Dr. Tahir Tamer Kumkale

tamer@kumkale.net
|
Kitaplarımdan seçmeler... Amazon'da kitaplarım



|
Geleceğimizin teminatı gençlerimiz |
|
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:
|
Ulu önder Atatürk gerek Kurtuluş Savaşımızı ve gerekse bu savaş sonucu kurduğu genç Türkiye Cumhuriyeti'ni inandığı ve güvendiği TÜRK GENÇLİĞİ ile meydana getirmiştir.
Ata'mız 1919-1927 yılları arasında devletin varoluş mücadelesini bütün ayrıntıları ile BÜYÜK NUTUK'ta izah etmiştir. Bu büyük eser yine O' nun bu ülkenin gençlerine duyduğu güveni dile getiren GENÇLİĞE HİTABE ile son bulmuştur. Atatürk, ülkemizin karşılaşabileceği ve örneklerini üç ciltlik Nutuk kitabında detaylı olarak açıkladığı olumsuzlukları bu sonuç belgesinde de birer cümle ile dile getirir. Sonuçta bütün olumsuz şartlara rağmen " gençliğin bu ülkenin tek sahibi olduğunu ve Cumhuriyetimizin temel taşı olduğunu " hepimizin ezbere bildiği ölümsüz aşağıdaki sözler ile bitirir.
"EY TÜRK İSTİKBÂLİNİN EVLÂDI; İŞTE BU AHVÂL VE ŞERÂİT İÇİNDE DAHİ VAZİFEN , TÜRK iSTİKLÂL VE CUMHURİYETİNİ KURTARMAKTIR. MUHTAÇ OLDUĞUN KUDRET DAMARLARINDAKİ ASİL KANDA MEVCUTTUR."
ATA'sının izinde bu ülkenin hâl ve geleceğinin emanet edildiğigençlerimiz mevcut Anayasa'mızın 58 nci Maddesi ile tam bir koruma altına alınmıştır. Bunagöre;
"Gençliğin Korunması; Devlet; İstiklâl ve Cumhuriyetimizin emanet edildiği gençlerin müsbet ilmin ışığında, Atatürk İlke ve İnkilâpları doğrultusunda ve Devletinülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü ortadan kaldırmayı amaç edinen görüşlere karşı yetişme ve gelişmelerini sağlayıcı tedbirleri alır. Devlet, gençleri alkol düşkünlüğünden, uyuşturucu maddelerden, suçluluk, kumar ve benzeri kötü alışkanlıklardan ve cehaletten korumak için gerekli tedbirleri alır."
hükümlerine göre gençlerimiz devletin koruyucu şemsiyesi altına alınmıştır.
Devlet bu görevi, başta Milli Eğitim Bakanlığı olmak üzere Gençlik ve Spor,Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı, Kültür ve İçişleri Bakanlığı organizasyonu içinde görev alan yetkililerle yürütür. Doğal olarak gençlerin yetiştirilmesinde bu teşkilâtlar yanında temel görev her zaman anne ve babalara, yani AİLE 'ye düşmektedir. Aile; evlâtları üzerindeki bu temel sorumluluğunu kimseyedevredemez. Yani devletin bütün müesseseleri gençliği aile ile işbirliği ve koordinasyon içinde yetiştirmek ve yönlendirmekle yükümlüdürler.
Bundan çok kısa bir süre öncesine kadar evlerimizin dışındaki dünyayı görmemize ve diğer kültürlerle beraber kendi kültür öğelerimizin pekiştirilmesine yarayan iki temel araç Radyo ve Televizyon idi. Bu araçlar ise tamamen devletin kontrol ve denetiminde idi. Yani mevcut Anayasa'mızın kabul edildiği 1982 yılında devlet elinde tuttuğu TRTKurumu ile tek başına vatandaşlarını Türk Milli Menfaatleri ve Atatürk İlkeleri doğrultusunda yönlendirme kabiliyetine sahipti. Nitekim bu husus 2954 Sayılı Kanun ile kurulan TRT'nin temel görevleri arasında da yer almaktadır.
1985 yılından itibaren Kitle iletişim araçlarındaki baş döndürücü ve hızlı gelişmenin doğal sonucu olarak; önce Ulusal Özel Televizyon ve Özel Radyoların, bilahare Uluslararası Televizyon ve Radyoların evimize girmesi ile sistem karmakarış oldu. Binlerce yıldan beri değişmeden günümüze taşıdığımız Türk Gelenek ve Görenekleri ile Türk Kültürü'nün yanındayabancı kültür öğeleri evimize, oturma ve yatak odamıza kadar girdiler.
Bunu teknik olarak önleyecek sistemler şu ana kadar bulunamadı. Ailenin ve gençlerimizin korunmasına yardımcı olacak düzenlemeleri sağlamak için oluşturulan RTÜK'ün ise bu baş döndürücü gelişme karşısında yapabileceği fazla bir şey yoktu. Jeopolitik konumu gereği daima dış tehdit odaklarının hedefi durumundaki ülkemiz bu yeni oluşum ile birlikte çok büyük bir Kültür Emperyalizmi bombardımanına maruz kaldı. Aslında bu beklenilen ve kaçınılmaz bir durumdu.
Nitekim olaylar beklenildiği gibi gelişti. 1985 sonrası doğan nesiller üzerinde önemli değişiklikler getirdi. Kontrol önce aileden ve sonra ailenin devamı niteliğindeki eğitim müesseselerinin elinden çıkmaya başladı. Artık okullarımızda çocuklarımızı öğretmenlere teslim ederken söylediğimiz " Eti senin ,kemiği benim " şeklindeki eğitimin devamlılığını ve bölünmezliğini vurgulayan ifadeleri kullanamaz hale geldik.
Önce radyo ve televizyonlar ile başlayan global kültür değerlerinin aile içine girmesi; bilgisayar, internet ve en son olarak CEP TELEFONLARI'nınyaygın olarak kullanılması ile çocuklarımızın kontrol ve denetimi önce ailenin ve sonrada devletin elinden çıktı.
1980 sonrasında doğan gençlerimiz, Bilgisayar ve o’nun en önemli özelliği olan İNTERNET vasıtasıyla yepyeni bir dünyanın içine girdiler. Bu sanal dünyada bütün ihtiyaçlarını bulabildiler. Gençlerimiz şimdi dünyanın herhangi bir yerindeki bilgiye bir tuş ile anında ulaşabiliyor, yeni dostlar, arkadaşlar ve yeni kültürlere ait alışkanlıklar kazanıyorlar.
Bu mucize alet önce siyasi sınırları ve sonra da öğrenmedeki yaş sınırlarını ortadankaldırdı. Bütün iyi yönlerine rağmen gençlerimizi adeta bağımlı bir hale geldikleri bu mucizevi aletten ayırmak şimdilik mümkün değil. Ve bizim nesillerimiz tarafından bu teknoloji iyi tanınmadığı için şimdilik kontrol edilmesi, sınırlama ve yasaklar getirilmesimümkün değil. 5 yaşından itibaren çocuklarımız yaşına göre hiç bilmemesi gereken veya yetişkin çağlarda öğrenmesi daha uygun olan her türlü bilgiye anında ulaşabiliyor. Ulaştığı bilgilerin pek çoğunu anlama, algılama, kavrama ve bunlara karşı kendini korumaktan yoksun olmasına rağmen bütün bilgiler ona bir tuş tıklaması ile anında sunulabiliyor. Hele birbirinden güzel ve yaşı ne olursa olsun her insanı cezbedecek olan oyunlar ise olayın bir başka bölümünü meydana getiriyor... Bilgisayar Oyunları genellikle gençlerimiz için son derece profesyonelce hazırlanmış cezbedici karakterlerle dolu. Başladığınız zaman kazanmak hırsı ile bırakmanız mümkün değil. Saatlerce kafanızı kaldırmadan bu sanal alemde kendinizi dünyaya hükmeden bir kahraman olarak görmeniz mümkün.
Zihnin gelişmesinde, el becerilerinin artttırılmasında ve bilgi elde edilmesi açısından bu oyunların çocuğun yetişmesinde ve gelişmesinde önemli bir rolü olduğu muhakaktır. Fakat aşırı şiddet içeren , kurulu düzene ve kurallara yapılan saldırıları konu edinen bazı oyunlar var ki bunun kendi yetişmesindeki menfi etkileri gençlerimizinanlaması da mümkün görülmemektedir...
Peki aile fertlerinin anlaması mümkün mü? Bana göre bu da mümkün değil. Oyunlar adeta alkol gibi, kumar gibi şiddetli bir bağımlılık yapabilir ve öğrenme çağındaki genç beyinleri kolaylıkla deforme edebilir.
Son dört yıldır bilgisayar ve interneti aktif olarak kullanan ve yenilikleri takip etme fırsatı bulabilen bir kişi olarak; Bilgisayarların çocuklarımızı elimizden ve toplumumuzdan giderek kopardığını görüyor ve buradan Anayasayı uygulamakla mükellef bulunan yöneticilerimize uyarıda bulunmak istiyorum.
- Bilgisayar ve İnternet günümüzün ve geleceğimizin teminatı ve yepyeni bir yaşam biçimidir. Mutlaka bütün gençlerimize ulaştırılmalı ve yaygın olarak kullanımı sağlanmalıdır. Bunun aksini düşünmek bilgi toplumunun gerisinde kalmak demektir ki bu çeşit toplumlara Globalleşen dünyada yaşama şansı yoktur.
- Peki bu gerçek ortada dururken kontrol edemediğimiz bu aletler dolayısıyla genç nesillerimizi feda mı edelim? Her geçen gün içinde bulundukları toplumdan uzaklaşarak, yaşadıkları sanal alemde hayat ve heyecan bulan gençlerimizi, aşırı fikirlerden, yalan-yanlış ve şiddete dayalı tutum ve davranışlar içerine girmesini sağlayan Oyunlardan ve İnternet Bilgilerinden nasıl koruyalım?
İşte sorun burada... Sanıyorum ki bugün bütün medeni alem bunun cevabını arıyor. Bu sorunun cevabı polisiye tedbirler değildir. Olmamalıdır. Birbiri peşisıra intahar eden gençlerimizin evlerindeki bilgisayarlar toplanarak neden intahar ettikleri belirlenmeye çalışılıyor. Bu yolla suçluyu aramak ve bulmanın mümkün olmadığını düşünüyorum. Çünkü bilgisayardan kişinin hangi bilgilere ulaştığını sağlıklı olarak tesbit mümkün değildir.
Şurası bir gerçek ki, bilgisayarın sunduğu bilgiler herkez için kötü değildir. Doğuştan zayıf karakterli, içe dönük ve hassas bir yapıya sahip kişiliklerde etkisinin ve tepkisinin aşırı olması doğal karşılanmalıdır. Genelleme yapmanın doğru olmayacağını değerlendiryorum.
Peki ne yapılabilir? Kanatimce bu husus her toplum ve her kültür için ayrı ayrı hareket tarzlarının bulunmasını gerektirmektedir. Alman, Amerikan, Arap ve Türk çocuğunun kültür birikimi ve karakter yapısı ayni değildir... Her biri için değişik metotlar bulunmalıdır. "ABD böyle yapıyor . Bizde aynini yapalım" demek son derece sakıncalı olacaktır. Bu demek değildir ki orada yapılan araştırmalardan faydalanmıyalım. Hayır demek istediğim bu değildir. Sorun sadece bizim değildir. Bütün dünya milletleri bu konuya önce kendi evlâtları için çözüm bulmak zorundadır. Fakat mutlaka birbirleri ile koordineli olarak çalışmalı ve deneylerini birbirlerine aktarmalıdırlar.
Peki kimler bu konuda çözüm üretecek ve gençlerimizi Anayasanın 58 nci Maddesinde belirtilen tehlikelerden koruyacaktır. Şimdi bu konuyu biraz açalım ve yapılabilecek hususları sıralayalım...
1. Üniversitelerimizden Ana mekteplerine kadar çok yaygın bir danışmanlık sistemi (Rehber Öğretmenlik) oluşturulmalıdır. Halen kağıt üzerinde bulunan ve göstermelik birer psikolog bulundurmak suretiyle geçiştirilmeye çalışılan mevcut sistemler çocuklarımızın bütün tutum ve davranışlarını bilimsel olarak inceleyecek bir seviyeye çıkartılmalıdır.
2. Üniversitelerimizde pek üzerinde durulmayan ve gençlerimizin ilgisini çekmeyen Psikoloji ile Sosyoloji Bölümleri'ne girişler özendirilmelidir. Buralara alınacak öğrenciler insan ilişkilerinde güçlü olanlardan titizlikle seçilmelidir.
3. Bütün öğretmenlerimiz pedagoji eğitimi ile birlikte,Toplum Psikolojisi ve Toplum Sosyolojisi eğitiminden geçirilmelidir.
4. Okullarımızda Din ve Ahlâk Eğitimi ve Öğretimi Anayasanın 24 ncü Maddesinde belirtildiği gibi titizlikle uygulanmalıdır. Bu şekilde dini bilgileri güçlü ve manevi yönden kuvvetli gençler yetiştirilmesi hedef alınmalıdır.
5. Köy ve beldelerden başlayarak aile içinde eğitim vererek aile yapısını güçlendirecek Sivil Toplum Kuruluşu niteliğinde PSİKOLOJİK REHBERLİK KURUMLARI oluşturulmalıdır. Bu kurumlar içinde PSİKOLOG, SOSYOLOG, PEDAGOG, EĞİTİMCİ, EDEBİYATÇI, TARİHÇİ ve DİN ADAMI gibi uzmanlar mutlaka bulunmalıdır.
Yukarıda saydıklarım toplumun sağlıklı olarak gelişmesi için uzun vadede alınacak önlemler içermektedir. Bu kurumların oluşturulması ve birbiri ile koordineli olarak çalışması için yapılması gereken hususlar üniversitelerimizin ilgili bölümlerinde bilimsel olarak ortaya çıkartılmalı ve uygulayıcı birimlere aktarılmalıdır.
Şimdi anne ve babalara seslenmek istiyorum. Bilim adamlarımızın uzun vadeli çalışmalarını beklerken elinizdeki çok nadide varlıkları nasıl koruyabilirsiniz. Bu konuda birkaç şey söylemek istiyorum.
Şimdi tarafınızdan öncelikle yapılacak en önemli husus bilgisayarları çocuk odalarından derhal kaldırarak aile bireylerinin toplu olarak oturdukları yerlere taşımak olmalıdır. Size önce çok kızacaklar. "Olmaz" diye direneceklerdir. Ve belki de sizi geri kafalılıkla suçlayacaklardır. Zararı yok geri kafalı olmayı kabul edin.
Ama kısa vadede bilin ki yapabileceğiniz hiç bir şey yoktur. Peki bu durum ne zamana kadar devam edecektir. Bana göre bu uygulama; üniversitelerdeki bilim adamlarımızın (Psikologlar, pedagoglar, sosyologlar, tarihçiler, tıp doktorları, edebiyatçılar, hukukçular, din adamları gibi uzmanlardan oluşan çalışma grupları) devletin denetim ve yönetiminde birarayagelerek mili bünyemize uygun çözüm tarzlarını üretene ve bunları uygulama alanında nasıl kullanacağımıza dair bilimsel çalışmalarını bitirene kadar devam etmelidir.
Bugünkü çözümler tamamen bilim dışı ve polisiye tedbirlerden öteye gitmeyecektir. Yeni nesillerimize sahip çıkmak geleceğimize sahip çıkmaktır. Devlet görevlilerini Anayasa’nın 58 nci maddesindeki görevlerini bir daha irdelemeye ve yapmaya davet ediyorum.
Dr. Tahir Tamer Kumkale 9 Haziran 2002 Pazar |
|
|