Dr. Tahir Tamer Kumkale
tamer@kumkale.net
|
Kitaplarımdan seçmeler... Amazon'da kitaplarım
|
Ağustos 2006 olağan askeri şurası yaklaştıkça çatlak sesler çoğalmaya başladı |
|
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:
|
|
Bir komutanda bulunması lâzım özellikler göz önüne getirilince her millette büyük komutanların nadir olarak yetiştiğinin sebebi kolay anlaşılır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk (1930) |
AĞUSTOS ayı Türk Silahlı Kuvvetleri için çok özel kutlamalara zemin teşkil eden günleri ihtiva etmektedir. Ağustos Türk tarihinde ZAFER ayı olarak bilinir. Anadolu'yu Türklere açan Malazgirt Zaferi ile cumhuriyetin kuruluşunu hazırlayan Başkomutanlık Meydan Muharebesi bu ayda yapılmıştır. 30 Ağustos günü Zafer Bayramı olarak bütün yurt sathında coşku ile kutlanır. Bu bayram münasebeti ile yapılan törenlerde askeri gücümüz yapılan törenlerle dosta-düşmana tanıtılır. Silahlı Kuvvetler mensupları 30 Ağustos gününe terfi ettikleri yeni rütbeleri ile girerler. Yine Ağustos Ayı içinde Başbakanın başkanlığında toplanan Yüksek Askeri Şûra'da bir üst rütbeye yükselecek veya emekli olacak general ve amiraller belirlenerek ordunun üst yönetimi şekillendirilir. Şûra çalışmaları yaklaştıkça kamuoyunda çoğu dedikoduya dayanan spekülatif değerlendirmeler artar. Bundan iki yıl önce Jandarma Gen. K. Org.Şener Eruygur'un K.K.K.lığına atanacağı ve en kıdemli orgeneral olan Yaşar Büyükanıt'ın emekli edileceği söylentileri basında sıkça yer aldı. Buna rağmen Silahlı Kuvvetler zirvesindeki hizmet değişimi kıdem esasına göre ve teamüllere uygun olarak yapıldı ve Büyükanıt Paşa KK. Komutanı oldu. Şimdi yine benzeri değerlendirmeler yüksek sesle yapılmaya başlandı. Aşağıya özet olarak aldığım 19 Haziran tarihli Sabah Gazetesinde yer alan bir haber bunların tipik örneklerinden biridir.
" Başkenti kemiren iddia: Bazı bakanlar Büyükanıt kararnamesini imzalamayacak. Hatırı sayılır kişilerin endişe içinde telaffuz ettiği 'Hükümet-Komutanlar' eksenindeki senaryo gerçekleşirse, bugüne kadar yaşanan krizlerin en büyüğü ortaya çıkabilir. Ama bunu anlatmadan önce filmi biraz başa sarmak ve Yüksek Askeri Şura (YAŞ) ile ilgili bazı çevrelerce yanlış bilinen bir noktayı düzeltmek gerekiyor. O nokta, 926 sayılı TSK Personel Kanunu'nun bir maddesinde gizli. Yani, Genelkurmay Başkanı'nın atamasının nasıl olacağı... Genelkurmay Başkanı, "Başbakan, Milli Savunma Bakanı ve komutanların katıldığı YAŞ toplantısında belirlenir" diye yaygın bir kanı var. Ancak, yasaya göre Genelkurmay Başkanı, " Başbakan'ın tavsiyesi, tüm bakanların imzasını içeren Bakanlar Kurulu'nun teklifi ile Cumhurbaşkanı'nca atanır ." Bilinenin aksine Askeri Şûra'da bu hiç konuşulmaz. Atama süreci, bağımsız işler. Kısacası, yeni Genelkurmay Başkanı, kabinedeki tüm bakanların 'olur' imzasını almak zorundadır Bu teklif de genelde ağustos ayı içinde yapılır. İşte, tüyler ürperten iddialar da bu noktada devreye giriyor. Her ne kadar Başbakan Erdoğan bu konuda bir sorun çıkmayacağını açıkça ilan etse de, kabinede bazı bakanların Erdoğan'a rağmen Büyükanıt ile ilgili kararnameyi imzalamayacağı konuşuluyor. Bazı bakanlar bunu konuşmalarında ima bile ediyor. Bu da Ankara kulislerine potansiyel " imza krizi " olarak yansıyor. Bir diğer söylenti de Büyükanıt Paşa ile ilgili kararnamenin ağırdan alınarak yaşı nedeni ile emekliliğe doğru sürükleneceğidir. Öte yandan ilgili yasadaki, yoruma açık şu ifadeler de dikkat çekici; Genelkurmay Başkanı'nın başka bir göreve atanması veya emekliye ayrılması, Bakanlar Kurulu teklifi ile yapılır. Genelkurmay Başkanlığı'nın boşalması halinde, en geç 45 gün içinde atama yapılır. Şimdi gözler önümüzdeki haftalarda neler olacağına çevrildi."
Kanaatimce tamamen kafaları karıştırmaya yönelik bu söylemlerin yaptırım gücü yoktur. Çünkü üst kademesinde bulunacak generallerin isimlerinin etkin yönetim sistemi içinde fazla değeri yoktur. Başına kim geçerse geçsin silahlı kuvvetlerin binlerce yıllık köklü gelenek ve göreneklerinin yaşatıldığı sevk ve idare sistemlerinde bir değişiklik olmaz. Çünkü gelenlerin kökleşmiş sistemde radikal değişiklikler yapması için yeterli zamanı yoktur. Ve böyle bir gücü de bulunmamaktadır. Orgeneral Özkök'ün kişiliği ve şimdiye kadarki tutumunun, ordu içinde radikal kararların alınmasından çok teamüllerin ve yerleşmiş kuralların uygulanması yönünde olduğu görülmüştür. Komuta edeceği bu son askeri şurada da askeri teamüllerin gereği aynen uygulanarak, yani kıdem esasına uyularak terfi ve atamaların gerçekleştirileceğine şahit olacağız. Medyanın dediği gibi ordu zirvesinde aşırı spekülatif olaylara imkân verilmeyeceğini göreceğiz. Boş sözlerle hakkında cahilane fikir yürütülen Askeri Şura'nın yapısı ve çalışma yöntemi üzerinde bilgisizlik her seferinde kamuoyunu yanıltmaktadır.. Yüksek Askeri Şûra'nın teşkilatı ve görevlerini içeren 1612 Sayılı Kanun, 17 Temmuz 1972'de yürürlüğe girmiştir. Buna göre; - Yüksek Askeri Şûranın üyeleri; Başbakan, Genelkurmay Başkanı, Milli Savunma Bakanı, Kuvvet Komutanları, Ordu Komutanları, Jandarma Genel Komutanı, Donanma Komutanı ile Silahlı Kuvvetler kadrolarında bulunan orgeneral ve oramirallerdir. - Yüksek Askeri Şûranın Başkanı Başbakan'dır. Yüksek Askeri Şûra üyelerinin terfi işlemleri ile ilgili konulardaki oy hakkı ve değerlendirme notu eş değerdedir. - Yüksek Askeri Şûra her yıl olağan olarak iki defa toplanır. Kararlar toplantıya katılan üyelerin salt çoğunluğu ile alınır. Oylarda eşitlik halinde Başkan'ın katıldığı tarafın oyları geçerli sayılır. Hepimizin gurur kaynağı olan ordularımız, bizzat kendi içinden gelerek adım adım en üst makamlara erişerek Yüksek Askeri Şûra'yı oluşturan orgeneraller tarafından yönetilir. Bu yüzden bu müstesna kuruluşa; siyasi entrikalar, şer odaklarının dış uzantıları ve birtakım çıkar oyunlarının temsilcileri kolay kolay etki edememektedir. Ağustos şûraları Silahlı Kuvvetler zirvesinde sürdürülen "Yıldız Kapma" rekabetine son noktayı koymaktadır. Hepsi birbirinden değerli, tecrübeli ve aynı aşamalardan geçerek gelen kişiler arasında ayırım yapmak kolay değildir. Bunu en iyi bizzat terfi durumunda olanlar biliyor. Yarışı kaybedenler, kendisi yerine başkasını tercih edenlere küsmüyorlar. Kırk yıla yakın sürdürülen arkadaşlık, büyüğe saygı ve sevgi, üstün bir disiplin anlayışı içinde devam ediyor. Çünkü emekli olan askerler de birbirlerinden kopamıyorlar. Üniformanın hiyerarşisi içinde askerler ve aileleri ölünceye kadar birbirlerini saymaya ve sevmeye devam ediyorlar. Bunda sivil toplum için alınacak çok önemli dersler vardır. Aslında zirveye ulaşmak için ordunun zirvesinde gerçekleşen büyük yarış ve müthiş bir rekabet Silahlı Kuvvetlerin gizli gücüdür. Çünkü rakipler, rekabeti birbirlerini karalayarak değil, daha iyi hizmet ortaya koyarak yapmaktadır. İşte bu büyük hizmet yarışı Türk Silahlı Kuvvetlerini erişilmez ve yenilmez kılmaktadır. Burada Türk Silahlı Kuvvetlerinde kişilerin değil, sistemlerin önemli olduğunu gözlemleyebiliyoruz. Sistemler mutlaka kendi hiyerarşisi içinde çalışıp sonuca varıyorlar. Türk Silahlı Kuvvetleri ülke yönetiminde çok önemli bir işlevi olan etkili bir kurum. Bu coğrafyanın istek ve ihtiyaçları Silahlı Kuvvetlere önemli ayrıcalıklar tanıyor. Yasalar bu kuvveti güçlü kılacak şekilde tanzim edilmiş. Ateş çemberi içinde yer alan ülkemizin güvenliği ve bek'ası bu gücün daima harbe hazır halde bulundurulması ile mümkün olacağından diğer bütün anayasal kuruluşların dışında gerek yönetim ve gerekse halk nezdinde çok önemli bir konuma sahip olmasını yadırgamamak lazım... Silahlı Kuvvetlere bu gücü binlerce yıllık Ordu-Millet olma vasfının kazandırdığı da bir gerçek. Tarihin derinliklerinden gelen kökleşmiş kural ve kaideler orduda halen geçerliliğini koruyor. Disiplin, özveri ve üstün vatanseverlik duygularının pekiştirdiği bu güç; her türlü siyasi etkenin dışında kendi iç dinamiklerine sıkı sıkıya bağlı kalarak günümüzde de halkın en fazla güvendiği unsur olama vasfını sürdürüyor. Türk Silahlı Kuvvetleri gelenek ve görenekleri ile teamüllere sıkı sıkıya bağlı bir müessese olarak benzerlerine örnek olacak bir kuruluştur. Orduda rütbe, kıdem ve ehliyet yükselmelerde temel faktörlerdir. Buna göre kıdemli olan komutanların rütbe ve makam bakımından daima bir üst makamı işgal etmeleri alışılmış bir uygulama olarak günümüze kadar sürdürülmüştür. Bilindiği gibi ülkemizde istisnasız her iktidar rütbe, kıdem ve liyakata bakmadan önemli mevkilere kendi partiilerine yakın gördükleri kişileri getirmekte birbiri ile yarış etmişlerdir. Sivil yönetimlerin bu uygulaması artık halk tarafından kanıksanmıştır. Bunun pek mantıkî olmayan ama benimsenen açıklaması da "sorumluluk isteyen mevkilere tanıdığı adamları getirerek iktidarlarını güvence altına almak istedikleri, bir bakıma yakın çevresini güvendiği kişilerle emniyete alma işlevini yaptıkları "şeklinde olmuştur. Bu bakımdan her bürokrat iktidara yakın gördükleri partilerle yakın ilişki içine girmeyi kendisi için adeta kaçınılmaz bir görev saymıştır. İşte ülkemizde yıllardır aksamadan devam eden ve doğal olarak karşılanan bu uygulamanın dışında kalan tek müessese Türk Silahlı Kuvvetlerimizdir. İnşallah siyasiler bu defa yanılp ayni uygulamayı Silahlı Kuvvetler içinde de yapma gqafletini göstermezler. İşte o zaman muharebenin en sıkışık anında muharebeye sürülecek milletin ihtiyatı konumundaki Silahlı Kuvvetlerimize çok büyük bir darbe indirilmiş olur ki, ülkemizin böyle bir krize tahammülü olmadığı bilinmelidir.
Dr. Tahir Tamer Kumkale 22 Haziran 2006 Perşembe |
|
|