Dr. Tahir Tamer Kumkale
tamer@kumkale.net
|
Kitaplarımdan seçmeler... Amazon'da kitaplarım
|
Irak'a operasyon davul zurna çalarak yapılmaz |
|
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:
|
|
Felaket başa gelmeden evvel, onu önleyecek ve ona karşı savunulacak gerekleri düşünmek lazımdır. Geldikten sonra dövünmenin faydası yoktur. Gazi Mustafa Kemâl Atatürk (Nutuk-1927) |
Türk askeri, Lübnan ve Afganistan halkını teröre karşı korumak için bu ülkelerde görev yaparken ülkeyi kana bulayan PKK terörüne karşı elleri kolları bağlı tutuluyor. Şehit cenazeleri bir uçtan bir uca yurdu kaplarken ve gözyaşları sel olup akarken AKP hükümeti teröre karşı yeterli tedbir almamakta direniyor. Aklıselimimiz şehidine kelle, terörist başına sayın diyen ve terörün çözümünü bu teröre destek veren ülkelerden bekleyen bir başbakanın teröre karşı tedbir almasının çok zor olduğunu söylüyor. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt 12 Nisan tarihli basın toplantısında bugün yaşananları aynen açıklamış ve terörü önlemek için hazır olduklarını, TBMM ve hükümetten görev ve yetkilendirme emri beklediklerini vurgulamıştı. Takip eden günlerde askeri kanattan gelen açıklamalar hâlâ yetki beklediklerini şeklinde idi. Askerler, sorumlulardan gerekli yetkiyi alamayınca devletin asıl sahibi olan millete konuyu bir bildiri ile duyurmuşlar ve teröre karşı milletçe tek vücut olmamız gerektiğini vurgulamışlardır. Bu halk desteği isteğini, bu ülkeye ihanetten başka bir işlevleri olmayan bir takım garip kuruluşlar ve bunların beyinleri satın alınmış gafil sözcüleri televizyon kanallarından açıkça Genelkurmay halkı isyana teşvik ediyor şeklinde duyurmuşlardır. Devletimizin birinci görevi milletin can ve mal güvenliğini sağlamaktır. Bunun için gerekli yasal düzenlemeler yapılmış ve gerekli teşkilatlar kurulmuştur. Polis, Jandarma ve ordu güvenliği sağlayan temel kuruluşlardır. Bu kuruluşlar idari amirlerin( vali ve kaymakamların) kontrol ve gözetiminde halkın güvenliğini sağlamakla görevlidirler. Halkımızın bilmesi gereken bir gerçek vardır. Bugün silahlı terör örgütüne karşı koymak ve bunun için yurt içinde operasyon düzenleme sorumluluğu tamamen valilerindir. Valiler kendi illeri dâhilinde bu işi önce emrindeki kolluk kuvvetleri ile (polis ve jandarma) yaparlar. Eğer elindeki polis ve jandarmanın olaylar karşısında kâfi gelmeyeceğini düşünürse, bu durumda bölgesindeki askeri birliklerden EMASYA(Emniyet Asayiş Planı) uyarınca birlik talep eder. Bu birlikler ancak polis ve jandarmanın kullanılıp gücünün yetmediği olaylarda devreye sokulur. Yani halkımızın yanlış bilgilendirildiği gibi Genelkurmaya bağlı birlikler (Jandarma dışında kalan) terör olaylarını önlemek amacıyla kendi komutanlarının emriyle istedikleri bölgelerde teröre karşı operasyon yapamazlar. Peki, aylardır Irak sınırına yığılan birlikler ne yapmaktadır ve bu birliklerin teröre karşı operasyon yapma yetkileri var mıdır? Cevabı, hayır yoktur. Bu birlikler bu bölgelerde ancak eğitim ve tatbikat maksadıyla bulunmaktadırlar. Peki, Irak sınırındaki üç ilde yapılan notamlama ile bölgeye giriş çıkışın yasaklanması olayı nedir? Buda tamamen rutin bir olaydır. Ayni notamın Edirne’de, Söke’de, Antalya’da yapılacak atışlı tatbikatlar için verildiğini görebilirsiniz. Tatbikat esnasında hakiki mermiler kullanılacağından bu bölgenin hava sahasında uçakların, helikopterlerin uçması tehlikelidir ilgililer notam ile uyarılır. Aynisi kara ve denizalanı için de yapılır. Yani burada notam kuzey Irak’a operasyon için verilmemiştir. Askerin sınıra yakın hareketinin sebebi ve Irak Operasyonu ile ilgisi sadece Hükümetten verilecek muhtemel Irak harekâtı için bölgede yığınaklaşma, eğitim ve tatbikat yapılmasıdır. Yani askerlerin kontrolünde tamamen askeri amaçlara yönelik bir ön hazırlık yapılmaktadır. Muhtemel görevlere hazır olabilmek, araziyi tanımak, istihbarat yapmak, silah ve gereçleri denemek amacıyla muhtemel harekât bölgesine yanaşılmış şu anda rutin eğitim ve tatbikatlar icra edilmektedir. Bu arada tatbikat bölgesinde birliklerimize karşı bir saldırı olduğu takdirde meşru müdafaa hakkını kullanarak şiddetle karşılık verilmektedir. Askerin Kuzey Irak operasyonu ile ilgili Hükümet Direktifinde ısrar etmesi çok doğaldır. Çünkü asker milletin kendisinden ne istediğini en ince ayrıntısına kadar bilmek zorundadır. Askerin işi merasim değildir. Asker ölür ve öldürür. Bu ağır görevi yaparken neden yaptığını bilmek zorundadır. Bilindiği gibi 1991–2003 yılları arasında Kuzey Irak’ta yönetim Saddam’dan alınmış ve 36’ncı paralelin kuzeyi BM Güvenlik Konseyi kararları doğrultusunda oluşturulmuş Zaho’da konuşlanan Türk ve ABD birliklerinin teşkil ettiği ÇEKİÇ GÜÇ ile sağlanıyordu. Yani bölge tamamen bizim kontrolümüzde idi ve askeri harekât bu gücün bilgisi dâhilinde planlanıp uygulanmaktaydı. Bugün ise durum çok değişmiştir. Irak’ta dört yıldır ABD işgali vardır. Irak yönetimi kukladır. Bu bölgede muhatabımız doğrudan ABD’dir. Türk Ordusu, alabileceği her türlü görevi yapmak üzere barış zamanında savaşa hazırlanır. Asker iki hasım ülke arasındaki savaşın sadece son bölümünü yönetir. Ülkeler arasındaki sorunlar ekonomik, siyasi, hukuki, askeri pek çok alanda olabilir. Sorunların çözülmesinde diplomasi ve diğer tedbirler uygulanıp karşı tarafa bir başarı elde edilemeyince bu defa devreye askeri güç sokulur. Askeri harekât maddi ve manevi olarak büyük bir masraf gerektirir. Arkasında millet ve devlet desteği olmadan askeri harekât yapılamaz. Askerlerin ne zaman devreye girip, nereye kadar güç kullanacakları ve bu gücü kullanırken hangi hukuki gerekçelere dayanacakları, elde ettikleri bölgelerde ne yapacakları ve bölgede ne kadar kalacaklarına askerler karar veremezler. Bu sorumluluk TBMM’nindir. TBMM sorunu çözmek için hükümete yetki verir. Hükümet bunun için diğer milli güç unsurları ile birlikte askerleri de kullanır. Yani savaşı planlamak, başlatmak, savaşın insan gücü ve lojistik desteğini sağlamak ve savaşı durdurmak tamamen sivillerin yönetim sorumluluğu içindedir. Bu konudaki yasal süreç şu şekilde devam eder; Herhangi bir ülke ile anlaşmazlık içine giren hükümet konuyu TBMM’ne sunar. Yurt içi ve yurt dışında güç kullanmak için TBMM’den yetki alır. Bu yetki sınırsız değildir. TBMM bu yetkiyi nasıl kullanacağını açıkça belirler. Yetkiyi alan hükümet, formatı önceden belli olan bir HÜKÜMET DİREKTİFİ hazırlar. Bu direktifte hasım ülke olan sorunlar açıklanır. Bu sorunlar için bugüne kadar ne gibi tedbirler alındığı belirtilir. Sonra ne yapılmak istendiği, yani devletin ünitelerine verdiği görevler açıklanır. Görev alan birliklerin birbiri ile nasıl koordinede bulunacakları, bu tedbirler manzumesinin ne zaman başlayacağı, nasıl yönlendirileceği, emir komuta sistemi ile kriz yönetim usullerini belirler. Hükümet, eğer bir askeri harekâtı öngörürse bunun fiziki hedeflerini açıkça gösterir. Harekâtın muhtemel başlama zamanını ve süresini belirler. Kullanılacak hukuki yetkileri sıralar. Lojistik destek faaliyetlerinin şeklini ve vüsatini koyar. İşte bütün bu ve akla gelebilecek bütün varsayımlar hükümet direktifinde açıkça yer alır. Direktifi alan üniteler verilen görevleri derhal yapmakla mükelleftir. İşte askere bu yetki ve sorumluluğu vermezseniz, yani askerin duracağı yeri belirlemezseniz harekâtı kontrol edemezsiniz. Kuzey Irak’a giren bir askeri birlik komutanı kahramanlık yaparak bütün Arap yarımadasını ele geçirebilir. Yahut benzinim bitti diyerek sınırı geçtikten 1 km sonra harekâtı bitirebilir. Bunlar tabiî ki çok abartılı misaller, ama konunun önemini ortaya koyması bakımından geçerli olduğunu göstermek bu misalleri verdim. Sonuç olarak terör yangını büyüyor. Bu günkü şartlarda davul zurna çalarak Kuzey Irak’a yapılacak askeri operasyon büyük bir fiyasko olur. Çünkü atı alan Üsküdar’ı geçmiş ve mevzilerini boşaltmıştır. Şimdi, karşımızda elde edilecek hedef yoktur. Yani Kandile taarruz zamanı değildir. Fakat Türk ordusu bu harekâtı her zaman yapabilecek yetkilerle teçhiz edilmeli ve hazır bulunmalıdır. Bugün sınır ötesinden önce sınırlarımızın içinin teröristlerden temizlenmesine ihtiyaç vardır. Sınırların her metrekaresi geçişe kapatılırken, Şırnak’tan batı istikametinde yapılacak geniş çaplı operasyonlarla önce kırsal kesimlerimiz ve sonra da büyük şehirlerimizdeki teröristler etkisiz hale getirilmelidir. Bunun bugünkü hukuki yetkilerle yapılması mümkün değildir. Olağanüstü hal, kısmi seferberlik veya bazı bölgelerde sıkıyönetim ilan edilmeli ve bu yangın mümkün olan en kısa sürede durdurulmalıdır. Bu yangın sönmeden ülkede istikrar ortamını sağlamak mümkün değildir. Bu yetkiler verilip milletçe teröre karşı güç birliği yapılmadığı sürece bu kan ve gözyaşı devam edecektir.
Dr. Tahir Tamer Kumkale 12 Haziran 2007 Salı |
|
|