Dr. Tahir Tamer Kumkale

tamer@kumkale.net
|
Kitaplarımdan seçmeler... Amazon'da kitaplarım



|
12 Eylül'deki terörü genç subaylar yönetmiş |
|
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:
|
 |
İnsanları mesut edeceğim diye onları birbirine boğazlatmak insanlıktan uzak ve son derece üzülenecek bir sistemdir. İnsanları mesut edecek yegâne vasıta, onları birbirlerine yaklaştırarak, onlara birbirlerini sevdirerek, karşılıklı maddi ve manevi ihtiyaçlarını temine yarayan hareket ve enerjidir. (Gazi Mustafa Kemal Atatürk-1931) |
Şahsımla ilgili olan yukarıdaki başlık 12 Eylül 2006 tarihli Zaman Gazetesinin manşet haberinde yer almıştır. Haber aşağıya çıkartılmıştır. Bu başlığı okuyan kişiler eğer konuyu bilmiyorlarsa ve haberin devamını da okumak zahmetine katlanmazlarsa, sanki "12 Eylül öncesi anarşi ve terörü genç subayların planlayıp yaptığı gibi" çarpık ve çok yanlış bir anlayış içine girebilirler. Basın organları sansasyon yaratmak ve ilgiyi çekmek için böyle başlıkları her zaman kullanıyorlar. Bu söz nereye gider ? Sonu nereye varır. Halk ne düşünür ? Bu sözler kimleri nasıl etkiler? gibi bir düşünce içine girmeden bunu yapıyorlar ve ne yazık ki halkın ilgisini çekmeyi de beceriyorlar. Oysa işin aslı bambaşka. Bir kere ben hiç kimseye böyle bir açıklama yapmadım. Bu söz 15 Ağustos 2006 tarihinde Pegasus yayınevince yayınlanan "BEYNİMİZİ KİMLER VE NASIL YÖNETİYORLAR" kitabımın 154 üncü sayfasında yer alan bir cümle. Bu cümlenin önünü ve arkasını söylemez iseniz o zaman yanlış yaparsınız. Ben orada insanlarımızın nasıl aldatıldığını ve hatta bu aldatılanlar içinde toplumun her kesimden beyinleri boş bırakılmış insanlar olduğu gibi genç subayların da olduğunu belirttim. Uzun söze hacet yok. Önce haberi sonra da konunun yer aldığı 153-154 ncü sayfaları aşağıya çıkardım. Okuyunca yukarıdaki başlığı kullanmanın ne kadar gereksiz ve tehlikeli olduğunu anlayacaksınız.
Aslında bu gibi durumlarda basın kanunu uyarınca bu başlığı aynı yer ve puntolarla tekzip etme hakkım var. Fakat kalem sahibi bir kişi olarak kendi köşemden kamuoyunu bilgilendirmenin daha yararlı olacağına karar verdim.
İşte haber;
"12 Eylül'deki terörü genç subaylar yönetmiş..Psikolojik Harekat Dairesi'nin mimarlarından emekli Kurmay Albay Tahir Tamer Kumkale, 12 Eylül dönemine ilişkin çarpıcı bir açıklama yaptı. Darbe öncesindeki çatışmaları genç subayların yönettiğini savunan Kumkale, "Anarşi ve terör olaylarının planlama ve uygulamasında, çok profesyonelce olaylar dikkati çekmiştir. Bu işin içinde özel yetiştirilmiş kişilerin olduğu, bazı genç subayların bizzat anarşi ve terör olaylarının içinde militan gibi devlete karşı saldırıları yönettiği, mahkeme tutanakları ile belirlenmiştir." dedi. Türkiye'de psikolojik harbin öncülerinden biri olan Kumkale, bu iddialarını "Beynimizi Kimler ve Nasıl Yönetiyorlar; Küresel Güçlerin Psikolojik Savaş Yöntemleri" adlı kitabında yayınladı. Kumkale, bugün de Türkiye'nin 'çok amaçlı, çok taraflı, çok yönlü' bir psikolojik savaşla karşı karşıya olduğunu dile getiriyor. Yürütülen mücadelenin amacını şöyle açıklıyor: "Türk toplumunu birbirine düşürerek çatıştırmak ve bu şekilde zayıflatıp devleti güçsüzleştirmek."
12 Eylül öncesinde, cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün ekonomi alanındaki görüşlerinin sol kesim tarafından sahiplenilmesi Genelkurmay'ı rahatsız etmiş. Dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Nurettin Ersin Paşa'nın emriyle, Atatürk'ün 'komünist' olmadığını ispatlamak için askeri birliklere konferanslar verilmiş. Konferans metnini hazırlayan isim ise, darbeden üç yıl sonra kurulacak olan Psikolojik Harekat Dairesi'nin mimarlarından Emekli Kurmay Albay Kumkale. Emekli asker, Pegasus Yayınları'ndan çıkan kitabında Prof. Dr. Mustafa Aysan'ın hazırladığı 'Atatürk'ün Ekonomik Politikası' adlı kitabından çok yararlandığını ifade ediyor. Kumkale, Psikolojik Harekat Dairesi olarak bilinen Toplumla İlişkiler Başkanlığı'nın (TİB) kurucularından."
İşte gazetenin haberine konu olan kitabın 153-154 üncü sayfalarında yazılanlar;
" Psikolojik Harekât, küresel mihrakların Türk Toplumunun hedef seçtiği kesimlerine karşı saldırılarına içeride ve dışarıda bir seri tedbir alınmasını gerekli kılar. Bu tedbirler fikri güçlendirme faaliyetinden karşı Psikolojik Harekât faaliyetlerine kadar uzanan geniş bir yelpazede uygulanır. Bir merkezden ve ülkenin bütün milli güç unsurlarının birlikte karşı koyabilmesini temin için bir elden planlanıp ayrı ellerden ama aynı hedefe ulaşacak şekilde yönlendirilmesi zorunludur.
Bu faaliyetler düşman Psikolojik Harekât saldırılarının şiddetine göre zaman içinde azalabilir veya yoğunlaşabilir. Fakat hiçbir şekilde ara verilmeden devamlı sürdürülür. Bu harekâtın hedefi olan seçilen beyinler kesinlikle boş bırakılmamalıdır. Çünkü boş bırakılan beyinler süratle doldurulmaya meyyaldir.
Psikolojik Harekât uygulamalarının en zoru ve titiz bir çalışma gerektireni dost unsurlar, yani kendi toplumumuz üzerinde uygulananıdır. Çünkü karşı saldırılarda en etkili savunma bizzat şuurlu ve bilgili insanlarımız tarafından verilenidir. Tarafımızdan yanlış yönlendirilen ve yanlış bilgilerle doldurulan beyinler kolaylıkla karşı tarafın bize karşı kullandığı en güçlü ajanlar haline gelebilirler.
"Milli şuurlaşma ve milli benliğin kazanılması" şeklinde tanımlanabilecek dost unsurlara yönelik "Psikolojik Güçlendirme Harekâtı" üç-beş günde kazanılacak bir husus değildir. Plânlı, programlı ve disiplinli bir çalışma sonucu uzun vadede elde edilebilecek bir haslettir. Bu zaman dilimi son elli yılda Türk Toplumu üzerindeki kültür emperyalizminin yarattığı derin çatlaklar göz önüne getirildiğinde en az 10-15 yıllık süreklilik arz eden ve birbirini tamamlayan bir seri ciddi gayreti kapsayacaktır.
Bu zaman süresi toplumların yaşam süresi içinde fazla bir şey ifade etmeyebilir. Fakat tek tek insanların hedef alındığı düşünüldüğünde ortalama 70 yıllık bir insan ömründe hiç de azımsanacak bir süre değildir. Bu süre dikkatli kullanılmadığı takdirde kılıcın iki keskin ucu misali harcadığımız çabalar derhal karşı taraf için bize karşı kullanacağı önemli bir kazanım haline gelebilir.
Burada ne demek istediğimi bir misal ile açalım.
12 Eylül 1980 öncesinde yurdumuzda yaşanan anarşi ve terör olaylarının planlama ve uygulamasında çok profesyonelce olaylar dikkati çekmiştir. Bu işin içinde özel yetiştirilmiş kişilerin olduğu, bazı genç subayların bizzat anarşi ve terör olayının içinde militan gibi devletimize karşı saldırıları yönettiği mahkeme tutanakları ile belirlenmiştir.
Aynı şekilde pek çok üniversite mezunu iyi meslekler edinmiş kişilerin de Türkiye'ye karşı açılan savaşta ön saflarda olduğu görüldü. Bunlar hukuk önünde cezalarını aldılar. Burada önemli olan bunların nasıl cezalandırıldığı değil, neden ve nasıl bu yetişmiş insanlarımızın devletine ve halkına düşman edildiğidir. Bu son derece tehlikeli ve ciddi tedbirler alınmasını gerektiren bir sosyal durumdur.
Şimdi düşünelim. Siz Türk ana ve babanın çocuğu olarak dünyaya geliyorsunuz. Kendi aile yapınız ve Türk toplumu içinde büyüyorsunuz. İlkokul, Ortaokul, Lise ve sonunda askeri eğitim alıp bu ülkeyi korumak ve kollamak üzere silah üzerine yemin ediyorsunuz.
Fakat bu süreç içinde hiçbir milli benlik ve şuur kazanamıyorsunuz.. Birileri gelip sizi kolaylıkla kandırabiliyor, aldığınız bilgi birikimini bu ülkeyi parçalamak için rahatça kullanabiliyor. Bu olay görünüşte çok üzücüdür, ama toplumun bir gerçeği olarak yaşanmış pek çok örneği vardır.
Peki devletimiz ne yapıyor?
" Ben bu gençlerin yetiştirilmesinde ve eğitim süresinde nerede hata yaptım ki geçen süreç içinde bu gence ülkesine, bayrağına ve toprağına sahip çıkmanın gereklerini öğretemedim. Onu gerçek Türk milliyetçisi yapamadım" diye soruyor muyuz.?
Karşı tarafın ne yapıp ta bu gençlerin beyinlerine kolaylıkla girebilip onları kısa sürede Türkiye ve Türklük düşmanı haline getirebiliyor? Konusunu bilim adamlarına inceletip karşı tedbirlerini alıyor muyuz?
İşte burada yaşanan olaylar hemen ve ani reflekslerle oluşan olaylar değildir. Çok uzun süreli bir bilimsel çalışmanın, gözlemin ve şartlara uygun şahısların tek tek üzerinde durmanın sonunda kazanılan hususlardır. Karşı taraf böyle bilinçli ve sürekli çalışma içinde olduğunu bildiğimizden beyinlerin hiç boş bırakılmaması gerektiğini vurguluyoruz........"
Takdir okuyucularımın.
Dr. Tahir Tamer Kumkale 14 Eylül 2006 Perşembe |
|
|