Dr. Tahir Tamer Kumkale
tamer@kumkale.net
|
Kitaplarımdan seçmeler... Amazon'da kitaplarım
|
Terör kürsüden nutuk çekerek önlenemez |
|
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:
|
|
Felaket başa gelmeden evvel, onu önleyecek ve ona karşı savunulacak gerekleri düşünmek lazımdır. Geldikten sonra dövünmenin faydası yoktur. Gazi Mustafa Kemâl Atatürk (Nutuk-1927) |
İsrail kaçırılan askerlerini bahane ederek bütün dünyanın gözü önünde Lübnan?da taş taş üstüne koymazken ve bunu meşru müdafa hakkı olarak kabul ederken ülkemizde bir haftada 17 şehit cenazesi kalkmaya başladı. Şehit cenazelerine katılım her geçen gün artıyor. Halkımız şehitlerini sahipleniyor. Ve bu cenazeler toplumsal bir öfke olarak dalga dalga kabarıyor. Eğer ciddi tedbirler alınmazsa bu dalganın önüne geçmek çok zor olacaktır. Devlet devletliğini yapamazsa millet milletliğini yapacaktır. Ve kendi öcünü kendi usullerince almaya kalkacaktır. İşte o zaman ülkemiz ve milletimiz için gerçek bir felaket olacaktır. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın talimatıyla toplanan Terörle Mücadele Yüksek Kurulu'nun ardından, geniş katılımlı bir terör zirvesi yapıldı ve Bakanlar Kurulu gelişmeleri masaya yatırdı. 'Hareket planı'nın şekillendirildiği toplantılar zinciri sırasında, ABD ve Irak büyükelçileri Dışişlerine çağrılarak 'meşru müdafaa hakkı' hatırlatıldı. "Sabrın sınıra geldiği" belirtilen mesajlar verildi. Bütün bunlar iyi şeyler. Ama terörü önlemeye yeterli değil. Gözler hemen Irak?a ve sınır ötesi harekata çevrildi. Sanki yapılırsa terör hemen duracak havası yaratıldı. Bu son derece yanlış bir beklentidir. Türk askeri ve polisi Irak?ta şehit edilmiyor. Irak?taki birlik ve tesislerimize saldırılmıyor. Saldırılar T.C.Devleti sınırları içinde yapılıyor.. "Sen önce kendi evinin içindekini hallet, sonra gel beraber dışardakini hallederiz" demezler mi?. Terörle mücadele ciddi bir konudur. Kararlılık ister. Teşkilat ister. Para ister. Eğitim ve devamlılık ister. Şehit sayısı artınca tedbir almayı değil, şehit olunmaması için önceden tedbir almayı gerektirir. Bu ülke terörle mücadelede dünyanın en birikimli kadrolarına sahiptir. Bu mücadeleleri yapmış güvenlik mensuplarımızın kitapları raflarda her geçen gün çoğalmaktadır. Her biri kanla yazılmış bu tecrübeleri görüp, bunlardan istifade edelim. Şimdi gelelim esas meselemize. Bugünkü hükümetin mevcut yasalarla terörü önlemesi asla mümkün değildir. Çünkü terörle mücadele yasalarla imkansızlaşmıştır. İkiz Yasalar ve AB uyum yasaları ile köpekler meydana salınmış ve taşlar bağlanmıştır. Sayın Başbakan söylediği gibi terörle mücadelede gerçe kten samimi ve kararlı ise ilk yapılacak iş; AB müzakerelerini terörün kökü kazınana kadar askıya almak, İkiz yasalarla birlikte Uyum yasalarının uygulanmasını geçici süre durdurmak, Olağanüstü Hal ve Sıkıyönetim ilan ederek milletçe yapılacak seferberlik ile terörü önlemektir. Bunu yapmadıkları takdirde bugünkü mevzuatla kendi kendilerini kandırırlar. Fakat halkımızı kandıramazlar . Halk sokağa dökülüp kendi kanının bedelini almaya kalkarsa bu defa ve bulundukları mevkilerden kaçmak zorunda kalırlar. Halkımız çok iyi biliyor ki, AKP iktidarı devralırken ülkemizde PKK terörü sıfır düzeyinde idi. Aradan geçen günlerde Irak?ın işgali ile başlayan süreçte ABD desteğindeki Kuzey Irak?ta Kürt Devletinin kurulması ve bölgede yapılanan PKK Terör örgütü üzerindeki kontrol ve denetimimizin kalkması ile ülkemizde terör ve anarşi yeniden geldi oturdu. Güneydoğu Anadolu başta olmak üzere şehirlerimiz yeniden savaş alanına döndü. Ülkemizin hiçbir yerinde can ve mal güvenliği kalmadı. İnsanlarımız evlerinden çıkmaya korkar hale geldi. Şimdi bu işleri önlemekte doğrudan sorumlu AKP iktidarı bizzat Başbakan?ın ağzından terörü lanetliyor ve dünyayı terörle mücadeleye davet ediyor. Oysa bu durum birdenbire olmadı. Olayların meydana gelmesinde bu iktidarın çok büyük yanlışları vardır. Olayların gelişini onlar anlamazlıktan ve görmezlikten geldiler. Şimdi ektikleri yanlış tohumların meyvelerini topluyorlar. Bundan tam üç yıl önce 24 Haziran 2003 tarihinde sade bir vatandaş olarak geleceği görmüş ve "İkiz yasaları durdurmalıyız" Başlıklı yazılar ile yetkilileri yaklaşan büyük terör tehlikesi karşısında uyarmıştım. Keşke ben yanılsa idim. Keşke ben olayları yanlış görüp, yanlış değerlendirmiş olsa idim.. Ama ne yazık ki haklı çıktım. Böyle yasaları kabul eden bir devletin yöneticilerinin anarşi ve terörün zararlarından bahsetmeye ve hele terörün arkasında dış destek olduğunu söylemeye hakları yoktur. Çünkü bu yasalar ile terörün gelişmesi için her türlü imkân sağlanmış ve uygun ortam bizzat devlet eliyle yaratılmıştır. 'İkiz Sözleşmeler' diye anılan 'Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi' ve 'Medeni Siyasi Haklar Sözleşmesi' başlıklı uluslararası sözleşmelerin kanunlaşması ile yıllardır ülkemizi Anarşi ve Terör örgütlerinin faaliyet gösterdiği bir savaş arenası haline getiren dış güçler çok sevinmişlerdir. Çünkü şimdiye kadar gayri kanuni yollardan hayli zorlanarak yürüttükleri faaliyetlerini uluslararası yasalar ve bizim kendi koyduğumuz İkiz Yasalar vasıtasıyla çok daha kolaylıkla yerine getirmeye ve yasal yolları kullanarak ülkemizi yeniden terör cehennemine çevirmeye başlamışlardır. Peki, bir devlet böyle bir kötülüğü kendi kendine yapar mı? Devlet kendi bindiği dalı göz göre göre keser mi? Bunların cevabı menfidir. Çünkü devlet bindiği dalı kesmiştir. Yıllardır meydanlarda atılan " Halklara Özgürlük " sloganlarıyla kan gölüne çevrilen ve amansız bir kardeş kavgasının içine sokulan ülkemizde kabul edilen bu iki yasa; "Bütün halklar kendi kaderlerini tayin etme hakkına sahiptirler " ibaresiyle başlamaktadır. Bu yasalar; ülkemizde yaşayan halklara, etnik topluluklara, mezheplere, farklı toplumsal kökenlere, tarikatlara, cemaatlere ve yerel gruplara kendi statülerini özgürce tayin etme hakkı vermektedir. Ve devletimiz de imzaladığı Uluslararası sözleşmelerle tanıdığı hakları, yani "halkların kendi kaderini tayin hakkını" ve diğer hakları uygulamaya geçirmek için gerekli düzenlemeleri yapmayı açıkça taahhüt etmektedir. Sadece bu kadarıyla baktığımız zaman dahi bu yasalarla; ülkemizde yıllardır mücadele ettiğimiz ve binlerce şehit verdiğimiz bölücülüğe uluslararası hukuk açısından destek veren bir hukuki zemin sağlanmıştır. Üniter Türkiye?yi öngören Türkiye Cumhuriyeti Anayasası adeta geçersiz kılınmıştır. 11 Eylül saldırısından sonra dünyayı yeniden yapılandırma iddiası ile yola çıkan ABD, hiçbir uluslararası hukuk kuralını tanımadan önce Afganistan'ı sonra da Irak'ı işgal etmiştir. Oysa ABD'nin bu iki ülkede değiştirmek için savaş açtığı Taliban ve Saddam rejimlerini bizzat kendisinin yarattığı bütün dünya kamuoyu tarafından bilinmektedir. İşte İkiz Yasalar, ABD veya O'nun gibi davranabilecek diğer süper güçlere hem uluslararası ve hem de milli kanunlar çerçevesinde önemli bir imkan sağlamıştır. Yapacakları ülkeleri içeriden fethetme faaliyetini yasal hale getirmiştir. Bir bakıma ülkemizi yıllarca meşgul eden bölücü teröre verilen uluslararası dış destek yasal hale getirilmiştir. Bu yasalar Yugoslavya'nın parçalanması sürecinde başarıyla denenmiştir. İşte bu örnek ortada iken Türkiye'de benzeri bir faaliyetin kolaylıkla organize edilebileceği bir zemin meydana getirilmiştir. Her iki yasanın "Bütün halklar kendi kaderlerini tayin hakkına sahiptir. Bu hak vasıtasıyla halklar kendi siyasal statülerini serbestçe tayin edebilir ve ekonomik, sosyal ve siyasal gelişmelerini serbestçe sürdürebilirler. Sözleşmeye taraf bütün Devletler, kendi kaderini tayin hakkının gerçekleştirilmesi için çaba gösterir." maddesi ile sadece ülke içindeki değişik millete mensup vatandaşlara değil, kendini bu topluma entegre edemeyen bütün topluluklara halk statüsü verilerek kendi siyasi kaderini tayin hakkı tanınmaktadır. Şimdi, bu yasalar dururken siz T.C devletine savaş açan ayrılıkçı bir örgüte ne yapabilirsiniz. Veya yaptığınız mücadeleyi dış dünyaya nasıl anlatabilirsiniz? İşte bu yüzden ben diyorum ki, eğer gerçekten terörle mücadele etmeğe kararlı isek önce elimizi bağlayan İkiz Yasalar ile Uyum yasalarını askıya alacağız ve terörün kökü kuruyana kadar AB müzakerelerini donduracağız. Bunlar yapılmadan "terörle mücadele ediyorum" demek kendimizi kandırmaktan başla bir işe yaramaz .
Dr. Tahir Tamer Kumkale 20 Temmuz 2006 Perşembe |
|
|