Dr. Tahir Tamer Kumkale
tamer@kumkale.net
|
Kitaplarımdan seçmeler... Amazon'da kitaplarım
|
24 Temmuz 1923 Lozan Barış Antlaşması'nı hatırladık mı? |
|
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:
|
|
Lozan Antlaşması, Türk milleti aleyhine asırlardan beri hazırlanmış ve Sevr Antlaşması'yla tamamlandığı zannedilmiş büyük bir suikastin yıkılışını ifade eden bir vesikadır. Gazi Mustafa Kemâl Atatürk (1927-NUTUK) |
24 Temmuz 2006 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin tapusu, devletimizin kuruluş harcı niteliğindeki Lozan Barış Antlaşmasının 83 üncü yıldönümünü idrak ettik. Bu anlamlı günü gerektiği şekilde değerlendiremedik. Halkımıza bu günün mana ve önemini vurgulayamadan sessiz sedasız geldi ve geçti. Oysa bu tarih bizim için her zaman ders alınması gereken Lozan'ı vurgulamaktadır. Muhteşem bir kurtuluş mücadelesi sonunda kazandığımız uluslararası siyasi haklarımızı belgeleyen Lozan ülkemiz üzerindeki gizli emelleri bulunan küresel güçlerin önündeki en önemli engeldir. Bu tarihi belgeye sımsıkı sarıldığımız takdirde kazanımlarımızdan tek çakıl taşını dahi kaybetmeyiz. Ülkemiz üzerinde küresel mimarların kendi menfaatleri yönündeki çabalar sürdükçe biz Lozan'ı ortaya çıkarmalı ve bizi bilmeyenlerin kafalarına vurmalıyız. Çevresinde sıcak savaşların sürdüğü Türkiye, Temmuz 2006'da tarihinin en zor günlerinden geçmektedir. Ülkemiz ve halkımız içerden ve dışarıdan kuşatılmış, PKK terörüne karşı halk galeyana gelmiştir. Şehit cenazelerindeki kalabalıklar artmakta, kin ve nefret dalgaları yaygınlaşarak artmaktadır. İç ve dış borç yükü altında insanlarımız açlık ve sefalete sürüklenip işsizlik had safhaya ulaşırken, vatan toprakları ve Cumhuriyetin kazanılmış ticari değerleri birilerine peşkeş çekilmeye çalışılırken, IMF, Dünya Bankası, AB ve ABD komiserleri ülkemizin her karış toprağında sömürge memuru gibi dolaşırken ülkemin dinamik güçleri ve gerçek sahipleri olan vatansever kadroları elleri kolları bağlı bu kötü gidişi sadece seyretmektedir.
- Kıbrıs gidiyor.
- Misak-ı Milli toprakları Musul ve Kerkük'te soydaşlarımız katlediliyor ve Kuzey Irakta Kürt Devleti oluşturuluyor.
- İstanbul'da Ekümenik Rum Patrikhane Devleti oluşturma çalışmaları ABD ve AB ve VATİKAN desteğinde hızlanıyor. Ege Adaları ve Ege kıyılarımız elimizden alınmaya çalışılıyor. Ülke içinde Hıristiyanlık propagandası almış başını gidiyor.
- Kürt Devleti kurularak Diyarbakır başkent yapılmaya çalışılıyor.
- Türk Kimliği tarihimizde ilk defa sorgulanarak Türklüğün dağılma süreci başlatılıyor. Binlerce yıldan günümüze taşıdığımız Türk kültür değerleri plânlı çalışmalarla ortadan kaldırılıyor. Milli birliğimizin teminatı Türk diline ortaklar bulunuyor.
- Anayasanın temelinde yer alan Atatürkçülük ve Türk Milliyetçiliğinin içi Uyum Yasaları adı altında boşaltılıyor. Ve ülkemiz milli değerlerinden habersiz Televole zihniyetli, boş kafalı, milli ülkü ve değerlerinden yoksun, sadece tüketmeyi düşünen bomboş insanların kalabalıklar halinde yaşadığı topraklar haline getirilmeye çalışılıyor. Bütün bu kötü manzarayı durduracak yegane güç Türk milliyetçiliğidir. Her türlü saldırıya rağmen Milli Ruh, Milli şuur ve Milli duruş gösterecek kadrolarımız vardır. Bu kadrolar, bizi bulunulan çıkmazdan kurtaracak, Türklüğümüze ve vatan topraklarına sahip çıkacaktır. Aynen Atatürk dönemindeki gibi küresel saldırılara karşı duracaktır. Kurtuluşumuz Atatürk İlke ve İnkılâplarına bağlı, Türk Ülküsüne inanmış, milliyetçi ve inançlı kadrolarımızın elindedir. Küreselleşme yolunda hızla ilerleyen dünya 11 EYLÜL saldırısını müteakip artık eskisi gibi huzurlu ve güvenli değildir. 1991'den itibaren tek kutuplu ve ABD eksenli hale gelen dünyada uluslararası politikaları artık hukuk değil, ülkelerin gücü belirlemektedir. Nitekim ABD gücüne dayanarak dünyayı yeniden yapılandıracağını ilan etmiş, AFGANİSTAN ve IRAK'ın işgali ile bu husustaki kararlılığını göstermiştir. Sırada daha başka ülkelerin bulunduğunu da vurgulamakta ve bu yolda çalışmalarını sürdürmektedir. BM. AB, NATO artık eski güçlerinde değildir. Çünkü ABD menfaatlerinden dolayı askeri ve siyasi gücü ile onları bölmüştür. Avrupa Birliği; Uluslararası Zürih ve Londra Antlaşmasındaki hukuki gerekçeleri yok sayarak Güney Kıbrıs'ı tam üye olarak tanımıştır. Ayni AB, Avrupa'nın göbeğinde Bosna Hersek'te 250.000 Türk ve müslümanın hunharca katledilmesine gözlerini kapamıştır. 24 Temmuz 2006'da devletimizin kuruluş belgesi olan Lozan Antlaşmasının 83 ncü yılını idrak ettiğimiz bu antlaşma ile devletimizin uluslararası alanda siyasal, hukuki, ekonomik ve toplumsal ilişkileri yeniden düzenlendi. Yeni Türk Devleti'nin varlığının, egemenliğinin ve bağımsızlığının tanınması sağlandı. Atatürk dönemini takiben uygulanan bağımlı politikalar sonucunda ülkemiz bugün Lozan Barış Antlaşması ile elde ettiği bağımsızlığından ve önemli kazanımlarından ciddi tavizler vermek zorunda bırakılmaktadır. Lozan Barış Antlaşması Türkiye'nin siyasi alandaki ilk adımı olan Mudanya Mütarekesi'nden sonra Türk milletinin en büyük siyasi başarısıdır. Antlaşma'nın önsözünde, devletlerin istiklal ve hâkimiyetine saygı gösterilmesi ilkesi yer almaktadır. Bu ilke, Türkiye'nin I. Dünya Savaşı'nın galipleri ile eşit şartlar altında Lozan'da siyasi bir mücadeleye giriştiğini gösteren bir hükümdür. Türk istiklal ve hâkimiyetinin tanınması bakımından da önem arz eder. Lozan Barış Antlaşması, Ortadoğu'nun en önemli bölgesinde sürekli bir barış sağlayarak ve devam ettirerek dünya barışına da hizmet etmiştir. Türkiye, Lozan ile uluslararası alanda hukuki ve siyasi yönden değerini kabul ettirmiştir. Uluslararası toplumun itibarlı ve barışçı üyesi olmuştur. LOZAN Antlaşması'nın en önemli işlevlerinden birisi de SEVR Antlaşması ile getirilmek istenen sömürge düzenini yırtıp atmış olmasıdır. Aslında çok az bildiğimiz SEVR Antlaşması'nın 231'den 268'e kadar olan maddeleri Osmanlı'nın nasıl tamamen esir edileceğini ve her alanda nasıl sömürüleceğini gösteren Mâli ve İktisâdi hükümleri içermektedir. Bu maddelerin aynen kabul ettirilmesi amacıyla Lozan'da çok önemli tartışmalar olmuştur. Türk Heyetine çok baskı yapılmıştır. Lozan'da kabul edilen maddeleri eksik bulanlar; bu iki antlaşmanın mâli hükümlerini karşılaştırdıkları zaman Lozan'ın kendisini sömürge gibi gören o zamanın süper güçlerine karşı kazanılan çok önemli bir zafer olduğunu göreceklerdir. O zamanın sömürgeci güçlerinin bu şartları kabul ederken akıllarından geçenler ve kendi aralarına anlaştıkları konu aynen şöyle idi; " Evet Türkler askeri ve siyasi büyük bir zafer kazanmışlardır. Fakat iktisâden sıfır durumundadırlar. Bütün güçlerini harcamışlardır. Şimdi Ekonomik açıdan her şeye sıfırdan başlayacaklardır. EMEK yoktur. SERMAYE yoktur. BİLGİ yoktur. KREDİ yoktur. İNSANGÜCÜ yoktur. YOL yoktur. OKUL ve ÖĞRETMENİ yoktur. TECRÜBESİ yoktur. Bu yokları, kendiliğinden var etmesi ise fiziken mümkün değildir. Bırakalım Türkler hür ve özgür olsunlar. Ama biz onları daima ekonomik açıdan sömürmeye devam edeceğiz. Çünkü ihtiyaç duyacağı her şey bizde var. Her sahada bize muhtaçlar "
Onlar kendi açılarından haklı idiler. Fakat Mustafa Kemal gerçeğini görememişlerdir. Bugün, Türk milletine esareti layık gören ve topraklarını parçalamayı hedef alan Sevr Antlaşmasını yeniden gündeme koyarak Lozan'ı ortadan kaldırmaya çalışan küresel mimarların sinsi planları doğrultusundaki çabalar yoğunlaşarak devam etmektedir. Lozan'daki her kazanımın temelinde büyük bir istiklal mücadelesinin, dökülen kanların ve emsalsiz bir azmin bulunduğu gerçeği asla unutulmamalıdır. Ve yine Lozan'dan vereceğimiz tavizlerin ülkemiz için karanlık günlerin başlaması anlamına geldiği bilinmelidir.
Dr. Tahir Tamer Kumkale 27 Temmuz 2006 Perşembe |
|
|