16 EYLÜL 2024 PAZARTESİ

 
Dr. Tahir Tamer Kumkale

tamer@kumkale.net

İYİ İNSANLARI SAYGI İLE SELAMLIYOR VE SEVGİ İLE KUCAKLIYORUM............

Ana Sayfa
Başlarken
Yazı Arşivi
Yazı Arama
Kitaplarım
Hakkımda


    Kitaplarımdan seçmeler...

Amazon'da kitaplarım






ÇANAKKALE 25 NİSAN 1915'DE CONKBAYIRI VE KUMKALE MUHAREBELERİNDE TÜRK ASKERİ
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:

Türk vatanının ve Türklük camiasının şan ve şerefini, iç ve dış her türlü tehlikelere karşı korumaktan ibaret olan vazifeni her an yapmaya hazır ve hazırlanmış olduğuna benim ve büyük milletimizin tam bir inan ve itimadımız vardır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk (1938)

 26 Nisan 2012 Perşembe 

Türk vatanının ve Türklük camiasının şan ve şerefini, iç ve dış her türlü tehlikelere karşı korumaktan ibaret olan vazifeni her an yapmaya hazır ve hazırlanmış olduğuna benim ve büyük milletimizin tam bir inan ve itimadımız vardır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk (1938)

——————————————————————————————————————————————————–

1914-1918 Birinci Dünya Savaşı 300 yıldır çökmekte olan Osmanlı imparatorluğunun sonunu hazırlamıştır. Ancak Türk Milleti; Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde bu son cihan imparatorluğunun Türk unsurlarını yabancı boyunduruğu altına düşmekten kurtarmıştır. Dağılan imparatorluk enkazından bağımsız Türkiye Cumhuriyeti çıkartılarak dünya devletleri arasındaki şerefli yerine taşınmıştır.

Türk askeri binlerce yıldır var olduğu tarih sahnesinde yurdunu ve milletini korumak için kendisine düşen görevi daima yerine getirmiştir. İyi komutanlar ve liderler elinde dünyanın en güçlü silahı haline gelen Türk askeri; 1 inci Dünya Harbinde Osmanlı Devleti mağlup olmasına rağmen yüz binlerce mehmetçiğini şehit ve gazi vererek görevini başarı ile tamamlamıştır.

Devletin yıkılışı ve mağlubiyette muharebe alanındaki askerin payı çok azdır. Ordu – Millet vasfı bu savaşta da en güzel örnekleriyle konulmuştur. Türk milleti bütün varlığını bu topraklar uğruna vermenin örneğini bir daha göstermiş, gururunu yaşamıştır. Fakat bağlı bulunduğumuz anlaşma ülkelerinin mağlubiyetleri ile bizim de mağlubiyetimiz kaçınılmaz olmuştur.

Trablusgarp ve Balkan savaşlarının yaralarını sarmadan Birinci Dünya Savaşına girmesini doğuran şartları şu şekilde özetlemek mümkündür;

Almanya’yı Osmanlı Devletini savaşa sürüklemek için acele ettiren en büyük etken Balkanların karmaşık siyasi durumudur. Bulgaristan’ın üçlü anlaşma tarafına geçmesi hakkında beslenilen kuşku ve Osmanlı’nın tarafsız kalmasından korkulması ana sebep idi. Ancak Osmanlı bir kere savaşa sürüklendikten sonra Almanların esas bekledikleri iş, elden geldiği kadar Rus ve İngiliz birliklerini kendi üzerine çekmesi ve bununla Alman ve Avusturya cephelerindeki yükün hafifletilmesiydi. Bunun için en uygun yol Osmanlı ordularının her tarafta saldırıya geçmelerini ve bu şekilde karşılarına büyük sayıda düşman kuvvetlerini çekmelerini sağlamaktı.

Savaşa girilmesindeki ikinci büyük sebep Enver Paşa’nın hayalle karışık hırsı idi.. Enver Paşa Turan’ı kurtarmayı ve büyük bir İslam kahramanı olmayı aklına koymuştu. En büyük endişesi; “Almanların süratle seferi kazanacakları muhakkak olup, biz çabuk harekete geçerek zafer kafilesine katılmazsak, harbin sonunda oluşacak kârdan hisse alamayacağımız ” idi. Ayni şekilde Enver Paşa; Rusya ile İngiltere’nin Almanya ile uğraştıkları sırada Mısır meselesinin lehimize hallini, Kafkas Müslümanları ile Azerbaycan Türklerinin ve Türkistan Türklerinin Rus boyunduruğundan kurtarılmasını, Afganistan ile İran’ın yabancı tesirlerinden kurtulmuş birer Müslüman devleti haline getirilmesini şiddetle arzu ediyordu.

Genç başkomutan Enver paşa; bütün bu meselelerin ancak böyle bir zamanda halledilebileceğine iman etmiş görünüyordu.

Savaşa girmemizin üçüncü sebebi; Sadrazam Talat Paşa ve Cemal Paşa başta olmak üzere İttihat ve Terakki Fırkası ileri gelenlerinin de Enver Paşa’nın hayaline kapılmış olmaları ve aynen onun gibi düşünmeleri idi. Bunlarda Osmanlı ordularının saldırıda bulunmalarını, ülkeler ele geçirmelerini ve ün kazanmalarını şiddetle arzu ediyorlardı. Bunların yanıldıkları en büyük nokta Almanya’nın savaş amaçlarını tam olarak anlayamamış olmalarıydı.

Almanya’nın başlıca amacı, sömürgecilikte İngiliz ve Fransızların yerine geçmekti. Bununla birlikte dünyada giderek stratejik bir madde olmaya başlayan Hazar Denizi ve Ortadoğu petrollerine de el koymak istiyorlardı. Buna göre Başkomutan Enver Paşa’nın Türk askerlerini Sarıkamış’ta, Galiçya’da, Arabistan çöllerinde feda edercesine harcaması kendi amaçlarının değil, ancak Alman ihtiraslarının ve amaçlarının gerçekleşmesine yarayabilirdi.

Bu durumda Almanya’nın mutlak zaferi gerçekleşse dahi Türklüğün ve Müslümanlığın bundan yararlanabilmesi için savaş sonunda Osmanlı’nın davasını savunacak ve Almanlara kendisini saydıracak yeterlilikte bir gücü bulunmalıydı. Dolayısıyla; her ne olursa olsun Almanya kazansın ve biz bu uğurda varımızı yoğumuzu feda edelim siyasetinin takibi çok büyük bir yanlış olarak değerlendirilmektedir.

Ordunun genel durumu ise Enver Paşa’nın isteklerini yerine getirebilecek durumda değildi. Eğer Silahlı Kuvvetleriniz uygulayacağınız muharebelere barıştan itibaren yeterince hazır değilse mağlubiyet kaçınılmazdır. Bu askerliğin temel bir kuralıdır.

Bu kural bilinmesine rağmen savaşa girdiğimizde Osmanlı ordusu’nun henüz giderilememiş çok büyük eksiklikleri vardı.

En başta eğitim ve öğretimi noksandı. Bu husus savaşta çok kayıp verilmesine ve panik yaratılmasına sebep olur ki, maalesef bunların hepsi yaşanmıştır.

Cephanemiz çok kıttı. Savaş için yeterli ikmal yığınaklaşması yapılmamıştı. Birliklerin Kıt’a Yüklerinde ( Personel ve silah üzerinde taşınan miktar) mevcut az sayıdaki mühimmatı harbin devamınca destekleyecek ve noksanlıkları bütünleyecek stoklar mevcut değildi. Ayrıca bu şekilde uzun süreli bir muharebede cephede savaşan askerleri her alanda destekleyecek Menzil ( Yurt içi ikmal komutanlıkları) teşkilatlarının çoğu hâlâ kâğıt üzerindeydi ve kuruluşlarını tamamlayamamışlardı. Yani daha savaşın başında asker dâhil hiç bir muharebe noksanını karşılayacak ikmal stoklarımız yeterli değildi.

Bu durumda savaşa girilmesinin kaçınılmaz olduğu durumlarda, hazırlık için yeterli zamanın kazanılması için birliklere verilecek görev sadece savunmadır. Yani araziden ve engellerden azami yararlanarak daha az zayiat vermek ve bu arada eksikleri tamamlayarak taarruz için hazır duruma gelmek ana strateji olmalıydı. Oysa Osmanlı Ordularına verilen emir sadece taarruz idi. Aslında en iyi savunma daima bir taarruzî bir ruhla ve taarruz anlayışıyla yönetilmelidir. Eğer hazırlıklar yeterli olsa idi taarruz kararının doğru olduğunu söylemek mümkün olabilirdi.

Savaşın büyüklüğü hakkında genel bir kanıya sahip olabilmek için durumun açıklamasını rakamlarla yapmak gerekir. 30 Nisan 1919 da Osmanlı Hükümetinin yayınladığı resmi tebligata göre bütün savaş boyunca Osmanlı Devleti 2.850.000 kişiyi silâh altına almıştır. Toplam kaybımız ise 2. 290.000 kişidir. Bunun resmi dağılımı şöyledir;

- SAVAŞ ŞEHİTLERİMİZ : 50.000 Asker
- YARALANIP ÖLENLER : 35.000 Asker
- HASTALIKTAN ÖLENLER : 240.000 Asker
- İYİLEŞEMEYEN YARALlLAR : 400.000 Asker
- HASTA, KAÇAK VE KAYIPLAR : 1.585.000 Asker
-

TOPLAM KAYIPLARIMIZ : 2.290.000 Asker

Mondros Mütarekesi sırasında cephelerde dağınık halde elde kalan asker sayısı 560.000 kişidir. Sadece Çanakkale’deki şehitlerimiz 55.000 kişidir.

Osmanlı Devleti; seferber ettiği 61 tümenden 2 tanesini Avusturya’ya yardım için 1916 yılında Galiçya’ya, 3 Tümen Romanya’ya, 2 Tümende Makedonya Cephesine göndermiştir. Yani Osmanlı Devleti en zayıf anında olmasına rağmen Avrupalı müttefiklerine yardım için 90.000 seçme askerini Avrupa cephelerine göndermiştir.

Oysa Avrupa cephelerine yapılan bu çok büyük Osmanlı askeri yardımına karşılık olarak Osmanlı Devletine yapılan Alman yardımı 1918 yılı sonuna göre şu şekilde idi;

- SUBAY TOPLAMI : 800
- FİLİSTiN CEPHESi : 4.000
- IRAK CEPHESİ : 1.200
- KAFKAS CEPHESİ : 6.000
- İSTANBUL VE CİVARI : 3.000 (Geri Hizmetlerde)
- DİĞER BÖLGELERDE : 4.000 (İkmal Tesislerinde)
TOPLAM PERSONEL : 19.000 Kişidir..

Müttefikler içinden sadece Almanya’dan yardım alınmıştır. Personel yardımı çok az olmasına rağmen Osmanlı Devleti müttefiklerinden silah ve teçhizat bakımından daha fazla yardım görmüştür. Osmanlı Devletinin müttefik cephelerine yardım için gönderdiği tam teşekküllü 7 Tümen askerin yanında müttefiklerinin onlara sağladığı destek bu sayı ile kıyaslanır gibi değildir.

Osmanlı Devleti sadece boğazları kapatarak Rusya’yı ekonomik açıdan çöktürmüş ve savaşın iki yıl uzamasına sebep olmuştur. Rusya’nın bu savaşta Anadolu ve İran topraklarında Osmanlı askerleri ile yaptıkları muharebelerdeki kaybı 191.000 kişidir. Bu rakamlar yaptığımız savaşın ve mücadelemizin büyüklüğünün göstergesidir.

Bu savaşta 11 cephede savaşan İngiliz birliklerinin önemli bir bölümü Osmanlı’ya karşı olan Çanakkale, Irak, Suriye ve Mısır cephelerinde idi. Osmanlıya karşı bir anda bulundurulan en çok İngiliz askeri sayısı 880.000 kişidir. Savaş boyunca 11 cephede görev yapan İngiliz Askerinin toplamı 2.550.000’e ulaşmıştır. İngiliz kayıpları 13.000 kadarı subay olmak üzere 275.000 kişidir. Bu büyük rakamlar Alman cephesinde kullanılan silah sistemlerinin daha üstün olmasından kaynaklanmaktadır.

İngiltere’nin Osmanlı cephesindeki bütün gayretleri bir yandan stratejik hammadde olduğu açıkça ortaya çıkan petrolün bulunduğu Irak ve Arabistan’a egemen olmak ve diğer taraftan da Hindistan ve Mısırdaki egemenliklerini engelleyebilecek Türk tehdidini ortadan kaldırmaktı. Ancak savaş sonrasında muzaffer olmalarına rağmen İngiltere bu savaşta o kadar büyük kayıplar vermiştir ki elde ettiği yerleri rahatça kontrol edemediği gibi sömürgelerindeki egemenliği de zaafa düşmüştür. Lozan Barışı’nı müteakip İngiltere artık bölgede süper güç olma durumunu kaybetmiştir.

İngiltere ve Fransa’nın Osmanlı sularındaki deniz kayıpları da önemlidir. İngiltere savaş boyunca kaybettiği toplam 29 savaş gemisinden 5 tanesini, Fransa 9 gemisinden 3 tanesini Çanakkale’de kaybetmiştir.

Ülkemizi Cihan Harbine sokan ittihat ve Terakki yöneticileri; askeri bir ihtilal ile ele geçirdikleri yönetimi kaybetmemek için orduyu bir siyasi alet olarak kullanmışlardır. Uyguladıkları rejimle; devlet işlerinde bilgisizlik ve beceriksizliği ve daha sonrada soygunculuk ve vurgunculuğu adeta normal bir davranış haline getirmişlerdir. İttihat ve Terakkinin savaş boyunca süren siyasetini aşağıdaki şekilde özetlemek mümkündür.

- İç politikada kendisi gibi düşünmeyenlere hayat hakkı tanımamışlardır. Mahkemede mahkûm ettiremeyecekleri muhaliflerini silahşörlere vurdurtarak dehşet ve korku dolu bir yönetim sergilemişlerdir.

- Orduyu iktidarlarını muhafaza etmek için başlıca alet olarak kullanmışlardır.

- Beceriksizce tutum ve davranışları ile Rumeli’de en önemli dayanağımız olan Müslüman Arnavut tebaa’yı adeta devlete düşman etmişlerdir.

- Daha önce birbirlerine düşmanlıkları Osmanlı’ya olan düşmanlıklarını çok aşan Bulgar, Sırp, ve Rumları ” Kiliseler ve Mektepler Kanunu” ile birbirlerine yaklaştırmışlar ve bunların bütün güçlerini Osmanlı Devletine karşı birleştirmelerine sebep olmuşlardır.

- Arap vilayetlerinde devlete ve Türklüğe karşı düşmanlığı körükleyici ve arttırıcı bir tutum sergilemişlerdir.

- Akdeniz’e egemen olan ve ayrıca Arap illeri ve petrolle yakından ilgili olan sömürgeci güçleri karşılarına almışlardır.

- Boğazları kapatarak Rusya’ya karşı en önemli baskı silahını kullanmaya başladıkları bir anda saldırgan durumuna düşecek şekilde savaşa girmişlerdir.

- Türk kanını şuursuzca akıtıp, milletin genç neslini cephelerde kırdırmışlardır.

- Soygunculuk ve vurgunculuğu önleyemedikleri gibi bu işi müessese durumuna getirip halkı adeta her alanda mağdur duruma düşürmüşlerdir.

Sonunda cevabını hiçbir zaman veremeyeceklerini anladıkları bu hatalarından dolayı yurdu yenildikleri düşmanlarına teslim edip yurtdışına kaçmışlardır.

Şimdi de askerlerimizin, yani halk arasındaki yaygın ismi ile kahraman Mehmetçiğin bu savaştaki durumuna daha detaylı olarak değinmek istiyorum.

Mehmetçik; tarihin her devrinde kendisine verilen görevi her türlü zor koşullarda yerine getirmeye gayret etmiştir. Mehmetçiğin vefakâr, fedakâr, cefakâr, cesur ve dinamik tutum ve davranışı tarihin hiç bir döneminde değişmemiştir. Fakat bu güzel vasıflara sahip olan Mehmetçiğin yönetiminde ve bu vasıfların ortaya çıkartılmasında komutan ve liderlerin çok büyük önemi vardır. İyi yöneticiler elinde dünyanın en büyük ,en tesirli ve karşı durulamaz silahı haline gelen Mehmetçik; kötü yöneticiler kontrolünde bu mümtaz vasıflarını tamamen kaybetmekte sıradan ve basit bir asker olmaktadır.

Bu bakımdan Birinci Dünya Harbinde ve özellikle Çanakkale Muharebelerinde Mehmetçik ile birlikte onu idare eden komuta kademelerinin genel bir değerlendirmesi ile askerlerimizin durumları tam bir açıklıkla ortaya konulabilecektir.

Cihan Harbi, Türklere çok şanlı kahramanlık destanları yazma fırsatı vermiştir. Fakat karşılığında verilen kayıplar çok fazladır. Bu savaşta imparatorluğun kurucusu ve gerçek sahibi olan Türk çocukları tarihteki en büyük zayiatlarını vermişlerdir. Babalar ve oğulları iki nesil birlikte cepheden cepheye koşmuşlardır. Bu fedakâr insanların büyük çoğunluğu evlerine sadece şehitlik beratları ve künye levhaları dönebilmiştir. Sonunda bu korkunç ve düşüncesizce verilen zayiat imparatorluğun yıkımı ile sonuçlanmıştır.

Savaşa girmemizi sağlayan Harbiye Nazırı ve Başkomutan Vekili Enver Paşa’yı savaşı yönetmekte tuttuğu yolu denetlemek ve ona bir şey sormak ve tenkit edebilmek cesaretine kimse sahip değildi. On binlerce Türk çocuğunun donarak can verdiği Sarıkamış faciasına rağmen ona hiç kimse hesap soramamıştır.

Savaşa katılan devletlerin başındaki başkomutanlar başarısızlıkları ve yetersizlikleri görüldükçe değiştirilmiştir. Almanya ve Fransa orduları üç, İngiltere iki, Avusturya iki, Rusya iki başkomutan görmüştür.

Osmanlı’da bütün yıkımlara ve birçok yanlışa rağmen Enver Paşa bu makamda kaçarak yurdu terk edene kadar kalmıştır. Bunun sebebi de bu makama; askerlikteki üstün bilgi ve yeterliliği yüzünden değil, siyasal mevkii ve uğraşları ile yani komitacılığı sayesinde gelmiş olmasıdır. Ancak kesin mağlubiyet ve kayıtsız şartsız teslimiyet o’nun kaçarak mevkiini bırakmasını sağlayabilmiştir.

Mustafa Kemal Paşa 13 Mart 1926 tarihli Hâkimiyet-i Milliye Gazetesinde yayınlanan beyanatında ordunun genel durumunu şu şekilde özetlemektedir;

“ Ben Harbi Umumi’nin müttefiklerimiz için iyi netice vereceğine itimat etmiyordum. Fakat emr-i vaki’den sonra bulunduğum cephelerde harbi muvaffakiyetle is’al etmeğe çalıştım. Diğer cephelerde ise sanki aksine bir müsabaka vardı. Başkomutan Vekili her hareketinde bir ordu mahvederdi. Sarıkamışta olduğu gibi… O ve arkadaşları zaten daha evvel Türk Milletini ve ordusunu gayr-ı tabii bir vaziyete sokmuşlardı. Bu gayr-ı tabii vaziyet ordunun ecnebi bir heyet-i askeriye eline terk ve tevdi edilmesidir. Bu nokta-i nazardan Almanları ve Alman heyet-i askeriyesini tenkit etmek istemem Asil tenkide layık olanlar bittabi bizim devlet reisimiz ve devlet adamlarımızdır.

Türk ordusunun aciz ve kabiliyetsiz olduğu kanaati ile o heyeti ayaklarına kadar giderek ve rica ederek memleketimize davet edenler onlar idi. Bu heyete Türk milletinin kabiliyetsizliğinden ve beceriksizliğinden bahsedilmiş ve kendilerine adeta gelip bizi adam etmeleri teklif olunmuştur.

Ben ordunun kayıtsız şartsız, bütün esrarı ile Alman heyet-i askeriyesine tevdi ve teslim edilmesinden çok müteessir idim. Daha karar verilmezden evvel tesadüfen bu vakaya muttali olduğum vakit, sesimin erişebileceği makamata kadar itirazatta bulunmağı vazife addetmiş idim. İtirazlarıma hiç kimse cevap vermedi. Cevap vermeye lüzum görmedi.”

Alman orduları Başkomutanı Mareşal Hindenburg Enver Paşa’nın Türk ordularını Alman ihtiyaçlarına göre kullandırmaya hazır olmasını beğeniyor ve övüyordu. Fakat fiili komutanlık işinde o’nun ve diğer Türk komutanlarının kifayetsizliklerini şu şekilde dile getiriyordu.

” Harp hakkında her ne kadar yüksek bir fikre sahip olmakla beraber Enver Paşa’nın mütalaat-ı askeriyesi ve diyebilirim ki erkân-ı harbiye hidematı hakkındaki malûmatı nakıs idi. Bu, hemen hemen bütün Türk kumandan ve erkân-ı harplerinde tesadüf olunan bir noksan idi. Biz onun şarklıların bir nakısa-ı tabiyesinden ibaret olduğuna kanaat getirdik.”

Osmanlı Ordusuna Mareşal rütbesi ile başkomutan olan Alman Liman Von Sanders Paşa’nın Türk Ordusu hakkındaki görüşleri harbin sonuçları bakımından dikkate değerdir.

” Başarı ile dövüşebilecek iyi bir Türk ordusu, sağladığı destek hiç denecek kadar az olan Galiçya ve Makedonya cephelerinde ateşe sürüleceği yerde, kendi ülkesinde dövüşse idi savaşın sonucuna daha tesirli bir biçimde yardım etmiş olurdu. Türkiye kendi ihtiyaçlarını karşılayamadığı halde dışarıya yardım etmeye koyulduğu gün yanlış bir yola sapmış oldu.”

Enver Paşa’nın savaş Avrupa’da kazanılacak düşüncesiyle, Almanya ve Avusturya lehinde her türlü fedakârlığı Almanları bile usandıracak seviyede olmuştur. Ayni şekilde Alman genel karargâhına karşı gösterdiği kesin boyun eğiş yüzünden en iyi subay ve erleri Avrupa cephelerine göndermesi ve Osmanlı cephesi için hasta, cılız ve talimsiz askerleri alıkoyması sonucu Almanlar Osmanlı komuta heyetini daha da kifayetsiz görmeye alışmışlardır.

Osmanlı ordusunda hem kurmaylık ve hem de komutanlık yapmış olan Von Kressi’nin ordu hakkındaki şu sözleri ordunun gerçek durumunu çok iyi yansıtmaktadır.

” 1914 senesinde Türk ordusunun en büyük noksanı, kaybedilmiş üç harbin sarsıntılarından sonra birlikleri harbe hazırlamak için yapılacak muharebe talimlerini öğretecek subayların celbine vakit bulamamış olmasından meydana gelmiştir. Ne üst komutanlar, ne yüzbaşılar ne de teğmenler kıtaları’nın muharebe için talim ve terbiye etmeyi ve bunlara seferi vazifeler, harbe uygun talimler tertip ve talimleri idare ederek sonlarında fayda verecek bir şekilde tenkit etmesini öğrenmemişlerdir.

Yaşları henüz otuza basmış ve Harp Akademisinden yetişmiş tümen ve alay komutanları olan genç Türk subaylarının ekserisi zeki, enerjik ve çalışkan kimselerdi. Bunların Harp Akademilerinde Alman muallimlerden aldıkları nazari bilgi biz Almanları hayrete düşürecek kadar mükemmeldi. Bu subaylar taktik meselelerde ekseriyetle büyük bir vukuf ve mükemmel bir istidat sahibi olduklarını gösteriyorlardı. Onlarda teşkilatçılık kabiliyeti de vardı ve komuta ettikleri kıtalarını muharebede iyi kötü sevk ve idare edebiliyorlardı. Keza bunların çoğu iyi taktikçi idiler. Fakat kıtada hiç hizmet etmediklerinden Harp Akademilerinden doğrudan doğruya Genelkurmay veyahut Harbiye Nezaretine tayin edilerek orada kendilerine bir alay veya tümen komutanlığı verilinceye kadar kalmış olduklarımdan ameli kıta hizmetini öğrenmeye ve kendi subayları ile erlerini iyi bir plân dâhilinde ve sistematik bir tarzda eğiterek yetiştirmeye kâfi gelecek bilgi ve tecrübeleri elde etmek için vakit ve fırsat bulamamışlardı. Onlar ekseriya kıtanın hususiyetini ve ruhunu anlama fırsatı bulmadan yüksek ve ağır mesuliyetli komutanlıklara getirilmişlerdi. “

Yukarıda yer verdiğim bir kaç görüşün Osmanlı Ordusunun genel durumu hakkında yeterli bir fikir verdiğini düşünüyorum. Komuta kademesinin bilgi, tecrübe ve davranışları, Mehmetçiği doğrudan etkilemektedir. Mehmetçik her devirde, her asırda ve her yerde genel tavrını ve mümtaz vasıflarını muhafaza etmiştir. Yenilgide suç onun değildir. Yenilginin suçu tamamen komuta kademesinindir.

Enver Paşa’nın Kurmay Başkanı olan Alman generali Von Seckt 13 Aralık 1917′de Türk askerini şu şekilde tanımlamıştır.

“ .. Esas bakımdan Türk askeri hele Anadolu askeri mükemmeldir. Ona karşı sevgi ile ilgi, yeterli yiyecek, düzenli bir eğitim, metin ve kendinden emin bir komutan ondan büyük değerde verim elde etmeyi sağlar. Araplara gelince, onlarda pek güzel yetiştirilebilecek askerlerdir, şu şartla ki, ta baştan onlara karşı sert fakat adil bir biçimde davranılsın. Anılan birliklerin çoğunun vuruşma değerinin azalması Türk komutanlığınca kullanılan yanlış usullerin sonucudur.

Aşağı yukarı iki yıldan beri birliklere talim ve terbiye için zaruri olan vakit bırakılmamıştır. Küçük veya büyük birlikler, sağlam ve tek vücut savılabilecek bir duruma gelmeleri beklenilmeden biteviye dağıtılmışlardır.

Bölükler, taburlar, mitralyöz bölükleri, bataryalar her an başka başka yönlerden istenilmekte ve oralara gönderilmektedirler. Bu birliklerin yola çıkmadan önce son dakikada hiç veya çok az talim görmüş erlerle yahut ta daha yeni kurulmuş ve kurulmakta olan başka birliklerden alınmış kimselerle ikmal edilmesi gerekiyor. Kendilerinden başka birlikleri ikmal için adam alınmış olan bu son birliklerde yeniden bütünlenmeden ve hiç bir hazırlık yapmadan muharebe için yola çıkartılıyorlar.

Bu biçimde yola çıkartılan askerlerin çoğu birbirlerini tanımıyorlar ve komutanlarını ise daha da az tanıyorlar. Onlar yalnızca işlerin gitmediği bir yere gönderildiklerini biliyorlar… “

İşte ordunun komuta kademesi ve erat hakkındaki bu tespitler harbin sonuçlarının nasıl olacağının önemli bir göstergesidir. Osmanlı Devletinin, Almanya’nın yanında savaşa katıldıktan sonra ister istemez onunla birlikte yenileceği açıkça belli idi. Ancak savaş her şeyden önce Türklük ve Osmanlılık bakımından yönetilebilir ve yabancılara körü körüne alet olunarak Türk gençleri cephelerde heba edilmezdi. Milli gücümüz yerinde ve kendi toprakları yararına kullanılarak saçılıp savrulmazdı. Yüksek komuta mevkilerine siyasal uğraşları ve komitecilikteki başarıları dolayısıyla adam getirileceği yerde askerlikte değeri olan kimseler getirilebilirdi. İşleri doğru ve namuslu bir biçimde ele alıp halk soydurulmaz ve aç bırakılmazdı. Fakat görünenler bunların tam tersinin yapıldığı şeklindedir.

Eğer işin başında ehli bulunsa idi, 1918′de yenilgi ve yıkım gelip çattığı vakit Türklük ve Türk milli gücü bu derece yıpranmış bulunmazdı.

Birinci Dünya Harbi sırasında yapılan bütün yanlışlar ve hatalı tutum ve davranışlar 1919′da başlayacak olan milli mücadele ve İstiklal Savaşı üzerinde son derece ağır bir etki yapmıştır. Kurtuluş için yaptığımız milli mücadele maddi ve manevi bakımdan çok güçleşmiştir. Arap çöllerinden, Kafkas buzluklarına ve Galiçya ovalarına kadar pek çok cephede hesapsızca harcanan Türk gençliğinin önemli bir kısmı sağ ve sağlam kalsaydı İstiklâl Harbimiz daha uygun şartlar içinde yapılırdı.

Eğer Türk milleti üstün değerler taşıyan bir kültüre sahip bulunmasaydı ve o sırada Mustafa Kemal gibi insanlığa damgasını vuran olağanüstü bir dahi ortaya çıkmasaydı Türk Dünyası için çok daha uzun yıllar özgür yaşama şansı bulunamayacaktı.

Şehitlerimizin yüreği acı ile burkulan anne ve babalarının kendisinden beklenen vakar ve gurur içinde “ Vatan sağolsun, Bu vatan uğruna bin Mehmet feda olsun” diyerek toplum içindeki yerlerini yüceltmelerinin bir başka örneğine dünyada rastlamak mümkün değildir. İşte Türk askerini ölümsüzleştiren bu duygu Türk toplumunu diğerlerinden ayıran eşsiz bir değer yargısıdır.

Çanakkale’yi yaratan Türk Askeri; yani yaygın ismi ile Mehmetçiği; Türk milletinin herhangi bir diğer ferdinden ayırmak mümkün değildir. Hele bu evlatlarımızı diğer orduların askerleri ile karşılaştırmak ve onlara benzetmek çok yanlıştır. O’ şahsında bağrından çıktığı 12.000 yıllık geçmişe sahip Türk milletinin özgün karakterini taşır, onu en iyi temsil eden bir sembol kişilik olarak tarihteki yerini alır.

Türk askerinin üstün vasıflarına tarihin bütün safhalarında defalarca rastlamak mümkündür. Bu vasıflar onda yerleşmiş ve vazgeçilmez bir davranış biçimi olmuştur. İşte bu vasıfları ile dünyanın en modern silahlarına sahip olmamasına rağmen en muharip ordusunun yaratılmasına temel etken olmuştur.

Anadolu’yu gerçek Türk vatanı yapan en önemli yapı taşlarından biri de Çanakkale Zaferi’dir. Her Türk ailesinde mutlaka bir Çanakkale şehidi veya gazisi vardır.

Deniz Muharebelerinin yapıldığı her 18 Mart ‘ta ve kara muharebelerinin başladığı her 25 Nisan’da Çanakkale’de kutsal vatan toprakları için kanını ve canını veren aziz büyüklerimizi gururla yâd ederiz.

Bu vesile ile ailemize KUMKALE soyadını veren Çanakkale gazisi dedem Harp Malûlü Piyade Yarbay Tahir KUMKALE’nin aziz hatırası önünde saygıyla eğiliyorum.

Çanakkale destanını yaratanlar bize bu ülkeyi kanlarıyla ve canlarıyla armağan ettiler. Bu ülkeyi sonsuza kadar yaşatmak, fakat yaşananlardan ders alarak ayni acıları yaşamadan huzur ve refah dolu bir gelecek temin etmek te bizim nesillere düşüyor. Bize bu kutsal vatan topraklarını emanet eden bu nesilleri çok iyi tanımak ve onları iyi anlayarak yeni nesillere anlatmak zorundayız.

Peki, şimdi biz, geçen yüzyılın askerlik tarihindeki en büyük anıtı olan ve 97 nci şeref yılını milletçe idrak ettiğimiz Çanakkale Muharebelerini yeterince biliyor muyuz?

Keşke, bu sorunun cevabı olumlu olsaydı.

Keşke, genç nesillerimizi Çanakkale ruhu ile yetirebilseydik.

Keşke, vatan topraklarımız için neler yapabileceğimizi bizlere kanlarıyla ispatlayan aziz ecdadımızın kutsal emanetlerine sahip çıkabilseydik..

Şimdi ana hatlarıyla ÇANAKKALE NEDİR? Sorusunun cevabını arayalım..

ÇANAKKALE; paylaşılmak ve tarihten silinmek istenen bir Cihan İmparatorluğu içinden kahraman bir milletin varlığını bütün dünyaya ispat ettiği, tarihte eşine rastlanamayacak kadar muhteşem bir milli duygu, milli inanç, istiklâl, kahramanlık ve milli şahlanışın başlangıç noktasıdır.

ÇANAKKALE; Türk milletinin milli gururunu, şeref ve haysiyetini emperyalist emellere karşı nasıl koruyacağını gösterdiği bir destandır.

ÇANAKKALE; toprağın zırha, betona ve çeliğe karşı kazandığı emsalsiz bir zaferdir. Bir tarafta yirminci yüzyılın gördüğü en büyük tahrip gücü, diğer tarafta kara toprak vardı. Ama bu vatan toprakları, Türk kanı ile sulandıkça sertleşen, yoğruldukça betonlaşan ve geçilmez siper olan kara topraklardı.

ÇANAKKALE; Çıplak insan gövdesinin tahrip gücü yüksek zırhlı ateş makinelerini alt etmesidir.

ÇANAKKALE; Türk kahramanlığının dünya tarihine altın harflerle mıhlandığı yerdir.

ÇANAKKALE; İstikbale ve Türk’ün istiklâline en büyük müjdenin verilmesidir.

3 Kasım 1914’te Çanakkale Boğazı dışındaki Kumkale ve Seddülbahir Kalelerinin İngiliz ve Fransız donanması tarafından top ateşine tutulmasıyla fiilen başlatılıp, 9 Ocak 1916’da en son işgal birliklerinin Gelibolu Yarımadasından çekilmesine kadar geçen tam 434 gün karada, denizde ve havada kıyasıya sürdürülen Çanakkale Muharebeleri neden oldu ve bu muharebeleri başlatanlar neler umuyorlardı?

Her kilometrekaresi için tam 252 evlâdının kanını akıtarak, dünyada vatan topraklarının savunulması ve milletinin bekası için hayatını feda edebilmenin erişilmez örmeğini ortaya koyan Çanakkale Zaferi Türk milletine neler kazandırmıştır.?

İşte bütün bunları anlatmaya sayfalar ve ciltler değil, kütüphaneler yetmez.

Karadeniz ve Akdeniz’i birbirine bağlayan İstanbul ve Çanakkale Boğazları stratejik konumları ve işlevleri sebebi ile milletlerarası ilişkilerde her zaman önemli roller üstlenmiş ulaşım yollarıdır. Bu yüzden tarih boyunca birçok devlet Boğazlara ve özellikle İstanbul’a hükümran olabilmek için büyük mücadeleler vermiştir.

Dün olduğu gibi bugün dahi öneminden hiç bir şey kaybetmeyen boğazların 1453’de tamamen Türklerin hâkimiyeti altına girmesi ile başlayan yeni tarihi, uluslararası dış politika açısından ayrıntılı olarak incelendiğinde, en ilginç safhasının tarihe Çanakkale Savaşları olarak geçen dönem olduğu görülecektir.

Çanakkale muharabeleri İstanbul’un 1915 yılında işgalini önlemiş, direnmenin devamını sağlamıştır. Atatürk bu muharebelerle ilgili olarak: “Biz orada, İngiliz-Fransız donanmasını boğazın dışında tuttuk ve onların müttefikleri Ruslarla irtibat kurmasını önledik. Rusya böylece çökmüş oldu.” der.

Ben burada her safhası birer kahramanlık destanı olan Çanakkale Muharebelerinin detaylı cereyan tarzına girmeden bu savaşın zaferle sonuçlanmasında önemli katkıları olan 25-27 Nisan 1915’ de Gelibolu Conkbayırında 57 nci Alay bölgesindeki ve Anadolu yakasında Kumkale bölgesindeki savaşlara özet olarak değineceğim.

GELİBOLU YARIMADASI, CONKBAYIRI VE 57 NCİ ALAY:

Deniz muharebelerindeki yenilgiden sonra karaya asker çıkarmak suretiyle Gelibolu Yarımadası’nı ele geçirmeye karar veren İtilaf devletleri, 25 Nisan 1915’te Arıburnu ve Seddülbahir bölgelerine çıkarma yapmışlardır. Arıburnu bölgesi için Avusturalya ve Yeni Zelandalılardan oluşan Anzak Kolordusu ile 2’nci Tali Filo görevlendirilmiştir.

İlk çıkarma Büyük ve Küçük Arıburnu bölgesine yapılmıştır. Arıburnu’na çıkan Anzak Kolordusunun karşısında, gözetleme görevi yapan iki mangadan ibaret bir Türk birliği bulunuyordu. Anzakların şiddetli topçu ve donanma ateşleri karşısında inatla direnen bu birliğin imdadına 27’nci Alay yetişerek Kemalyeri-Merkeztepe genel istikametinde Anzak kuvvetleri üzerine taarruza başlamıştır. 19’uncu Tümen K. Kurmay Yarbay Mustafa Kemal 57’nci Alay ile bir dağ bataryasını Kocaçimen’e yöneltmiş ve Conkbayırı’na doğru ilerleyen Anzak kuvvetlerine karşı taarruza geçmiştir.

Mustafa Kemal, Conkbayırı’na çıkarken dağınık olarak çekilmekte olan askerlere; “Neden çekiliyorsunuz? Düşmandan kaçılmaz, düşmanla savaşılır. Cephaneniz kalmadıysa süngüleriniz vardır. Süngü tak, yere yat…” komutu vererek olaya tam zamanında el koymuştur. 57′nci Alaya da: “Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde yerimize başka kuvvetler ve komutanlar gelecektir..” şeklinde taarruz için emirler vermiştir.

Mustafa Kemal bu tarihi emrini Conkbayırında bulunan 57’nci Piyade Alayına 25 Nisan 1915 günü saat 10 sıralarında vermiştir. Aynı taarruza güney kanattan 27’nci Piyade Alayı da katılmıştır. Bu alaya da ayni emir irtibat subayı aracılığı ile gönderilmiştir. Bu emir üzerine bölgeye çıkan tam teşekküllü 8 düşman taburuna karşı yapılan taarruz hava kararırken sahile yakın ilk sırtlara kadar ulaşıyor ve Çanakkale savunmasının omurgası teşekkül etmiş oluyordu.

Mustafa Kemal’in emrindeki birliklerin donanmanın yoğun bombardıman ateşi altında Anzaklar üzerine yaptıkları taarruz sonucunda Anzak ilerlemesi durdurulmuştur. Bölgenin en kritik yeri olan Conkbayırı ve Kocaçimen Tepelerinin tutulması sağlanarak Anzaklar geri çekilmeye mecbur edilmiştir.

Güneyden taarruz eden 27’nci Alayın harekatı da başarılı olmuş ve Anzaklar hem güneyden hem de kuzeyden dar bir kıyı şeridinde sıkıştırılmıştır.

Arıburnu bölgesinde karşılıklı taarruzlar 1915 yılı Ağustos ayına kadar sürmüştür. Ancak 27 Nisan 1915’te oluşan mevziler (Cesarettepe doğusu-Bomba Sırtı-Kırmızı Sırt-Kanlısırt) değişmemiştir.

İngilizlerin 6 Ağustos’ta Arıburnu’na yeni kuvvetler çıkararak Kanlısırt istikametinde taarruza başlamaları sonucu muharebeler şiddetlenmiştir. Yapılan karşılıklı taarruzlar sonucunda çok kanlı muharebelere rağmen bir sonuç elde edilememiş ve İngilizlerin taarruzları her seferinde Türk birlikleri tarafından püskürtülmüştür. Ancak Türk taarruzları da İngilizlerin çok sayıda el bombası kullanması sonucu durdurulmuştur.

İngilizler, 6 Ağustos 1915’te Conkbayırı’na yeniden taarruza geçmişlerdir. Bu bölgede bulunan Kurmay Albay Mustafa Kemal komutasındaki 19 uncuTümen birliklerinin yaptığı başarılı savunma ve karşı taarruzlar sonunda İngilizlerin taarruzlarını sonuçsuz bırakmış ve İngilizlerden önce Conkbayırı ve Kocaçimen Tepesi bölgesini kapatarak onların amaçlarına ulaşmalarını engellemiştir.

Aralık 1915’e kadar Arıburnu bölgesinde önemli bir gelişme olmamış, zaman zaman mevzi çatışmaları devam etmiştir. Ancak bu tarihten sonra İtilaf devletleri, Çanakkale Cephesi’ne kuvvet ayıramayacaklarını, buradaki amaçlarına ulaşamayacaklarını ve Türk savunmasını söküp atamayacaklarını, yani Çanakkale’den geçemeyeceklerini anlamaları sonucunda 7 Aralık 1915’te cephenin boşaltılmasına karar vermişler ve 8-20 Aralık 1915’te Anafartalar ve Arıburnu bölgelerini terketmişlerdir.

Albay Mustafa Kemal komutasındaki 19ncu Piyade Tümeninin 57 nci Alayı, bu bölgedeki savaşlarda üstün bir cesaret ve kahramanlık örneği vermiştir. Başta Alay Komutanı Yb. Hüseyin Avni Bey olmak üzere Alay’ın 628 kişilik mevcudunun çok büyük bir kısmı 25-28 Nisan 1915 tarihleri arasında Mustafa Kemal’in “Ben size taarruz etmeyi değil, ölmeyi emrediyorum” emrine uyarak şehâdet mertebesine ulaşmıştır. Verdiği bu emirle dünya askerlik tarihine geçen bir lider doğarken, Türk askerinin gücü bir kere daha dosta düşmana ispat edilmiştir.

Mustafa Kemal’in Bombasırtı taarruzunu tasviri de Çanakkale muharebelerinde Türk askerinin gücünü gösteren çok güzel bir örnektir; “Karşılıklı siperler arasındaki mesafemiz sekiz metre, yani ölüm muhakkak. Birinci siperdekilerin hiçbiri kurtulmamacasına, hepsi düşüyor; ikincidekiler onların yerine giriyor. Fakat ne kadar imrenilecek bir soğukkanlılık ve tevekkülle biliyor musunuz? Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor, en ufak bir duraksama bile göstermiyor; Sarsılmak yok.”

Askerlerine “size taarruzu değil ölmeyi emrediyorum” diyebilen başka bir komutan yoktur. Yeryüzünde ölme emrini tereddütsüz yerine getiren Mehmetçik’ten başka bir asker, Türk milletinden başka bir millette bulunamaz.


25-27 NİSAN 1915 KUMKALE BÖLGESİ MUHAREBELERİ:

Kumkale Çıkarması, 25 Nisan 1915 günü yapılan boğazın Anadolu sahilindeki Kumkale bölgesine yapılmıştır. Bu operasyonda amaç, Anadolu yakasındaki 3 tümenlik Osmanlı kuvvetinin bu bölgeye bağlanmasıdır, ayrıca bölgedeki Osmanlı topçu bataryalarının asıl çıkarma bölgesini ateş altına almasının önlenmesidir. Çıkarma hareketinden Osmanlı üst komutanlığının, asıl çıkarma bölgesini saptamak konusunda kararsızlığa sürüklemesi beklenmekteydi.

General Hamilton, 18 Nisan 1915 tarihinde Fransız Kolordu Komutanlığı’na, harekatla ilgili emirlerini vermiştir. Buna göre; Kumkale çıkarmasının aldatma niteliğinde olması düşünülmektedir. Harekatın kapsamı Kumkale-Yenişehir- Menderes Çayı’nın batı kısmının düşmandan temizlenmesidir. Bu iş için hayvansız ve arabasız, 75. lik bir batarya ile bir piyade alayından fazla kuvvet çıkarılmamalıdır. Gelibolu Yarımadası’nda sağlam bir dayanak noktası elde edilir edilmez karaya çıkardığımız birlikler gemilere bindirilecek ve komutanız altındaki birlikler Boğazın Avrupa yakasına alınacaktır.

Bu emirden, Kumkale çıkarmasının kısa süreli ve sınırlı bir hareket niteliğinde, asıl çıkarmaya yardımcı ve ciddi bir hareket olduğu izlenimi vermeye hizmet ettiği anlaşılmaktadır.

Fransız Komutanlığının çıkarma için görevlendirdiği kuvvet, Senegal’li ve Cezayir’li lejyonerlerden oluşan üç taburlu 6. Alay (2800 mevcutlu), 4 toplu 75 mm.lik bir batarya, İstihkam Bölüğü, sıhhiye ve muhabere birliklerinden oluşuyordu.

Kumkale çıkarmasını destekleyecek deniz unsurları da, üç muharebe gemisi, bir ağır kruvazör, biri Rus Ascold olmak üzere 3 kruvazör, dokuz destroyer, altı torpidobot ve on nakliye gemisidir. Donanma topçusu, 16 ağır, 53 orta ve 59 hafif olmak üzere toplam 128 namludan oluşmaktadır.

Boğazın Anadolu yakasında Alman Generali Weber’in komuta ettiği 15. Kolordu bulunmaktadır. Kolordu kuruluşunda 3. ve 11. Tümenler ile iki taburlu 64. Alay vardır.

Kolordu’nun savunma düzeni, 5. Ordu Komutanlığı’nca benimsenmiş olan savunma düzenidir. Buna göre kıyılar zayıf birliklerle tutulup ana kuvvetler geride bulundurulacaktır. Bir çıkarma halinde düşman, kıyıda güçlenmesine fırsat verilmeden gece taarruzlarıyla denize dökülecektir. Buna göre bir çıkarma durumunda gündüz, düşman çıkarması kıyı şeridinde durdurularak sabitlenecek, gece girişilecek taarruzlar için gerekli hazırlıklar yapılacaktır. Bu mümkün olmadığı durumda Kolordu, Menderes Çayı hattında savunma yapacaktır. Kolordu’nun sorumluluk bölgesi Kumkale dolaylarından güneyde Geyikli güneyine kadar uzanmaktadır. Buradan Edremit Körfezi’ne kadar olan kesim, jandarma taburları tarafından tutulmaktadır. Sorumluluk bölgesinin kuzeyi 3. Tümene, güneyi 11. Tümene verilmiştir. Kolordu, sahil kesimini 3 tabur kadar bir kuvvetle tutmaktadır.

3. Tümen, Alman Albayı Nikolai komutasında dört alaylı (31, 32, 39 ve 64) bir tümendir. Emrinde iki topçu taburu vardır. 11. Tümen ise Kurmay Albay Ahmet Fevzi Bey komutasında, üç Alay (32, 126, 127) ve iki topçu taburundan kurulmuştur.

Kumkale – Yeniköy bölgesinde görevli 31. Alayın 6. Bölük K. 25 Nisan 1915 saat 03:30’da 31. Alay Karargahı’na gönderdiği raporda, birçok geminin boğaza girdiğini bildirmiştir. Tümen Komutanı Albay Nikolai, saat 05:00’de tümene yayınladığı emirle tümeni alarma geçirmiş, birlikleri muharebe düzenine sokmuştur. Çıkarma yapılacağı kesin değildir, hangi bölgelerde çıkarma yapılmakta olduğu, netleşmemiştir ama tümenin tüm birlikleri savaşa hazır hale getirilmiştir.

Düşman donanması 25 Nisan 1915 gecesi saat 04:30’da Küçük ve Büyük Beşige Burunları arasına yerleşmiş ve gün ağarırken saat 05:15 sularında bombardımana başlamıştır. Bombardıman dört saat sürdürülmüştür.

İlk dalga çıkarma birliklerini taşıyan filikalar ancak 10:00 sularında sahile rampa edebildiler. Çıkarmanın ilk dalgasını oluşturan Senegalli askerler tarihi kale kalıntısını ve Kumkale Nahiye merkezini kısa sürede işgal ettiler. Tüm çıkarma unsurları saat 17:30’a kadar sahile indirildiler.

Çıkarmanın ilk dalgasını teşkil eden iki Fransız bölüğüne karşı kaleyi ve köyü savunan 6. Bölük deniz topçusu tarafından tamamen yakılan köyü ve kaleyi göğüs göğüse yapılan süngü muharebeleri ile terk ederek saat 11:30 da Kumkale Nahiyesi mezarlığına çekildi. Öğleye doğru 6. Bölük, 31. alayın 3. Taburundan iki takımla takviye edildi. 13:00 de 31. alayın 3. Taburunun kalan kısmı da cepheye yetişti. Sağ kanadını 6. bölüğe dayayarak Kumkale Köyü ile Orhaniye sırtları çizgisinde mevzilendi. Bu şekilde çıkarma birliklerinin Yeniköy yönündeki ileri hareketi durduruldu..

Akşama doğru 5. Ordu cephesindeki durum açıklığa kavuşmuştu. Müttefiklerin ana kuvvetleri Gelibolu’nun güney sahillerine çıkarılmıştı.. Kumkale’ye yapılan çıkarmanın küçük bir hareket olduğu anlaşılmıştı. 17:30 sonrasında çıkarma durmuş ve çıkan birlikler dar bir alanda sabitlenmişlerdi ve karşılarında takviyeli bir Osmanlı alayı bulunmakta idi.

5. Ordu Komutanlığı’ndan saat 16:00’de 15. Kolorduya gönderilen emir; Eğer bölgenizde ciddi bir çıkarma yoksa ve elinizde verebileceğiniz bir birliğiniz varsa, bir alayı Eceabat’a göndererek Esat Paşa’ya yardım ediniz. Düşman Seddülbahir ve Arıburnu’nda ciddi çıkarmalar yapıyor.” Şeklindedir. Ordu komutanlığı kısa bir süre sonra emrini; “3. Tümen’den bir piyade alayını Esat Paşa’nın emrine girmek üzere Eceabat’a gönderiniz. Sanıyorum ki kolordunun bölgesinde yalnız küçük çıkarmalar olacaktır. Bu durumda, 11. Tümen 3. Tümen’i takviye edebilir.”şeklinde yenilemiştir. Saat 17:00’de 5. Orduya gönderilen Kolordu mesajında; Burada düşman karaya asker çıkarıyor. Denizde birçok taşıt gemisi var. Keza, Bozcaada’nın önünde 7-9 taşıt gemisi bulunuyor. Durum henüz açıklık kazanmamıştır. Bununla beraber, Esat Paşa’ya zor durumda ise 64. alayı verebileceğim.” ifadesi yer alıyordu. 64. Alay, iki taburlu bir alay olup eğitim ve techizat yönünden oldukça yetersiz bir durumdaydı.

Saat 18:00’de Yenişehir’e gelen 3. Tümen K. Albay Nikolai, gece taarruzu ile düşmanın denize dökülmesine karar vermiştir. Ancak hava kararmaya başlamıştır ve bir gece taarruzunun gerektirdiği düzenlemeleri yapmak için yeterli zaman yoktur. Birlik komutanlarına “Kumkale Köyü işgal edilecek. Düşman denize dökülecek.” gibi genel emirler verilmiştir. Hazırlanmış bir taarruz planı da olmadığından birlik bazında ayrıntılı emirler verilememiştir.

Osmanlı karşı taarruzları 25 Nisan 1915 akşamı saat 19:00’da başladı.. Taarruzun merkez kesimi ve Kumkale mezarlığı üzerinden yapılan hücum dalgaları savunmayı çökertmeyi başardı ve köye girildi. Diğer bölüklerin de köye girişiyle birlikte ciddi bir karışıklık oldu. Karanlıkta, dolambaçlı köy yollarında birlikler birbirine karıştı, kimin kime ateş ettiği belli değildi. Kısa sürede köy içindeki birlikler komuta edilemez hale geldiler. Birlik komutanları, köyü ele geçirmek ve düşmanı denize dökmek için birliklerini ileri sürdüler.

Düşmanı denize dökmeküzere üç kez yenilenen taarruzlarda Osmanlı birlikleri ağır kayıplar vermişlerdir. Özellikle subay kayıpları yüksekti. Tümen Komutanlığı 26 Nisan 1915 sabahı saat 10:15’de 39. Alay komutanı Yarbay Nurettin Bey’e, “Fırsat düştükçe düşmana taarruz edilecektir. Her durumda Kumkale’yi elde edecek ve düşmanı geriye atacaksınız.” içerikli bir emir gönderilmiştir. Alay Komutanının saat 14:00 de Tümene gönderdiği raporunda ise;“Alayda Bölük komutanı ve subay kalmamıştır. Şimdilik cephede ve kanatlarda 300 kişiden fazla asker bulunmadığı gibi bu erlerin de 35 saatten beri topçu ateşleri altında dövüşüp çok fazla zaiyat verilmesi dolayısı ile taarruz edecek gücü kalmamıştır.” denilmekte idi. Taarruzlar 39. Alay K. Yarbay Nurettin Bey’in de şehit olmasını müteakip durdurulmuştur.



25-27 NİSAN ANADOLU YAKASI KUMKALE MUHAREBELERİ KAYIPLARI

Ölü Yaralı Kayıp Toplam
OSMANLI
Subay : 7 23 5 45
Er : 460 740 500 1.690
OSMANLI
ORDUSU TOPLAMI: 467 763 505 1.735

FRANSIZ
Subay : 6 10 4 20
Er : 170 471 125 766
FRANSIZ
ORDUSU TOPLAMI: 176 481 129 786


Seddülbahir ve Arıburnu sahillerine çıkan müttefik kuvvetler, şiddetli bir direnme ile karşılaşmışlar, sahillerde çok dar bir köprü başına sıkışmışlardı. General Hamilton, 1. Fransız Tümeni ile bu bölgeyi takviye etme gereğini duymuş, 26 Nisan 1915 sabahı, Fransız Tümeni Komutanı’na, Seddülbahir’e çıkarılacaklarını, gerekli hazırlıkların yapılarak kıyıdaki birliklerin 26-27 Nisan gecesi tahliye edilmesi gerektiğini bildirmiştir. Bu emre göre çekilme gece karanlığında ve sessizlik içinde yapılmıştır.

Akdeniz Seferi Kuvvetler Başkomutanı General Hamilton’un Fransız Kolordusuna verdiği 18 Nisan 1915 tarihli harekat emrinde, “Kumkale-Yenişehir-Menderes Çayı’nın batı kısmının düşmandan temizlenmesi…” emredilmişti. Oysa Fransız birlikleri Yenişehir yönünde ilerleyemediği gibi, belirtilen bölgeyi de düşmandan temizleyememiştir. Aksine, Kumkale sahilinde çok dar bir alanda sıkışan çıkarma birlikleri 25 Nisan akşamından 26 Nisan gece yarısına kadar hayatta kalabilme mücadelesi vermişlerdir.

Bu bağlamda Kumkale sahiline çıkan Fransız Kolordusu, Başkomutanlıktan aldığı görevi yerine getirememiştir. Kumkale muharebesinde zafer Türk askerinin olmuştur.

YÜZBAŞI TAHİR KAVAK EFENDİ’NİN KUMKALE SAVAŞI GÜNLÜĞÜ

Şimdi tarihe mal olmuş bu zaferi yaratan kahramanlardan biri olan dedem Tahir Kumkale’ nin o günleri anlatan el yazısı ile kaleme aldığı günlüğünden birkaç cümleyi sizlerle paylaşmak istiyorum.

“1914 yılı Kasım ayında İstanbul’da teşkil edilen 3ncü Tümeni, 39ncu P. Alayı 1 inci P.Taburuna 2 nci Piyade Bölük Kumandanı olarak atandım. Tümen Kumandanı Alman Albay Nikolay, Alay Kumandanı Kaymakam Erenköylü Nurettin Bey idi. Tabura Binbaşı Ali Hafız Rıza Bey Kumanda ediyordu. Ben katıldığımda Tümen İstanbul Beylerbeyi sırtlarında ordugâhtaydı ve her an için Çanakkale’ye harekete hazır bir vaziyette idi.

1915 Martında Haydarpaşa’dan Gülcemal yolcu gemisi ile ve “ Ey Gaziler yol göründü” marşını bando çalarken ahalinin alkış ve gözyaşları arasında Çanakkale’ye müteveccihen hareket ettik. 3 üncü Tümen Çanakkale’den KUMKALE bölgesine intikal etti. Taburuma KUMKALE’ de Yeniköy bölgesinin savunması verilmişti.

25 Nisan 1915’de düşmanın ilk çıkarma bölgesi olan Çanakkale Anadolu yakası sahilinde sabaha karşı Fransızların ani ve baskın şeklindeki ve gemi toplarının yoğun bombardımanı himayesinde Kumkale’ye çıkarmaları dolayısıyla icra edilen bütün muharebelere bölüğüm ile katıldım. Çok çetin ve göğüs göğüse çetin bir savaştan sonra bizden çok üstün olan düşmanı denize döktük. Süngü süngüye yapılan amansız muharebe 25 Nisan akşamına kadar devam etti. Düşman gecenin karanlığından istifade ederek sağ kalabilen kuvvetleriyle perişan bir halde geri çekildi.

Bütün gün devam eden bu Kumkale muharebesinde 3 üncü Tümen çok zayiat verdi. Subayların büyük bir kısmı şehit oldu. Bazı bölükler de komuta çavuşlara kadar düştü. Bende bu savaşta sağ el, sol el ve sol bacağımdan üç kurşun yarası aldım. Harp Malûliyetim Kumkale Muharebesinde almış olduğum bu yaralar dolayısıyladır. Bu üç yara ile düşmanı denize dökünceye kadar bölüğümüm sevk ve idaresine devam ettim.

Bölüğü bölük üsteğmenine bırakarak tedavi için önce Çanakkale’ye oradan da Kilitbahir Seyyar Asker Hastanesine nakil edildim. Tedavim burada yapılamayınca 27 Nisan’ da yine Gülcemal gemisi ile yalnız geceleri yol almak suretiyle 30 Nisanda İstanbul’a ilk Çanakkale gazileri olarak vasıl olduk. 1 Mayıs 1915 öğleden sonra Sarayburnunda sahile çıkarıldık. Büyük bir istikbâl ile karşılandık. Üstü açık faytonlarla Taksimdeki Fransız hastanesine getirildik. Sabahtan beri Çanakkale Gazilerini alkışlamak için yollara dökülen İstanbul halkının büyük tezahüratına ve sevgi gösterisine şahit olduk. Kalabalıktan ilerleyemedik. Bu arada binalardan çiçek yağmuruna tutulduk.

Fransız kurşunu ile yaralandım. Kaderin bir cilvesi yine Fransız hasta hanesinde 5 aylık bir tedaviden sonra Harp Malûlü oldum. Buna rağmen ısrarlı talebim üzerine yeniden Kumkale’ ye bölüğümün başına döndüm.”

Kolağası Tahir Efendi Çanakkale’deki yararlıklarından dolayı padişah tarafından Gümüş Liyakat Madalyası ile ödüllendirilir. Fakat Balkan dağlarında eşkıya takibi ile başlayan askerlik hizmeti Çanakkale’de bitmez. Çünkü ülke her yandan saldırı altındadır. Bu saldırıyı göğüsleyecek askerleri ise sanıldığı kadar çok değildir.

Harp Malûlü ve muharip sınıfta görev yapamaz raporu olmasına rağmen Tahir Yüzbaşı; Birinci Kanal Harekatı için Sina’da, Birinci Gazze ve İkinci Gazze Harekatlarında Filistin’de, İstiklal Savaşının muhtelif cephelerinde ve en sonunda 1930 Ağrı İsyanının bastırılmasında görev alır. Malûl olması savaşmasını engellemez ama rütbesinin artmasını engeller. Sonunda tam 11 yılı fiilen muharebe meydanlarında geçen ve toplam 30 yıl 2 Ay 15 gün süren askerlik hayatı 1932 tarihinde yarbay rütbesi ile emekli olması ile sona erer.

İstanbul ,Sarıyer/ Rumeli Kavak Hisarlı Tahir Beyin Preveze , Berat, İşkodra, Halep, ve Şam gibi bugün yurtdışında bulunan bölgelerde dünyaya gelen 6 çocuğu İstanbul’a ancak Cumhuriyet ile birlikte gelirler. İşte sizlerin hepinizin ailesinde varolduğuna inandığım bir yaşam kesiti.

Onlar bize bu ülkeyi kanlarıyla ve canlarıyla armağan ettiler armağan ettiler.Bize bu kutsal vatan topraklarını emanet eden bu nesilleri çok iyi tanımak ve anlamak yeni nesillere anlatmak zorundayız.

Şurası bir gerçek ki, diğer birçok zaferimizde olduğu gibi Çanakkale Zaferi gibi bir muhteşem eseri yeni nesillere anlatamadık. Veya anlatmakta geciktik.

Her safhası birer kahramanlık destanı olan Çanakkale Muharebeleri sonunda ;

- Türk milleti yüzyılların verdiği karamsarlığı ve bedbinliği üzerinden attı. Benliğini ve kendine güvenini yeniden kazandı.

- Balkan Harbi yenilgilerinin Türk Milletinin ruhunda yarattığı derin çöküntüyü yok etti. Ordu-Millet olma vasfını bir daha dünyaya ispat etti.

- Türklük şuurundan kaynaklanan kuvvetimizin değeri ve mahiyeti bütün açıklığı ile ortaya çıktı. Milli varlığının tehlikede kalmasına asla tahammül edemeyen milli şuurumuz Osmanlılık tozlarından silkindi, yeniden canlanarak gerçek kimliğini kazandı.

- Küresel güçler Türk milletinin tarihten silinemeyeceğini bir kere daha öğrendi.

Çanakkale Savaşı İstiklâl Harbimizin kazanılmasında da önemli bir rol oynamıştır.

Çanakkale’de karşımıza dünya devleri dikilmişti. Bütün olumsuz şartlara rağmen kazanılan zaferle Atatürk her zaman güvendiği ve inandığı Türk milletinin gücünü bir kere daha denemiş ve milletine olan inancını perçinlemiştir.

Kurtuluş Savaşımızı yaratanların çoğu Çanakkale’nin kahraman müdafileri veya ruhları bu müdafaanın kazandırdığı manevi güçle dopdolu olan genç nesildir. Bu insanların hepsinde “Biz Çanakkale’de yarı dünyayı dize getirmiştik. Harplerimizin bu en mukaddesi olan Kurtuluş Savaşımızda, davalarımızın en haklısı olan var oluş mücadelemizde bütün cihanı mağlup edebiliriz. Mutlaka kazanacağız” inancı vardı.

Çanakkale’nin kazandırdığı bu üstün manevi güç ve bütünlük İstiklâl Harbimizin kazanılmasındaki en önemli etken olmuştur. Bu yüzden Çanakkale; her yönüyle incelenmeli, değerlendirilmeli ve genç kuşaklara anlatılmalıdır.

Anlatılmalıdır ki; Mustafa Kemal’in, Mehmetçiğin ve Türk Milletinin yurdunu savunmak için neler yapabileceği bilinsin…

Anlatılmalıdır ki; Kanla yoğrulmuş bu topraklarda yaşayan ve yaşayacak olan her Türk evlâdının, asla ihmal edilemez görevleri ve ecdadına karşı saygı, minnet ve şükran borcu olduğu bilinsin.

Milletimiz bu savaşa sahip çıkmalıdır ve her taşı, her karış toprağı kanla yoğrulmuş bu kutsal toprakları adeta Kabe’yi tavaf eder gibi ziyaret etmelidir. Şehitlerimizden kanlarından yükselen o havayı teneffüs etmelidir.

Genç nesillerimiz binlerce kilometre öteden gelip burada ölen yabancı askerlerin mezar taşlarında yazılı bulunan “Vatanları için öldüler” ibarelerini okuyup ibretle düşünmelidir. Eğer onların vatanı burası ise bizim vatanımız neresi? Sorusuna cevap aramalıdır.

Gençlerimizin çoğunun Çanakkale verilen mücadeleden haberi yoktur. Çünkü Çanakkale’deki kutsal hazineler ile çocuklarımızın beyinleri doldurulmamıştır. Halbuki Çanakkale Şehitler Diyarı’nın ziyaret edilmesi Türk öğrencilerin tamamı için zorunlu kılınmalı ve bu husus değiştirilemez bir eğitim politikası olmalıydı.

Mehmet Akif Merhuma “Çanakkale Şehitleri “ gibi edebiyat şaheserini hazırlatan bu muhteşem zaferi bize kazandıran aziz şehitlerimizi saygı ile anıyorum.

O kutsal toprakların koynunda ebediyete kadar yatmak için kanlarıyla kendilerine kefen biçen, tertemiz gömleklerinde kendi mübarek kanlarının rengini taşıyarak al bayrağa sarılmış gibi toprağa giren, bize bağımsızlığımızı armağan eden kahraman ceddimin ruhları Şad Olsun.



ÇANAKKALE MUHAREBELERİ KUTLAMA TÖRENLERİ

- Her yıl 18 Mart’ta Çanakkale Deniz Muharebeleri ve 25 Nisan’da Kara Muharebeleri için Çanakkale başta olmak bütün yurtta okullar ve resmi dairelerde anma törenleri tertiplenmektedir.

- Devlet erkanının da katıldığı törenler Çanakkale Valiliği ile Gelibolu’da konuşlanan 2 nci Kolordu Komutanlığının sorumluluğunda Çanakkale muharebelerinin geçtiği bölgelerde yapılmaktadır.

- Her yıl Çanakkale kara muharebelerinin başladığı 25 Nisan günü Anzak Günü olarak kabul edilmiştir. Avustralyadan ve Yeni Zelanda’dan gelen Anzaklar 16- 25 Nisan tarihleri arasında Gelibolu yarımadasında özel kutlama törenleri icra etmektedirler.

- Anzak askerlerinin kutlamalarına paralel olarak bir kaç yıldır 2 nci Kolordu Komutanlığı koordinatörlüğünde 57 nci Alay Yürüyüşleri tertip edilmektedir.

57 inci ALAY YÜRÜYÜŞÜNÜN HİKAYESİ ÖZETLE ŞÖYLEDİR;

25 Nisan 1915; Çanakkale’de kara savaşlarının ilk günüdür. Anzaklar 1500 kişilik bir kuvvetle Arıburnundan çıkarma yaparlar. Karşılarında ise sadece 30 kişilik kıyı gözetleme ve koruma birliği vardır. Düşman askerleri ilerliyor..Kıyıyı savunan çok geniş bir sahile yayılmış olan 27 nci Alay birlikleri ağır kayıplar vermektedir. 19 Tümen K. Yb. Mustafa Kemal Conkbayırına çıktığında düşman askerinin kendisine Türk askerlerinden daha yakın olduğunu görür. Conkbayırı ve Kocaçimentepe hattının ele geçirilmesiyle muharebenin seyrinin değişeceğini görür. Conk bayırının güneyinden geri çekilmekte olan cephanesi kalmamış bir müfreze askeri durdurur ve “Düşmandan kaçılmaz” der . “Cephaneniz yoksa süngünüz var” diyerek derhal askere “süngü tak” emri verip yere yatırtarak mevzi aldırır. Bu durumu gören düşman askeri de duraklar ve onlarda yatarak mevzi alırlar. İşte savaştaki gerçek zafer anı bir komutanlık dehası olarak kazanılan bu andır.

Gerçekten de Türk askerinin süngü takıp mevzi almasıyla düşman kuvvetleri de mevzi alır. Böylece 57 nci Alayın Conkbayırına yerleşmesi için yeterli süre kazanılır. Ve Yarbay Mustafa Kemal karşı hücuma geçmesini istediği 27. Alay’dan geri kalan askerlere ve 57 nci Alaya karşı saldırı için şu emri verir.

“Ben size taarruz etmeyi değil, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında, yerimize başka komutanlar ve kuvvetler gelebilir”

Mehmetçiğin yaptığı karşı hücumla Anzaklar ağır kayıplar verir ve sahil kesimine çekilirler. Ama bu başarılı günün sonunda 57 nci Alay askerlerinin tamamına yakını şehitlik mertebesine ulaşmışlardır.

Ve şimdi her yıl 25 Nisanda sabaha karşı saat 05:00′da Anzaklar yine aynı yere, yani dedelerinin çıkarma yaptığı yere geliyorlar. Bu topraklarda yaşamını kaybetmiş dedelerini anıyor ve tam çıkarmanın başladığı saatte şafak ayini düzenleyip dualar ediyorlar.

Şafak ayini bittikten sonra Avustralya ve Yeni Zelandalılar atalarının 25 Nisan 1915 sabahı yaptıkları gibi yürüyerek Conk bayırına doğru çıkmaya başlıyorlar.

Onların bu çıkışlarına karşı 57 nci Alayın torunları da aynen 25 Nisan 1915’de 57 nci Alayın kahraman askerlerinin yürüdüğü yoldan ilerliyerek düşmanı karşılamaya gidiyorlar.

Çünkü gün Anzak Günü değil, 57 nci Alay günüdür. Bugün kahraman Türk askerimizin günüdür. Dedelerimiz o gece asker çorbası ve hamur kızartması yemiştir. Bizde aynı şeyi yapıyoruz. Asker çorbalarını içip, hamur kızartmalarımızı yiyip, yatmadan önce şehitlerimize türküler yakıyoruz.

25 Nisan sabahı Bigalı köyünde erkenden kalkılır, tıpkı dedelerimizin yedikleri yemekler yenir, başlara kınalar yakılır ve askerlerimizin yürüdüğü on kilometrelik yolda yürümeye başlanır. Tıpkı dedelerinin 57. Alay olarak yürüdüğü saatte, yürüdüğü yolda, aynı patikada…. Herkezin elinde Türk bayrakları vardır. Dualar ve marşlarla kahraman askerler anılır.

Bu yürüyüşe öğrenciler, izciler, halk ve askerler coşku ile katılmaktadır. Katılım her yıl giderek artmaktadır.

Bu yıl, Atatürk’ün 57 ci Alayının bağlı olduğu 19 uncuTümeni kurduğu Tekirdağ‘dan 57 kişi, Çanakkale Deniz Zaferi’nin 97′nci yıldönümü nedeniyle 18 Mart Pazar günü düzenlenen törene katılmak üzere 57′nci Alay Şehitliği’ne yürümüştür. Öğrenciler ve Sivil Toplum Kuruluşu üyelerinden oluşan 57 kişi, 235 kilometrelik yürüyüşe törenle Tekirdağ Valiliği önünden uğurlanmıştır.

Son dört yıldır icra edilen 57 nci Alay yürüyüşlerine Birinci Ordu Komutanları da iştirak etmektedir.


KUMKALE MUHAREBE SAHASI İLE İLGİLİ ÇALIŞMALAR;

1. 2006 yılının 25 Nisanında daha önce hiç tanışmadığım Kumkale’li Salih Şen isimli birinden beni ağır bir dille eleştiren mail aldım. Mektubunda, kendisinin 18 Mart Üniversitesinde memur olarak görev yaptığını, aslen Kumkale’li olduğunu, Kumkale Muharebeleri için çok ciddi araştırmalar yaptığını, devletin Çanakkale Savaşının Anadolu yakasındaki ve bilhassa Kumkale bölgesindeki muharebeleri tamamen yok farzettiğini, şehit kemiklerinin üzerinden araçların geçtiğini, 25 Nisan 1915’de Kumkale’de 1735 zaiyatla düşmanı denize döktüğümüzün hiç hatırlanmadığını, tabyalardaki eski top mevzilerinin harabe halinde olduğunu ve buraları şarhoşların mekan edindiğini, Çanakkale Savaşının yönetildiği Müstahkem Mevki Komutanı Cevat Paşa’nın Hacıpaşa Çiftliğindeki karargah binasının şimdi çöplük halinde bulunduğunu ve diğer pek çok olumsuzluğu belirtiyordu. Sonunda orada bütün bunlar olurken benim nasıl Kumkale soyadı ile başı dik dolaştığımı merak ettiğini söylüyordu. Kibarca, hem Kumkale’li, hem tarih doktoru, hem gazeteci, hem yazar ve hemde kurmay albay olarak bu konuda birşeyler yapmadığım için adeta utanmam gerektiğini vurguluyordu. İsrarla beni bölgeyi görmeye davet ediyordu.

2. Aslında Salih Şen Bey söylemlerinde çok haklıydı. Çünkü gönderdiği resimler olayların gerçekliğini açıklıyordu. Mutlaka gidip bölgeyi görmem lazımdı. 21 Ağustos 2006’da Kumkale Beldesine gittim. Beni hemşehrileri olarak candan kucaklayan Belediye Başkanı Süleyman Erte Bey’i de yanımıza alarak Kumkale araştırmacısı Salih Şen ile birlikte bölgeyi dolaştık. Bu arada 18 Mart Üniversitesinin Kumkale Muharebeleri ile ilgili çalışmalarını öğrenmek için Türk Askeri Tarih Komisyonu Genel Kurulunda birlikte çalıştığımız üniversitenin kurucu rektörü arkadaşım Prof. Dr. Mete Tunçoku ile görüşerek üniversitenin faaliyetleri hakkında bilgi aldım. Üniversitenin bu işe daha sıkı eğilmesinin gerekliliğini gördüm ve Tarih Bölümü ilgilileriyle konuyu tartıştık.

Kumkale bölgesindeki gezimi 31 Ağustos 2006’da ÖNCE VATAN gazetesindeki köşemde bol resimli olarak beş gün süren bir yazı dizisi ile kamuoyu ile paylaştım.
( EK-2 : Kumkale Beldesi ve Kumkale Muharebe Sahasında Bir Gezi)
http://www.kumkale.net/yazi.asp?id=1095

3. 18 Mart Üniversitesi Tarih Bölüm Başkanlığının koordinatörlüğünde, Kumkale Beldesi Belediye Başkanlığı imkanları kullanılarak, Çanakkale Boğazı Kumkale Methal Liman Grup Komutanlığının da destekleri ile 92 yıl sonra ilk defa 25 Nisan 2007’de Kumkale Şehitleri için Birinci Anma Töreni icra edildi.

Kumkale belde halkının büyük bir çoşku ile katıldığı bu törenler tam 92 yıl gecikme ile yapılmıştı. Bu tarihi olaya tanık olmak ve töreni belgelemek üzere televizyon yapımcısı oğlum Orkun Kumkale ile birlikte hazırladığımız basit senaryoya uygun olarak “Kumkale Muharebelerinin 92 nci Yılında Kumkale Şehitleri Birinci AnmaTöreni” başlıklı bir belgesel hazırladık. Belgeselde sadece tören görüntüleri değil, Çanakkale Savaşının Anadolu yakası muharebelerinin bütün unutulmuş ögelerinin çarpıcı örneklerine de yer verilerek bu konuda yapılması gereken bazı hususlar özet olarak vurgulanmıştır. (Bakınız EK-3: 92 nci Yılında Çanakkale Kumkale Şehitleri Birinci Anma Töreni Belgeseli (CD)

http://www.canakkaletr.com/canakkale-kumkale-sehitligi-belgeseli.html,

http://orkunkumkale.weebly.com/kisa-filmlerim.html

25 Nisan 2007 törenlerinde 18 Mart Üniversitesi Tarih Bölüm Başkanı Prof. Dr. Zerrin Günal tarafından verilen “KUMKALE MUHAREBELERİ 25-27 Nisan 1915”konulu sunum EK-4 olarak verilmiştir.

4. Birincisi 2007 yılında yapılan Kumkale Şehitleri Anma Törenleri her yıl daha büyük bir çoşku ve daha fazla katılımla devam etmektedir. Bu yıl bu törenlerin altıncısı düzenlenmiştir. 2009 yılından itibaren törenler Kumkale Bölgesindeki Topçu Şehitliğinden başlatılmıştır. Kumkale Kale kapısından düşmanın denize döküldüğü yere kadar bayrak ve meşalelerle Kumkale Marşı eşliğinde yapılan yürüyüşle ve deniz kıyısında Deniz Tören mangasının saygı atışıyla törenler son bulmaktadır. Yine 2009 yılından itibaren Kumkale şehitlerinin isim plaketleri belediye meclisinin aldığı kararla bu törenlerde belde sokaklarına takılmaya başlanmıştır. ( Bakınız, EK-5 : 25 Nisan 2009 yılı törenleri münasebeti ile BİLDİRİ-YORUM sitesinde yayınladığım yazı ve Kumkale beldesi sokaklarına şehit subayların isim plaketlerinin takılma töreni resimleri)

5. Çanakkale Muharebelerinde Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanlığı Karargahı olarak kullanılan, bilahare yangınla harap hale gelen Hacıpaşa Çiftliğinin durumuna hazırladığım belgeselde değinmiştim. Bu çiftliğin çöplük görünümünde olduğunu belirten iki makale EK-6 olarak sunulmuştur.

http://www.gallipoli-1915.org/hacipasa.makale.htm, http://v3.arkitera.com/h26140-bir-tarih-ayibi-daha.htmlyer

18 Mart Üniversitesi konuyu sahiplenmiştir. Üniversite kampüsü mücavir alanı içinde yer alan Hacıpaşa Çiftliği bölgesi temizlenmiş, yeniden düzenlenmiştir. Bölgeye Çanakkale Boğazının her tarafından görülecek şekilde 20 metrelik bir bayrak direği dikilerek törenle bir daha inmemek üzere 54 metrekarelik birTürk Bayrağı çekilmiştir. Şimdi Çanakkale Muharebe sahasının büyük kısmının göründüğü bu bölgede müze tarzında bir gözlemevi yapılması düşünülmektedir.

Bayrak çekme törenine ait video film ve fotoğraflar EK-7 olarak sunulmuştur.

6. Uğur Dündar’ın ARENA proğramının bölgeye gelerek yollarda üzerinden araçların geçtiği açıktaki şehit kemiklerini gündeme getirmesini müteakip Çanakkale Valiliği tarafından yollardaki bütün şehit kemikleri itina ile toplanmıştır. Şehitlerimizin 92 yıl sahipsiz kalan kemikleri bilahare tanzim edileceği bildirilen eski Kumkale Nahiyesi mezarlığına gömülmüştür.

(Bakınız, EK-8 :Eski Kumkale Mezarlığı ve yollardaki sahipsiz şehit kemiklerinin resimleri)

7. 2006 yılında gördüğüm ve 2007 yılında belgesel ile kanıtladığım Çanakkale Savaşları Anadolu yakasındaki unutulmuşluğun giderilmesinin ancak devlet eliyle planlı ve proğramlı çalışmalarla yapılabileceğine inanıyordum.

Bu maksatla hazırladığım dilekçeyi 13 Kasım 2007’de Milli Parklar oluşturulması konusunun kanunen sorumlusu olan Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’na gönderdim. Bu konudaki çalışmalarda gönüllü olarak görev almaya hazır olduğumu da belirttiğim bu dilekçenin arkasına hazırladığım “Kumkale Şehitleri Birinci Anma Töreni” belgeselinin CD’sini de ekledim. (Bakınız, EK- 9: Veysel Eroğlu’na gönderilen dilekçe)

Konu hakkında bilgi vermek için dilekçenin aynisini Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliğine de gönderdim. Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliğinden yazı ile konuyu takip ettiklerine dair cevap aldım. Dilekçemin bakanlıktaki akibetini de bakanın basın müşaviri olan Fatih Bayhan Bey vasıtasıyla yakından takip ettim.

8. Bugün bu çalışmaların başlamasının üzerinden altı yıl geçmiştir. Görüldüğü gibi daima yavaş işleyen devlet mekanizması oldukça iyi çalışmış ve sıfırdan başlayarak önemli aşamalar kaydedilmiştir. Sonunda geçte kalsak devletin şehitlerimize sahip çıkması sağlanmıştır. Bu konudaki en son gelişme 22 Mart 2012 tarihinde yeniden tanzim edilerek halkın ziyaretine açılan eski Kumkale Mezarlığında yapılan törende Çanakkale Valisi Güngör Azim Tuna’nın yaptığı konuşmadır.

Vali Tuna; devletin Çanakkale Şavaşının unutulmuş Anadolu yakasının da savaşın 2015’de yapılacak törenlerine kadar aynen Gelibolu Yarımadasındakine benzer hale getireceğini vurgulamıştır. Yani benim dilekçemde yapılmasını teklif ettiğim her şeyin süratle gerçekleşeceğini belirtmiştir. Çabalarımızın karşılığını aldığımızı ispatlayan Vali Tuna’nın Çanakkale Valiliği resmi internet sitesinde yer alan konuşması aynen şöyledir;

“Kültür milletlerin hep birlikte tesis ettikleri bir unsurdur. Bu nedenle de aynı zamanda milletlerin ortak hafızasıdır kültür. Kültürüyle bağı kopmuş milletlerin kökleriyle de bağı kopmuş demektir. Bu durum ise milletlerin ruhunu ve kimliğini kaybetmelerine ve kendilerine yabancılaşmalarına neden olur. Geçmişle geleceğimiz arasındaki köprüyü kültürel değerlerimiz kurar ve gelecek nesillere milli değerlerin aktarımını sağlar.

Bugün bizi burada bir araya getiren de yine bir kültür değerimiz olan tarihî mezarlıklardan birisi olan Kumkale Mezarlığı’dır. Dolayısıyla kültürümüz bundan da anlaşılacağı üzere milletimizi bir araya getiren bir arada tutan temel unsurlardan birisidir.

Kumkale Tarihî Türk Mezarlığı yıllarca bakımsız, metruk bir görünümdeydi. Hem insan eliyle yapılan tahribat, hem tabiatın tahribatı hem de Çanakkale Savaşı’nın neden olduğu tahribatla çok kötü bir duruma düşmüş, taşları kırılmış ve çalınmıştır. Bu kabul edilebilir bir durum değildir elbette. Bu nedenle Valiliğimizin hazırladığı proje ile bu mezarlık metruk durumundan kurtarılmış, kırık taşlar tamir edilmiş, her bir taş ayrı ayrı okunmuş ve envanteri çıkarılmıştır. Böylece mezarlıktaki her bir taşın artık bir kimliği olmuştur.

Bu çalışmanın bir başka yönü daha vardır. 25 Nisan 1915′te Kumkale’ye asker çıkaran Fransızlara karşı mücadele eden askerlerimiz yoğun bombardıman nedeniyle hayatta kalmak için bu mezarlığa sığınmış, mezarlık içinde siper ve mevziler hazırlamış ve buradan çarpışmalara devam etmiştir. Yoğun çarpışmalarda birçok askerimiz bu mevzilerde şehit olmuştur.

Belki de Çanakkale Türküsü’ndeki “ölmeden mezara koydular” sözü en çok burası için geçerlidir. Kumkale Muharebesi’nde şehit olan askerlerimiz için henüz maalesef bir şehitlik yapılamamıştır. Bu çalışma ile en azından Kumkale’de şehit olan askerlerimizin adlarının yazılı olduğu bir tabelayı mevzilere yerleştirerek ilk defa şehitlerimizin adları çarpıştıkları ve şehit oldukları yere yazılmış oldu. Yine ilk defa Kumkale Muharebesi’nin geçtiği alanlarda Türk bayrağını göndere çekerek, burada da şehit verdiğimizin bir nişanesi olarak bayrağımız ebediyen dalgalanacaktır.

Çanakkale Savaşı’nın 100. yılında Orhaniye Tabyasının ve çevresinin düzenlenerek, bu bölgeye Abide’nin tam karşında şehitlerimize yakışır bir şehitlik yapılıp, bir de bayrak çekilerek Çanakkale Geçilmez ibaresi boğaza giren herkesçe net olarak anlaşılacaktır. Yine Çanakkale Savaşı’nda kullanılan gazi topların durumu da şu an için kabul edilebilir değildir. Hem toprak altındaki toplarımızın hem de Erenköy altındaki toplarımız yapılacak çalışmalarla kısa süre içinde geçmişimize, tarihimize ve milletimize yakışır bir hale getirilecektir.

Anadolu yakasının yerli ve yabancı misafirler tarafından gezilmesini sağlamak için bu bölgede bir çok görülebilir alanlar, gezilebilir alanlar oluşturmamız gereklidir. Güzelyalı’dan devam eden yola işlerlik kazandırarak bir güzergah oluşturacağız. Bu güzergahta hem antik dönem hem Türk dönemi eserlerin bir arada görülmesi sağlanacaktır.

Bu güzergahta Güzelyalı’dan itibaren Nusret Mayın Gemisinin döktüğü mayınları korumakla görevli Erenköy Grubu toplarını, Topçam Tabyası, Halileli Şehitliği, Kumkale Limanı, İntepe Topçu Bataryası Şehitliği, Kumkale, Tarihî Türk Mezarlığı, Orhaniye Tabyası, Yenişehir Köyü’ne ulaşılacak oradan Truva ve Tevfikiye’ geçilecektir. Ayrıca Bu bölgede antik döneme ait tümülüsler de bu gezi kapsamı içinde değerlendirilecektir. Yine Kumkale-Tevfikiye-Truva üçgeninde bir entegrasyon çerçevesinde turistlerin bisikletlerle gezebilecekleri güzergahlar da hazırlanacaktır.

Bu durum bir çok yerde mümkün olmayan bir zenginliktir. Hem antik kültürel değerler, hem Türk-islam dönemi kültürel değerleri hem de harp tarihi açısından değerleri bir arada görmek büyük ayrıcalık sağlamaktadır Kumkale’ye. Bu şekilde yıllarca çok da ilgi görmeyen Anadolu yakası turizm açısından bir hareketliliğe kavuşacak ve bu bölgede tarım dışında turizm de halkın geçim kaynaklarından birisi olacaktır. Bu aynı zamanda gençlerimiz içinde buralarda yeni iş alanları açacaktır. Ben bir kez daha bu vesileyle bu oluşumda emeği geçen öğretim üyelerimizi tebrik eder, selam ve sevgiler sunarım”

9. Bugün Türk Deniz Kuvvetleri birliklerinin konuşlandığı sahildeki tarihi Kumkale Kalesi büyük ölçüde ayakta durmaktadır. Fakat kalenin de içinde olduğu eski Kumkale Nahiyesi 25 Nisan 1915 günü Fransız donanmasının yoğun ateşi ile tamamen tahrip edilerek oturulamaz hale gelmiştir. Şimdiki Kumkale Beldesi sahildeki eski Kumkale nahiyesinden 5 km içeride Nasırlık mevkiinde 1928 tarihinde aslen Kumkaleli olan Mehmet Çavuş tarafından yeniden kurulmuştur.

Tahta atın içine saklanmış askerler tarafından ele geçirilen tarihi TRUVA antik kenti harabeleri belde sınırları içindedir ve belde merkezine sadece 1Km. uzaklıktadır. Bölgeye gerçek olup olmadığı tam olarak bilinmeyen Güzel Helen hikayesinin geçtiği taş yığınlarını ve sembolik tahta at heykelini görmeğe her yıl binlerce kişi gelmektedir. Fakat gelenlerin hiç birinin aklına bir km. uzaklıkta bulunan 14 şehidimiz adına yaptırılan şehitliği ziyaret etmek ve onlar için fatiha okumak gelmemektedir. Bu husus tamamen eğitim ve tanıtım noksanlığıdır.

Bugün Kumkale belde halkı Kumkale şehitlerini sahiplenmiştir. Devlet imkanı ile muharebenin yüzüncü yılına yetiştirilecek tesisler ile birlikte bu bölgenin yerli ve yabancı turistlerin yoğun ilgisi ile karşı karşıya kalması kaçınılmazdır. Kanaatimce bölgede yer alacak kültür yapılarının işletilmesi, bakım ve idamelerinin sağlanması, Kumkale yöresel kültürünün yaşatılması bugün olduğu gibi birkaç kişinin özel çabaları ile mümkün olamayacaktır. Hizmetlerin teşkilatlı bir yapı tarafından karşılanması kaçınılmazdır. Bu maksatla en kısa sürede oluşturulacak bir vakıf kurumu ile Kumkale kültür eserlerine sahip çıkılması gerekmektedir. Bu konuda eski Kumkale Köyü Muhtarı ve Kumkale araştırmacısı İris Otelin sahibi Yüksel Ergen Bey’e ve Kumkale Belediye Başkanı Süleyman Erte Bey’e önemli görevler düşmektedir. Önümüzdeki süreçte bu çalışmalara şahit olacağımızı değerlendiriyorum.

Sonuç olarak; unutulmuş atalarımıza sahip çıkarak başta ben olmak üzere bu çalışmalarda katkısı olan herkesi uyaran ve çalışmaların her safhasında büyük emeği bulunan Kumkale Muharebeleri araştırmacısı Salih Şen Beye teşekkür etmek istiyorum. Bu yağız Anadolu genci; tahsil, rütbe ve makam sahibi olunmadan da bu ülkeye nasıl hizmet edilebileceğinin en güzel örneğini vermiştir. İnanıyorum ki sayesinde 92 yıl sonra yeniden hatırlanan Kumkale şehitlerinin kendisine minnet borcu bulunmaktadır.

Sayın Salih Şen ile birlikte iki dönemdir Kumkale Belediye Başkanlığını yürüten Sayın Süleyman Erte Bey’de bu başarılı sürece yaptığı değerli katkılar dolayısıyla her türlü takdiri hak etmiştir. Kumkale şehitlerinin Başkan Süleyman Erte Beye de minnet borcu bulunmaktadır. Kumkale halkı, atalarının hatırasını yaşatan bu iki inançlı ve azimli evladının hizmetlerini hiç unutmayacaktır.15 Nisan 2012

Dr. Tahir Tamer Kumkale

EKLER:

EK-1 : KUMKALE BELDESİ VE KUMKALE MUHAREBESAHASINDA BİR GEZİ (31.8. 2006’da ÖNCE VATAN gazetesinde yayınlanan makale ve bölgenin 25 Nisan 2007’deki durumunun fotoğrafları)

EK-2 : DR. TAHİR TAMER KUMKALE TARAFINDAN HAZIRLANAN “25 NİSAN 2007, 92 nci YILINDA ÇANAKKALE KUMKALE ŞEHİTLERİ BİRİNCİ ANMA TÖRENİ” (CD)’si İLE TÖREN RESİMLERİ

EK-3 : 25 NİSAN 2007 KUMKALE ŞEHİTLERİ BİRİNCİ ANMA TÖRENİNDE 18 MART Ü. TARİH BÖLÜM BAŞKANI SAYIN PROF.DR. ZERRİN GÜNAL’IN “KUMKALE MUHAREBELERİ” BAŞLIKLI SUNUMU

EK-4 : 25 NİSAN 2009 KUMKALE ŞEHİTLERİNİN ÜÇÜNCÜ ANMA TÖRENLERİ MÜNASEBETİYLE BİLDİRİ-YORUM SİTESİNDE YAYINLANAN YAZIM (http://www.kumkale.net/yazi.asp?id=606 ) ve KUMKALE BELDESİ SOKAKLARINA 1915 KUMKALE ŞEHİTLERİNİN İSİM PLAKETLERİNİN TAKILMA TÖRENİNDEN GÖRÜNTÜLER

EK-5 : 18 MART 1915 ÇANAKKALE DENİZ ZAFERİNDE ÇANAKKALE MÜSTAHKEM MEVKİİ KOMUTANLIĞI KARARGAHI OLAN HACIPAŞA ÇİFTLİĞİ ÇÖPLÜK OLDU ( Makaleler)

EK-6 : YENİDEN DÜZENLENEN ÇANAKKALE MÜSTAHKEM MEVKİİ KOMUTANLIĞI KARARGAHININ BULUNDUĞU HACIPAŞA ÇİFLİĞİ BÖLGESİNE TÜRK BAYRAĞI DİKİLMESİ

EK-7 : YENİDEN DÜZENLENEN ESKİ KUMKALE NAHİYESİ MEZARLIĞI VE KUMKALE SAHİLİNE GİDEN YOLLARDAKİ SAHİPSİZ ŞEHİT KEMİKLERİNİN FOTOĞRAFLARI

EK-8 : ÇANAKKALE SAVAŞININ ANADOLU YAKASI MUHAREBELERİ İÇİN YAPILMASI GEREKENLER HAKKINDA DR. TAHİR TAMER KUMKALE’NİN 13.11. 2007’DE CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL İLE ÇEVRE VE ORMAN BAKANI SAYIN VEYSEL EROĞLU’NA GÖNDERDİĞİ MEKTUP

EK-9 : 22 MART 2012’DE YENİDEN TANZİM EDİLEN ESKİ KUMKALE NAHİYESİ MEZARLIĞININ HALKIN ZİYARETİNE AÇILDIĞI GÜN YAPILAN TÖRENDE ÇANAKKALE VALİSİ SAYIN GÜNGÖR AZİM TUNA’NIN YAPTIĞI KONUŞMA (Basından seçilen yazı ve resimler)

EK-10 : KUMKALE MARŞI

******************************************************************

EK-1 :KUMKALE BELDESİ VE KUMKALE MUHAREBESAHASINDA BİR GEZİ (31 Ağustos 2006’da ÖNCE VATAN gazetesinde yayınlanan makale ve bölgenin 25 Nisan 2007’deki durumunu gösteren fotoğraflar)

—————————————————————————————————————————————

KUMKALE BELDESİ ve KUMKALE MUHAREBE SAHASINDA BİR GEZİ

Yurt toprağı! Sana her şey feda olsun. Kutlu olan sensin. Hepimiz senin için fedaiyiz. Fakat sen Türk milletini ebedi hayatta yaşatmak için feyizli kalacaksın. Türk toprağı! Sen, seni seven Türk milletinin mezarı değilsin. Türk milleti için yaratıcılığını göster. Gazi Mustafa Kemâl Atatürk (1925)

KUMKALE, Çanakkale iline bağlı 2500 nüfuslu çok küçük, insanları tarımla geçinen bir beldenin adı. Anadoluda bulunan onbinlerce beldenin isimi bilinmezken Kumkale en fazla aşina olunan isimlerden biri. Geçen hafta Kumkale savaş tarihini araştıran değerli dostum, kardeşim tarih araştırmacısı Salih Şen’in davetlisi olarak Kumkale’de idim.

Aslen Kumkale’li olan ve 18 Mart Üniversitesi’nde görev yapan Salih Şen uzun bir süredir 1915 Kumkale Muharebeleri üzerinde çok ciddi araştırmalar yapıyor. Bölgeyi çok iyi tanıyor. Çanakkale Savaşı deyince sadece Gelibolu yarımadasındaki muharebelerin akla geldiğini, oysa Kumkale bölgesinde de çok çetin ve başarılı muharebelerin yapıldığını, yöneticilerin olmasa bile tarihçilerin Kumkale’ye eğilmeleri gerektiğini savunuyor.

Ben herkesin önceden tahmin ettiği ve bana sorduğu gibi Çanakkale’li ve özellikle Kumkale’li değilim. Ama adını taşıdığım dedem Kaymakam( Yarbay) Tahir Bey’in bu bölgedeki muharebelerde yaralanarak “Muharip Gazilik” ünvanı kazanması ailemizin şerefle taşıdığı Kumkale soyadını almasında büyük etkendir. Bu bakımdan Kumkaleli olmamama rağmen Kumkale soyadını taşımaktan her zaman gurur duymuşumdur. “kumkale. Net” isimli internet sitemde tam altı yıldır okuyucularımı “Kumkale marşı” ile karşılamak da bana büyük haz veriyor.

Salih Şen, soyadımdan beni buldu. Askeri Tarih Komisyonu üyeliği görevim dolayısıya kendisine yardımcı olabileceğimi vurgulayarak beni israrla Kumkale’ye davet etti. Hem aileme adını veren bölgeyi ve insanlarını yakından tanımak, Kumkale’li kardeşlerimle sohbet etmek, en kısa sürede çıkarmayı düşündüğüm Kumkale Muharebeleri konulu kitabım için yapacağım alan çalışmalarının ön keşfini yapmak amacıyla bu daveti içtenlikle kabul ettim. Bu vesile ile Çanakkale 18 Mart Üniversitesi kurucu rektörü arkadaşım Prof. Dr. Mete Tunçoku ile de görüşmeyi ve yönettiği “Atatürk ve Çanakkale Savaşları Araştırma Merkezi” çalışmaları hakkında genel bir bilgi almayı düşündüm.

Çanakkale Üniversitesinin şehre ve boğaza tepeden bakan muhteşem tesislerini kısa sürede dolaşarak Üniversitenin hem kendini ve hem de şehri geliştirdiğine ikna oldum. Mete Tunçoku hocamla üniversitenin ilk kampüsü olan şehir içindeki Eğitim Fakültesindeki odasında görüşüp çalışmaları hakkında bilgi aldım.

Atatürk ve Çanakkale Savaşları Araştırma Merkezi; Atatürk’ün asker, devlet adamı ve inkılapçı kişiliği ile önderliğini araştırmak, Çanakkale Savaşlarında Atatürk’ün cephelerde kazandığı kesin zaferle tarih sahnesine doğmasını ve milli mücadele için ilk ışık olmasını vurgulamak, Çanakkale Savaşları ile ilgili Türkçe ve diğer dillerde yazılmış belgeleri toplayarak değerlendirmek ve arşivlemek, Atatürk ve Çanakkale Savaşlarının belgelerini uluslararası platforma taşımak, Çanakkale Savaşlarını ve Zaferini, genç nesillere tüm yönleriyle anlatmak, Çanakkale Savaş Alanları ve Şehitlikleri gençlerimizin yerinde görmeleri, ve incelemelerini sağlamak, Dünya Devletlerinin ve Türkiye’nin içinde bulunduğu o günkü durum göz önüne alınmak suretiyle zaferin ne şartlar altında gerçekleştirildiğini kavratmak, Atatürk ve Çanakkale Savaşları ile ilgili yurt içinde ve yurt dışındaki üniversitelerle bilimsel işbirliği yapmak amacı ile oluşturulmuş bir birim. Şimdiden çok zengin bir arşiv ve kütüphane oluşturmuşlar. Büyük bir şevk ile çalışıyorlar..

Bir ayı aşkın bir süredir Çanakkalede bulunan ve Habertürk televizyonunda ” “Çanakkale tarihi ve mutfağı” konulu Süleyman’s proğramını hazırlayan değerli kardeşim Süleyman Alnıtemiz’inde bana katılması ile Salih Şen’in rehberliğinde Kumkale bölgesini karış karış gezdik. Gezimizde Kumkale Belediye Başkanı Süleyman Erte Bey’de bize refakat etti.

Bugün bir deniz birliğimizin konuşlandığı Kumkale kalesini, muharebelerden sonra tamamen yıkılarak oturulamaz hale geldiği için terkedilen sahildeki eski Kumkale köyü harabelerini, Kumkale kalesini terk ederek hemen güneyindeki köy mezarlığının bulunduğu sırtlarda çok kanlı muharebelerle bölgeyi savunduğumuz yerdeki kendi haline terkettiğimiz edcad mezarlarını, şimdi ihtiyaç olmadığı için boşaltılan kıyı topçu mevzilerini, şehit olan 14 topçu erinin mezarının bulunduğu bölgedeki tek “Kumkale Şehitleri” mezarlığını, Kumkale balıkçı barınağı bölgesinde yer alan ve bugün sarhoşların ve piknikçilerin mekanı haline gelen sahil topçu mevzilerini, kendi kaderine terk edilmiş şehit mezarlarını, her tarafından şehit kemikleri fışkıran terkedilmiş harabeleri gezdik. Salih Şen ve beldesine sahip çıkmaya çalışan gayretli Belediye Başkanı Süleymen beyden doyurucu bilgiler aldık.

Gelibolu Yarımadasında şehit ve gazilerimizin şanına yakışır pek çok gözle görünür eser bırakılmasına rağmen Çanakkale muharebelerinde çok önemli görevler icra edilen bu bölgenin tamamen ihmal edildiğini görerek kahroldum. Şehitlerin ruhlarının çevremde dolaştığını ve derin bir teessür içinde bulunduğumu farkederek titredim. 91 yıl önce atalarımın tarih yazdığı bölgenin içler acısı halini görerek böyle bir tarih hazinesinden çocuklarımızın yetişmesinde istifade etmediğimizi düşünerek üzüldüm.

Aslında üzülmek bir işe yaramıyordu. Burası için bir şeyler yapılmalıydı. İlgililer ve yetkililer haberdar edilmeli, bu bölge tarihi değerlerimize yakışır bir hale getirilmeliydi. Bu açıdan hepimize düşen görevler olduğunun bilincindeyim. Ben bana düşeni muharebelerin kitabını yazarak yerine getirmeye çalışacağım. Ayrıca her yerde ve bulduğum her platformda fahri bir Kumkale’li olarak bölgeyi anlatacağım. İnşallah ilgili ve yetkililerimizi uyarma görevini başarırırz ve bölgeye sahip çıkmasını sağlarız.

Bu cennet bölgenin dünya tarihi açısından değerinin yeterince anlaşılamamış ve dünya tarih turizmi açısından yeterince değerlendirilememiş olduğunu görmem inanın içimi sızlattı. Dünyanın en eski yerleşim birimlerinden biri olan Truva şehri harabeleri de Kumkale beldesi sınırları içindedir. Bölge tamamen sit alanıdır. Yüzlerce yıl kazılsa bitmeyecek tarih hazineleri le doludur. Kuzeyin çukurovası olarak isimlendirebileceğim mümbit Kumkale ovasının her köşesinden tarih ve doğal güzellikler fışkırmaktadır.

Bölgeye sahip çıkılması ve tanıtılması işi, bugün geçimini büyük ölçüde domates üretiminden elde eden bir küçük beldenin sakinlerine bırakılmamalıdır.

Bugün Çanakkale Boğazına Ege’den giriş yapan gemiler surları yıkılmasına rağmen ana gövdesi ayakta duran Kumkale Kalesi tarafından karşılanır. Anadolu yakasındaki Kumkale Kalesi, Gelibolu Yarımadasındaki Seddülbahir Kalesi ile birlikte Çanakkale boğaz güvenliğini sağlamak makdadıyla Sultan 4 üncü Mehmet’in annesi Hatice Turhan Sultan tarafından 17 nci yüzyıl ortalarında inşa edilmiştir. Her iki kale de Girit savaşı esnasında Venedik deniz saldırılarına karşı başarıyla karşı koymuşlardır. Kale esas görevini 25 Nisan 1915 Çanakkale Muharebeleri esnasında yapmıştır. Çanakkale anıtının bulunduğu Morto koyunun tam karşısındaki bu kalede çok kanlı çatışmalar olmuştur. 25 Nisan 1915′te bölgeye çıkan Fransız birlikleri göğüs gögüse muharebelerle denize dökülmüştür. Burada bir günde verdiğimiz 1735 şehit ve yaralımız bu bölgeden çıkarma yapılmasını önlemiştir.

Çanakkale de Kumkale muharebeleri gerçek bir askerlik destanıdır. Aynen Sakarya Meydan Muharebesi benzeri burada da subay zaiyatı ortalamanın çok üzerindedir. Bu son derece elverişli çıkarma plajlarında çok çetin bir direnme ile karşılaşan düşman bir daha ayni bölgeden taarruza cesaret edememiştir.

Biliyoruz ki Anadolu’yu gerçek Türk vatanı yapan en önemli yapı taşlarından biride Çanakkale Zaferi’ dir. Her Türk ailesinde mutlaka bir Çanakkale şehidi veya gazisi vardır. Her 18 Mart günü bu kutsal topraklar için kanını ve canını veren aziz büyüklerimizi gururla yad ederiz. Şimdi tarihe mal olmuş bu zaferi yaratan kahramanlardan biri olan ve o tarihte Kolağası( Ön yüzbaşı) rütbesinde bulunan dedem Tahir Kumkale’ nin o günleri anlatan el yazısı ile kaleme aldığı günlüğünden birkaç cümleyi sizlerle paylaşmak istiyorum.

” 1914 yılı Kasım ayında İstanbul’da teşkil edilen 3ncü Tümeni, 39ncu P. Alayı 1 inci P.Taburuna 2 nci Piyade Bölük Kumandanı olarak atandım. Tümen Kumandanı Alman Albay Nikolay, Alay Kumandanı Kaymakam Erenköylü Nurettin Bey idi. Tabura Binbaşı Ali Hafız Rıza Bey Kumanda ediyordu. Ben katıldığımda Tümen Beylerbeyi sırtlarında ve her an için Çanakkale’ye harekete hazır bir vaziyette idi.

1915 Martında Haydarpaşa’dan Gülcemal yolcu gemisi ile ve ” Ey Gaziler yol göründü” marşını bando çalarken ahalinin alkış ve gözyaşları arasında Çanakkale’ye müteveccihen hareket ettik. 3 üncü Tümen Çanakkale’den KUMKALE bölgesine intikal etti. Taburuma KUMKALE’ de Yeniköy bölgesinin savunması verilmişti.

25 Nisan 1915′de düşmanın ilk çıkarma bölgesi olan Çanakkale Anadolu yakası sahilinde sabaha karşı Fransızların ani ve baskın şeklindeki ve gemi toplarının yoğun bombardımanı himayesinde Kumkale’ye çıkarmaları dolayısıyla icra edilen bütün muharebelere bölüğüm ile katıldım. Çok çetin ve göğüs göğüse zorlu bir savaştan sonra bizden çok üstün olan düşmanı denize döktük. Süngü süngüye yapılan amansız muharebe 25 Nisan akşamına kadar devam etti. Düşman gecenin karanlığından istifade ederek sağ kalabilen kuvvetleriyle perişan bir halde geri çekildi.

Bütün gün devam eden bu Kumkale muharebesinde 3 üncü Tümen çok zayiat verdi. Subayların büyük bir kısmı şehit oldu. Bazı bölükler de komuta çavuşlara kadar düştü. Bende bu savaşta sağ el, sol el ve sol bacağımdan üç kurşun yarası aldım. Harp malûliyetim Kumkale muharebesinde almış olduğum bu yaralar dolayısıyladır. Bu üç yara ile düşmanı denize dökünceye kadar bölüğümüm sevk ve idaresine devam ettim.

Bölüğü bölük üsteğmenine bırakarak tedavi için önce Çanakkale’ye oradan da Kilitbahir Seyyar Asker Hastanesine nakil edildim. Tedavim burada yapılamayınca 27 Nisan’ da yine Gülcemal gemisi ile yalnız geceleri yol almak suretiyle 30 Nisan’da İstanbul’a ilk Çanakkale gazileri olarak vasıl olduk. 1 Mayıs 1915 öğleden sonra Sarayburnunda sahile çıkarıldık. Büyük bir istikbâl ile karşılandık. Üstü açık faytonlarla Taksimdeki Fransız hastahanesine getirildik. Sabahtan beri Çanakkale gazilerini alkışlamak için yollara dökülen İstanbul halkının büyük tezahüratına ve sevgi gösterisine şahit olduk. Kalabalıktan ilerleyemedik. Bu arada binalardan çiçek yağmuruna tutulduk.

Fransız kurşunu ile yaralandım. Kaderin bir cilvesi yine Fransız hastahanesinde 5 aylık bir tedaviden sonra Harp Malûlü oldum. Buna rağmen ısrarlı talebim üzerine yeniden Kumkale’ ye bölüğümün başına döndüm.”

Kolağası Tahir Efendi Çanakkale’deki başarılarından dolayı Padişah tarafından Gümüş Liyakat Madalyası ile ödüllendirilir. Fakat Balkan dağlarında eşkıya takibi ile başlayan askerlik hizmeti Çanakkale’de bitmez. Çünkü ülke her yandan saldırı altındadır. Bu saldırıyı göğüsleyecek askerleri ise sanıldığı kadar çok değildir.

Harp Malûlü ve muharip sınıfta görev yapamaz raporu olmasına rağmen Tahir Yüzbaşı; Birinci Kanal Harekatı için Sina’da, Birinci Gazze ve İkinci Gazze Harekatlarında Filistin’de, İstiklal Savaşının muhtelif cephelerinde ve en sonunda Ağrı isyanının bastırılmasında görev alır. Harp malûlü olması savaşmasını engellemez ama rütbesinin artmasını engeller. Sonunda tam 11 yılı fiilen muharebe meydanlarında geçen ve toplam 30 yıl 2 Ay 15 gün süren askerlik hayatı 1932 tarihinde kaymakam( yarbay) rütbesi ile emekli olması ile sona erer.

İstanbul, Sarıyer/ Rumeli Kavak Hisarlı Tahir Beyin Arnavutluğun Berat, Yunanistan’ın Preveze, Romanya’nın İşkodra, Suriye’nin Halep, ve Şam gibi bugün başka egemenlikler altında bulunan vatan topraklarında dünyaya gelen altı çocuğu İstanbul’a ancak Cumhuriyet ile birlikte gelirler. İşte her birimizin ailesinde varolduğuna inandığım bir mücadeleli bir yaşam kesiti. Onlar bize bu ülkeyi kanlarıyla ve canlarıyla armağan ettiler. Biz onların hatıralarına dahi sahip çıkamıyoruz.

Gerek belediye başkanı Süleyman Erte ve gerekse Çanakkale muharebeleri tarihi araştırmacısı Salih Şen’in beldelerini nasıl sahiplendiklerini görerek gurur duydum.
Kumkale Belediye Başkanı Süleyman Erte, Çanakkale Savaşları’nın sadece Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı’nda değil, karşı yakada Kumkale’de de yapıldığını belirterek, gelişmeler hakkında bilgi verdi.

“Çanakkale Savaşı sırasında, 25 Nisan günü, bir kısım yabancı askerler Gelibolu Yarımadası’nda Morto Koyu civarına çıkarma yaparlarken, Kumkale sahillerine de yoğun topçu desteğinde çıkarma yapılmış. Fransız askerlerinin yaptığı bu çıkarma sırasında Kumkale’de 1735 askerimiz şehit olmuş. Burada 750 Fransız askeri de hayatını kaybetmiş.

Bir süre önce Troia Milli Parkı hudutları içerisinde yer alan bu şehitlerimizin mezarlarını bulduk. Bu bölge askeri alan içerisinde yer alıyor. Ayrıca SİT alını içerisinde olan bu 1745 askerimizin hatırasını yaşatmak için buraya bir şehitlik yapılmasını istiyoruz. Bunun Gelibolu Yarımadası Tarihi Milli Parkı ile birlikte ele alınmasını ve uzun devreli geliş planında yer alan 28 şehitliğe ilave olarak bu şehitliğin de yapılmasını istiyoruz. Yapılacak bu şehitliğin ardından Morto Koyu ile Kumkale’ye yapılacak limanlar vasıtasıyla karşı iki yakada mini feribotlarla turistlerin taşınabilecek ve Gelibolu Yarımadasını gezenler Kumkale’ye geçip, buradan da Truva Antik Kenti’ne gidebilecek. Böylece Gelibolu Milli Parkı ile Truva Milli Parkı arasında Kumkale köprü olacak.”

Tarih araştırmacısı Salih Şen ise Kumkale ile ilgili şunları söyledi;

” Kumkale, sadece domatesi, batakovası ve Truva ile anılan bir yer değildir. Bugün yeteri kadar tanıtılamayan Kumkale, konumu itibarıyle stratejik bir noktada Çanakkale Boğazının Ege’ye çıkış noktasında kurulmuş bir Osmanlı Köyü ve ayni isimle anılan kalenin ismidir.

1915 yılına kadar Kumkale halkı kalenin içinde ve çevresine yerleşik yaşıyorlardı. Çanakkale savaşları esnasında boşaltılan köye savaş sonrası bir kaç aile dönmüş, ancak o zamanki ulaşım şartları ve savaştan dolayı yıkılmış olan köye ulaşımda yaşanan sıkıntılar , çevredeki bataklıklar nedeni ile köy tamamen boşaltılmıştır. 1928 yılında Mehmet Çavuş tarafından köy Nasırlık mevkiinde (şimdiki Kumkale) yeniden kurulmuştur.

Savaş öncesi önemli bir kültürel zenginliğe erişmiş köylülerin tamamı Kumkale’ye dönmemiş ülkenin değişik yörelerine dağılmışlardır. Yerli olarak birkaç hane eski Kumkale’li ve müteakip yıllarda Bulgaristandan göç eden Türklerin yerleşmesi ile köy bugünkü görünümüne kavuşmuştur. 1992 yılında Çanakkale merkeze bağlı Kumkale beldesi Truva Milli Park sınırları içindeki belediyesi iolan tek yerleşim bölgesidir. Truva harabelerine sadece 1.5 km mesafede olmasına rağmen belde turistik açıdan hiç gelişmemiştir.

Kumkale, gerek tarihindeki antik dönemlerden gelen değeri ve gerekse 1915 Çanakkale savaşındaki eşsiz savunması ile daima hatırlanması gereken bir yer olmasına rağmen ansiklopedilerde birkaç satırdan fazla yer almamaktadır.. Oysa Çanakkale Boğazı çevresinde Türklere ait memleketimizin tapusu dediğimiz en eski Türk mezarları bugün tam bir harabe görünümünde olan eski Kumkale Köyü mezarlığındadır.

Bazı tarihçilere göre Büyük İskender meşhur doğu seferine çıkarken ileri harekata buradan başlamıştır. Çanakkale savaşları sırasında düşmanın Seddülbahir ile birlikte ilk çıkarmayı yaptığı ve ilk büyük direnişle karşılaştığı yer Kumkale’dir. Kumkale muharebeleri sırasında 1735 zaiyatımız vardır. Ama ne yazık ki onların hatırasını yaşatacak bir abide, veya anıt bile yapamamışız. Bu bölgedeki tarihi kalıntılara sahip çıkamamışız..”


KUMKALE HAKKINDA ÖZET BİLGİLER;

- Kumkale, Truva Milli park sınırları içindeki tek belediyedir.
- Kumkale, Çanakkale savaşları sonucu konumu değiştirilerek kurulmuş tek beldedir
- Kumkale sınırları içerisinde iki tane çok önemli antik liman şehri mevcuttur.
- Büyük İskender Anadolu topraklarına ilk defa Kumkale’de ayak basmıştır.
- Bizans imparatoru Konstantin İstanbul’u başkent yapmadan önce Kumkale’de bulunan Yenişehir (Sigeon) antik kentini başkent yapmak istemiştir.
- Doğu Roma Bizans imparatorluğunun kurulmasını ve İstanbul’un başkent olmasını sağlayan savaş Kumkale ovasında yapılmıştır.
- Beldenin kuzeyindeki İntepe mağarasında Bizans dönemi mezarları bulunmaktadır.
- Kumkale ovasındaki bataklıkların kurutulması için Osmanlı 150 yıl mücadele etmiştir.
- Batak ovasındaki topraklar hergün biraz daha tuzlanmaktadır.
- Çanakkale’de ki müstahkem mevki komutanı Cevat Paşa’nın Kumkale’de evi ve yakın akrabaları bulunmaktadır.
- Kumkale muharebelerinin öneminin çok büyük olmasına rağmen burada savaşan Mehmetçikleri anmak için hiçbir tören yapılmamaktadır.
- “Çanakkale Geçilmez” sözünü altın harflerle tarihe geçiren Mehmetçiğin kullandığı toplar toprak altında çürümektedir..

Kumkale’den izlenimlerim şimdilik bu kadar. Bu bölgede geçen muharebeleri tarihi bir roman formatı çerçevesinde kaleme alarak bizden sonraki nesillere aktarmayı bir görev telakki ediyorum. Çanakkale denildiğinde sadece Gelibolu Yarımadasının değil, Kumkale bölgesinin de hatırlanacağı günlerin yakın olmasını diliyorum..

Dr. Tahir Tamer Kumkale

31 Ağustos 2006 Perşembe

RESİM:SÜLEYMAN ERTE, TAHİRTAMER KUMKALE ,SALİH ŞEN KUMKALE BELEDİYESİ ÖNÜNDE

RESİM 1:KUMKALE KALESİNDEN BOĞAZ GİRİŞİ

RESİM 2: KUMKALE TOPÇU ŞEHİTLİĞİ

RESİM 3: ORHANİYE TABYASINDAN KUMKALEKALESİNE BAKIŞ

RESİM 4: TOPÇAM BATARYASI TOPLARI

RESİM 5: TOPÇAM BATARYASI

RESİM 6: TABYALARIN GÖRÜNTÜSÜ

RESİM 7: TABYALARIN GÖRÜNTÜSÜ

RESİM 8 : TAMİR EDİLMİŞ İSİMSİZ BİR ŞEHİT MEZARI


EK-2 : DR. TAHİR TAMER KUMKALETARAFINDAN HAZIRLANAN “25 NİSAN 2007, 92 nci YILINDA ÇANAKKALE KUMKALE ŞEHİTLERİ BİRİNCİ ANMA TÖRENİ”BELGESELİ (CD) İLE TÖREN RESİMLERİ ————————————————————————————————–

1. Kumkale Şehitleri Belgeseli 36 Dakikadır.

2. Dr. Tahir Tamer Kumkale’nin hazırlayıp sunduğu belgeselin yapım yönetimini Tacdar Orkun Kumkale gerçekleştirmiştir.

3 . Belgeseli izleyebileceğiniz linkler aşağıya çıkartılmıştır.

http://www.canakkaletr.com/canakkale-kumkale-sehitligi-belgeseli.html,

http://orkunkumkale.weebly.com/kisa-filmlerim.html

RESİM-1 : KUMKALE BELDESİNDEN KUMKALE KALESİ VE MUHAREBE SAHASINA BAKIŞ

RESİM-2 : KUMKALE BELEDİYE GAZİNOSUNDA TÖREN KONUŞMALARI

RESİM-3 : 18 MART Ü. TARİH BÖL.BŞK. SAYIN PROF.DR. ZERRİN GÜNAL’IN SUNUMU

RESİM- 4 : KUMKALE KALESİ ÖNÜNDEN DENİZE DOĞRU YÜRÜYÜŞ

RESİM- 5 : KUMKALE KALESİ ÖNÜNDEN DENİZE DOĞRU YÜRÜYÜŞ

RESİM- 6: DENİZE ÇELENK ATMA TÖRENİNDE 18 MART Ü. TARİH BÖLÜMÜ ÖĞRENCİLERİ

RESİM- 7 : KUMKALE SAHİLİNDE DENİZE BIRAKILAN BARIŞ ÇELENGİ



EK-3 : 25 NİSAN 2007 KUMKALE ŞEHİTLERİ BİRİNCİ ANMA TÖRENİNDE 18 MART ÜNİVERSİTESİ TARİH BÖLÜM BAŞKANI SAYIN PROF.DR. ZERRİN GÜNAL HANIMIN “KUMKALE MUHAREBELERİ” BAŞLIKLI SUNUMU——————————————————————————–

- RESMİN ÜZERİNE ÇİFT TIKLAYIN
- AÇILAN SAYFADAN OKLARI TIKLAYARAK 35 SAYFALIK SUNUM METNİNİ OKUYABİLİRSİNİZ



EK-4 : 25 NİSAN 2009 KUMKALE ŞEHİTLERİNİN ÜÇÜNCÜ ANMA TÖRENLERİ MÜNASEBETİYLE BİLDİRİ-YORUM SİTESİNDE YAYINLANAN YAZIM (http://www.kumkale.net/yazi.asp?id=606 ) ve KUMKALE BELDESİ SOKAKLARINA 1915 KUMKALE ŞEHİTLERİNİN İSİM PLAKETLERİNİN TAKILMA TÖRENİNDEN GÖRÜNTÜLER


Çanakkale Zaferi’nin 94. yılında Kumkale Şehitleri Kumkale Beldesi’nde anıldı (29nisan 2009)

Çanakkale’de kazanılan zaferler Alman emir ve kumandasının değil, Türk erinin cevherini kavrayabilmiş Türk komutanlarının eseridir. (Gazi Mustafa Kemâl Atatürk – 1916)

Basın yayın organları tümüyle karşı kıyıdaki törenleri izlemek ve Anzakların en küçük hareketini kamuoyuna yansıtma görevini yaparken Kumkale’deki mütevazi ama çok anlamlı tören yine gözlerden kaçtı.

94 üncü yılında Kumkale’de üçüncüsü yapılan anma törenleri gerek katılım ve gerekse yapılan etkinlikler açısından çok doyurucu idi. Birincisi 2007 yılında yapılan Kumkale Şehitlerini Anma Törenlerinin önümüzdeki yıllarda çok daha etkin ve kapsamlı bir şekilde gerçekleştirileceği açıkça belli oluyordu.

Çanakkale vilayeti adına Ezine Kaymakamı Sayın Cengiz Karabulut’un katıldığı törenler Saat 14:00’te Kumkale beldesindeki tek şehitlik olan 14 Topçu erinin mezarlarının bulunduğu Kumkale Ovası İntepe Batarya Şehitliğinde başladı. Şehitler için saygı duruşu, İstiklal Marşı ve şehit mezarlarına çiçeklerin bırakılarak, şehitlerimizn aziz ruhlarına duaların gönderildiği törene Ezine Kaymakamı Sayın Cengiz Karabulut, Çanakkale Deniz Methal Komutanı, Dz. Yb. Sayın Alper Tekinok, Kumkale Belediye Başkanı Sayın Süleyman Erte, 18 Mart Üniversitesi Rektörlüğü adına Yrd.Doç.Dr. Sayın Burhan Sayılır ile birlikte, Kumkale belde halkı, Çanakkale Deniz Methal Komutanlığı Sb-Asb ve Eratı, 18 Mart Üniversitesi öğrencileri ve dışarıdan gelen çok sayıda davetli katıldı.

Şehitlikteki törene katılan kalabalık kortej Kumkale Marşı eşliğinde bir km.lik bir yaya yürüyüşle Kumkale beldesinde bir sokağa isim verme töreni için sokak girişinde toplandı. Burada bir ilk gerçekleştirildi. Beldenin ana caddesine açılan çok güzel tanzim edilmiş bir sokağa Kumkale Muharebeleri şehidi 31 inci P.Alayı 3.P.Tb.Komutanı Yüzbaşı Mehmet Halit’in ismi verildi. ÇOMÜ Tarih Böl.Öğretim Üyesi Yrd.Doç Dr. Sayın Burhan Sayılır’ın neden bu ismin verildiğini anlatan sunumunu müteakip alkışlarla sokağın ismini taşıyan ve Yüzbaşı Mehmet Halit’in biyoğrafisinin ve resminin bulunduğu plaket açıldı. Kumkale Belediye Başkanı ve ayni zamanda Kutlama Komitesi Başkanı alan Sayın Süleyman Erte her yıl bir sokağa şehitlerimizin isminin verileceğini ve bu şekilde aziz şehitlerimizin hatıralarının Kumkale’de sonsuza kadar yaşatılacağı müjdesini verdi.

Buradan günün mana ve önemini anlatan konuşmaların yapılacağı Kumkale Beldesi toplantı salonuna gelindi. Bu yılki kutlamalara halkın katılımı çok fazla idi ve oturma yerleri bütün bahçeyi kaplamıştı.

Saygı duruşu ve İstiklal Marşının söylenmesini müteakip Belediye Başkanı Süleyman Erte, Yrd.Doç. Dr. Burhan Sayılır, Kumkale Araştırmacısı Yüksel Ergen, Tarihçi-Yazar Dr. Tahir Tamer Kumkale günün önemini ve tarihi anlamını yansıtan konuşmalar yaptılar. Buradaki tören İTÜ, Türk Musikisi Devlet Konservatuarı’nda ney ve Türk mûsikîsi nazariyat ve solfeji öğretim üyesi olarak görev yapan Doç. Dr. Süleyman Erguner ve ney ekibinin muhteşem ney konseri ile sona erdi.

Güneşli bir günde konuşmaların yapıldığı salonun bahçesinde şehitler anısına pişirilen helva ve pilavın yenilmesini müteakip araçlarla 4 km mesafedeki halen Deniz Methal Komutanlığının konuşlandığı deniz kıyısındaki tarihi Kumkale kalesine intikal edildi.

Burada açılan dev Türk bayrağının altında askerler, öğrenciler ve özellikle belde halkının oluşturduğu kortej ellerinde bayrak ve meşalelerle Kumkale Marşı eşliğinde düşmanın denize döküldüğü sahile doğru anlamlı bir yürüyüş yapıldı. Deniz Kuvvetlerimize mensup bir manga askerin saygı duruşu ve saygı atışını müteakip, şehitlerimiz için dualar okundu. Şehitlerin hatırasına bir taşın üzerine çiçeklerin bırakılması ile törenler sona erdi.

Bu mütevazi tören, 25 Nisan 1915’de verilen çok kanlı bir mücadeleden sonra bir gecede tarihten silinen eski Kumkale nahiyesi halkının 94 yıl sonra atalarına olan derin saygısının bir ifadesiydi. Torunları, 94 yıl önce şehit ve gazi olarak kanını döküp bu toprakları vatanlaştıran atalarının aziz ruhları ile kucaklaşıyordu.

Bu törenlerle Kumkale halkı yıllarca unutulan Kumkale şehitleri ve gazilerine sahip çıktığını bütün dünyaya haykırıyordu.

Bilindiği gibi “25 Nisan Kara Şehitlerini Anma Törenleri” Gelibolu’da 94 yıldır hiç aksatılmadan yapılmasına rağmen Anadolu yakası Kumkale bölgesindeki çok şiddetli muharebelerin anma törenlerinin birincisi ancak 25 Nisan 2007’de yapılabilmiştir. Gelibolu yarımadası şehitlikleri devletin gücü ile şehitlerimizin şanına yakışır bir şekilde yükselirken, aynı savaşın Anadolu yakasındaki safhası tam 92 yıl unutulmuştur.

Oysa 25 Nisan 1915 gecesi Çanakkale Boğazı Anadolu yakasında Kumkale bölgesine Fransa’nın Senegal Tümeni ile yapılan çıkarmaya Türk tarihinde ender rastlanan bir azim ve kararlılıkla 1745 askerimizin kanı ve canı pahasına şiddetle karşı konularak düşman denize dökülmüştür.

Dr. Tahir Tamer Kumkale

29 Nisan 2009 Çarşamba

RESİM-1 . ŞEHİT YÜZBAŞI MEHMET HALİT CADDESİNE TAKILAN İSİM PLAKETİ

RESİM-2: KUMKALE BELDESİ ŞEHİT YÜZBAŞI MEHMET HALİT CADDESİ



EK-5 : 18 MART 1915 ÇANAKKALE DENİZ ZAFERİNİN MÜSTAHKEM MEVKİİ KOMUTANLIĞI KARARGAHI OLAN HACIPAŞA ÇİFTLİĞİ ÇÖPLÜK OLDU ————————————————

http://www.gallipoli-1915.org/hacipasa.makale.htm,
http://v3.arkitera.com/h26140-bir-tarih-ayibi-daha.html

BİR TARİH AYIBI DAHA

(Tarih: 18 Mart 2008 Kaynak: Milliyet Yazan: Önay Yılmaz)

18 Mart Çanakkale zaferinin komuta merkezi çöplük oldu. Müstahkem Mevki Kumandanlığı olan Hacıpaşa Çiftliği de ahır olarak kullanılmış.

Çanakkale Savaşı’nda 18 Mart zaferinin kazanılmasında büyük paya sahip olan topçu birliği karargâhının bulunduğu arazinin neredeyse 50 yıldır çöplük olarak kullanıldığı ortaya çıktı. Bu gerçeği, Çanakkale Savaşı’yla ilgili araştırmalarıyla tanınan yazar Yetkin İşcen ve Onsekiz Mart Üniversitesi’nden bazı görevliler uzun bir araştırmadan sonra ortaya çıkardı.

18 Mart 1915’te yabancıların gemilerle Boğaz’ı geçme planlarını bozarak geri çekilmek zorunda bırakılan Türk topçusunun komuta merkezi ve Boğaz’ı gözetleme merkezi olan Hacıpaşa Çiftliği’nin yeri, bugüne kadar yeterince araştırılmadığı için bilinmiyordu.

Yaklaşık bir yıldır Hacıpaşa Çiftliği ve gözetleme mevkiinin tam yerini bulmak için araştırma sürdüren İşcen, sonunda çiftliğin temellerini ve birkaç metrelik yanılgı payıyla gözetleme mevkiinin yerini belirledi.

Çiftliğin kalıntıları, Çanakkale iskelesine 3 km kadar uzaklıkta, İzmir yolu üzerinde, eski arazisinin üzerinde yapılmış sitelerin arasında kalmıştı. Gözetleme mevkii ise, uzun yıllardır çöplük alanı olarak kullanılıyordu.

Araştırmalara göre, 25 Şubat 1915 günü öğleden sonra Hacıpaşa Çiftliği’ne taşınmış olan Müstahkem Mevki Kumandanlığı, I. Dünya Savaşı bitimine kadar bu mekânı kullandı.

Mirliva Sedat’ın “Boğazlar Meselesi” isimli kitabı dışında, yayımlanmış hiçbir tarih kitabında hakkında bilgi bulunmayan bu çiftlik, 1918’de ünlü ressam Mehmet Ali Laga tarafından resmedildi. Çiftlik, 1950 senelerine kadar ayakta kalabilmişse de, o tarihlerde çıkan bir yangınla temellerine kadar yandı. Bir süre ahır olarak kullanılan 40 dönümlük çiftlik alanından şimdi birkaç dönüm yer kaldı.

Kokudan geçilmiyor..

Gözetleme Mevkii’nin durumu ise daha içler acısı. Bu yer, çiftliğin hemen arkasından başlayan yükseltide ve 90 metre rakımda. Bu tepenin üzeri, önü ve arkasına, yıllarca Çanakkale’nin çöpü dökülmüş. Giderek şiddetli koku ve metan gazı salmaya başlayan bu çöplüğe birkaç yıldır çöp dökmek yasak ama, yıllar boyu dökülenlerin doğaya karışması yine uzun yıllar alacak gibi görünüyor. Özellikle yaz aylarında, koku nedeniyle civarda yaşamak bir işkence haline gelmiş. Bu nedenle çevredeki konutlar da ya boş, ya da çok düşük fiyatlara satılıyor.

Bölge hakkında hiçbir kayıt ve belge yok. Oysa bu mekân, 18 Mart topçu düellosunun nasıl yaşandığını, nasıl gerçekleştiğini anlatacak mükemmel bir “seyir terası”na dönüştürülebilecek bir yer.



EK-6 : YENİDEN DÜZENLENEN ÇANAKKALE MÜSTAHKEM MEVKİİ KOMUTANLIĞI KARARGAHININ BULUNDUĞU HACIPAŞA ÇİFLİĞİ BÖLGESİNE TÜRK BAYRAĞI DİKİLMESİ
—————————————————————————————————————————–
http://www.gallipoli-1915.org/38yetkin.iscen.hacipasa.htm



EK-7 : YENİDEN DÜZENLENEN ESKİ KUMKALE NAHİYESİ MEZARLIĞI VE KUMKALE SAHİLİNE GİDEN YOLLARDAKİ SAHİPSİZ ŞEHİT KEMİKLERİNİN FOTOĞRAFLARI
——————————————————————————————————————————



EK-8 : ÇANAKKALE SAVAŞININ ANADOLU YAKASI MUHAREBELERİ İÇİN YAPILMASI GEREKLİ HUSUSLAR HAKKINDA DR. TAHİR TAMER KUMKALE’NİN 13 KASIM 2007’DE CUMHURBAŞKANI SAYIN ABDULLAH GÜL İLE ÇEVRE VE ORMAN BAKANI SAYIN VEYSEL EROĞLU’NA GÖNDERDİĞİ MEKTUP: ——————————-————————————————————————————————

13 KASIM 2007
Sayın Prof.Dr. Veysel Eroğlu
Çevre ve Orman Bakanı


Önce değerli zamanınızı aldığım için özür dilerim. Fakat konu benim için olduğu kadar bize bu yurdu armağan eden aziz şehitlerimizi de ilgilendirdiğinden, çözümü de sizin deruhte ettiğiniz bakanlık ile ilgili olduğundan doğrudan size yazmayı uygun buldum.

Ben 1996 yılında Topçu Kurmay Albay rütbesi ile emekli olan bir subayım. 1986 yılında Ankara Üniversitesi Türk İnkilap Tarihi Enstitüsünü bitirerek İnkilap Tarihi doktoru oldum. Görev yaptığım illerin üniversitelerinde Atatürk İlkeleri dersleri verdim. Son olarak da Fatih Üni. Atatürk İlkeleri ve İnkilap Tarihi Bölümü ve Araştırma Merkezi Koordinatörlüğü görevini yürüttüm. Halen Genelkurmay ATASE Başkanlığı Türk Askeri Tarih Genel Kurul üyesi olarak tarih araştırmalarına ve kitap yazma çalışmalarına devam ediyorum.

Sayın Bakanım KUMKALE soyadını Çanakkale gazisi dedem P.Yarbay Tahir Kumkale bize armağan etmiş. Dedem, 25 Nisan 1915’da Çanakkale-Kumkale bölgesine saldıran Fransız kuvvetlerini 1735 zaiyat vererek denize döken kahraman ecdadımızdan biridir.

1985-89 yılları arasında görev yaptığım Tekirdağ 8inci Tümen Kurmay Başkanlığım süresince her yıl bir kaç kere Çanakkale’ye öğrenci götürdüm. Şehit ruhlarının dolaştığı kutsal topraklarda atalarımın gücünden güç alarak görevime şevk içinde döndüm.

O yıllarda soyadımı aldığım Kumkale’ye uğrayarak bölgeyi asker ve bilim adamı gözü ile inceledim. Fakat her seferinde bu bölgede yaşadığım unutulmuşluk duygusu ve aziz şehitlerimizin hatırasına gösterilen saygısızlığı görerek kahroldum. Nedense Gelibolu yarımadası ön plana çıkartılırken bu bölge tamamen unutulmuş ve yok farzedilmişti.

Sayın Bakanım;

Ağustos 2006’da yeniden bölgeye giderek inceleme yaptım. Gezi sonuçlarını 14.8.2006 tarihli Önce Vatan gazetesindeki köşemde “Kumkale Beldesi ve Kumkale Muharebe Sahasında Bir Gezi” adı ile yayınladım. Buradan esinlenerek başladığım Kumkale Muharebeleri’ni kitap haline getirme çalışmalarım devam etmektedir.

2006 yılına kadar ordumuzun çok önemli kahramanlık menkıbelerinin yaşandığı 25 Nisan 1915 Kumkale Muharebeleri şehitleri için anma töreni yapılmamıştı. Bunu milletimiz için kabul edilemeyecek bir eksiklik olarak değerlendirdiğimden 18 Mart Üniversitesi Tarih Bölümü yöneticilerine ve Kumkale Beldesi belediye başkanına rica ederek 2007 yılında mütevazi bir anma töreni yapabilecekleri konusunda karar almalarını sağladım.

Alınan bu karar bu yıl 25 Nisan 2007’de uygulandı. Kumkale Muharebelerinden tam 92 yıl sonra “Kumkale Şehitlerinin Birinci Anma Töreni” Kumkale Beldesinde icra edildi.

Sayın Bakanım, bu mektuba ek olarak sunduğum belgesel filmde Kumkale muharebe sahası ile ilgili özgün görüntüler ve birinci anma töreni görüntüleri bulunmaktadır.

Bu film sanat eseri değildir. Önceden hazırlanmış bir senaryosu da yoktur. Tamamen doğaçlama olarak davet edildiğim anma törenlerine giderken Tv. proğramcısı olan oğlumun amatör kamera ile çektiği görüntülerin birleştirilmesi ile meydana gelmiştir. 36 dakika süren bu film, aziz şehitlerimizin hatıralarına 92 yıl gecikmeye rağmen bir şey yapabilmek ve onları asla unutmadığımızı göstermek için hazırlanmıştır. Ticari hiç bir değeri yoktur.

Film amatör ruhla hazırlansa da konu hakkında yeterli bilgiyi vermektedir. Lütfedip izleme ve ilgililere izlettirme imkanı bulursanız, bu vatanı bizlere armağan eden şehitlerimize ne kadar büyük haksızlık yapıldığına şahit olacaksınız.

Sayın Bakanım, asker olarak bu vatanın her köşesini dolaştım. Bu kutsal toprakları vatan yapmak için Türk milletinin verdiği mücadeleyi Anadolu’nun bağrında karış karış gezerek gördüm. Her tarafımız şehit mezarları ile dolu. Şehitlerin ruhi baskısını vatanın her karış toprağında hissediyorsunuz. Ama Çanakkale bir başka. Çanakkale örnek bir yer. Çanakkale, bir milletin vatanı için neler yapabileceğini en özlü şekilde dünya insanlığına sunan çok özel bir alan.

Devletimizin Gelibolu yarımadasında aziz şehitlerimiz için yaptıkları çok gurur verici. Bu çabaların AKP yönetimi döneminde hızlandığı da bir gerçek. Devletimizin Kumkale’yi ihmal ederek Gelibolu’da şehitlerine karşı gösterdiği saygıyı ve diktiği anıtların sebebini halkımız, “Yabancıların kendi askerleri için bu bölgede yaptıkları karşısında bizde onlara ayıp olmasın diye birşeyler yaptık” şeklinde değerlendiriyor. Oysa aynı muharebeler Anadolu kıyılarımızda da yapıldı. Düşmanın Anadolu kıyısında başarılı olamayacağını anladığı için Gelibolu’ya ağırlık verdiği bilinmektedir.

Şimdi Kumkale’liler devletimizin şefkat elinin Kumkale şehitleri için de uzanmasını bekliyorlar. 25 Nisan 1915 gününe kadar bir nahiye merkezi olan tarihi geçmişe sahip eski Kumkale köyü muharebe öncesi yapılan düşman topçu atışları ile birlikte tamamen yıkılmıştır. Bu savaşta bir gecede 1745 kişi ile birlikte bir yerleşim merkezi bir daha kurulmayacak şekilde tarihe karışmıştır. Göğüs göğüse yapılan kanlı muharebelerin sonunda köyü terkeden askerlerimizin çekildikleri ve son derece zorlu muharebelerin geçtiği eski Kumkale köyü mezarlığının hali ise bugün yürekler acısıdır ve Kumkale savaş bölgesinin her tarafından şehit kemikleri fışkırmaktadır.

Sayın Bakanım;

Anadolu yakasındaki askeri tabyalar tam bir harabe halindedir. Buralar sarhoşların ve esrarkeşlerin mekanı olmuştur. Bize muhteşem zaferi kazandıran topların namluları toprağın içinde kundakları havada paslı bir vaziyette tabiatın erozyonuna terk edilmiştir. Şehitlerimizin mezarları bakımsızlıktan harabeye dönmüştür. Ne kadar acıdır ki şehit mezarlarının üzerine yapılan yoldan arabalar geçmektedir. Sadece parmaklarınızla toprağı kazdığınızda şehit kafataslarına ve dişlerine dokunmanız mümkündür. Özetle devletimiz 92 yıl unuttuğu bu bölgeye acilen elini atmak zorundadır.

Yaptığım incelemede konunun sahibinin bakanlığınız olduğunu gördüm. Bakanlığınızın Milli Parklar Genel Müdürlüğü’nün doğrudan ilgili ve tek yetkili olduğunu 2873 sayılı Milli Parklar Kanunundan öğrendim.

Sayın Bakanım, halen bakanlığınızın kontrol ve denetiminde olan Çanakkale ili, TROYA TARİHİ MİLLİ PARKI 1996 yılında kurulmuştur. Truva harabeleri Kumkale beldesi sınırları içindedir. Devletimizin sadece efsaneye dayanan bilgilerle hazırlanan senaryoya göre milli park ilan edip milletimiz için manevi hiçbir değeri olmayan birkaç taşı korumaya alırken bu harabelere sadece bir kilometre mesafede bulunan Kumkale’ye ve Kumkale şehitleri hatırasına bir şey yapmaması anlaşılır gibi değildir.

Sizin milli meselelerimize ne kadar duyarlı ve ciddi yaklaştığınızı şahsen biliyorum.

Ben dedemin de aralarında bulunduğu Kumkale Muharebesi şehitleri ve gazileri hatırasına yapabileceklerimin azamisini yaptığıma inanıyorum. Şimdi aziz şehitlerimiz adına 92 yıl sonra sizden aziz şehitlerimizin hatırasına resmen sahip çıkmanızı bekliyorum.

Bölgede neler yapılabileceğine Milli Parklar Genel Müdürlüğünüz yapacağı küçük bir inceleme ile karar verebilir. Ben şahsen eğer burada yetkili olsaydım neler yapabilirdim onları sıralamak istiyorum.

- Çanakkale muharebelerinin Anadolu yakasının komuta karargahı olan ve şimdi üzerinde hurda bir çiftlik evi bulunan HACIPAŞA Çiftliği’ne bir hatıra taşı dikilebilir ve üzerine buranın önemini anlatan bir kitabe konulabilir.

- Çanakkale’den Kumkale’ye kadar tespih tanesi gibi dizilen ve bugün tamamen bakımsız durumda bulunan bataryaların yeniden tanzimi ile bakım ve idamesi çok zordur ve gereksizdir. Bu bakımdan buralardaki tarihi malzemeden taşınabilen örnekler seçilen bir bölgede sergilenebilirler. Bu bölgeler ise tamamen temizlenerek park ve orman alanı haline getirilebilir. Fakat her bölgeye küçük bir anıt taşı bilgi veren kitabe konulabilir.

- Kumkale bölgesinde boğazın girişinde ve karşı kıyıdaki Çanakkale Abidesinin tam karşısına gelen Orhaniye Tabyası Kumkale Muharebelerini simgeleyen bir milli anıtpark haline getirilebilir. Buraya tören alanı yapılıp halkımızın da yapımına katkıda bulunacağı bir anıt dikilebilir ve müze oluşturulabilir.

- Halen Çanakkale Boğazı Methal Komutanlığı birliklerinin konuşlandığı Kumkale Kalesi ile Orhaniye Tabyası arasındaki bölge “Kumkale Şehitleri Anma Bölgesi” adı ile yapılacak projeye uygun olarak yeniden tanzim edilebilir.

-Halen askeri bölgede bulunan ve üzerinden yol geçen şehit kemikleri toplanarak yeni bir mezarlığa veya eski Kumkale köyü tarihi mezarlığına defnedilebilir.

- Bölgenin tanzimi tamamlandıktan sonra Troya Milli Parkı’na yönlendilen yerli ve yabancı turistler Kumkale Şehitleri Anma Bölgesi’ne de yönlendirilebilirler.

Sayın Prof. Dr. Veysel Eroğlu,

Ben sizin bu konuda çok değerli hizmetler üreteceğinize ve şehitlerimizin hatırasına sahip çıkacağınıza inanıyorum.

Bana düşen ek bir görev olursa elimden gelen her türlü katkıyı büyük bir şevkle yapabileceğimin bilinmesini istiyor, saygılarımı sunuyor.

Dr. Tahir Tamer Kumkale

Tarihçi-Yazar

EKİ: KUMKALE MUHAREBELERİ’NİN 92 NCİ YILINDA BİRİNCİ“KUMKALE ŞEHİTLERİ’Nİ

ANMA TÖRENİ” BELGESEL FİLMİ

ADRESİM:

www.kumkale.net, tamer@kumkale.net, 0533 5524882



DAĞITIM:

Gereği :
Çevre ve Orman Bakanlığına

Bilgi :
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliğine



EK-9 : 22 MART 2012’DE YENİDEN TANZİM EDİLEN ESKİ KUMKALE NAHİYESİ MEZARLIĞININ HALKIN ZİYARETİNE AÇILDIĞI GÜN YAPILAN TÖRENDE ÇANAKKALE VALİSİ SAYIN GÜNGÖR AZİM TUNA’NIN YAPTIĞI KONUŞMA (Basından seçilen yazı ve resimler)----------------------——————————————————————————————————————–

Tarihi Türk Mezarlığı Turizme Kazandırıldı

Çanakkale Valiliğinin hazırladığı projeyle çevre düzenlemesi yapılan Tarihi Türk Mezarlığı için Kumkale’de bir tören düzenlendi. Kumkale Beldesi’ndeki Tarihi Türk Mezarlığı’nın çevre düzenlemesi yapılarak Turizme Kazandırılması Projesinin tamamlanması nedeniyle düzenlenen törende konuşan Vali Güngör Azim Tuna;

“Kültür milletlerin hep birlikte tesis ettikleri bir unsurdur. Bu nedenle de aynı zamanda milletlerin ortak hafızasıdır kültür. Kültürüyle bağı kopmuş milletlerin kökleriyle de bağı kopmuş demektir. Bu durum ise milletlerin ruhunu ve kimliğini kaybetmelerine ve kendilerine yabancılaşmalarına neden olur. Geçmişle geleceğimiz arasındaki köprüyü kültürel değerlerimiz kurar ve gelecek nesillere milli değerlerin aktarımını sağlar. Bugün bizi burada bir araya getiren de yine bir kültür değerimiz olan tarihî mezarlıklardan birisi olan Kumkale Mezarlığı’dır. Dolayısıyla kültürümüz bundan da anlaşılacağı üzere milletimizi bir araya getiren bir arada tutan temel unsurlardan birisidir.

Kumkale Tarihî Türk Mezarlığı yıllarca bakımsız, metruk bir görünümdeydi. Hem insan eliyle yapılan tahribat, hem tabiatın tahribatı hem de Çanakkale Savaşı’nın neden olduğu tahribatla çok kötü bir duruma düşmüş, taşları kırılmış ve çalınmıştır. Bu kabul edilebilir bir durum değildir elbette. Bu nedenle Valiliğimizin hazırladığı proje ile bu mezarlık metruk durumundan kurtarılmış, kırık taşlar tamir edilmiş, her bir taş ayrı ayrı okunmuş ve envanteri çıkarılmıştır. Böylece mezarlıktaki her bir taşın artık bir kimliği olmuştur. Bu çalışmanın bir başka yönü daha vardır. 25 Nisan 1915′te Kumkale’ye asker çıkaran Fransızlara karşı mücadele eden askerlerimiz yoğun bombardıman nedeniyle hayatta kalmak için bu mezarlığa sığınmış, mezarlık içinde siper ve mevziler hazırlamış ve buradan çarpışmalara devam etmiştir. Yoğun çarpışmalarda birçok askerimiz bu mevzilerde şehit olmuştur.

Belki de Çanakkale Türküsü’ndeki “ölmeden mezara koydular” sözü en çok burası için geçerlidir. Kumkale Muharebesi’nde şehit olan askerlerimiz için henüz maalesef bir şehitlik yapılamamıştır. Bu çalışma ile en azından Kumkale’de şehit olan askerlerimizin adlarının yazılı olduğu bir tabelayı mevzilere yerleştirerek ilk defa şehitlerimizin adları çarpıştıkları ve şehit oldukları yere yazılmış oldu. Yine ilk defa Kumkale Muharebesi’nin geçtiği alanlarda Türk bayrağını göndere çekerek, burada da şehit verdiğimizin bir nişanesi olarak bayrağımız ebediyen dalgalanacaktır.

Çanakkale Savaşı’nın 100. yılında Orhaniye Tabyasının ve çevresinin düzenlenerek, bu bölgeye Abide’nin tam karşında şehitlerimize yakışır bir şehitlik yapılıp, bir de bayrak çekilerek Çanakkale Geçilmez ibaresi boğaza giren herkesçe net olarak anlaşılacaktır. Yine Çanakkale Savaşı’nda kullanılan gazi topların durumu da şu an için kabul edilebilir değildir. Hem toprak altındaki toplarımızın hem de Erenköy altındaki toplarımız yapılacak çalışmalarla kısa süre içinde geçmişimize, tarihimize ve milletimize yakışır bir hale getirilecektir.

Anadolu yakasının yerli ve yabancı misafirler tarafından gezilmesini sağlamak için bu bölgede bir çok görülebilir alanlar, gezilebilir alanlar oluşturmamız gereklidir. Güzelyalı’dan devam eden yola işlerlik kazandırarak bir güzergah oluşturacağız. Bu güzergahta hem antik dönem hem Türk dönemi eserlerin bir arada görülmesi sağlanacaktır.

Bu güzergahta Güzelyalı’dan itibaren Nusret Mayın Gemisinin döktüğü mayınları korumakla görevli Erenköy Grubu toplarını, Topçam Tabyası, Halileli Şehitliği, Kumkale Limanı, İntepe Topçu Bataryası Şehitliği, Kumkale, Tarihî Türk Mezarlığı, Orhaniye Tabyası, Yenişehir Köyü’ne ulaşılacak oradan Truva ve Tevfikiye’ geçilecektir. Ayrıca Bu bölgede antik döneme ait tümülüsler de bu gezi kapsamı içinde değerlendirilecektir. Yine Kumkale-Tevfikiye-Truva üçgeninde bir entegrasyon çerçevesinde turistlerin bisikletlerle gezebilecekleri güzergahlar da hazırlanacaktır.

Bu durum bir çok yerde mümkün olmayan bir zenginliktir. Hem antik kültürel değerler, hem Türk-islam dönemi kültürel değerleri hem de harp tarihi açısından değerleri bir arada görmek büyük ayrıcalık sağlamaktadır Kumkale’ye. Bu şekilde yıllarca çok da ilgi görmeyen Anadolu yakası turizm açısından bir hareketliliğe kavuşacak ve bu bölgede tarım dışında turizm de halkın geçim kaynaklarından birisi olacaktır. Bu aynı zamanda gençlerimiz içinde buralarda yeni iş alanları açacaktır. Ben bir kez daha bu vesileyle bu oluşumda emeği geçen öğretim üyelerimizi tebrik eder, selam ve sevgiler sunarım” dedi. Projeye katkıda bulunanlara plaketlerin verildiği törende Mehteran bölüğü gösterilerini izleyenlerin beğenisine sunuldu.

.

EK-10 : KUMKALE MARŞI

http://www.forumacil.com/video-ve-klipler/311092-kumkale-marsi-ve-savas-goruntuleri-57-alay-toplulugu-video.html



ÇANAKKALE MUHAREBELERİNİN GİZLİ KAHRAMANLARI
UNUTULMUŞ BİR MARŞ, KUMKALE MARŞI

Prof.Dr.Zerrin GÜNAL
(Çanakkale Onsekiz Mart Ünv. Tarih Bölümü Başkanı


Şerif Güralp1, I. Dünya savaşında Osmanlı cephelerinde kendi deyimiyle “Bulgar topraklarından Süveyş’e kadar olan geniş sahada on sene at oynatmış bir ihtiyar gazi “; Onun 1957 ‘de basılmış olan anılarını içeren bir kitabı elimize geçtiğinde Kumkale Muharebesiyle ilgili anıları ilgimizi çekti. Şerif Güralp, Kumkale muharebesinin bilançosunu şöyle değerlendirilmektedir: “ Düşman, birçok silah, cephane ve ölü bırakarak çekilip gitmişti. İngiliz ve Fransızlar Kumkale’ye yapılan çıkarmanın gösteriş mahiyetinde olduğunu ilan etmişlerdi. Bu, belki doğruydu. Ama Kumkale ve Yenişehir köyünü işgal edebilselerdi, Anadolu yakasındaki kuvvetlerimizi istediğimiz zaman Rumeli yakasına geçirip İngilizlere darbe vurmamıza mâni olurlardı. Anadolu tarafında daha çok kuvvetlerimizi bağlamış olurlardı. Bizim şehit, yaralı subay ve er mevcudu 1500’ü geçer. 500 ağır yaralımız var”2

Gerçekten de 25-26 Nisan 1915 günlerinde cereyan eden Kumkale muharebesi, Türk birliklerinin sokak sokak Kumkale’yi savunması, gece karanlığında süngüyle mücadelesiyle Kazanılmıştır.Bu mücadele sonucunda resmî zaiyat: 45 subay, 1690 er olmak üzere 1735 ‘dir. Fransızların zaiyatı ise toplam 786 idi.3

Şerif Güralp, Kumkale’de yaşadıklarını anlatırken Kumkale Marşından da bahseder. “Bazı günler radyo başında zevkle dinlediğimiz Kumkale Marşı; bu muharebenin musiki ile ifadesidir. Lakin aslından bazı kısımlar kaldırılmış. Kumkale muharebesinden 48 saat sonra tümenin musiki öğretmeni merhum Teğmen İbrahim tarafından notaya alınan bu marşın aslında;

- Davul tarafından şiddetli top sesleri taklit edilir,

- Hücum borusu çalınca , Trampetler makineli tüfek ateşi yaparken mızıka efradı hep birden Allah, Allah, Allah diye bağırır,

- Bundan sonra marş devam eder ve bu hal , iki defa tekrarlanırdı.

Bu marşı dinlediğimiz zaman tümen komutanıyla beraber hepimiz kendimizden geçmiştik. Şimdi, radyo başında dinlerken yine bir anda kırk yıl gençleşir ve dinçleşirim”4

Kumkale marşının bestecisi İbrahim Mehmet Ali (1874?- 1936), Şumnu göçmenlerindendir. İbrahim Muharrem veya İbrahim Ethem adlarını da kullanmıştır. Tophane müşiri Zeki Paşa’nın askeri mektepler nâzırı olduğu sırada 1891’de kurulan Tophane mızıkasında yetişmiştir. Tophane bandosu 1909 yılında kaldırılmıştır. Burada yetişen İbrahim Ethem, Işkodra, Üsküp, Selanik, Manastır, Piriştine ve Kaçanik taraflarında müzik öğretmenliği yapmıştır. O sıralarda yazdığı Arnavutluk potporisi ve Kaçanik Marşı ün kazanmıştır. Esas sazı Korno olup, piyano da çalışmıştır. Askeri bandoların ıslahı için çok emek harcayan Teğmen İbrahim Ethem, I.Dünya savaşı’nda esir düşerek Mısır esir karargahına götürülmüş, esaretten sonra yurda dönerek, Kurtuluş Savaşı’nda da takdir kazanmıştır. Teğmen İbrahim Ethem, 1936 yılında Eskişehir’de vefat etmiştir.5

Günümüzde Tarihçi, tarihi bir hafıza bilgisi olmaktan öte, olayları sebep-sonuç ilişkileriyle objektif bir bakış açısıyla değerlendirmeye çalışır. Dayanağı yazılı kaynaklar, kitaplar, arşiv belgeleridir. İnsanlığa ait maddi hatıralardır. Tarih, bir bakıma insanlığın hafızasını elinde tutar, günlük hayatın içinde yaşanan acıları unuturuz, zaman içinde üstü küllenir. Millet olarak bu topraklarda yaşadıklarımızın üstü son 35-40 yıldır epeyce küllenmiş görünüyor ki, 1967’lere kadar radyolarımızda çalınan marş unutulup gidiyor. Oysa, unutmak, hafıza yükümlüğünü yok etmek, farklı bir zamanda farklı bir mekanda her şeyin yeniden yaşanabileceği gerçeğini de unutmak olur.

1 Yahudiler Filistin’e Nasıl Döndü? , Doğan Güneş yay.No: 14, İstanbul tarihsiz (1957?), s.
2 A.g.e., s.26-27.
3 Kumkale Muharebeleri hakkında geniş bilgi için bkz. Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi, V.cilt, Çanakkale Cephesi, 2.kitap, (Amfibi Harekât), T.C.Genel kurmay Harp Tarihi Başkanlığı Harp Tarihi Yayınları, Seri No:3, Ankara 1978, s.39-90.
4 A.g.e.,s.28.
5 Ethem Üngör, Türk Marşları, Türk Kültürü Araştırma Enstitüsü Yay.11, seri IV- sayı:A3, Ankara 1966, s.136-137.


__________________


Dr. Tahir Tamer Kumkale
26 Nisan 2012 Perşembe

 
BİLDİRİ-YORUM
2000-2012 | Dr. Tahir Tamer Kumkale