Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:
|
|
Türk milleti ve onun küçük ve büyük yaştaki çocukları çelikten yapılmış heykellerdir; onların ne olduklarını anlamak için onlarla savaş meydanlarında boy ölçüşmek lazımdır. Gazi Mustafa Kemâl Atatürk (1937) |
Yıllardır sürdürülen dış kaynaklı küresel psikolojik saldırılar karşısında giderek milli benliğinden uzaklaşan ve kimliğini kaybetme durumu ile karşı karşıya bırakılan milletim için Gazi üsteğmen Abdullah Ağar’ın kitapları bir umut ışığı olarak işlev yapmaktadır. Bu benim ısrarla vurguladığım düşüncem.. “5 inci Tim” ve “Ölüm Dağları Bekler” kitapları ile Türk insanının milletleştiği anda neler yapabileceğini, nasıl devleştiğini ve Türklük düşmanları için ne büyük tehdit oluşturduğunu bütün çıplaklığı ile açıklayan Abdullah Ağar şimdi de “Türk Komandoları” kitabı düşünce dünyamızda vazgeçilmez yerini almıştır.. Günümüzde televizyon ve internet zamanımızın çoğunu kaplıyor. Bir bakıma zaman fakiriyiz. Bu fakirlik eskiden çok daha fazla zaman ayırdığımız kitap okuma alışkanlığımızı törpüledi. Buna rağmen elime aldığım zaman bırakamadığım başucu kitaplarım arasında Abdullah Ağar’ın kitapları vazgeçilmez yerini aldı.. Ülkemiz üzerinde dolaşan kara bulutları kendisine dert edinen bir karakter yapım var. Bu yüzden ülke meselelerine kafa yoruyor ve muhtemel çıkış yollarını arıyorum. Bunları gazete, kitap ve konferanslarla halkımla paylaşmaya çalışıyorum. İçinden çıkamadığım devasa olaylar beni karamsar yapıyor ve üzüyor. Böyle durumlarda tarih kitaplarına dönerek geçmişteki benzeri durumlardan nasıl aydınlığa çıktığımızı araştırıyor ve bunu bulmadan rahat edemiyordum. Bu tarih ile yüzleşme geleceğe olan güvenimi tazelediği gibi milletime olan saygımı da pekiştiriyordu. Şimdi artık tarihin tozlu yapraklarında dolaşmaya pek gerek duymuyorum. Çünkü oradan alacağım şevk ve heyecanı ve geleceğe dair umutlarımı değerli kardeşim, usta kalem Abdullah Ağar’ın kitaplarından alıyorum. Bu sözlerimi abartılı bulanlar olacaktır. Onlara boş konuşmayı bırakıp bu üç kitaptan herhangi birini alıp okumalarını öneriyorum. Abdullah Ağar’ın kalemi çok güçlü. Bu güç, inançlı yapısından kaynaklanıyor. O satırlar arasında dolaşırken sizin hayal gücünüzü kilitliyor. Sizi bulunduğunuz ortamdan çıkartıyor ve tamamı yaşanmış olaylardan oluşan bambaşka bir ortama sokuyor. Evlatlarınız, kardeşleriniz, yeğeniniz ve sizin canınızdan-kanınızdan olan askerlerimizin Ordu-Millet ruhunu nasıl hâlâ yaşattıklarını, küresel psikolojik saldırıların bu çelikleşmiş iradelere karşı hiçbir etki yapamadığını, kahramanlık denen olgunun onların her biri için çok sıradan bir kavram olduğunu iliklerinize kadar hissediyorsunuz. Onlarla beraber dağlarda dolaşıyor. Onlarla terliyor, onlarla yoruluyor ve onlarla beraber vatan sevgisinin nasıl doruğa ulaştığını bire bir yaşıyorsunuz. Bu insanlarla gurur duyuyorsunuz. Geleceğe olan güveninizi tazeliyorsunuz. Ve bu milleti hiç bir gücün hiçbir şekilde yıkamayacağını bir kere daha beyninize kazıyorsunuz. Ben 36 sene üniforma giymiş bir kişi olmama ve onlara ayni ortamda yaşamama rağmen bu kahramanlarla birlikte ülkemin dağlarında gezmekten ve bu ülkeye kasteden hainlerle savaşmaktan büyük biz haz duyuyorum. Daraldığım ve çaresiz kaldığım çözüm üretemediğim anlarda başucumdaki AĞAR kitaplarına dalarak çıkış yolu arıyorum ve buluyorum.. Bu kitapları okuyanlar evlatları Mehmetçik ile birlikte bu kutsal vatanın en ücra noktalarını tanıyacak ve bu vatan için neler yapabildiğini öğrenecektir. Onlarla yaşayacak ve bütünleşecektir. Ordu-Millet kavramının gücünü duyacak, Türk askerinin ruh yüceliğini tadacak ve Türk olmaktan tekrar gurur duyacaktır.. Ve sonunda bugünlerde her taraftan gelen saldırılar karşısında, böyle bir askere sahip olmamıza rağmen, neden başı eğik ve ezik durduğumuza anlam veremeyeceklerdir.. Ayrıca bu gücü tanımayan ve zayıflatmak için gelen dış kaynaklı isteklerle askerlerini küçük görüp onlara sahip çıkmayan zihniyete karşı mücadele gücü kazanacaklardır.. Abdullah Ağar, birbirini tamamlayan üç eseri ile Türk edebiyatının artık klasikleşmiş dev üstatlarının kalem gücüne sahip olduğunu ispatlamış ve çağdaş yazarlarımız arasında yerini almıştır. Kendisini kutluyorum ve kitapçı raflarının daha pek çok Abdullah Ağar imzalı eserle dolacağı günleri görmeği arzu ediyorum.. Yazımı Abdullah Ağar’ın “Türk Komandoları” kitabından “Şehitlerin tebessümü” bölümünden birkaç satır ile bitirmek istiyorum..
“ … Şehit kelimesinin anlamını biliyor musun? Soru sorarcasına baktı… Sanırım bunun yanıtını bilmiyordu ve şimdi merak ediyordu. “Şehit” dedim…”Şahit” kelimesinin en güçlü anlamını taşır Battal.. “ Neye şahit komutanım?”diye sordu bu kez.. “ Allah’a” dedim. “Allah’a şahit”. Devam ettim sonra.. “Asker şehir olurken Allah’ı görür..” Bakıyordu ve öğrenmek istiyordu. “Şehit can verirken Allah’ı öyle bir görür ki, ölümün insanı köklerinden kopartmasının sancıları, hatta canın bedenden sökülüp alınırken yaşanan o çok büyük acı bile, vız gelir tırıs gider” “Bunun için mi şehitler bin defa dirilip bin defa tekrar şehit olmayı isterler komutanım? Diye sordu. “Evet” dedim. “Bunun için.. Görüp de âşık oldukları Allah’ın güzelliğini tekrar tekrar görmek isterler.” Böyleydi işte.. Şehitler can verirken o yüzden gülerlerdi.. Bu vatanın samimi evlatları, adını namus koydukları değerleri adına toprağa düşmeğe devam edeceklerdi. Bu devran böyle kurulmuştu. Hiç bozulmadan kıyamete kadar devam etmeliydi. Türk insanı; Vatanını, Bayrağını, Sancağını, Milletini, Devletini, Askerini, Irzını, Namusunu, Onurunu, İlahi ahdini, İnancını, Silaha el koyup üzerine ettiği yeminin, Askerlik şerefini, Egemenliğini, Bağımsızlığını, Toprağını, Gazisini, Gazasını, Şehidini, Evliyasını, Enbiyasını, Peygamberini, Geçmişini, Geleceğini, Mahşerini, Tarihini, Dilini, Dinini, Edebiyatını, Sanatını, Medeniyetini, Harsını, İmanını, İbadetini, Ahlakını, Örfünü, Töresini, Geleneğini, Göreneğini, Canını, Cananını, Liderini, Komutanını, Mustafa Kemalini, Çocuğunu, Kadınını, Kardeşini, Anasını, Babasını, Akrabasını, İşini, Aşını, Yuvası asker ocağını, Hedefini, Amacını, Menfaatini, Varlığını, Yokluğunu, Azını ve çoğunu, Her şeyini ve aslında hiçbir şeyini, bir neden, bir vesile bilmeliydi. Bunların hepsini bir tutabilmeliydi. Ve adını kalbine yazdığı “Allah İçin” niyetiyle yaşamalı ve sonra da ölmeliydi. Ölebilmeliydi. “O zaman gam yemezdi bu millet… Hem burada ve hem de öte tarafta…”
Dr. Tahir Tamer Kumkale 4 Aralık 2006 Pazartesi |
|