Dr. Tahir Tamer Kumkale
tamer@kumkale.net
|
Kitaplarımdan seçmeler... Amazon'da kitaplarım
|
Ortadoğu'da terör önlenebilir mi? Barış umudu var mı? |
|
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:
|
|
Felaket başa gelmeden evvel, onu önleyecek ve ona karşı savunulacak gerekleri düşünmek lazımdır. Geldikten sonra dövünmenin faydası yoktur. Gazi Mustafa Kemâl Atatürk (Nutuk-1927) |
Günümüzde tek küresel güç olduğunu silah kullanarak kabul ettiren ABD yönetimi; fiziki gücünün en üst düzeyde olduğu bir dönemde bundan yararlanarak ülkesinin milli menfaatleri doğrultusunda dünyayı yeniden yapılandırmayı kafasına koymuştur. Buna uygun olarak hazırladığı planlarını hiç bir engel tanımadan devreye sokmaktadır. ABD bu uygulamalarında 11 Eylül İkiz Kuleler saldırılarını kendisini haklı kılacak bir gerekçe olarak göstermektedir. Bu yüzden, "İnsanlık Suçu " olarak isimlendirdiği "Uluslararası Terörizmi" önleyeceğim diyerek yola çıkmış, fakat sonunda bizzat kendisi terörist devlet imajı sergilemekten kaçınmamıştır. ABD, öNce Irak-İran ve Kuzey Kore'yi içine alan bir şer üçgeninden bahsetmiş ve buralara mutlaka demokrasinin gelmesi gerektiğini vurgulayarak kamuoyunu hazırladıktan sonra, güya dünyanın en büyük teröristi Usame Bin Laden'in izini sürerek dünyayı yeniden yapılandırmaya Afganistan saldırısı ile başlamıştır. ABD'nin milli menfaatleri doğrultusunda dünyayı yapılandırmak amacıyla Afganistan ile Asya'dan başlayan saldırısının ikinci ayağı olarak Petrol, Enerji ve Ticaret yollarını üzerinde taşıyan dünyanın merkezi Ortadoğu seçilmiştir. Bizzat kendisinin yarattığı Saddam Hüseyin bu oyunun baş aktörü olarak kullanılmıştır. ABD'nin bugüne kadar Irak'a saldırmak için öne sürdüğü gerekçelerin tamamı tutarsızdır, hukuksuzdur ve meşru değildir. Irak işgalinin meşru olan tek yanı, ABD'nin bugün dünyanın en güçlü ülkesi olduğudur. Fakat bu güçlülük ona başka ülkelere saldırma hakkını vermemektedir. Kanaatime göre, uluslararası terörizmi önleyeceğim diyerek yola çıkan ABD aslında bu yaptıkları ile bölgesel terörün bütün dünyaya yayılmasını sağlayan bir yol açmıştır. Yani yangının üzerine su değil, benzin dökmüştür... Bush ve ortağı Blair, Irak'ın işgali ile bütün Arap ve İslâm âlemini karşılarına almışlardır. Arap milliyetçiliği sanıldığı kadar güçsüz değildir. 50 yıldır süren Filistin-İsrail çatışması bu milliyetçiliği beslemiş, güçlendirmiş ve kurumsallaştırmıştır. Şimdi Arap ülkeleri, İslâm ülkeleri ve kendini zayıf ve mazlum hisseden diğer ülkelerin halkları otomatik olarak kendilerini savunma mekanizmalarını oluşturmuşlardır. Ve kendilerini savunmak için dünyanın en etkili savaş aracı olan bireysel terörizmi ve en etkili silahı olan "Ölümü göze almış insanı" devreye sokmuşlardır. Bunun sonuçlarına bugün yakından şahit olmaktayız. İsrail'in saldırıları ile birlikte İsrail ve ABD karşıtı Müslüman örgütlerin saldırıları da artmaktadır. Biz Türk halkı olarak bireysel terörizmle hiçbir sonuca varılamayacağını yaşayarak öğrendik. Terör örgütleri tarafından tam bir kargaşa ortamına sürüklenen Türkiye'nin sayıları on bini dahi bulmayan teröristler eliyle son otuz yılını her alanda yıkım içinde geçirdiğini unutmadık. Halâ bütün imkanlarımızla ülkemizi kan gölüne çeviren PKK terörüne karşı amansız bir mücadele veriyoruz. Dolayısı ile biz terörü iyi tanıyoruz. Ve terörle mücadele etmesini de iyi biliyoruz. Fakat PKK terörünü ilk çıkaran ve en büyük desteği veren kuzey komşumuz Rusya, bugün kendisi de terör mücadelesi içinde olmasına rağmen PKK örgütünü terörist olarak tanımadığını bildirebiliyor. Bugün PKK terörünün Irak'ın kuzeyindeki ana ikmal ve barınma üssü Kandil dağlarını ve çevresini kontrol altında bulunduran stratejik müttefikimiz ABD de aynen Rusya gibi bizim bu melanet yuvalarını ortadan kaldırmak için atacağımız her adımı açıkça engellemeye devam ediyor. İşte bu ortamda İsrail'in Gazze ve Lübnan saldırıları bütün hızı ile devam ediyor. Biz biliyoruz ki İsrail karşıtı Arap milliyetçileri dünyanın her tarafına yayılmışlardır. ABD ve ayrılmaz destekçisi İngiliz hedeflerine beklenmeyen yer ve zamanda, korumasız ve masum sivillerin yaşadığı mahallerde saldırılar yapıldığına her zaman şahit olmaktayız. Bu intihar saldırılarını önceden tespit edebilmek ve tedbir alabilmek imkânsızdır. Kanlı terör eylemlerinde İsrail gibi misliyle karşılık vermenin Arap milliyetçilerini durdurmaktan ziyade şiddetin dozlarını arttırdığı da bilinen bir gerçektir. İsrail'in meşru müdafaa olarak nitelendirdiği kitlesel terörizm ne yazık ki, bugün ABD tarafından tek yanlı işgal edilen Ortadoğu'da milli menfaatleri olan devletler tarafından destek görmekte ve yardım almaktadır. Nitekim 25 yıldır ülkemizi kan gölüne çeviren, binlerce insanımızın hayatına mal olan PKK terörü' nün en yakın dostlarımızdan destek aldığını bütün dünya bilmektedir. Ve teröre karşı birlikte tedbir alınmasına yanaşılmamaktadır. Çünkü küresel mimarlar, uluslararası ve milli hukukları hiç dikkate almazlar. Çünkü onlar kendi güçlerinin verdiği hukuka inanırlar ve kendi yazdıkları bu güç hukukunu uygularlar. Oysa hukuk herkese lazımdır. Hukuk dışı kalınarak elde edilecek kazançların insanlık âlemine ve bu davranışı yapan ülkeye hiç bir yarar sağlamayacağı bilinmektedir. Aslında tedbir almakta henüz geç kalınmamıştır. Uluslararası terörizmi önleyecek tek kuruluş bütün ulusları çatısı altında toplayan Birleşmiş Milletlerdir. BM Teşkilatına yeniden işlerlik ve saygınlık kazandırarak uluslararası hukukun yeniden meşru zeminine çekilmesi hür dünya için kaçınılmaz bir görevdir. Bu bakımdan ABD ve İsrail ve İngiltere dışında kalan dünya ülkelerinin barış için müşterek çabalarına hız vermesi kaçınılmazdır. r. Bu çabaları başlatacak ve devamlılığını sağlayacak kilit ülkelerin başında Türkiye gelmektedir. Türkiye, ya dünyayı içine düşeceği kargaşa ortamına sürükleyen ülkelerin yanında yer alarak dünyanın sonunun hazırlamasına yardımcı olacaktır. Ya da, hukukun yeniden tesisine yardımcı olarak küresel terörü önlemek için bir araya gelmesi kaçınılmaz olan güçlerin arasında yer alacaklardır. Küresel savaş daha yeni başlamıştır. Biz istersek dünya barışını geri getirebiliriz. Dünyanın saygın bir ülkesi olarak hukukun uygulandığı gerçek dünyada yerimizi alırız. Eğer istemez isek; sonu belli olmayan Orman Kanunu'nu uygulayan küresel güçlere destek olur, dünyanın sonunu hazırlarız. Dünyayı yönetmeye soyunmuş küresel odakların karşısında durabilecek tek bir güç vardır. Bu da, özgür ülkelerin milli değerlerini muhafaza edebilmiş ve milli kültürlerini yaşatabilmiş geniş halk kitleleridir. Çünkü küresel güçler sadece milli kültür değerlerinden korkar ve çekinirler. İşte bu yüzden çok güçlü küresel coğrafi konuma sahip ülkemiz yıllardır şiddetli bir kültür emperyalizmine tabi tutulmuştur. Bizi biz yapan milli değerlerimize ve Türk Kimliği' ne azgınca saldırılmıştır. Yozlaşan kültür değerlerimizle ve dilimiz dâhil kaybettiğimiz milli karakterimizle her geçen gün küresel odakların denetimine girmemiz kolaylaştırılmıştır. Buna rağmen mevcut potansiyel gücümüz ile kararlı bir davranış göstererek bölge ve dünya batrışı adına yapabileceğimiz çok şeyler vardır. Sonuç olarak Ortadoğu'daki sıcak çatışmalar başta biz olmak üzere bütün bölge ülkelerini etkileyecek boyutlarda genişmemektedir. Bu çatışmaları mutlaka durdurmak gerekmektedir. Bunu yapacak merkez ise Ankara'dır. Aklımızı başımıza toplamalı, kendi milli planlarımızı bölge ülkeleri ile koordine ederek devreye sokmamız sağlanmalıdır. Yönetilen değil , yöneten ve oyun kuran ülke olduğumuzu göstermenin zamanı gelmiş ve geçmektedir. Biz sadece seyrettiğimiz ve tepkisiz kaldığımız sürece olaylar tamamen kontrol edilemez bir duruma gelecektir. Zamanımız azdır.. Biz bu mücadeleyi daha önce yaptık. Gazi Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde mücadeleden başarılı olarak çıktık. Bugün çok daha iyisini yapacak bilgi birikimine ve potansiyele sahibiz. Yeter ki hakikatleri görelim ve yapmak isteyelim...
Dr. Tahir Tamer Kumkale 25 Temmuz 2006 Salı |
|
|