Dr. Tahir Tamer Kumkale
tamer@kumkale.net
|
Kitaplarımdan seçmeler... Amazon'da kitaplarım
|
Türban tartışmaları Türkiye'nin gündeminden çıkmalıdır |
|
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:
|
|
Bir kurumun yaşaması, gelişmesi, muvaffak olması o kurumun başına geçenlerin iyi huylu, dürüst, imanlı kişiler olmasına bağlıdır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk (1937) |
22 Temmuz seçimleri yüzünden altı aydır tamamen duran Türk bürokrasisi henüz beklenen çalışma ivmesini kazanamadı. Hiç gereği yokken başlatılan Anayasa değişikliği çalışmaları ile türban tartışmaları ülke gündemini kilitledi. Önce 12 masum sivilin ve dünde Şırnak’ta 13 Türk askerinin şehit edilmesi ile sonuçlanan Asimetrik Savaş bile basının ilgisini türban kadar çekmiyor.
Türkiye hiçbir zaman lâyık olmadığı gereksiz ve sonuçsuz bir tartışmanın içinde debelenip duruyor. Evet, türban konusundan bahsediyorum. Siz isterseniz türban, isterseniz başörtüsü veya başbağı deyin. Türkiye’de bugün, aynen dün olduğu gibi başını örterek gezen kadınlarımız vardır. Bunlar yarın da olacaktır. Ve bunlar bu ülkede daima yaşayacaklardır.
Ben dini görevlerini eksiksiz yerine getirmeye özen gösteren bir kişi olarak bu görüntüyü şahsen doğru bulmuyorum. Çünkü dini vecibelerimizin ve inançlarımızın siyasi düşüncelerimize alet edilmesini kabul edemiyorum. Ama bu benim varolan bir gerçeği görmezlikten gelmemi gerektirmiyor.
Kadınlarımız toplumumuzun yarısından da fazlasını teşkil ediyor. Onlar analarımız , kardeşlerimiz , kızlarımız. Onlar toplumun belkemiği ve temel direğidir. Sosyal ve kültürel yaşamımızın vazgeçilmez yaratıcılarıdır. Onların her türlü problemlerinin çözülmesi toplum içinde karşılıklı dayanışma, birlik beraberliğimiz için şarttır. Her ne sebeple olursa olsun giydikleri kıyafetler yüzünden toplumun bu önemli kesimini dışlamak çağdışı bir anlayıştır. , Bırakalım çağdaş görünüm bozukluğunu, başörtü konusu Türkiye’nin üst yönetim kademeleri arasında tek ve en önemli sorun olarak bulunuyorsa, orada milli bir tehlike vardır. Ve bunu tarafların mutlaka karşılıklı diyalog ve uzlaşı içinde çözmeleri gerekir.
Çağdaş ve modern normlara uygun olmayan ve özellikle abuk sabuk ve karşısındaki insanı rahatsız edici pespaye kıyafetle gezen insanlarımız ülkenin bütün imkanlarından yararlandırılırken sadece başörtüsü takanların yasaklanmasını da doğru bulmuyorum. Yasak getirilecekse hepsine getirilmelidir. Doğal olanı budur.
Başörtüsü konusu ne yazık ki bugün Türkiye gündeminin daima en önünde yer almaktadır. Çünkü bu ülkeyi yöneten seçilmiş başbakanımız, bakanlarımız ve milletvekillerimizin çoğunun ve nihayet cumhurbaşkanımızın hanımlarının başları örtülüdür. Bu durum cumhuriyet tarihimizde bir ilktir. Ak Partinin 3 Kasım 2002 seçimlerini kazanarak tek başına iktidara gelmesi ile bu yeni görüntü ortaya çıkmıştır.
Burada dikkat etmemiz gereken husus şudur. Ülkeyi bu başı örtülü hanımlar değil, onlarla ayni dini inanışa sahip olduğu eşlerinin başı kapalı olması ile açıkça belli eden beyleri yönetmektedir. Şimdi akıl yürütelim. Eğer başörtüsü takan bu hanımlarımız, devlet-millet hayatı için devlete ait kurumlarda bulunmalarını sakıncalı kılacak kadar tehlikeli hale gelmişler ise, onlar ile ayni düşünceyi paylaşan eşlerinin de ayni mahalde bulunmamaları gerekir. İşte bu durum müthiş bir çelişkidir ve bu çelişkinin taraflarca mutlaka uzlaşı içinde çözülmesi gerekmektedir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti artık şekli sorunlarla değil, gerçekten ülkesini ve devletini çağdaş normlara taşıyacak daha ciddi işlere yönelmelidir.
Dün Sayın Sezer döneminde devletin üst kademesinde açıkça sürdürülen başörtü kavgası vardı. Sayın Sezer’in Başbakanın ve TBMM Başkanının eşlerini yok sayması ne kadar yanlış ise, hanımlarının başı örtülü olan devlet erkanının da bu konuyu eşlerini evlerinde hapis tutarak çözdüklerini sanmaları da yanlıştı.
Bugün artık devletin zirvesinde yer alan Sayın Gül’ün eşi de başörtülüdür. Dün başörtüsünün alınmadığı yerin gerçek sahibi bugün başörtülüdür. Şimdiki sorun çok daha başka bir noktaya çekilmiştir. Şu anda devletin zirvesindeki yöneticilerin hanımlarının başlarının örtülü olması hususu, sanki başı açık hanımlarımıza “sizde bize benzeyin” şeklinde bir baskı aracı olarak kullanılabileceği şeklinde dile getirilmektedir. Bu da demokrasi açısından tehlikeli bir yaklaşım olarak değerlendirilmektedir.
Gerçek şu ki; cumhurbaşkanı eşinin dahi başörtülü olması, başörtüsü sorununu çözmeye yetmemiştir. Ve bugün hâlâ gündemin tepesinde başörtüsü gibi çözüm bekleyen bir sorun vardır. Sorunu çözecek olanlar da sokaktaki halk değildir. Sorunu halkın seçtiği yöneticiler çözecektir. Başörtü kavgasının millete sağladığı hiçbir olumlu yansıması yoktur. Dış basın Türkiye ile ilgili olarak verdiği haber ve yorumlarda mutlaka türban konusunu işlemektedir. Devletin tepesindeki başörtüsü kavgasının mantığını dünyaya anlatmamız da mümkün değildir. Bu çelişkili durum gecikmeden giderilmelidir.
Özetleyecek olursak; bugün iktidardaki yönetim ile devletin temel kurumları ( ordu, yargı, üniversiteler v.s. gibi) arasında gözle görünen ve ülkeye zarar veren bir türban sorunu vardır. Devletin görevi sorun çıkarmak değil, sorunlara çözüm bulmaktır. Sayın Cumhurbaşkanı ve Sayın Başbakan bu sorunu basın önünde tartışmayı bırakıp buna çözüm üretecek davranış içine girmelidirler. Vatandaşlarımızın tepede çatışmaya değil, uzlaşmaya ihtiyacı vardır. Bu uzlaşma yapıldığı takdirde başörtüsü ülke gündeminden kalkacaktır. Şu anda meydana gelen çok yadırgadığımız taraf tutma ve zıtlaşma durumu da ortadan kalkacaktır.
Birbirini kılık kıyafeti için suçlayan değil, kılık kıyafet zenginliği ile kültürel açıdan zengin bir toplum görüntüsü verecek hale gelmeliyiz. Bunu başarabilir miyiz. ? Ben başarmamız gerektiğini vurguluyorum. Eğer sağduyu ile yaklaşılırsa kısa sürede bu sorunun ülke gündeminden kalkacağına inanıyorum.
Bu konuda ilk adımı Sayın Gül’ün atması gerekmektedir. Çünkü anayasamız 104 üncü maddesi ile cumhurbaşkanına; Türk milletinin birliğini temsil etme ve anayasanın uygulanmasını, devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetme görevi vermiştir.
Siyasi partilerimiz, üniversitelerimiz ve sivil toplum kuruluşlarımız yapıcı fikir ve düşünceleri ile devreye sokulmalı çok geniş bir toplumsal uzlaşı içinde ortak nokta bulunmalıdır.
Bu toplumsal uzlaşıyı müteakip gerekiyorsa yasal düzenlemeler yapılarak türban konusu Türkiye gündeminden ilelebet çıkartılmalıdır.
Dr. Tahir Tamer Kumkale 8 Ekim 2007 Pazartesi |
|
|