Dr. Tahir Tamer Kumkale
tamer@kumkale.net
|
Kitaplarımdan seçmeler... Amazon'da kitaplarım
|
İsmail Cem - Yorgo Papandreu dostluğu |
|
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:
|
ABD Dışişleri Bakanı Colin Powell'in bir haftadır süren temas ve ziyaretleri maalesef saldırgan İsrail'i durdurmaya yetmedi. FİLİSTİN Devleti topraklarındaki İsrail işgali bütün dünyanın gözleri önünde sürüyor. Katliâm derecesine varan vahşet devam ediyor. Medeni ve çağdaş olmayı kimseye bırakmayan batılı dostlarımız sadece seyrediyorlar.
1 ve 7 Nisan tarihli iki yazımda konuya değinerek Türkiye'nin mevcut potansiyeli ile yapabilecelerini özetle aşağıdaki gibi sıralamıştım.
Burnumuzun dibinde 50 yıldır birbiri ile çatışan, bizim iki eski teb'âmız olan, ve bizim gücümüzü çok iyi tanıyan iki millet var... Neden bu milletler arasında bizi doğrudan ilgilendiren bir barış sürecinin başlatılmasında hiç bir katkımız olmadı. Veya olamadı..! Amerika; okyanus ötesinden buradaki üç kuruşluk milli menfaâti için geliyor. Çaba harcıyor. Uğraşıyor. Bizim bu konuda iki dost ve kardeş millete arabuluculuk yapabileceğimiz aklımıza dahi gelmiyor.
ORTADOĞU-BALKANLAR-KAFKASLAR gibi sorunlar yumağı bir bölgede yer alan Türkiye; bölgede barış , huzur ,güvenlik ile ülkelerarası kooardinasyon ve uzlaşıyı temin edecek tek devlettir. Bunu en iyi şekilde yerine getirecek potansiyele sahiptir.Yeterki sınırların dışını görebilecek kadar öngörüye sahip yöneticilere sahip olalım.
Ortadoğu'daki bütün olayların çözüm yeri ANKARA'dır. Ankara; bölgedeki güç dengeleri ile tutarlı ve tarafsız bir politika uygulayarak barışı sağlayabilecek, ülkeler arası uzlaşmayı gerçekleştirecek tek güçtür. Çünkü bölgedeki istikrar ve huzur ortamı en çok Türkiye'ye menfaat sağlar. ANKARA; kendisinden beklenen bölgesel güç özelliğini kullanarak daha fazla kan dökülmeden derhal devreye girmeli ve bölge politikalarını kendisi yönlendirmelidir.
Günümüzde sıcak olarak devam eden çatışmalar bölgede en fazla yine Türkiye'yi etkileyecektir. Türkiye'nin bugün hem kendi içinde ve hemde çevresinde istikrar ve huzura ihtiyacı vardır. Bunun için hiç kimseden fikir ve icazet almaya ihtiyacı da yoktur. Yeterli devlet tecrübesi ve istediklerini yapabilecek potansiyel gücü vardır. Sayın yöneticilerimizin artık kendi güçlerini görme ve kendi başlarına desteksiz yürüyebileceklerini anlamaları zamanı gelmiştir ve geçmektedir.
Biz devreye girmediğimiz takdirde şu anda ise dökülen ve daha da döküleceği kesin olarak belli olan kanları seyretmekten başka yapılacak fazla bir şey olmadığını değerlendiriyorum.
Peki gelişmeler nasıl oldu. Şimdi onları değerlendirelim. Türk Yönetimi maalesef eline geçen çok önemli bir fırsatı yine kaçırdı. İsrail ile kurmuş bulunduğumuz yakınlıktan dolayı bu devlet nezdinde elde etmiş olduğumuz prestij ve itibarımız iyi kullanılsaydı, Arap ülkeleri nezdinde zaten varolan itibarımız ile çok iyi bir arabulucuk misyonu geliştirilmesi mümkün olacaktı.
Fakat bütün bunların tersine İsrail’in yaptıklarını şiddetle eleştiren açıklamalar ve Başbakan Ecevit’in maksadını aştığını söyleyerek geri aldığı soykırım sözleriyle yapmamız gereken bütün yapıcı girişimlerin önü kesildi..
Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, İsmail Cem’in Yorgos Papandreu ile başlattığı Yasser Arafat'ın ziyaretini öngören ortak girişim ile, Türkiye’nin bölgedeki orta vadeli çıkarlarını kökünden sarsacak ve Yunanistan’ın çıkarlarına büyük ölçüde hizmet edecek bir süreçe girildi... Bölgede arabulucuk çalışmalarına destek olabilecek komşu ülkelerle birlikte hareket etmek güzel bir düşünce. Ama neden Yunanistan.? Yunanistan bu iş için çok yanlış bir seçim, belkide hiç bir zaman olmaması gereken bir seçenek. Bunun pek çok sakıncası var.
Bir kere Yunanistan’ın temsil ettiği Ortodox Hıristiyanlık anlayışı Musevilik ile ideolojik ve dini zeminde daima ciddi bir anlaşmazlık ve hatta kavga içerisinde olmuştur. Bu sebeple İsrail Devleti’nin kurulmasından bu yana Yunanistan, İsrail aleyhtarı bir siyaset izlemiştir. Nitekim 1980 ve 1990’larda Suriye merkezli PKK terörü azdığı zamanlarda, Yunanistan Suriye ile bize karşı kapsamlı ilişkilere girişmişti. Biz de İsrail ile yakınlaşmak suretiyle Yunanistan’ın bu yaptıklarını kırmaya çalışmış ve başarılı olmuştuk. Bizim İsrail ile yakınlaşmamıza başlangıçta karşı çıkan Arap ülkeleri ile Yunanistan, deniz ve hava kuvvetleri ile tatbikatlar bile yapmıştı.
Ayrıca Yunanistan Ortadoğu'da ağırlığı hiç olmayan ve hiç bir zamanda olmaması gereken tek ülkedir. AB’nin sorunlu ülkelerinin başını çeken Yunanistan'ı bizim Dışişlerinden başka ciddiye alan ülke de yoktur. Yunanistan, Arap Ülkeleri ile olan ilişkileri nedeniyle İsrail nezdinde de tam manasıyla zanlı, şüpheli ve de güvenilmez bir ülkedir. Dolayısıyla, bölgede hiçbir stratejik değeri olmayan Yunanistan'ı İsrail’in ciddiye alması düşünülemez.
Kanaatime göre Papandreu’dan geldiği anlaşılan bu ortak girişim fikrinde, Yunanistan’ın tek amacının arabuluculuk yapmak olduğunu düşünmek abestir. Yıllardır Türkiye–İsrail yakınlaşmasını baltalamak isteyen ve bunun için her platformda etkili olmaya çalışan Yunanistan’ın bu girişimdeki hedefinin de Türk–İsrail münasebetlerini bozmak olduğunu anlamamak büyük saflık olur...
Eğer İsmail Cem ve Dışişlerimiz soruna kesin çözüm bulmak değilde (şimdi yaptıkları gibi) bir şeyler yapıyor gibi görünmek istiyorlarsa, önlerindeki seçenek Papandreu'nun devreye sokulması değildi.. Birleşmiş Milletler genel Sekreterini veya AB yetkililerini bölgeye davet edebilirlerdi. Bütün politikalarını Türk Düşmanlığına dayanan Megal-i Idea'ya göre belirleyen Yunanistan’la başlatılan bu girişim derhal durdurulmalı ve Türkiye’nin bölgedeki çıkarlarına büyük darbe vuracağı açıkça görülen bu girişim önlenerek çıkarlarımız korunmalıdır. Başbakan Ecevit'in bütün sağlık sorunlarına rağmen bu işin ciddiyetini kavrayacak kadar aklıseliminin kaldığını değerlendiriyorum. Eğer bu girişim durdurulamaz ise milletimize şimdiden geçmiş olsun diyorum.
Dr. Tahir Tamer Kumkale 15 Nisan 2002 Pazartesi |
|
|