerinden kaldırmalıdır. Padişahlar daima halkın adaleti ve refahı için, işlere şahsi menfaâtini düşünmeyen perhizkârları ve allahtan korkanları memur etmelidirler.”diyor.
Osmanlı Devleti’ni kuran Osman Gazi ölüm döşeğinde iken oğlu Orhan Bey’e yaptığı vasiyetinde benzer temaları işlemiştir.; “...Adaletli ol, iyi adam ol, merhametli ol. Bütün teb’anı eşitlik üzerine koru. Allahı tanımayan ,kazancını içkiye veren kimselere devlet işlerinde vazife verme; verirsen yüzü kara olarak ahirete gelesin. Zira bu tip insanlar Allahın gazabına müstehâk olduklarından, işlerinde hayır ve başarı olmaz. Bunlar millete iyi muamele etmezler ve rüşvet almaya meyyâl olurlar. Memleket ve millet bundan zarar görür. Bilmediğini bilenden sor. Sana sadık olanları hoş tut...”
Büyük Türk Hükümdarı Timur ise devlet hizmeti verilecekler hakkında; “ Herkesin kıymetini, bulunduğu mevkiyi ve herşeyin ölçüsünü bilerek buna uygun görev verilmelidir” şeklinde öğüt verir.
Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk büyük eseri NUTUK başta olmak üzere devlet hizmetinde görevlendirilecek kişilerin vasıflarını pek çok yerde vurgulamıştır. Bunlardan birkaçı aşağıya çıkartılmıştır;
“Mecliste, hakim olan fırka’nın hükümet teşkilini, muhalif ve ekâlliyette bulunan bir fıkraya terk etmesi ise asla mevzuubahs olamaz. Kaideten ve usulen milletin ekseriyetini teşkil eden ve gayei mahsusası bariz olan fırka, hükümeti teşkil mes’uliyetini üzerine alır ve kendi gaye ve prensiplerini memlekette tatbik eder.” (NUTUK/Sayfa 159)
“Muhterem milletime şunu tavsiye ederim ki sinesinde yetiştirerek başının üzerine çıkartacağı adamların kanındaki, vicdanındaki öz cevheri, çok iyi incelemek dikkatinden bir an vazgeçmesin” ( NUTUK / Sayfa 607)
“Bir milletin siyasi alın yazısında mevki sahibi olabilmek için onun ihtiyacını görebilme ve onun kudretini takdir edebilmede ehliyet sahibi olmak birinci şarttır.” (1927)
“Meclislerle idare olunan memleketlerde de, en mühlik cihet, bazı milletvekillerinin yabancıların hesabına çalınmış ve satınalınmış olmalarıdır. Bunun için milletveklillerini seçerken, çok dikkatli ve kıskanç olmalıdır. Milletin hatadan sıyâneti için yegâne salim çare efkâr ve ef’aile milletin itimadına mazhar olmuş,siyasi bir fırkanın seçimde millete delalet etmesidir.” ( NUTUK / Sayfa-359 )
“İçinizde memleketi ve milleti en çok seven, aklına, anlayışına, vicdanına en çok güvendiğiniz insanları seçiniz. Ancak bu sayede meclis sizin arzularınızı yapmaya,ve lâyık olduğunuz refahı temin kudretine malik olacaktır” (1923)
Görüldüğü gibi Atamızın bu sözleri bütün millete yöneliktir. Fakat bugünkü şartlarda millet; bu şartlara uygun olanları değil, parti liderlerinin “ sen sadece bunları seçebilirsin” diyerek önlerine getirdiği kişileri seçmekle mükelleftir. Yani milletin kendi iradesi ile şahışları seçme şansı ve hürriyeti maalesef yoktur. Millet genellikle kendini yönetecek ehil kişilere değil, kendini yönetecek partilere oy vermektedir
Bu durumda Atanın direktifleri doğrultusundaki seçimi önce Başbakan’ı atayacak olan Sayın Cumhurbaşkanı üstlenecektir. Bilahare seçilen bu Başbakan tarafından ülkenin idaresinde gerçekten söz sahibi olan bir elin parmakları sayısındaki önemli kişiler seçilerek bu görev yerine getirilecektir. Bunlar; Ülkenin İkinci Adamı olan T.B.M.M.Başkanı, Milli Eğitim Bakanı, Milli Savunma Bakanı, Maliye (Ekonomi)Bakanı , İçişleri Bakanı ve Dışişleri Bakanı olarak atanacak kişilerdir.
Bunların dışındaki bakanlıklar teknik bakanlıklardır. Devlet yönetiminde asıl yük TBMM Başkanı ve bu beş bakanın üzerinde dönmektedir. Bunların seçimi iyi yapıldığı takdirde ülke yönetiminde halkın istek ve ihtiyaçlarını gözeten ve milli menfaâtlerimizi kucaklayan etkin bir yönetim kurulabilecektir.
Milletvekili olamayan AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın TBMM’de en fazla temsil edilen Partinin lideri olmasına rağmen Anayasamıza göre Başbakan olarak atanması da mümkün değildir. 4 Kasım sabahı teâmülen en büyük partinin Genel Başkanına verilen Başbakanlık görevi bu defa bu parti içinden bir başka milletvekiline verilecektir.
Basının “sizin yerinize kim Başbakan olacak?” şeklindeki sorularına Recep Tayyip Erdoğan “ günü geldiğinde partimizin yetkili kurulları karar verecek” şeklinde cevaplar vermektedir. Yani ülkeyi yönetecek olan kişiyi, yani Başbakanı kendileri seçmek istemektedirler. Yani TBMM’ne değil AKP’nin yetkili kurullarına hesap verecek bir başbakan modeli önermektedirler. Bu davranış kanaatime göre yanlıştır.
Başbakanın seçiminde Anayasa gereği tek yetkili Cumhurbaşkanıdır. Cumhurbaşkanı bu şahsı tesbit ederken tamamen özgür ve kendi vicdanına karşı sorumludur. Başbakanlık makamının getireceği yetki ve sorumluluklar ile güçlenen Parti Genel Başkanı dışındaki bir kişinin Başbakan atanması parti içinde yönetim sorununu beraberinde getirecektir. Parti içi gruplaşma ve hizipçilik başlayacaktır.
Tamamen yeni ve henüz kökleşmiş usul ve prensiplere sahip olmayn AKP’nin bu kargaşa karsışısında ayakta durması ve sağlıklı bir yönetim sergilemesi mümkün değildir. O halde bir kaç gün içinde, yani seçimlerden önce kurultay toplayamayacaklarına göre AKP yetkili kurullarının hemen yeni bir Genel Başkan ve muhtemel Başbakan Adayı atamaları gerekmektedir.
Dışarıdan görüldüğü kadarı ile AKP; kapatılan REFAH ve FAZİLET Partisi kökenli kadroların ağırlıklı olduğu bir teşkilâta sahiptir. Partinin özü ve temelini Necmettin Erbakan’ın Milli Görüş şemsiyesi altında yetişmiş dini yönü ağırlıklı kişiler oluşturmaktadır.
Bu temelin yanında bu görüntüyü bozmak ve kendilerini Saadet partisinden ayırt etmek üzere diğer partilerden transfer ettikleri bir kaç önemli isimden oluşan grup partinin ikinci büyük ayağını teşkil etmektedir. Erkan Mumcu, Köksal Toptan gibi isimlerin bulunduğu bu grup parti kurucularının gölgesinde kalmıştır. Aralarında doku uyuşmazlığı vardır. Bütünleşmesi zaman alacaktır.
Bir diğer büyük grup Abdülkadir AKSU’nun başını çektiği Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesine mensup olan etnik kökenlerini ön plana çıkan aşiret kökenlilerin oluşturduğu gruptur. Bunlarda yükselen değer gördükleri ve iktidar olacağına kesin gözü ile baktıkları için bu partide yer almışlardır. İşte bu üç grubu bir bütün halinde ülke milli menfaâtleri doğrultusunda yönetip yönlendirecek dirayetli bir lidere ve Başbakan’a ihtiyaç vardır.
Bu lider adayının bulunup çıkartılması, Parti yönetimi acilen karar verip açıklamadığı takdirde sayın Cumhurbaşkanına düşmektedir. Peki AKP içinde bugünkü kargaşa ortamından ülkeyi çekip çıkartacak, ülke sorunlarına Türk Milli Menfaâtleri doğrultusunda çözüm üretecek, partinin devletle kavgalı bir durum arzeden imajını değiştirerek devletle partiyi kucaklaştıracak isimler yok mu.?
Mutlaka vardır. Fakat bugüne kadar basın- yayın organlarımızda adı geçen muhtemel lider adaylarının yukarıda saydığım niteliklere sahip olmadıkları değerlendirilmektedir. Bu partinin geleceği ülkenin geleceğidir... Mutlaka aranıp böyle bir isim bulunmalı ve kamuoyunun gündemine çıkartılmalıdır.
Ben bu ülkenin sade bir ferdi olarak kendi imkânlarımla araştırdım. Soruşturdum. Yozgat Milletvekili Sayın Cemil Çiçek Beyi istenilen vasıflara en uygun bir isim olarak tesbit ettim. Geçmiş hizmetleri, kariyeri, devlet adamı ciddiyetine uygun tutum ve davranışları, bilgisi, becerisi ve tecrübeleri ile bu işin üstesinden gelebilecek bir isim olduğunu değerlendirdim.
Bu yaptığım sadece bir örnek vermek içindir... Daha iyisi yok mudur? Mutlaka vardır. Aranmalı ve mutlaka bulunmalıdır.
Sonuç olarak ; Bugün Türkiye’nin gündemindeki en önemli ve acil çözüm gerektiren sorun budur. Sorunun çözümündeki en büyük Yetki ve Sorumluluk Sayın Cumhurbaşkanındadır.
Türkiye’nin 4 Kasımdan itibaren bir Başbakan bunalımına düşmemesi için tedbirler şimdiden alınmalı ve bugünkü belirsiz ortama gecikmeden son verilmelidir. Çünkü belirlenen Başbakan ismi beraberinde ülkeyi yöneteceği TBMM Başkanını ve ülkeyi düzlüğe çıkaracak bakanları belirleyecektir.
Bu arada basın mensubu olarak ilgili kesimleri bilgilendirme ve uyarma görevini yapmanın huzuru içindeyim.
Dr. Tahir Tamer Kumkale 31 Ekim 2002 Perşembe |
|
|