Dr. Tahir Tamer Kumkale

tamer@kumkale.net
|
Kitaplarımdan seçmeler... Amazon'da kitaplarım



|
|
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:
|
 |
Bizim kanaatimizce beynelmilel siyasi güvenliğin gelişmesi için, ilk ve en mühim şart, milletlerin hiç olmazsa barışı koruma fikrinde, samimi olarak birleşmesidir. Gazi Mustafa Kemâl Atatürk (1932) |
Türk-Yunan ilişkileri, birbiri ile Ege semalarında çarpışan Türk ve yunan uçakları ile yeniden gündeme geldi. Bilindiği gibi düşen uçaklardaki Yunanlı Pilot ölmüştü ve Türk pilot yaralı olarak kurtulmuştu. Bu konuda Yunan uçağının arkadan Türk uçağına çarparak düşürdüğü şeklindeki haberlere bugünlerde bir yenisi eklendi. Askeri havacılığın önemli referans sitelerinden biri olan "www.F-16.net"teki bir iddiaya göre; Türk jetinin füzelerinin kendisine kilitlendiği sinyalini alan Yunan pilot Türk F-16'sını vurmuş ve ardından da diğer Türk jeti tarafından vurularak düşürülmüştü. Konu olay tarihinden beri Yunan basınında yer almaya devam etti. En son "Ta Nea" gazetesi, Ege'deki uçuşların Yunanistan ve Türkiye'ye can ve mal kaybı açısından büyük zarar verdiğini yazdı. Yunan Hava Kuvvetleri'nin 1974 yılından bu yana 197 savaş uçağının düştüğünü ve 115 pilotunu kaybettiğini belirten Ta Nea, bugünkü fiyatlarla yalnızca düşen uçakların faturasının 8 milyar Euro olduğunu kaydetti. Yunan milli politikası Türk düşmanlığı üzerine kurulduğundan biz Yunan halkı ile ne kadar yakınlaşmaya ve dost olmaya çalışsak da tek taraflı olarak barışın tesisinde fazla bir katkımız olamayacağı kesindir. "Yabancı Damat" gibi dizi filimler, tavernalarda Yunan müziği ile dans etmeler bu konuda fazla etkili olamaz. Yunan halkının genlerine işleyen ve devamlı sıcak tutulmaya çalışılan Türk düşmanlığını silmek kolay değildir. Bunu bilerek ilişkilerimizde her zaman temkinli olmaya mecburuz. Anadolu Türkleri olarak Yunanlılarla ilişkilerimiz 1395 Niğbolu Zaferi ile başlamıştır. Yıldırım Bayazıt 1397'de Atina ve Mora'yı Osmanlı topraklarına kattı. Fakat 1402 Ankara Muharebesinde Timur mağlubiyetinden sonra Yunanlılara topraklarını iade ettik. Yunanistan'ın ikinci işgal ve kesintisiz Türk hâkimiyetine girişi 1446'da Fatih Sultan Mehmet zamanında gerçekleşti. Buradan başlayarak Mora'da istiklâlin ilan edildiği 1829 yılına kadar tam 433 yıl Yunanlılar, Türk hâkimiyeti altında ve çok uyumlu bir tebaa olarak yaşadılar. Asırlardır içice yaşamanın doğal sonucu olarak birçok ortak yanımız oldu. İnsanlarımız kaynaştı. Kültürlerimiz çok yakınlaştı ve halk olarak birbirimize benzedik. İki halk doğal ortamda birbirine yakınlaşırken, arka planda iki halk arasındaki ezeli düşmanlığı temelleri atılmıştır. Bilindiği gibi Yunan MEGAL-İ İDEASI; "Doğu Roma İmparatorluğunun bir Grek, yani Yunan Devleti olduğu ve bunun mirasçılarının da son çağ Yunan Devleti olduğu" iddiası üzerine oturtulmuştur. Osmanlıyı çökertmek ve İmparatorluk içinde milliyetçilik akımlarının yayılarak çöküşü hızlandırmak için ortaya atılan bu yalana, Yunanlı yöneticiler bütün Yunan halkını inandırmışlardır. "Büyük Bizans" hayalî Yunanistan ders kitaplarında yer almıştır. Yunanistan 156 yıldır; birlik ve bütünlüğünü Türk düşmanlığı ile ayakta tutmaktadır. Yunan yönetimine hangi iktidar gelirse gelsin büyük idealin elde edilmesi ilk hedeftir. Bu hedefe giden yolu tıkayan Türkler; tarihi ve en büyük düşmandır. Bilmeliyiz ki Yunan milleti sanal bir toplumdur. Osmanlı'ya karşı kullanılmak üzere Çarlık Rusya'sı başta olmak üzere İngiltere ve Fransa'nın desteği ile yaratılmıştır. Bu üç ülke Yunanlıyı güçlendirmek üzere her alanda birbirleri ile yarışmış ve başarılı olmuşlardır. Bizans'ın hakiki varisleri olan Anadolu Rum'larının günümüz Yunanistan Rumları ile dilleri dışında hiç bir bağlantıları ve ortak yönleri olmadığı tarih kitaplarında yer almaktadır.. Yıllardır çözüm bekleyen Türk-Yunan sorunları 1829da Mora' da istiklallerini ilanı müteakip değişik şekillerde ve artarak günümüze kadar gelmiştir. 1923 Lozan Barışı; Atatürk-Venizolos dostluğu; 1935'lerde başlayan Balkan Antantı içindeki birliktelik; 1941 de Alman işgalindeki Yunan halkına uzatılan Türk dostluk eli; NATO içinde müşterek düşmana karşı müttefik oluşumuz; Yunanistan'ın Türkiye'ye karşı olan düşmanca tutum ve davranışını değiştirmemiştir. Türk halkı da; 15 Mayıs 1915-9 Eylül 1920 arasındaki Anadolu saldırısında Yunanlıların Türk halkına karşı yürüttüğü acımasız ve haksız saldırıyı ve 1963-1974 arasında Kıbrıs Türk Toplumuna karşı sürdürülen planlı soykırımı unutmamıştır. Fakat Türkiye; Yunan düşmanlığını hiçbir zaman ve hiçbir platformda dile getirmemiş, bunu dış ve iç politikasına alet etmemiştir. Aksine, Atatürk'ten itibaren "Türk ve Yunan Halkları arasındaki dostluğun her iki ülkenin yararına olacağı ve bundan her iki tarafında sayısız maddi ve manevi kazançları olacağı" hususu her zaman dile getirilmiştir. Türkiye'nin gayretleri daima olumlu diyalogların başlaması yönünde olmuştur. Yunan tarafı ise; kendisine uzatılan Türk dostluk elini her zaman ve her yerde geri çevirirken," Geleneksel Türk düşmanlığını" Yunanistan ve Türkiye'nin iştirak ettiği bütün zeminlerde açıkça dile getirmiştir. Bugün, önce bağımsız Yunanistan'ın, bilahare Büyük Bizans İmparatorluğu'nun kurulmasına kadar giden Megal-i İdea'nın on hedefinden yedisi gerçekleşmiştir. Türkiye ve Yunanistan arasındaki sorunlarının kaynağında YUNANİSTAN' ın asla vazgeçmeyeceği bu hedeflere ulaşma azim ve iradesi yatmaktadır. İki ülke politikacılarının Sirtaki oynayıp Halay çekmelerine kadar giden yakınlaşmaya rağmen sorunların çözümü istikametinde hiçbir somut adım atılmamıştır. Fakat bu sahte dostluk süreci içerisinde üzerinde hiç konuşulmayan ve ele alınmayan, her biri başlı başına iki ülkeyi sıcak savaşa sürükleyebilecek sorunlar aynen durmaktadır. Bu sorunlar;
1. Ege Hakimiyeti Sorunları - Antlaşmalara aykırı olarak Ege adalarının silahlandırılması - KARASULARI' nın ve HAVA SAHASI'nın genişletilmesi - EGE KIT'A SAHANLIĞI - Uçuş Kontrol Hattı (FIR HATTI) 2. Nato Komuta Kontrol Sorunları 3. Azınlıklar ve Batı Trakya Türk Halkının durumu 4. Kıbrıs sorunu'dur.
Türkiye sorunların çözümü için, "iki ülkenin diyalog süreci ile birlikte bir uzlaşma zemini araması ve sorunların iki ülkenin birlikte çözmesi gerektiğini" istemiştir. Oysa Yunanistan, diyalogdan devamlı kaçmıştır. Sorunların çözümünü;" sorunların uluslararası platformlara taşınarak, bu platformlarda Türkiye'ye Helen Uygarlığı hayranı olan diğer ülkelerle birlikte baskı uygulayarak alacağı desteklerle çözmeği" hedef almıştır. "Türkiyeyi her alanda uzlaşmaz gösterip, devamlı baskı ile bunaltmak" geleneksel Yunan politikasıdır. Şu anda gelinen noktada sorunların çözümüne ilişkin ortada herhangi bir yeşil ışık yoktur. Yunanlı yine ayni Yunanlı' dır. Müzikte, sporda, eğlencede dostluğa "evet" demekte ve fakat yine "Tek düşmanım Türkiye'dir "diye haykırmaktadır. " Yunanistan'ın savunması doğuya, yani Türkiye'ye karşıdır" tezini de ısrarla vurgulamaktadır. Bütün yetişme şartlarının Yunanlı politikacıları Türk düşmanlığına yönlendirmesi gerçeğine rağmen; bu politikacıların Türk Düşmanlığı üzerine inşa ettikleri milli politikalarını bir kere daha gözden geçirmeleri gerekmektedir." Türk düşmanlığının mı? Yoksa Türk dostluğunun mu? Ülkelerinin yararına olacağının" hesabını yapmalıdırlar. Sanırım Yunanlı yöneticiler; aklıselimini ve mantıklarını kullanıp halkının sesine kulak verdikleri takdirde doğru yolu bulabileceklerdir. Burada Türkiye'ye düşen en önemli görev; 156 yıldır beyinleri Türk düşmanlığı ile yıkanan Yunan tarafının bu fikirlerinden kolaylıkla vazgeçemeyeceklerini, bunun zamana bağlı olduğu bilincinde olarak adımlarımızı temkinli ve dikkatli olarak atmak zorunda olduğumuzu unutmamak olmalıdır.
Dr. Tahir Tamer Kumkale 6 Haziran 2006 Salı |
|
|