10 EYLÜL 2024 SALI

 
Dr. Tahir Tamer Kumkale

tamer@kumkale.net

İYİ İNSANLARI SAYGI İLE SELAMLIYOR VE SEVGİ İLE KUCAKLIYORUM............

Ana Sayfa
Başlarken
Yazı Arşivi
Yazı Arama
Kitaplarım
Hakkımda


    Kitaplarımdan seçmeler...

Amazon'da kitaplarım






Atatürkçü Düşünce anayasadan çıkartılamaz (11)
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:

Devletin içine düştüğü yok olma tehlikesinin korkunç derinliğini görmekten aciz olan zavallılar, elbette ciddi ve hakiki çareyi görmemek için gözlerini yumarlar. Gazi Mustafa Kemâl Atatürk (1924)

 16 Ağustos 2007 Perşembe 

ATATÜRK VE ATATÜRKÇÜLÜK ADINA YAPILAN YANLIŞLAR

AKP milletvekili Prof.Dr. Zafer Üskül’ün ortaya attığı “Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ’in fikir ve düşüncelerinin anayasadan çıkartılması ile renksiz bir aynayasa oluşturulması” fikrine Türkiye ve Türklük düşmanları pek sevindiler.
Biz biliyoruz ki, Atatürkçü düşünce cumhuriyetin temelidir. Devletin varlığı ve milletin bekasının güvencesidir. Bu düşüncenin Türk devletinin temel sistemi olan anayasadan çıkartılmasını istemek devletin temeline dinamit koymakla eşdeğerdir.
Milli değerlerimizi sahiplenmeyi ilke edinmiş ULUSALSES gazetesi olarak milli değerlerimize yapılan saldırılar karşısında Türk halkını bilgilendirmek için konuyu bilimsel bakış açısıyla incelemeye devam ediyoruz.

Ben anayasada yerini bulan Atatürkçü düşüncenin ülke yönetiminde hakim unsur olarak yer tutması için sürdürülen çalışmaların yeterli olmadığı kanaatini taşıyorum. Ayrıca çalışmaların planlı, proğramlı ve bilinçli olarak yapılmadığına inanıyorum. Her istismar alanı ile ilgili özel bir çalışma sistemi uygulanması ve bu çalışmaların birbirleri ile koordine edilerek mücadele yerleri ve mücadele usullerinin bir elden belirlenmesi gerektiğini değerlendiriyorum.

Ülkemizde bu çalışmaları yapacak kuruluşların teşkilatları tamamlanmış ve yasal bütün destekleri temin edilmiştir. Buna rağmen etkili bir faaliyet yaptıklarını söylemek zordur. Çünkü ortalık bir yığın sahte Atatürkçü ile dolmuş durumdadır.

* Atatürk'ü kendi ideolojik çıkarları doğrultusunda kullanmaya ve yaptıkları devlet ve millet aleyhtarı bütün faaliyetlerini çeşitli söz ve yazı cambazlıkları kullanarak O'nun isminin arkasına saklamaya çalışan bir yığın düzen bozucu, anarşist ile bunların fikir babalarının “ Gerçek Atatürkçü” adıyla ortaya çıktıklarını görmekteyiz. Bu insanlar her taraflarını Atatürk resim ve rozetleriyle süsleyerek ve Atatürk adını ağızlarından düşürmeyerek herkesten çok Atatürkçü oldukları izlenimini yaratarak şer faaliyetlerini örtmeye çalışmaktadır. Meydan tamamen boş olduğundan başarılı da olmaktadırlar..

* Atatürkçü olabilmek için; şer kafalı aydın bozuntularının söylediklerinin arkasındaki manayı anlayabilmek ve bunların iki yüzlülüğünü ortaya çıkarabilecek yeterli bilgiye sahip olmak zorunluluğu vardır. Atatürk daha sağlığında bugünlere yönelik tehlikeleri sezmiş ve genç Türkiye Cumhuriyeti'nin ebediyete kadar devamlılığının sağlanması maksadıyla, yöneticilere ve bilhassa öğretmenlerimize kesin ve vazgeçilemez talimatlar vermiştir. Bunlardan biri aşağıya çıkarılmıştır;

“ Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize görecekleri öğrenim sınırı ne olursa olsun, en önce ve herşeyden önce Türkiye’nin bağımsızlığına , kendi benliğine ve milli geleneklerine düşman oaln bütün unsurlarla mücadele etmek gereği öğretilmelidir. Dünyanın milletlerarası durumuna göre, böyle bir savaşın gerektirdiği ruhsal unsurlarla donanmış olmayan fertlerden oluşan toplumlara hayat ve bağımsızlık yoktur."

Benim nesillerimiz ne yazık ki Atatürk'ün bu sözünü yerine getirememiştir. Çünkü bizler Atatürkçülük konusunda yeterince bilgilendirilmedik. Biz bilgisiz olunca, bizden sonraki kuşaklara aktaracak fazla bir şey bulamadık. Acı ama, gerçek budur.

Türk'ün istiklaline, milli benliğine düşman olan unsurların ne olduğunu anlatabilmek için önce Türk'ün ne olduğunu bilmek lazımdır. Sonra, buna kimler ve neden düşmandır.? Bunlar bu düşmanlıklarını nasıl ve nerelerde yaparlar ? bunların bilinmesi lazımdır.. Böyle ciddi konuların yalan yanlış ve temelsiz bilgilerle verilmesi, verilmemesinden daha tehlikelidir. Çünkü söylenen her yanlış söz geri tepen silah namlusu gibi tesir gösterir. Yani kendi silahımızla kendi kendimizi vurmak demektir.

* Atatürkçülüğün sistemli bir hale getirilmesi ve yaygınlaştırılması için yasal dayanakların oluşturulması ve bu yasalara uygun sistemli bir çalışmaya başlanılması faaliyetinin sadece 24 yıllık bir geçmişi bulunmaktadır. Yapılan ilk ve en önemli yanlış işte bu büyük ve sonradan telafisi çok zor olan gecikmedir. 1983 yılından itibaren Atatürkçülük ve Atatürkçü Düşünce’nin yaşatılmasına yönelik bütün faaliyetler 1982 Anayasasına göre oluşturulan devletin yetkili organlarının kontrol ve denetiminde yürütülmektedir. Bu yanlışın geç dahi olsa düzeltilmesi Atatürkçülük adına yapılan büyük bir başarı olarak görülmelidir.

* Atatürk, kurduğu cumhuriyeti yani genç Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni gençlere emanet etmiştir. Bunun çok önemli bir düşünce alt yapısı vardır. Atatürk bu sonuca birden bire varmamıştır. O’nun bu düşüncesi tarihi süreç içinde olgunlaşmıştır.. Cumhuriyetin bugünü ve yarınının gençlerimize verdiğimiz güvene ve onların bu ülkeyi koruyup kollayacak yeterli bilgilerle donatılmasına bağlı olduğunu unutmamamız gerekmektedir.

Gazi; zaman içinde oluşturduğu inkilâplarını gençlere güvenerek ve bu güvenini her fırsatta göstererek gerçekleştirmiştir. Oysa kendisinden sonra gelen yöneticiler ülkenin geleceğinin teminatı olan genç nesilleri tamamen unutarak onlara gereken değeri vermemişlerdir. Yıllarca unutulan gençlik ancak bugün bir kısım çevrelerce tamamen ortadan kaldırılmaya çalışılan 1982 Anayasasının 58 inci maddesi ile ( Geçliğin korunması) yeniden hatırlanmıştır. Gençliğimiz anayasal koruma ve güvence altına alınarak bu davranış ile ülkemizin geleceği teminat altına alınmaya çalışılmıştır.

* Atatürk ve Atatürkçü düşünce adına yapılan önemli yanlışlardan biri de; Atatürkçü düşünce sisteminin artık gelişmesini tamamladığı ve doktrinleşip "İZM" haline geldiği ve Kapitalizm-Sosyalizm benzeri diğer uluslararası ideolojiler gibi bu
nunda artık “KEMALİZM” olarak adlandırılması gerektiğinin her platformda vurgulanmasıdır.

Bilindiği gibi İZM'ler her yönü ile tartışılmış, görüşülmüş, iyi ve kötü yönleri belirlenmiş, uygulama sonuçları alınmış ve yeniden revize edilerek son şeklini almış DOKTRİN haline gelerek kitlelerin kullanımına sunulmuş fikri sonuçlardır. Oysa Atatürkçü düşünce daha gelişmesini tamamlamamıştır. Bu düşünce sistemi henüz bilimsel araştırma seviyesindedir. Atatürkçülüğü halen bulunduğu seviye ile DOKTRİN olarak nitelendirmek büyük bir yanlışlıktır. Bu beş yaşındaki çocuğu askere almak ve ondan yirmi yaşındaki gencin performansını beklemekle eşdeğerdir. Yani bu düşünceyi doğmadan öldürmek demektir.

İşte bu boşluk yani Kemalizm ihtiyacı görülmüş ve Atatürkçü Düşünceyi bilimsel metotlarla ortaya çıkartmak amacıyla Anayasanın 134 nüncü maddesi ile "Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurulu" ve bu kurul bünyesinde görev yapacak "Atatürk Araştırma Merkezi" oluşturulmuştur.

Atatürk'ün fikir ve düşünceleri anayasal kurumlarımız tarafından bilimsel olarak tartışılacak, görüşülerek ve zaman içinde olgunlaşarak önce “Konsept” ve bilahare “Doktrin” haline dönüşerek uygulama alanına sokulacaktır. Kanaatimce Atatürkçü düşünce sistemini şimdiden "KEMALİZM" olarak nitelendirmek sistemin önünü tıkamak ve çalışmaları başlamadan baltalamak olarak görülmelidir. Nitekim AB desteğini de alarak Kemalizm’i CHP’nin amblemindeki altı ilke ile bağdaştırarak basite indirmek şeklindeki saldırılar giderek artmaktadır.

Ülkesini ve milletini seven herkes Atatürkçü olmalıdır. Herkes Atatürk’ü ve Atatürkçülüğü anlamak için gayret sarf etmelidir. Ancak, Atatürk’ü anlamak ve anlatmak uzmanlık işidir. Bu öğretide gaflet, dalalet ve hıyanete asla yer yoktur.

Atatürk, 15 Mayıs 1919'da Samsun’a doğru yola çıktığında galip devletlerin himayesi veya sömürgesi olmadan yaşayabileceğimize inanan insanların sayısı birkaç kişiydi. Padişah başta olmak üzere en uçtaki insanına kadar tam bir teslimiyet duygusu beyinlerde yer etmişti. Ama Türk milletinin gücüne inanmış bir insanın Samsun'da yaktığı kurtuluş ateşi dalga dalga yurdu kaplamıştır. Sonunda Türk milleti 9 Eylül 1922'de işgalcileri denize dökmeyi ve Osmanlı'nın külleri üzerinde genç Türkiyeyi kurmayı başarmıştır.

Bugün de ülkemizde milli mücadele günleri benzeri günler yaşanmaktadır. Dün ordularıyla topraklarımızı işgal edip bizi esir eden devletler, bugün doğrudan beyinlerimize saldırarak insanlarımızı esir etmişlerdir. O gün milletinin önüne düşüp, emperyalizme kesin darbe vurarak milletin egemenliğinin kayıtsız şartsız millete ait olduğu tam bağımsız Cumhuriyeti'mizi kuran Gazi bugün yoktur. Ama onun fikir ve düşünceleri ilk günkü gibi canlıdır. Bu ülke insanına sanki o sağmış gibi bu düşünceler yol gösterebilir. Çünkü bu düşüncelere inanmış milyonlar vardır.

DEVAM EDECEK



Dr. Tahir Tamer Kumkale
16 Ağustos 2007 Perşembe

 
BİLDİRİ-YORUM
2000-2012 | Dr. Tahir Tamer Kumkale