Dr. Tahir Tamer Kumkale
tamer@kumkale.net
|
Kitaplarımdan seçmeler... Amazon'da kitaplarım
|
Ölümünün birinci yılında Dr. Üzeyir Garih |
|
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:
|
Sessiz sedasız ve son derece sade bir tören ile ölümünün birinci yılında andığımız Dr.Üzeyir Garih cinayetini örten sır perdesi henüz kalkmadı. Hayat dolu, yaşama dört elle bağlı, çevresine daima pozitif düşünceler yayan bu büyük insan’ın hunhar bir cinayetle, hiç beklenilmeyen zaman ve şekilde aramızdan ayrılması onu yakından tanıyanlar kadar geniş halk kitlelerini de gerçek bir üzüntüye garketti. Ne çare ki ölenle ölünmüyor ve hayat bütün acımasızlığı ile devam ediyor.
Burada Üzeyir Garih Beyefendi’yi ölümünün birinci yıldönümünde saygı ile anarken geçen bir yıl içinde bu olaydan almamız gereken bazı dersleri de açıklamaya çalışacağım. Dr.Üzeyir Garih’in öldürüldüğü 25 Ağustos 2001 Cumartesi günü Türk tarihi içinde kara bir gün olarak yer alacaktır. Oysa ağustos ayı tarihimizde ZAFERLER AYI olarak yerini almıştır.
Coşku içinde Malazgirt ve Başkomutanlık Meydan Muharebesi kutlamalarına hazırlanan Türk Milleti mümtaz bir evlâdını, işadamı, fikir ve düşünce insanını, Türk isminin dünyaya yayılmasında önemli katkıları bulunan Dr.Üzeyir Garih Beyefendi'yi hunharca işlenen bir cinayet sonucu kaybetti. Üzeyir Garih’in sonu böyle olmamalıydı. Ama ne yapalım ki tanrının yazdığı yazıyı değiştirmeğe aciz kullarının gücü yetmiyor.
Kamuoyunda Alarko Holding'in sahibi işadamı olarak tanınan Dr.Üzeyir Garih; çok yönlü bir insandı. Yönetici, patron, öğretmen, fikir ve düşünce adamı ve filozof vasıflarını haizdi.Tabiri yerinde kullanmak gerekirse yeri kolay doldurulamayacak ve boşluğu herzaman hissedilecek önemli bir kişiliğe sahipti.
Allah günahlarını affetsin ve nur içinde yatsın. Mekanı cennet olsun. Kadirşinâş milletimiz kendisini ve ülkesi için yaptığı özverili çalışmaları hiç bir zaman unutmayacaktır.
Basın ve yayın organlarından tanıdığım Üzeyir Garih Bey ile ilk defa 1998 yılında Samanyolu Televizyonunda Mim Kemal Öke'nin "Milletin Meclisi" proğramında biraraya geldik. Yanyana oturduğumuz dört saat süre zarfında birbirimize karşılıklı not yazarak başlayan dostluğumuz giderek artan bir tempo ile devam etti. Kendisini yakından tanımakla mutlu olduğum ender şahışlardan biri olduğunu vurgulamak istiyorum.
İddia ediyorum ki; Musevi asıllı olan Üzeyir Garih Beyefendi, ırk olarak değil ama, bütün tutum ve davranışlarıyla,inançları ve bütün ruhu ile en az benim kadar Türk'tü. Bu toprakların öz evladı idi. Bu topraklar, bu millet, bu devlet ve bu bayrak için bir Türk'ün verebileceklerinin azamisini vermişti ve eğer yaşasaydı vermeye devam edecekti. Kendisini yakından tanıyan biri olarak, ölümünü takibeden günlerde televizyonda kendisi hakkında sorulan soruya cevaben" ÇOK İYİ BİR TÜRK DOSTU" idi diyen TBMM Başkan Vekili Sayın Murat SÖKMENOĞLU'nun sözlerini duysa idi nekadar üzüleceğini de yakından biliyorum.
O Türk Dostu değildi. O gerçek bir TÜRK'tü ve bununla daima gurur duyardı. Bulunduğu bütün yabancı ortamlarda bu ismi yüceltmek için çalışırdı. Nitekim bu sözlerimi teyiden pek çok yakınının konuya ilişkin sözlerine kamuoyumuz basın aracılığı ile bizzat şahit oldu.
Türk'lüğü ile daima gurur duyan Dr Garih’in en belirgin özelliği bilgisini başkalarıyla paylaşması idi. Devamlı veren ve bilgisiyle çevresini aydınlatan, ürettiği pratik ve yerinde çözümlerle girdiği her toplumda pozitif duygular yayan bir insandı. Paylaşmak ve bildiğini bulunduğu her ortamda başkalarına aktarabilmek her insanın yapabileceği sıradan bir meziyet değildir. Sayın Garih bunu çok güzel uygulayan ve karşısındakileri kırmadan etrafına ışık saçmasını bilen değerli bir öğretmendi.
Kurduğu şirketlerdeki çalışma arkadaşları başta olmak üzere içinde yönetici olarak bulunduğu bütün sivil toplum kuruluşları çok kısa bir süre sonra Üzeyir Garih boşluğunu giderek artan bir şekilde hissetmişlerdir. Nitekim bunu anma töreninde çok veciz ifadelerle dile getirmişlerdir.
Üzeyir Garih'in katili kısa sürede bulunmuştur. Adalet önünde şimdi hesap vermektedir. Halkımız bu cinayeti işleyenlerin Türk adaleti önünde hesap vermelerini tek yürek halinde arzu etmektedir. Fakat katil zanlısı olan Yener Yermez’in nın mahkemeden medyaya yansıyan beyanları çok tutarsızdır. Maalesef kamuoyunu tatmin etmemiştir.
Kanaatimce olay profesyonelce gerçekleştirilmiştir. Türkiyenin coğrafi konumundan kaynaklanan tehdit odakları için Sayın Garih stratejik bir hedeftir. Sayıları bir kaç kişiyi bulan böyle kişilerin her ne pahasına olursa olsun yeterince korunmaması ise büyük ve affedilmez bir hatadır
İnşallah bu cinayet son olur. İnşallah yetkili ve ilgililer gereken dersi almışlardır. Adli işlemlerin dışında,eğer bu konuda idari bir hata varsa mutlaka ortaya çıkartılmalı ve sebep olanlar da ibret için gerekli cezayı görmelidir.
İnsanların inançlarını, yani yaratan ile kulları arasındaki ruhi bağlantıyı başkalarının bilmesi mümkün değildir. Bu bakımdan Garih’in öldürüldüğü Mevlana Küçük Hüseyin Efendi Türbesi’ne atfen öne sürülen fikir ve düşüncelerin basın organlarında olur olmaz şekilde yer almasını kesinlikle tasvip etmiyorum.
Dini ve inanışları ne olursa olsun Dr.Üzeyir Garih Türk Milletinin son yıllarda yetiştirdiği önemli düşünce adamlarından biridir.Türk Tarihine milleti ve devleti için yaptığı iyi işlerle yazılacaktır.
Bu Millet kendisi için kendinden bir şeyler verebilen büyüklerini rütbe, mevki ve düşüncelerine bakmadan bir bütün olarak benimsemiş ve bağrına basmıştır. Son yıllarda kaybettiğimiz Uğur Mumcu, Alparslan Türkeş, Ahmet Taner Kışlalı, Barış Manço için gösterilen sevgi seli aynen Dr.Üzeyir Garih için de gösterilmiştir. Doğru olan da budur.
Adli süreç devam etmektedir. Hukuk çerçevesinde gereken işlemler yapılmaktadır. Bu bakımdan cinayetin oluş şekli ve sonuçları bu yazıdaki değerlendirmelerimizin dışındadır. Şimdi Üzeyir Garih adının Türk kamuoyunda yaşatılması için bundan sonra neler yapılabilir konusunaki bazı düşüncelerimi belirtmek istiyorum. - 72 yıllık ömrünü başarılarla süsleyen Üzeyir Garih; sanki birdenbire aramızdan ayrılacağını önceden sezinlemiş ve tecrübelerini kaleme alarak "DENEYİMLERİM" adı altında bizlere aktarmıştır. Şimdi Garih’in yakınları bu her satırı devlet ve millet hayatında çok önemli mesajlar içeren kitaplarını (birkaç entellektüelin kütüphanelerini süslemek yerine) Türk kamuoyunun en uç noktasına kadar ulaştırmayı bir görev olarak almalı ve gerçekleştirmelidir.
- İsmi caddelere, sokaklara veya önemli eserlere verilmelidir. - Hayatı ve eserleri MASTER ve DOKTORA TEZİ yapılarak Üzeyir Garih ismi gelecek nesillere aktarılmalıdır. - Adına kurulacak vakıf ile fikir ve düşünceleri yaşatılmalıdır.
Cinayetin işlendiği bir yıl öncesine dönerek Dr.Üzeyir Garih cinayetini müteakip katil zanlısının yakalanıp olayın adaletin normal mecrası içine girdiği sürece kadar meydana gelen gelişmelerden ne gibi dersler çıkartabiliriz. Bunu irdeleyelim.
Menfur Üzeyir Garih cinayetinin üzerinden birbirinden büyük ve cevaplanamayan sorularla dolu tam onbir gün geçiyor. 65 Milyon tek vücut halinde nefesini tutmuş, bütün kurum ve kuruluşlarımız ile bu cinayete odaklanmış. Olayın esrarı devam ediyor. Katil bulundu... Bulunuyor... Bulunacak... gibi varsayımlar birbiri peşisıra resmi ve gayriresmi bütün ağızlardan açıklanıyor. Basınımız konuyu gündemde tutma konusunda hayli başarılı oluyor.
Televizyonlarımız tanık kapma yarışı içine giriyor... Fakat sonuç uzun bir süre ile adeta koca bir sıfır. Cinayetten bir kaç saat sonra ortaya atılan 'olayın çözüldüğü ve katilin yakalandığı' haberleri zaman içinde değerini yitirerek arkasında sorular bırakarak kayboluyor. Buz üzerine yazılan yazılar gibi geriye hiçbir şey kalmıyor. Sonunda katil zanlısı firari er Yener Yermez memleketi Kayseride bir akşamüstü yakalanarak gözaltına alınıyor. Sayın Üzeyir Garih dirisiyle olduğu ölüsü ile de bu millete ders vermeye devam ediyor. Toplumsal yaralarımızı birbiri peşisıra çorap söküğü gibi gözlemizin önüne seriyor. Alınacak pek çok dersi kafamıza adeta mıhlıyor.Şimdi bunları sıralayalım;
*** Üzeyir Garih; işadamı sıfatının yanında toplumumuzun dinamiklerini ayakta tutan, siyasi, sosyal ve kültürel boyutlardaki girişimleri ile ülkemizin kilit isimlerden birisi idi. Sayıları iki elin parmakları kadar az olan böyle birkaç değerli kişinin Türkiye üzerinde millî menfâati olan dış güçlerin doğrudan hedefi olduğu açıkça bilinmesine rağmen korunmaması gerçek bir gaflet ve dalâlet'tir. Ve belkide hıyânet'tir. Türk Toplumuna yapılacak en büyük kötülüklerden birisidir. Sanırım ilgili ve yetkililer bu konuda gerekli dersi alırlar ve "Devlet Koruma Yönetmeliği" içine Üzeyir Garih emsali birkaç kişiyi de dahil ederler. Yani bu ülkeye hizmet ettikleri için res'en koruma altına alınan eden devlet memurları arasına devlet memuru olmasalar dahi kamuoyunda önemli bir yer işgal eden bu birkaç mümtaz Türk evlâdını da dahil ederler.
*** Bir diğer önemli husus polisimizin kamuoyunu aydınlatma adı altında amatörce yaptığı yanlışlardır. Bu husus masaya yatırılmalı ve profesyonel bir ruhla yapılması gereken işlemler hiçbir şekilde amatörce yapılmamalıdır.Türk Polisi yüzlerce yıllık tecrübe ve yerleşmiş geleneklere sahiptir.13 yaşında çelimsiz, sağlıksız bir çocuğun , ilk anda profesyonel katillerce gerçekleştirildiği anlaşılan ve öldürücü yerlere vurulan bıçak darbeleriyle işlenen bir cinayetin müsebbibi olamayacağını polisimizin bilmesi gerekirdi. Bu şekilde 10 derin bıçak darbesi ile adam öldürmek kolay değildir. Güç ve kuvvet ister. Eğitim ister. Ayni zamanda büyük bir soğukkanlılık ve metanet ister."Deli Fuat" olarak adlandırılan gencin ve bu genç gibi sokaklarda yaşamaya mahküm edilen gençlerimizin önceden muhtemel suçlu gibi algılanmaları yanlıştır. Bu insanların daha hayatlarının başında gelecekleri köreltilmektedir. Aileden sorumlu Devlet Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Gençlik ve Spordan sorumlu Devlet Bakanlığı meydana gelen durumu bütün yönleri ile masaya yatırmalı ve tek tek sivrisineklerle uğraşacağımıza bunları üreten bataklığı kurutmanın çarelerini aramalıdır.
*** Polisimizin bütün teknolojik gelişmelere rağmen davaların seyrine doğrudan etkili olacak "OLAY YERİ İNCELEMESİ" açısından yeterli olamadığı bir kere daha görülmüştür. Bu konu çok hassas ve önemli olmasına rağmen son derece kolaylıkla çözülebilecek bir niteliktedir. Yeter ki biraz ciddiyetle ele alınsın ve biraz daha eğitim yapılabilsin. Koordineli ve organize çalışma esaslarına riayet edilsin...
*** Medya mensuplarımız bu olayda adeta birer dedektif gibi çalışmışlar ve neredeyse yetkili makamlarımızı yönlendirmişlerdir. Kamuoyunu bilgilendirme medya'nın temel görevidir. Fakat bu görevin son derece bilinçsiz ve sorumsuzca kullanılması hem muhtemel suçluların kaçmasına etkili olmuş ve hemde zanlıları suçlayacak delillerin ortadan kaldırılmasına ön ayak olmuştur." Cep telefonlarının nasıl dinlenerek takip edileceği, banka kartlarının izlerinin nasıl sürüleceği " hususlarını sokaktaki adamın bilmesine hiç gerek yoktur.
*** Türkiye'yi ve bölge barışını yakından ilgilendiren böyle menfur cinayet olayları hakkında kamuoyunun bilgilendirilmesi şarttır ve mutlaka yapılmalıdır. Fakat bu bilgilendirme yetkili, yetkisiz bir çok görevli tarafından değil, bizzat konu ile ilgili bakanlığın görevlendireceği bir yetkili tarafından çok özet olarak ve fakat yeterli seviyede yapılmalıdır. Ancak bu sayede basın yayın organlarınca üretilen ve milletin kafasını karmakarış eden " Komplo Teorileri " bir ölçüde önlenmiş, yaratılan spekülâsyonlar en az seviyeye indirilmiş olacaktır.
*** Katil zanlısı er Yener Yermez'in adam öldüren bir şuçlu olmasına rağmen çıkartılan AF KANUNU'ndan yararlanarak yeniden sosyal hayatta hiç bir şey yokmuş gibi yer alması konusu üzerinde siyasetçilerimiz bir kere daha düşünmelidir. AF KANUNU ile 65 milyon Türk insanı'nın arasına ne zaman ve nerede patlayacağı bilinmeyen bombaların salınmasının bu topluma verdiği zarar ile varsa kazandırdıkları bir kere daha bütün yönleri ile masaya yatırılmalıdır. AF'fın bir " SİYASİ OLAY değil, toplumun her kesimini ilgilendiren bir SOSYAL OLAY " olduğu gerçeği unutulmamalıdır. Sanırım bu af'fı çıkaranlar ve çıkarılmasına ön ayak olanlar yaptıkları büyük hatayı bir nebze olsun anlamanın üzüntüsünü yaşamışlardır.
*** Katil zanlısı er Yener Yermez'in kız arkadaşı olduğu belirtilen ve polis tarafından bir müddet gözaltında tutulan Pınar Konuşkan isimli genç kızın televizyonlarda tefrika edilen yaşam hikayesi bir diğer önemli sorunumuzu da bütün çıplaklığı ile ortaya koymuştur. Çocuk Esirgeme Kurumu başta olmak üzere Sosyal Yardım kurumlarımızın içler acısı durumları bir kere daha bütün çıplaklığı ile vurgulanmıştır. Görülen ve algılanan manzara; bu kurumların kontroluna verilen çaresiz ve yardıma muhtaç evlatlarımızın topluma kazandırılması yerine adeta toplumun huzur ve güvenliğini herzaman tehdit edecek zararlı kişiler yetiştiren birer merkez haline geldiği şeklindedir. Sanırım bizim duyduklarımızı ve gördüklerimizi yetkililer de duymuş ve görmüştür. İnşallah şimdi bu bozuklukları düzeltmek için gerekli planları yapmışlardır.
*** Her milletin koruduğu ve daima ön planda tuttuğu millî ve manevi değerleri vardır... Olmalıdır... Mezarlıklar bütün dinlerde ve toplumlarda kutsal yerlerdir. Titizlikle korunmaları gereken yerlerdir. Mezarlığa ve orada yatanlara saygı göstermek en basit insanlık kaidesidir. İnsanlar orada geçmişi anarlar ve inandığı ahiret için hazırlık yaparlar. Mezarlıklarımız; birinci derecede korunması gereken ruhâni, kutsal ve tarihimize ışık tutacak önemli mekanlardır. Mezarlıklarının fuhuş ve esrar aleminin yapıldığı, içkili meyhanelere benzeyen birer şer yuvasını döndürüldüğüne bu millet ilk defa şahit olmuştur.
EYÜP SULTAN gibi her karışı evliyaların doldurduğu müslüman Türk insanının en kutsal mekanlarından biri olarak akın akın ziyaret ettiği bir bölgenin getirildiği durum utanç vericidir. Bir topluma bundan daha büyük eza ve cefa edilemez. Televizyonlarda görülen manzaralar sade ve dinine saygılı vatandaşlarımızı adeta iğrendirmiştir. Sanıyorum ilgililer bu konuda da gereken dersi almışlar ve tedbirleri getirmişlerdir.
İşte bundan tam bir yıl önce meydana gelen Üzeyir Garih cinayeti kafalarımızda cevabı verilemeyen şu suallerin oluşmasına yol açmıştır.
* Bu ülkenin sahibi yok mudur? * İstanbulun göbeğinde yer aldığını bildiğimiz Eyüp Sultan Kabristanı kontrol edilemeyecek kadar zor ve gidilemeyecek kadar uzak bir bölge midir? * Eyüp'te kaymakam, Belediye Başkanı, Muhtar, Emniyet Müdürü gibi mülki ve idari görevliler yok mudur ? * İstanbul şehri'nin valisi, belediye başkanı ve milletvekilleri nerededir.? * Türk Milleti'nin binlerce yıllık şanlı geçmişine yakışmayan bu manzaralar yaratılırken, kutsal mezarlıklarımız fuhuş yuvalarına çevrilirken bu beldeyi yönetenlerden bunun hesabı neden sorulamamaktadır?
Üzeyir Garih cinayeti öncesi ve sonrası ile bizlere büyük desler vermiştir. Görülen durum ve gelinen noktayı "BİZDE SOSYAL PATLAMA OLMAZ" diyen sayın başbakanımıza ithaf ediyorum.
Eğer böyle vurdumduymazlığa devam edilirse, ve herşeyin yapanın yanına kâr olarak kaldığı sisteme el atılmaz ise, hatalı olanlardan hesap sorulmaz ise, varılacak noktanın hiç de iyi olmadığını bildirmeyi bir borç telâkki ediyorum...
Katil zanlısının ifadeleri ve mahkemenin gidişatı gözönüne alındığında bu cinayet para için yapılmış adi bir cinayettir. Eldeki verilere göre ideolojik bir yanı olmadığı izlenimi hakimdir. Bununla beraber Üzeyir Garih gibi kişilerin vahşice katledilmesi olayının hafife alınmaması gerektiğini, bölgesinde güç unsuru olmaya çalışan Türkiye'nin güçlenmesini istemeyen güç odaklarının da bu olayın aydınlatılmasında dikkate alınması gerektiğini değerlendiriyorum.
Sonuç olarak; Türk Milleti bundan bir yıl önce kendisine hizmet eden mümtaz evlatlarından birini daha kaybetmiştir. Bu kayıp ne ilktir ve ne de sonuncu olacaktır. Türkiye ve Türklük düşmanları daima bu ülke için çalışan değerli beyinlerin ortadan kaldırılması için çalışmışlar ve çalışacaklardır. Bunun bilinci içinde olarak az yetişen değerlerimizi koruyalım kollayalım.
Tekrar Başınız Sağolsun LİLİ, DALYA, DORON, İZZET ve ROKSİ kardeşlerimiz. Başınız sağolsun Türk Milleti ve Türk Dünyası.
Dr. Tahir Tamer Kumkale 1 Ekim 2002 Salı |
|
|