Dr. Tahir Tamer Kumkale
tamer@kumkale.net
|
Kitaplarımdan seçmeler... Amazon'da kitaplarım
|
|
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:
|
|
Millet, muasır medeniyetin bütün milletlere temin ettiği hayat ve vasıtaları, esasta ve şekilde tamamen gerçekleştirmeye kati karar vermiştir. (Gazi Mustafa Kemal Atatürk-1925) |
Ak Parti iktidarının beşinci yılı doluyor. Geçen beş yıla yakın zamanda Türkiye ne durumdadır? Tek başına iktidar olmanın sağladığı siyasi istikrar ülkemizde ne vermiştir? Bu soruların cevabı ne yazık ki olumsuzdur ve sağlanan istikrar ortamı sorunların çözümüne yetmemiştir. AKP kadrolarının devlet yönetimi konularında çok hazırlıksız oldukları bugün bütün çıplaklığı ile ortaya çıkmıştır. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in görev süresi 16 Mayıs 2007’de dolmuştur. 353 milletvekiline sahip AKP meclis grubu yeni cumhurbaşkanını seçemediği için Sayın Sezer görevine devam etmektedir. Bu görevin ne zamana kadar uzayacağı da belirsizdir. Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde AKP’nin uzlaşmaz tutumu sonucunda Cumhurbaşkanı seçilemediği gibi Anayasal sistem de karmakarış olmuştur. Erken seçim süreci başlamıştır. “AKP Gitmeli” diyen siyasi partiler AKP karşısında güç birliği yapmak için sağda ve solda seçim ittifakı yapmışlardır. 2002’de sıfıra indirilen PKK terörü 1980’lerdeki en şiddetli durumuna benzer bir seviyeye yükselmiştir. Güvenlik mensupları yanında şehitler arasında masum vatandaşlarımızda yer almaya başlamıştır. Şehit cenazeleri yurdun dört bir yanında AKP karşıtı gösterilere dönüşmektedir. Devlet erkânı şehit cenazelerini kaldırmaya yetişememektedir. Askerlerin teröre karşı mücadele için yasal yetki ve sorumluluk istekleri ısrarla duymazlıktan gelinmektedir. Ekonomik göstergeler şaha kalkmıştır. Türk halkı her gün bir öncekinden daha da fakirleşirken istediği her şeyi harfiyen yerine getirdiğimiz IMF, Dünya Bankası, AB ülkeleri ve ABD de ekonominin geldiği yerden çok memnundur. Büyük ölçüde yabancı sermayenin kontrolüne giren borsa oyuncuları da çok mutludur. Maliye Bakanı Unakıtan ekonominin sağlamlığını anlatırken; ” Anayasa kitapçığı değil, ansiklopedi dahi atılsa ekonomi çökmez” diyerek espri dahi yapmaktadır. Özelleştirme adı altında cumhuriyetin bütün kazanımları yabancılara yok pahasına peşkeş çekilirken, satacak mal kalmayınca bu defa devlet arazileri pazarlanmaya başlamıştır. Bankalarımız, medyamız, KİT’lerimizle birlikte Tüpraş ve Türk Telekom gibi dev kuruluşlarımız da artık bizim değildir. Yeni peydahlanan İslami görüntülü patron sınıfı da gelinen yerden çok memnundur. Büyük şehirlerimizin çevresinde mantar gibi biten ultra lüks milyon dolarlık villalar yeni zenginlerimiz tarafından daha proje safhasında iken kapış kapış satın alınmaktadır. İç ve dış borçlar 2002’deki seviyesinin iki katına çıkmıştır. İhracat olağanüstü artmış fakat yıllık dış ticaret açığı 50 milyar doları geçmiştir. Her an yurdu terke hazır sıcak para toplamı 85 milyar dolara ulaşmıştır. İşsizlik artmış, yatırımlar durmuştur. Cumhuriyetin bütün maddi kazanımları, ”Babalar gibi satarım” sloganı ile elimizden çıkarken sıra vatan topraklarının dışarıya pazarlanmasına gelmiştir. Dinler arası diyalog adı altında Anadolu’da tek bir Hıristiyan’ın yaşamadığı mahallerde binlerce ev kilise açılmıştır. Vatikan denetimindeki misyonerlik faaliyeti bütün yurdu kaplamıştır. Rum Ortodoks Patrikhanesi kendini ekümenik ilan ederek bağımsız devlet başkanı gibi davranmaya başlamıştır. Kuzey Iraklı iki aşiret lideri Barzani ve Talabani açıkça Türkiye’ye kafa tutar hale gelmiştir. Türkiye’nin Kuzey Irak’taki kırmızıçizgileri teker teker ortadan kaldırılmıştır. Kerkük planlı bir şekilde Türklerin elinden alınırken, Türk askerinin kafasına çuval geçirilerek Kuzey Irak’taki Misak-ı Milli hakkımız tamamen yok farz edilmiştir. Ermeni soykırımı iddiaları tarihindeki en hızlı şekilde birbiri peşi sıra yabancı parlamentolarda kabul edilmeye devam etmiştir. Bu defa konu “soykırım yoktur” diyenlere ceza uygulaması getirilecek bir seviyeye tırmandırılmıştır. Milli davamız Kıbrıs ve Kıbrıs Türk toplumu, “çözümsüzlük çözüm değildir” sloganı ile AB ile müzakerelerin başlaması uğruna Güney Kıbrıs Rum kesimine ve Yunanistan’a teslim edilmiştir. İkiz yasalar ve AB uyum yasaları ile ülkemizde etnik ve dini bölünme yolundaki hareketlerin önü açılmış ve bu faaliyetler hukuken kolaylaştırılmıştır. Türk toplumunun gelenekleri dikkate alınmadan AB dayatması ile çıkarılan Uyum Yasaları ile adalet sistemimiz darmadağın edilmiştir. Sosyal yaşantımız Arap saçına dönmüş, büyük şehirlerimizde halkımız bir türlü önlenemeyen kapkaç terörü yüzünden sokağa çıkamaz hale gelmiştir. AKP üst yönetimi devlet kurumlarıyla çatışma halindedir. Ordusuyla, cumhurbaşkanı makamıyla, yargı erkiyle, muhalefetle, YÖK ile ve nihayet sokaktaki insanıyla kavgalı bir hükümet görüntüsü vardır. PKK terörüne verilen şehitlerimizin cenazeleri bütün yurdu bir uçtan bir uca kaplarken, şehitlerine ‘kelle’ diyen ve ülkeyi kana bulayan bölücü başına ‘sayın’ diyen başbakanın konuşma kasetleri elden ele dolaştırılmaktadır. Üniversite sayısı ikiye katlanmasına rağmen diplomalı işsizlerin sayısı da ayni ölçüde katlanmıştır. Sadece kredi kartları ile ay sonunu getiren açlık sınırının altındaki insanların sayısı giderek artmaktadır. Esnafı, işçisi, çiftçisi, memuru, köylüsü, emeklisi, dulu, yetimi yani toplumun büyük kesimi hayatından memnun değildir. Geleceğinden de umutlu değildir. Peki, kim memnundur? Bunun cevabını bugün seçim tahminlerinde Ak Partiyi hâlâ %40’larda gösterenlere sormak lazımdır. Ülkenin geldiği durum işte budur. İçeriye karşı şahin kesilen, dışarının bütün dayatmalarına koşulsuz teslimiyet halinde evet diyen sömürge görünümlü bir ülke halindeyiz. Yolsuzlukların had safhaya ulaştığı memleketimizde açlar her geçen gün daha da aç kalırken, mevcut durumun rantından yararlanan iktidar yandaşları kazançlarına kazanç katmaktadır. Kişiliksiz ve tamamen ABD güdümündeki dış politikamız, tamamen AB kornoluna girmiş iç politikamız, tamamen IMF ve Dünya bankasına teslim edilmiş ekonomi politikamız halkımızı derin bir karamsarlığa sürüklemektedir. Yönetim politikamız her alanda millilikten uzaklaşmıştır. Bütün kültürel değerlerimizin hızla yitirildiği güvensiz bir ortama hızla sürüklenilmektedir. Bir ülkenin bu kadar kısa bir süre içinde bu hale düşürülmesini tarihçilerin dikkatle kaydedeceğini ve gelecek nesiller için bundan önemli dersler çıkartılacağını değerlendiriyorum. Sonuç olarak; Ak Parti yerel yönetimlerde gösterdiği başarıyı ülke yönetiminde gösterememiştir. Her alanda ülkeyi içinden çıkılamaz badirelere sürüklemişlerdir. AKP yönetimi, devlet yönetiminde hazırlıksız olduklarını anlayamamışlar ve kendilerine yardımcı olması gereken yetişmiş bürokratları dağıtmışlar, devlet görevlerinde liyakate değil, AKP’ye yakın olmayı kıstas sayarak el birliği ile bu tabloyu hazırlamışlardır. Şimdi önümüzde seçim sandıkları vardır. Bu görünen manzaraya rağmen AKP, iktidar imkânlarını ve elindeki bol parayla propaganda silahını kullanarak, yani bu kötü tabloyu cilalayarak halka şirin gözükmeğe çalışmaktadır. Aslında böyle bir durumda yeniden iktidara talip olmak ta çok zordur. Çünkü meydana getirilen enkazın kaldırılması kolay olmayacaktır. Her şeye aynen istiklal harbimiz döneminde olduğu gibi yeniden başlanacaktır. Fakat bu defa işimiz daha zordur. Çünkü bugün Gazi Mustafa Kemal Atatürk gibi bir liderimiz yoktur.
Dr. Tahir Tamer Kumkale 6 Haziran 2007 Çarşamba |
|
|