Dr. Tahir Tamer Kumkale
tamer@kumkale.net
|
Kitaplarımdan seçmeler... Amazon'da kitaplarım
|
|
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:
|
22 nisan 2001'de Türkiye gerçekten çok özel günlerden geçiyor. İthal kurtarıcımız Sayın Kemal DERVİŞ'in olağanüstü çabaları da Türkiye'nin üzerini boydan boya örten kapkara bulutları dağıtmaya yetmiyor. Ecevit Hükümeti Türk Ekonomisini içine düşürüldüğü çıkmazdan kurtarma yollarını içeride değil dışarıda arıyor. Yeni kredilerin, yani yeni borçların alınmasını tek kurtuluş çaresi olarak gören Ecevit Hükümeti; tamamen köşeye sıkışmış bir halde dışarıdan gelecek her türlü para yardımı karşılığında ülkenin çok önemli kazanımlarınıda gözden çıkaracak bir davranış sergiliyor.
Bugün Türkiye üzerinde menfaati olan dış güçler için bulunmaz bir fırsat ortaya çıkmış durumdadır. Asırlardır silahla alamadıkları pekçok şeyi kolaylıkla elde edebilecekleri ortam kendiliğinden oluşmuştur. İstedikleri her şeyi verebilecek, arkasında artık halkının desteği olmayan, kendisini seçenler nezdinde güvenirliğini tamamen yitirmiş, fakat kendisini bu ülke için yegane vazgeçilmez güç olarak gören bir hükümet vardır.
"Bizim altenatifimiz yoktur. Ne yaparsak halkımız buna evet demek zorundadır", diyen bir yönetimin ülkemizi yağmalamaya ve doğal kaynaklarımızı elimizen almaya çalışan şer güçler karşısında yapabileceği fazla bir şey olmadığı değerlendirilmektedir. Yani ortada mutlak ve kesin teslimiyet görüşü vardır. Yeterki bir miktar borç alınarak yangın biraz hafifletilsin.
Konuyu burada dondurarak biraz tarihi bilgilerimize dönelim. Bilindiği gibi son ikiyüz yıldır dünya insanlığı; birkaç silah tüccarının arzu ve beklentileri doğrultusunda, yani silah satışlarının arttırılması ve çok kârlı silah sanayii'nin daima canlı ve ayakta tutulabilmesi için birbirine kırdırılmaktadır. Küçük ve yerel anlaşmazlıklar bir anda silahlı çatışmalardan, bölgesel harplere ve sonunda dünya harplerine kadar uzanabilmektedir.
Bu sanayii'nin sahipleri dünyanın neresinde olursa olsun silahlanma ve bu silahlara karşı koyan savunma sistemlerinin oluşturulmasına yarayan doğal kaynakları tesbit etmişlerdir. Hangi ülke sınırları içinde bulunursa bulunsun bu maddeleri alıp kullanacak ve yine hammaddesini aldığı ülkeye çok yüksek fiatlarla satacak sistemi kurmuşlardır.
Bu sistemin kurucusu ve dünya çapında teşkilatlanarak ayni ellerden yönetimini sağlayan ülkenin, geçen yüzyılın gerçek devi Büyük Britanya İmparatorluğu olduğunu görüyoruz. 20 nci asrın başından itibaren sistemi yürüten İngiliz firmalarının artık yerini yeni Dünya Devi Amerika Birleşik Devletlerine bıraktığını biliyoruz.
Silah Sanayii'nin ham maddelerine sahip olan ülkelerin; kurulan ticari sistemin bozulmaması ve aksamaması için; daima iç huzursuzluklar, güvensiz ve istikrarsız ortamlara sürüklendiği, ülkenin her alanda güçsüz bırakılarak her hal ve şartta bu ticaretin kesintisiz devamının sağlandığı dünya kamuoyunca dikkatle takip edilen bir gerçektir.
Dünyanın jeopolitik açıdan en hassas ve kritik bölgesinde bulunan ve dünya hakimiyeti görevini tarihte 400 yıl kadar fiilen sürdüren bir imparatorluk kuran Türk Milletinin; bugün hür ve bağımsız olarak üzerinde yaşadığı vatan parçasının bir diğer çok önemli özelliğide son derece kritik silah sanayii ham maddelerine sahip olmasıdır. Türkiye Cumhuriyeti'nin egemen olduğu Anadolunun; dünya üzerindeki jeopolitik öneminin verdiği hassasiyet kadar, bu topraklarda bulunan ve dünyada çok az ülkeye nasip olan stratejik ham maddelere sahip bulunması önemini bir kat daha katlıyor.
Wolfram, Molübden Alaşımı, Bor gibi v.s. gibi silah ve silah yan sanayiinin en temel girdileri olan madenlerin en zengin rezervleri bizim topraklarımızın altında yatıyor. Ülkemiz üzerinde ve ülke insanının biribirine kırdırılarak, daima güçsüz ve istikrarsız bir halde bulundurulmamız çabalarının altında yatan gerçeklerden biriside bu doğal zenginliğimizdir.
Şimdi buradan 40 yıldır ülkemizin üst yönetiminde görev alan Sayın Ecevit'e, ülkemizin son yirmi yılında çoğunlukla iktidar koltuğunda bulunan Sayın Yılmaz'a ve kendilerinden başkasını milliyetçi olarak görmeyen Sayın Bahçeli'ye soruyorum.
- DÜNYANIN EN BÜYÜK WOLFRAM MADENİ İŞLEYEN İŞLETMESİ OLDUĞUNU BİLDİĞİMİZ ULUDAĞ WOLFRAM TESİSLERİ NE DURUMDA ?
- 1985 YILINDA ALMANYA'NIN TÜBİNGEN ŞEHRİ TÜRK İŞÇİLERİNCE KURULAN BİLECİK MOLÜBDEN VE MADEN ALAŞIMLARI FABRİKASI NE DURUMDA ?
Bu işletmelerin durumlarını lütfen uzmanlarınıza sorun? Neden ve nasıl çalıştırılmadıklarını incelesinler ? Size getirecekleri sonuçları görünce şaşıracaksınız ve bu kadarda olmaz diyeceksiniz.
İşte bana göre gerçek milliyetçilik; bu stratejik hammadde işleyen tesislerimizin ayakta ve hayatta kalmalarını sağlayabilmektir. Bu sistemlerin neden çalışmadıklarının arkasında yaşanan oyunları ortaya çıkartabildiğiniz takdirde , günümüzde BOR MADENLERİ üzerinde oynanan oyunları da bütün çıplaklığı ile görür ve belki de tedbir alabilirsiniz.
Günümüzde yaşanan ekonomik darboğaz nedeniyle birilerinin, yurdumuzdaki en büyük doğal kaynaklardan biri olan ve Türkiyenin gerçek zenginliğini simgeleyen BOR MADENLERİ üzerinde oldu-bitti yaparak bu madenler üzerimizdeki egemenliğimizi ortadan kaldırmak istemeleri çok doğaldır. Nitekim çalışmalara başlamışlar bile. Kamuoyu gündeminde pek yer almayan, fakat asrın harikası İNTERNET vasıtasıyla elden ele gönderilen BOR DOSYASI konuyu çok özette olsa ana hatları ile ortaya koymaktadır.
Bu dosya'yı İYİ İNSAN'ların bilgisine sunuyorum ve yöneticilerimize sağduyu ile davranarak yanlış yapmamalarını öneriyorum. Yapacakları yanlışlığın tarihi sorumluluğunun çok büyük olduğunu vurgulamak istiyorum. (T.T.K.)
********************************
BOR DOSYASI
Bildiğiniz üzere kasım ayında yaşadığımız ekonomik krizin hemen ardından, krizden çıkış yollarından birisi olarak dünya toplam rezervlerinin %70'ine sahip olduğumuz bor madenlerinin özelleştirilmesi gündeme getirilmiş ve hükümet içinde başta sayın Şükrü Sina Gürel olmak üzere bir kaç bakanın direnişi sonucu bor madenlerinin özelleştirilmesiyle ilgili dosya kısa bir süre için rafa kaldırılmıştır. Bu tartışmanın hemen ardından nedenleri hala tam olarak bilinmeyen şubat krizi patlak vermiştir...Ve bugün Türkiye birkaç milyar dolar bulabilmek için herşeyi yapabilecek bir duruma sürüklenmiştir.
Çok kısa bir süre sonra bor madenlerinin özelleştirme yoluyla yabancı sermayeye satışı yeniden gündeme getirilecektir...Ve korkarız bu kez ülkenin içine düşürüldüğü ağır ekonomik buhran nedeniyle hiç kimse bu özelleştirme işlemine karşı direnmeyecektir...
Aşağıda bor mineralinin stratejik önemi ve değeriyle ilgili "YeniAvrasya" dergisinin Mart 2001 tarihli sayısından özetlenerek alınmış biryazı bulacaksınız...
Yüzlerce bilimadamının "21.yüzyılın petrolü" diye tanımladığı ve uzay teknolojisinden, bilişim sektörüne, nükleer teknolojiden savaş sanayiine kadar pek çok alanın vazgeçilmez hammaddesi durumuna gelen bor madeni ülkemizin ve çocuklarımızın geleceğidir...
Üzerinde oturduğumuz bu zenginliğin stratejik ve ekonomik öneminin farkına varmamız, bugünümüzü ve yarınımızı daha iyi değerlendirmemizi sağlayacaktır... 20. yüzyıl boyunca dünyada yaşanan her türlü siyasi, iktisadi ve askeri gelişmenin baş aktörü durumunda olan petrol yerini bor madenine bırakmıştır. Petrol üzerinde oynanan oyunları hatırlamamız, ülkemizin sürüklendiği ekonomik ve siyasi krizi de kavramamıza yardımcı olacaktır...
Ülkemizin ve bor madenlerinin geleceğine sahip çıkmamız kendi geleceğimize sahip çıkmamız demektir... Ham haldeki değeri yaklaşık 1 trilyon dolar olan ve işlendiği zaman değeri 6-7 trilyon dolara ulaşan bor rezervlerimiz bir kaç milyar dolara elimizden alınacaktır...Kamuoyunda değeri ve önemi pek bilinmeyen, ve maalesef hiç tartışılmayan bu konuya dikkatinizi çekmek istedik... Amacımız ülkemizin ve toplumumuzun geleceğinde çok önemli bir rol oynayacak bu konuda ortak bir yurttaşlık bilincinin oluşmasına katkıda bulunmaktır... Konuya sizin de ilgi göstereceğinize inanıyor,saygı ve sevgilerimizi sunuyoruz. Yurttaş 2001 İletişim Grubu
************
2000'Lİ YILLAR BİZİM OLACAK PETROL ORADA İSE "BOR" DA BURADA ! BİR BAŞKA ANADOLU MUCİZESİ YAŞANIYOR VE BOR MİNERALİ İLETİŞİM ÇAĞININ GÖZBEBEĞİ OLUYOR.
Türkiye yaklaşık 2.5 milyar tonluk bor rezerviyle zengin bir ülkedir. Ham haldeyken tonu 400 dolar olan bor mineralinin değeri, işlenerek süper iletken hale dönüştüğünde kat be kat artacaktır.
"Bilim adamları, tahmin edilenden çok daha yüksek derecelerde bile, neredeyse hiç dirençle karşılaşmadan elektrik taşıyabilen metal bir bileşim tesbit etti. Dünya bilim çevrelerini şaşırtan bu süper hızlı bilgisayarların üretiminde kullanılabileceği belirtildi.... Çok daha hızlı bilgisayarların yapımında, oksijen içeren maddelerle çalışmanın zor olduğu yerlerde, magnezyum-bor bileşiminin kullanılmaya başlanacağı haberi üzerine , Nortwestern Üniversitesi'nden Profesör John Rowell; bilim adamlarının düşük sıcaklıklı maddeler üzerinde daha fazla çalıştığını hatırlatarak, bunların yerine magnezyum-bor bileşiminin kullanılmasının daha avantajlı olacağını söyledi. Rowell'a göre magnezyum-bor yüksek ısıdaki iletkenliği sayesinde bilgisayar bileşenlerinin 4 kat daha hızlı çalışmasını sağlayabilir..."
BOR MİNERALİ STRATEJİK BİR ZENGİNLİKTİR
Deterjan sanayiinden, uzay teknolojisine kadar yüzlerce değişik alanda kullanılan bor minerali; petrol ve doğalgaz kadar büyük bir stratejik öneme sahip. 20. yüzyılda sınırların çizilmesinde temel unsur olan petrol Orta Doğu için nasıl bir lütufsa, bor da Anadolu için bir lütuftur. Bir ton bor'un 400 dolar değerinde olduğu ve Türkiye'nin yaklaşık 2.5 milyar ton bor'a sahip olduğu göz önüne alındığında, bu emsalsiz cevherin Türkiye için ne derece büyük bir zenginlik kaynağı olduğu daha iyi anlaşılır.
Toplam 1 trilyon dolardan fazla olan bu rakam ülkemizin toplam 106 milyar dolar olan dış borcunun yaklaşık 10 katına denk değerdedir...
Amerikan uzay mekiği Challenger'ın infilakından geriye sadece Türk borlarından imal edilen kabin kesiminin kaldığı düşünülecek olursa, borun uzay teknolojisi için ne denli hayati bir madde olduğu da anlaşılabilir. Tüm dünyayı kontrol etme gayretinde olan ABD'nin dünya bor rezervlerindeki payının sadece % 13 olduğunu da düşünürsek , ABD-Türkiye ilişkilerinin seyrinde bor mineralinin çok önemli bir rol oynadığını rahatlıkla görebiliriz.
Bor minerali, sanayide alternatifi olmayan, vazgeçilmez bir zenginliktir. Dünyada bor minerali bakımından en zengin ülke iseTürkiyedir. Ülkemiz dünya toplam bor rezervinin % 70'ine sahip. Bor'un bir çeşidi olan tinkal Eskişehir'in Kırka bölgesinde yoğun olarak bulunuyor. Kolemanit cevheri de Kütahya-Emet, Balıkesir-Bigadiç ve Bursa-Kestelek bölgelerinde yer alıyor.
Türkiye'nin 1999 yılındaki tabii boratlar toptan ihracatı 121 milyon dolar olarak gerçekleşti. Türkiye 1999 yılında toplam 30 sanayileşmiş ülkeye borve kimyasalları ihraç etti...
Bor madenlerinin ruhsat ve saha işletme hakları 01.10.1978 tarih ve 2172 sayı ve 10.06.1983 tarih ve 2840 sayılı kanunlar gereğince ETİ Holding Anonim Şirketi'ne ait. "Devletçe İşletilecek Madenler Hakkında Kanun"la , 2172 sayılı kanunun 2. maddesinde yer alan " bor tuzları, uranyum ve toryum madenlerinin aranmasıve işletilmesi devlet eliyle yapılır" ibaresi gereği bor sahaları ve bor türevleri işletmelerinin özelleştirilmesi mümkün değil.
ETİ Holding'in aniden özelleştirme kapsamına alınması, bünyesinde bulunan yüksek kâr marjlı bor işletmeleri nedeniyle, yurt dışından pek çok değişik çevrenin ilgisini çekti. Birer dev sanayi ülkesi olan batı dünyasının, sanayilerini ayakta tutabilmek için muhtaç oldukları bor madenine Türkiye'deki bor işletmelerinin özelleştirilmesi yoluyla ulaşabilmeleri ihtimalinin ortaya çıkması pek çok soruyu da beraberinde getirdi. Bor işletmelerinin, yurtdışından gelen baskılar sonucu özelleştirme kapsamına alındığı, yapılacak ihalenin kuralına uygun olmayacağına dair söylentiler de hala gündemdedir. BOR TÜRK EKONOMİSİNİN VAZGEÇİLMEZİDİR
Özelleştirilmek istenen ETİ Holding 2000 yılında 30 trilyon liralık harcamayla, 83.8 trilyon lirası iç satış, 147.1 trilyon lirası dış satış olmak ,Yılda 700 bin ton ham, 350 bin ton rafine bor ürünleri satışı gerçekleştiren ETİ Holding'in küçük bir teknoloji yenileme operasyonuyla mevcut üretimini ve satışını kat be kat artırabileceği söylenmektedir.
Bor madenlerinin özelleştirilmesiyle, bu büyük ulusal servet yabancı sermayenin eline geçecektir. Dünyadaki diğer örneklerde olduğu gibi sermaye bu stratejik maddeyi işlemek için kaynağında tesis kurmak yerine kendi ülkesine götürerek işleyecek ve Türkiye kendi elleriyle kendi servetini gelişmiş sanayii ülkelerine teslim etmiş olacaktır.
Dr. Tahir Tamer Kumkale 22 Nisan 2001 Pazar |
|
|