Dr. Tahir Tamer Kumkale
tamer@kumkale.net
|
Kitaplarımdan seçmeler... Amazon'da kitaplarım
|
KÜRESEL GÜÇLERİN YENİ DÜNYA DÜZENİ OLUŞTURMA ÇALIŞMALARI ve 2014 TÜRKİYESİ |
|
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:
|
|
Milletimizin güçlü, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesi için, devletin tamamen millî bir siyaset izlemesi ve bu siyasetin, iç kuruluşlarımıza tamamen uygun ve dayalı olması lazımdır. -Mustafa Kemal Atatürk -1920 |
Küresel güçlerin varlığı her zaman bilinir, her yerde hissedilir. Fakat bunlar çoğunlukla gizli çalışma yöntemleri uyguladıklarından kamuoyu bu konuda yeterli bilgiye sahip değildir. Ancak konunun uzmanları ve meraklıları bu faaliyetleri yakinen takip eder ve bilirler.
Dünya insanlığını tehdit eden küresel güçlerden bahsedilirken akla öncelikle “Tapınak Şövalyeleri” kavramı gelir. Tapınak Şövalyeleri ile onların hizmetkârı küresel güçlerin oynadığı küresel oyunlar konusunda ülkeleri yönetenlerin mutlaka bilgi sahibi olması gerekmektedir..
Komplo teorisyenlerinin eserlerinde GLADIO, CIA, ILLIMUNATE, CFR, BILDERBERG, HAÇ ve GÜL KARDEŞLİĞİ, TAPINAK ŞÖVALYELERİ, SÜPER NATO gibi küresel güçlerden ve dünyayı yöneten Yahudi kökenli on ailenin varlığından söz edilir. Bu ailelerin Kudüs merkezli bir dünya devleti kurmak amacıyla asırlardır birlikte çalıştığı ve dünya devletlerini kendi emelleri doğrultusunda yönlendirip yönettiğine dair senaryolar dile getirilir.
Bu aileler güçlerini, kontrol ve denetim altında tuttukları petrol ve enerjiye, paraya, medyaya ve silah sistemlerine dayandırırlar. Bunların ekonomik güçleri pek çok büyük devletin gücünden fazladır. Bu küresel oyuncuların satın alamayacakları hiçbir ulusal güç, dünyada kontrol edemeyecekleri bir bölge olmadığına inanılır.
Tarihin her devrinde her yerde var olan küresel tehdidin geçen bir asırlık dönemdeki faaliyetlerini incelediğimizde benzeri faaliyetlerin bugün de aynen tekrar edildiğini görürüz.
İkinci Dünya Savaşı’na kadar olan süreçte, insanlığı yönlendirme stratejisini planlı olarak yürüten gizli küresel teşkilatların öncelikli hedefi “Tüm dünyada dikta rejimler oluşturulması” idi. Bu şekilde sadece ülkeleri yöneten diktatörleri satın alarak istediklerini elde edebileceklerdi.
İtalya’da Mussolini, İspanya’da Franco, Almanya’da Hitler, Rusya’da Stalin, Çin’de önce Faşist Çan Kay Şek sonra Komünist Mao Che Tung, Arnavutluk’ta Enver Hoca, Yugoslavya’da Tito ve diğerleri bunlara örnektir.
Bu acımasız plâna karşı koyabilen tek ülke olan Türkiyenin lideri Kemal Atatürk; uygulanan saltanat oyununu geçersiz kılmış, komünizm ve faşizmin hâkimiyetini kabul etmemiş, ülkedeki mason localarını kapatarak hem genç cumhuriyetin ufkunu açmış ve hem de tüm küresel şer odaklarının işbirliğini reddederek onların ülkemiz üzerindeki plânlarını bozmuştur.
Seçilen öncelikli hedefler istikametinde dikta rejimleri ile idare edilen bütün ülkeler 2’inci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkmışlardır. Tapınak Şövalyeleri’nin hizmetinde bulunan ülkeler bu savaştan daha da güçlenerek çıkmışlar ve tarihi görevlerini yapmaya hazır hale getirilmişlerdir.
İkinci Cihan Harbi’nin sonuçlarını çok önceden gören Atatürk’ün vasiyeti olan “Yurtta Sulh, Cihan da Sulh” ilkesi Milli Şef İsmet İnönü tarafından da aynen uygulanmış ve Türkiye bu savaşa sokulmamış ve ülke yıkımdan kurtulmuştur.
Savaş sonunda Tapınak Şövalyeleri için en büyük kazanımlarından biri Tevrat’ta vaat edilen topraklarda İsrail Devleti’nin kurulması idi. Ama buradaki asıl başarı; ABD ve İngiltere’de silah sanayi’nin büyük kısmını elinde tutan Yahudi sermayesinin savaştan gücünü yüzlerce defa katlayarak çıkmasıdır. Savaşta güçlenen ağır sanayi, petrol, enerji, kimya, ilaç, gıda ve en önemlisi yıkılanları yeniden inşa edecek dev inşaat firmaları harabe halindeki Avrupa Kıta’sının yeniden yapılanmasında en önemli güç haline gelmişlerdir.
Harbin sonunda Stalin Yönetimindeki SSCB’nin Almanya’dan çıkmaması, şövalyelerce yeni bir dönemin başlangıç sebebi olarak görülmüştür. SSCB’nin kurulmasında, Kapitalizm’in karşısında Komünizm’in güç haline gelmesinde önemli rolü olan Tapınak Şövalyelerinin önünde şimdi yeni bir hedef vardır. Buda; “Birbirine düşman edilen ülkelerden oluşacak iki kutuplu bir Dünya Düzeni’nin kurulmasıdır”. Birbirine karşıt güçler, öncelikle birbirlerini yenmek için hızla silahlanacaklar bilahare silahlarda doyum noktasına ulaşmayı müteakip, her alanda birbirleri ile güç rekabeti içine gireceklerdir.
Bu yeni süreç ile bütün dünya Komünist Blok ile Kapitalist Blok arasında muhtemel bir çatışma stratejisine dayalı “Soğuk Savaş” olarak adlandırılan döneme girmiştir. Kutup uçlarında ABD ile SSCB vardı. İki tarafın gücü taraflarca fevkalâde abartıldı. Heran rakibe saldıracakları havası yaratıldı. Batıda ve Doğuda silahlanma yarışı,karşı kutbun korkusu ile giderek büyüdü.
Devletler bu dönemde midelerinden önce silahlanmaya önem verdiler. Silah Sanayi ile bunun yan dallarını elinde tutan güçler büyüdükçe büyüdüler. Özellikle enson ve en gelişmiş yeni teknolojileri kullanan ağır sanayi ve enerji sektöründeki firmalar büyük hızla sermayelerine sermaye kattılar. Büyüyen bu sermaye devleri kendi alanlarında tekelleştiler. Tekelleşen büyük sermaye sahipleri, yönlendirdikleri lobicilik faaliyetleri ile dünyayı istedikleri gibi yönetmeye başladılar. Sonunda bu küresel ekonomik teşekküller ülkelerin iç ve dış siyasetlerine doğrudan etki edecek bir konuma geldiler.
Hür dünya denilen Batı Bloğu, varlığı farzolunan büyük Komünizm tehlikesi karşısında adeta tek vücut halini aldı. Sonunda ABD önderliğinde NATO ve SSCB önderliğinde de Varşova PAKTI kuruldu. Kurulan iki paktın yani Varşova ve NATO merkezli kamplaşmanın ülkeleri; mevcut iktidarlarını ait oldukları bloğun söylevlerine uygun olarak yeniden yapılandırdılar. Bu paktlara dâhil ülkelerin bütün politikaları artık Brüksel ve Moskova’dan yönlendirilmeye başlandı.
Bu şekilde pakt ülkeleri, nükleer tehdit dâhil olmak üzere kendini karşı taraftan gelecek saldırılara karşı emniyete almıştı. Şimdi ABD ve SSCB’nin Ağır Sanayi sistemleri durmaksızın savaş araç ve gereçleri üretiyordu. NATO ve Varşova Paktı’na üye ülkeler bu güçlü savunma şemsiyesinin altına girerek her türlü savunma araç ve gereçlerini ABD ve SSCB’den karşıladığı için yerli silah sanayilerini ayakta tutan ağır sanayilerini tamamen durdurmuşlardır. Türkiye’de diğer ülkeler gibi silah sanayinin merkezi durumundaki Kırıkkale Silah Fabrikaları üretimini durma noktasına getirmiş, sonra gaz ocağı, tencere, tava imali ile ayakta kalmaya çalışmıştır.
ABD ve SSCB, sadece kendi paktlarına dâhil ülkelere silah ve teçhizat satmamışlardır. Pakt dışında kalan ve birbirleri ile küçük pürüzleri bulunan ülkeleri birbirine düşürüp, aralarındaki anlaşmazlıkları körükleyerek silah satışlarından gelecek kârlarını arttırma yoluna gitmişlerdir.
Bu ülkelerdeki halklar, Komünist ve Kapitalist ideolojiler safında toplanarak kendi içinde bir iç savaşın meydana gelebilmesi amacıyla her türlü propaganda vasıtasından istifade edilerek bölünüp parçalandı. Tapınak Şövalyelerine ait Uluslararası Medya kuruluşlarını yönlendiren küresel tekeller bu oyunda önemli roller oynamışlar, ve ülkeleri içerden çökertip kolaylıkla teslim alarak yönetecekleri kaos ve kargaşa ortamı yaratılmıştır..
Görünüşte Soğuk Savaş süresince bloklar arasında sıcak bir savaş meydana gelmemiş, fakat blok dışında kalan ülkeler ile hasımları arasındaki savaşlar, blok olarak değil, ama ikili ortamlarda şiddetli bir şekilde devam etmiştir. Dünyanın her tarafını bölgesel savaşların ateş ve kanı sarmıştır.
Sömürgecilikten kurtulma mücadelesi veren Afrika’da bağımsızlık ve kabile savaşları bütün kıtayı kaplayacak şekilde sürerken, Uzakdoğu’da Kore, Vietnam, Kamboçya gibi ülkelerde Komünist ve Kapitalist yönetim yanlısı güçler ABD ve SSCB destekli olarak birbirleri yemeye devam etmişlerdir. Ülkeler yakılıp yıkılırken değişik kanallardan bölgeye gönderilen silahlardan elde edilen kârlar giderek artmıştır.
Savaşlar ve iç karışıklıklar özellikle 1948’de İsrail’in kuruluşu ile birlikte Ortadoğu’nun değişmez kaderi haline gelmiştir. 400 yıl Osmanlı Devleti yönetiminde dünyanın en huzurlu bölgesi olan Ortadoğu tam bir cadı kazanı gibi kaynatılmıştır. Bundan en çok yararlanan ise Araplarla dolu coğrafyada kuşatılmış bir durumda bulunan İsrail olmuştur. Her çatışmadan sonra İsrail Devleti topraklarını Araplar aleyhine biraz daha büyütmüştür.
Dün olduğu gibi bugünde Kudüs merkezli dünya derin devleti kurma yolunda hiçbir engel tanımadan ilerleyen Tapınak Şövalyeleri vardır ve gerçektir. Dünyayı yönetmeye soyunmuş bu büyük gücün önünde durabilecek tek bir güç vardır. Bu da, ülkelerin milli değerlerini muhafaza edebilmiş ve milli kültürlerini yaşatabilmiş geniş halk kitleleridir.
Çünkü küresel güçler sadece milli kültür değerlerinden ve bu değerlere göre oluşmuş milli yapılardan korkar ve çekinirler. Bu bakımdan çok güçlü bir coğrafi konuma sahip ülkemiz yıllardır kurulduğu tarihten başlayarak şiddetli bir kültür emperyalizmine tabi tutulmuştur. Bizi biz yapan Türk kimliği ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır. Yozlaşan kültür değerlerimizle ve dilimiz dâhil kaybettiğimiz milli karakterimizle tapınak şövalyelerinin kontrol ve denetimine girmemiz kolaylaştırılmaya çalışılmıştır. Atatürk ve İnönü gibi güçlü liderler döneminde, küresel saldırılara karşı milli kültür değerlerimiz ve milli yapıdaki kuruluşlarımız korunabilmiştir. 1950’de çok partili döneme geçtiğimiz andan itibaren demokrasi ortamından da istifade ederek ülke ve milletimiz küresel saldırılara karşı savunmasız hale getirilmiştir.
29 Ocak 2014 Türkiyesinde görünen manzara iç açıcı değildir. Millette, devletin temelini teşkil eden adalet duygusu tamamen kaybolmuştur. Yönetilemeyen ülkemiz, her türlü küresel saldırıya açık bir görünümdedir. Devletimiz adeta görünmeyen bir küresel işgâl altındadır. Hızla bir iç savaşa doğru sürüklenilmektedir.
Pervasızca davranan küresel mihraklar, diğer ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de yıkıcı ve bölücü faaliyetlerini sürdürmektedir. Bu mihraklar kural olarak ülkeyi zayıflatmak maksadıyla devlet yönetiminde daima istikrarsızlığı ararlar, yoksa yaratırlar. Ve bu ortam içinde çeşitli usul ve metotları kullanarak devlet yönetim kademelerinden kandırdıkları kişiler veya gruplar eliyle devleti güçsüzleştirecek sansasyon yaratan operasyonlara imza atarlar.
Kavram kargaşası yaratılarak derin devlet olarak adlandırılan bu grupların arkasında Türkiye Cumhuriyeti devleti değil, küresel mimarlar vardır. Bunların devletle olan ilgileri, maşa olarak kullanılan kişilerin genellikle üst düzey devlet memuru statüsünde bulunmalarıdır.
Bunlar dış destekli oluşumlardır. Tamamen devletin güçsüzleştirmeye yönelik organize olmasına rağmen, sanki devlet adına devleti koruyormuş gibi hareket ederek hedef saptırırlar.
Bu senaryo iyi okunmalı oyuna gelinmemelidir. Devlet adına iş yaptığı belirtilen kişi ve kuruluşlara karşı bilinçli bir mücadele yürütülerek devlet topyekûn korunmalıdır. Dış destekli çete bozuntuları ve mafya artıklarına karşı milletçe zorlu bir mücadele vermemiz gerekmektedir.
İşte şimdi bu durumda Türk milleti olarak; Türk kimliğinden tamamen uzaklaşarak küresel dünyanın küreselleşerek içi boşaltılan köle insanlarının oluşturduğu uydu devlet olmak istemiyor isek Türk Kimliğine ve Türklük şuuruna yeniden sahip çıkmalıyız.
Biz bu mücadeleyi daha önce yaptık. Gazi Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde başarılı olarak çıktık. Bugün çok daha iyisini yapacak bilgi birikimi ve potansiyel gücümüz vardır. Yeter ki hakikatleri görelim ve yapmak isteyelim…
http://www.kumkale.net/, http://kumkale.wordpress.com/
Dr. Tahir Tamer Kumkale 28 Ocak 2014 Salı |
|
|