13 ŞUBAT 2025 PERŞEMBE

 
Dr. Tahir Tamer Kumkale

tamer@kumkale.net

İYİ İNSANLARI SAYGI İLE SELAMLIYOR VE SEVGİ İLE KUCAKLIYORUM............

Ana Sayfa
Başlarken
Yazı Arşivi
Yazı Arama
Kitaplarım
Hakkımda


    Kitaplarımdan seçmeler...

Amazon'da kitaplarım






Atatürkçü Düşünce anayasadan çıkartılamaz (5)
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:

Dünyanın bize hürmet göstermesini istiyorsak, evvela bizim kendi benliğimize ve milliyetimize bu hürmeti hissen, fikren, fiilen, bütün iş ve hareketlerimizle gösterelim; bilelim ki milli benliğini bulmayan milletler başka milletlerin avıdır. Gazi Mustafa Kemâl Atatürk (1923)

 9 Ağustos 2007 Perşembe 

1982 ANAYASASI VE YASALARIMIZDA ATATÜRKÇÜLÜK

AKP’ milletvekili Prof.Dr. Zafer Üskül’ün ortaya attığı “Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ’in fikir ve düşüncelerinin Anayasadan çıkartılması ile renksiz bir aynayasa oluşturulması” fikrine Türkiye ve Türklük düşmanları pek sevindiler.
Biz biliyoruz ki, Atatürkçü düşünce cumhuriyetin temelidir. Devletin varlığı ve milletin bekasının güvencesidir. Bu düşüncenin Türk devletinin temel sistemi olan anayasadan çıkartılmasını istemek temeline dinamit koymakla eşdeğerdir.

Milli değerlerimizi sahiplenmeyi ilke edinmiş ULUSALSES gazetesi olarak milli değerlerimize yapılan saldırılar karşısında Türk halkını bilgilendirmek amacıyla konuyu bilimsel bir bakış açısından incelemeye devam ediyoruz.

Anayasamızın Atatürkçü düşüncenin devletin yönetiminde ne derece etkili olduğunu geçen yazılarda açıkladım. Şimdi de son noktayı koymak istiyorum.

1982 Anayasasının en son maddesi olan 174 üncü madde ile anayasanın üzerine inşa edildiği düşünce sistemi koruma altına alınmıştır. Burada oluşturulan Atatürkçü düşünce sistemi’ne sahip çıkmak ve bu sistemin temelini oluşturan Atatürk İlke ve İnkılâplarını korumak amacıyla Atatürk döneminde çıkartılan “İnkılâp Kanunları” korumak istenmiştir. Bu şekilde 1982 Anayasası’nın Atatürkçü Düşünce temeline dayanmasına karşı oluşturulabilecek engeller daha kaynağında iken önlenmeye çalışılmıştır. Bu maddeyi görelim;

MADDE–174: İNKILÂP KANUNLARININ KORUNMASI:

" Anayasanın hiçbir hükmü, Türk toplumunu çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkarma ve Türkiye Cumhuriyeti'nin laiklik niteliğini koruma amacını güden, aşağıda gösterilen İnkılâp Kanunlarının, Anayasanın halkoyu ile kabul edildiği tarihte yürürlükte bulunan hükümlerinin, Anayasaya aykırı olduğu şeklinde anlaşılamaz ve yorumlanamaz;

1. 3 Mart 1940 tarihli ve 430 sayılı Tevhidi Tedrisat Kanunu;

2. 25 Kasım 1925 tarihli ve 671 sayılı Şapka İktisası Hakkında Kanun;

3. 30 Kasım 1925 tarihli ve 677 sayılı Tekke ve Zaviyelerle, Türbelerin Seddine ve Türbedarlıklar ile Bir Takım Unvanların Men ve İlgasına Dair Kanun;

4. 17 Şubat 1926 tarihli ve 743 sayılı Türk kanuni Medenisiyle kabul edilen, evlenme akdinin evlendirme memuru önünde yapılacağına dair medeni nikah esası ile aynı kanunun 110 uncu maddesi hükmü;

5. 20 Mayıs 1928 tarihli ve 1288 sayılı Beynelmilel Erkamın Kabulü Hakkında Kanun;

6. 1 Kasım 1928 tarihli ve 1353 sayılı Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanun;

7. 26 Kasım 1934 tarihli ve 2590 sayılı Efendi, Bey, Paşa gibi Lakap ve Unvanların Kaldırıldığına Dair Kanun ;

8. 3 Mart 1934 tarihli ve2596 sayılı Bazı Kisvelerin Giyilemeyeceğine dair Kanun;

Yukarıda adı geçen ve Atatürk dönemine ait olan sekiz kanun; Atatürk İlke ve İnkılaplarından en önemli olan ve Türk toplumunun sosyal yapısını yeniden düzenleyen ve çağdaşlaşması yolunda önünü açan vazgeçilemez kanunlar olarak görülmüştür. İşte bu yüzden bu Anayasanın değiştirilemeyecek maddeleri gibi kabul edilerek Atatürkçü düşünce bütünü ile koruma altına alınmak istenmiştir.

Anayasanın halkoyu ile kabul edilmesini müteakip çıkarılan bazı temel kanunlarla Atatürkçü düşünce'nin geliştirilmesine ilişkin kuruluşlar oluşturulmaya başlanmıştır. Mevcut bazı kuruluşların kanunlarında yapılan küçük değişikliklerle kendilerine bu konuda ek görev ve sorumluluklar yüklenmiştir.

Bu yeni kanunlar ile daha önce çıkartılıp yürürlükte bulunan Atatürkçü Düşünce'nin araştırılması, bulunması, yayılması ve uygulama alanına geçirilmesi için görev sorumlulukları olan kuruluşları belirleyerek ana görevlerini düzenleyen kanunlardan bazıları aşağıya çıkartılmıştır.

- 9 Kasım 1983 gün ve 2945 sayılı “MİLLİ GÜVENLİK KURULU ve MİLLİ GÜVENLİK KURULU GENEL SEKRETERLİĞİ KANUNU”

- 11 Ağustos 1983 gün ve 2876 sayılı "ATATÜRK KÜLTÜR, DİL VE TARİH YÜKSEK KURUMU KANUNU”

- 4 Kasım 1981 gün ve 2547 sayılı “YÜKSEK ÖĞRETİM KANUNU”

- 25 Temmuz 1951 gün ve 5816 sayılı “ATATÜRK ALEYHİNE iŞLENEN SUÇLAR HAKKINDA KANUN”

- 23 Eylül 1980 gün ve 2302 sayılı “ATATÜRK'ÜN DOĞUMUNUN 100 ÜNCÜ YILININ KUTLANMASI VE ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ KURULMASI HAKKINDA KANUN”

- 14 Haziran 1973 gün ve 1939 sayılı” MİLLİ EĞİTİM TEMEL KANUNU”

- 28 Kasım 1984 gün ve 3087 sayılı “POLİS YÜKSEK ÖĞRETİM KANUNU”

- 11 Kasım 1983 gün ve 2954 sayılı “TÜRKİYE RADYO VE TELEVİZYON KANUNU”

- 13 Nisan 1994 gün ve 3984 sayılı “ RADYO VE TELEVİZYONLARIN KURULUŞ VE YAYINLARI HAKKINDA KANUN”

Şimdi teker teker bu kanunlarla devlet kurumlarına verilen ana görevleri ve alınan sorumlulukları inceleyelim...

2945 sayılı MİLLİ GÜVENLİK KURULU ve MİLLİ GÜVENLİK KURULU GENEL SEKRETERLİĞİ KANUNU:

9 Kasım 1983 gün ve 2945 sayılı “Milli Güvenlik Kurulu ve Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği Kanunu ” Türkiye’nin Atatürkçü düşünce konusundaki temel hedeflerini belirlemekte, kurum ve kuruluşların bu doğrultudaki hareket stratejilerini tespit edip, uygulayıcı birimlere yol göstermektedir.

Bu konudaki kesin talimatları kanunun 4E maddesine görüyoruz. Buna göre;

MADDE 4.E: Anayasal düzeni koruyucu, milli birlik ve bütünlüğü sağlayıcı, Türk Milletini Atatürkçü düşünce, Atatürk ilke ve inkılâpları doğrultusunda ve milli ülkü ve değerler etrafında birleştirerek milli hedeflere yönlendirici gerekli tedbirleri belirler. Sayılan bu hususlara yönelmiş yurtiçi ve yurtdışı tehdide karşı koymak, bu tehdidi etkisiz kılmak için gereken strateji ve temel esaslar ile birlikte planlama ve uygulama hizmetleri konularında görüşleri, ihtiyaçları ve alınmasını lüzumlu gördüğü tedbirleri tespit eder;

Kanunda belirtilen hususlar bakanlar kurulunun 10 Şubat 1984 gün ve 84/7706 sayılı kararı ile kabul edilen yönetmelikte biraz daha detaylandırılmıştır. Yönetmeliğin Genel Sekreterin görev ve yetkilerini belirleyen 17 f. Maddesi bu konuda yapılacakları sıralamaktadır.

Yukarıda da belirtildiği gibi devletin en yüksek memurlarının iştirak ettiği en üst düzey anayasal kuruluşu olan Milli Güvenlik Kurulu'nun başlıca görevi; Türk milletini Atatürkçü düşünce doğrultusunda milli hedeflere yönlendirmektir. Bu son derece önemli, zor, fakat kutsal bir görevdir. Bu görev çok detaylı plânlama ile her seviyede kontrol ve koordinasyon ile üst düzeyde takibi gerekli kılmaktadır.

AKP hükümetinin yeni anayasa taslağı çalışmalarında MGK’nun anayasa kapsamından çıkartıldığını basından öğreniyoruz. Bu konuyu Zafer Üskül’ün “Atatürkçülüğün anayasadan çıkartılması” fikri ile örtüştüğünü görüyoruz. Bu durumun T.C.devletinin bekası ve güvenliği açısından ciddi bir tehdit olduğunu değerlendiriyorum.

Şimdi gelelim işin asıl yönüne.
MGKGenel Sekreterliği kanunu ve yönetmeliği ile bu görevi en üst düzeyde yerine getirecek şekilde teşkilat yapısı oluşturmuş olmasına rağmen, AB Uyum Yasaları çerçevesinde içi boşaltılan Genel Sekreterlik bünyesinde bu işleri düzenleyen ve yürüten Toplumla İlişkiler Başkanlığı kaldırılmıştır. Yani bugün devletin en üst düzeyde Atatürkçü düşünceyi yönlendirecek bir kuruluşu yoktur.

DEVAM EDECEK



Dr. Tahir Tamer Kumkale
9 Ağustos 2007 Perşembe

 
BİLDİRİ-YORUM
2000-2012 | Dr. Tahir Tamer Kumkale