10 EYLÜL 2024 SALI

 
Dr. Tahir Tamer Kumkale

tamer@kumkale.net

İYİ İNSANLARI SAYGI İLE SELAMLIYOR VE SEVGİ İLE KUCAKLIYORUM............

Ana Sayfa
Başlarken
Yazı Arşivi
Yazı Arama
Kitaplarım
Hakkımda


    Kitaplarımdan seçmeler...

Amazon'da kitaplarım






AKP terörle mücadele etmekte gerçekten kararlı ise, ilk yapacağı iş ikiz yasaları kaldırmak olmalıdır (3)
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:

Felaket başa gelmeden evvel, onu önleyecek ve ona karşı savunulacak gerekleri düşünmek lazımdır. Geldikten sonra dövünmenin faydası yoktur. Gazi Mustafa Kemâl Atatürk (Nutuk-1927)

 12 Nisan 2006 Çarşamba 

AKP iktidarı devralırken ülkemizde PKK terörü sıfır düzeyinde idi. Aradan geçen günlerde Irak’ın işgali ile başlayan süreçte ABD desteğindeki Kuzey Irak’ta Kürt Devletinin kurulması ve bölgede yapılanan PKK Terör örgütü üzerindeki kontrol ve denetimimizin kalkması ile ülkemizde terör ve anarşi yeniden geldi oturdu. Güneydoğu Anadolu başta olmak üzere şehirlerimiz yeniden savaş alanına döndü.
Ülkemizin hiçbir yerinde can ve mal güvenliği kalmadı. İnsanlarımız evlerinden çıkmaya korkar hale geldi. Şimdi bu işleri önlemekte doğrudan sorumlu AKP iktidarı bizzat Başbakan Recep Tayip Erdoğan’ın ağzından terörü lanetliyor. Teröre karşı dünyayı birlikte mücadeleye davet ediyor.
Sayın Başbakanın söylediklerine kendisinin de inanmadığını sanıyorum.
Çünkü bu durum birdenbire olmadı. Olayların meydana gelmesinde bu iktidarın çok büyük yanlışlarının olduğu bir gerçektir. Olayların gelişini onlar anlamazlıktan ve görmezlikten geldiler. Şimdi ektikleri yanlış tohumların meyvelerini topluyorlar.
Bundan tam iki buçuk yıl önce 24 Haziran 2003 tarihinde sade bir vatandaş olarak geleceği görmüş ve “Bildiri-Yorum” köşesinde “İkiz yasaları durdurmalıyız” Başlıklı yazılar ile yetkilileri ve halkımızı yaklaşan büyük tehlike karşısında uyarmıştım. Sayın Cumhurbaşkanının, askerlerimizin, muhalefetin, üniversitelerimizin, aydınlarımızın ve sivil toplum kuruluşlarının dikkatini çekmiştim. Bu yasaları imzalarsanız Türkiye’yi kan gölüne çevirmekten kurtaramazsınız demiştim.
Ama sesimizi kimselere duyuramamıştık. Keşke ben yanılsa idim. Keşke ben olayları yanlış görüp, yanlış değerlendirmiş olsa idim.. Ama ne yazık ki haklı çıktım. Böyle yasaları kabul eden bir devletin yöneticilerinin anarşi ve terörün zararlarından ve hele anarşi ve terörün arkasında dış destek olduğunu söylemeye hakkı yoktur. Çünkü olayların bu seviyeye tırmanması için bu yasalar ile terörün gelişmesi için her türlü imkân sağlanmış ve uygun ortam devlet eliyle yaratılmıştır.
Şimdi 24 Nisan 2003’e dönüyorum. Bugünde aynen geçerliğini koruyan yazımı tekrarlayarak bu defa ilgilileri çıkmasını engelleyemediği ‘İKİZ YASALARI’ derhal kaldırmaya davet ediyorum.
-----------------------------------------------------


“ İKİZ YASALARI DURDURMALIYIZ (3);
İkiz Kanunların yürürlüğe girmesi ile irticai kesimin yıllardır sürdürdükleri ‘ her cemaat kendi hukukunu yaşasın’ şeklindeki akıl dışı talepleri de kabul edilmiş olacaktır. Denilebilir ki; Türk hukuk sistemi yerine etnik grupların, cemaatlerin, tarikatların hukuku geçecektir. Atatürk’ün Türkiye’sinde bu mümkün olabilir mi ? Elbette hayır.
Yasalara göre diğer bir bölünme imkanı da ekonomik alan kullanılarak sağlanmıştır. Ekonomik, Sosyal, Kültürel Haklara İlişkin Sözleşmenin 1inci Madde, 2 nci Fıkrasında “ Bütün halklar, ... kendi doğal zenginlik ve kaynaklarından özgürce yararlanabilirler. Bir halk, hiçbir durumda, kendi varlığını sürdürmesi için gerekli olan kendi olanaklarından yoksun bırakılamaz.” denilerek, milli ekonomide olması gereken bütünlük kavramı kaldırılmaktadır.
Buna göre, yurt sathına yayılmış olan ve 70 milyonun malı olan ekonomik değerler Türkiye halklarının yaşadıkları bölgelere göre ekonomik parçalara bölünmektedir. Milletin tamamının ekonomik ihtiyaçlarının yerini yerel ve etnik çıkarlar alması gibi bir durum ortaya çıkmaktadır. Bunun telaffuz edilmesi dahi korkunçtur. Trakya ayçiçeğini sadece kendisi için kullanmak isterken, Raman Dağındaki petrolden sadece Batmanlı vatandaşlarımız istifade edebilecektir. Bunu düşünmek dahi abesle iştigaldir.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bütün insanlığı kucaklayan aşağıdaki görüşlerini bir kalemde silip atan bu düşüncenin mantığı gerçekten ürkütücüdür.
“Milletler yerleştikleri toprakların gerçek sahibidirler. Ancak o topraklarda insanlığın da temsilcisi olarak bulunurlar. Oradaki kaynaklardan kendileri faydalanırken bütün insanlığı da faydalandırmakla yükümlüdürler.-1938- ”
İkiz Yasalar, 37 yıldır rafta bekletilen iki adet uluslararası sözleşmeyi Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın da üzerine çıkartmaktadır. Anayasanın; Cumhuriyetin temel esaslarına, devletin ve milletin bütünlüğüne ilişkin bütün hükümlerine aykırı bir düzen önermektedir. Bu sözleşmelerle yurttaşlarımıza getirilen yeni hiç bir hak olmadığı da görülmektedir. Sadece bugüne kadar ülke varlığını ve bölünmez bütünlüğünü tehdit eden eylemleri ( uluslararası terörizm hareketlerini ) yasal himayeye kavuşturmaktadır.
Siyasi ve Medeni Haklar Sözleşmesi’ne göre anayasal organların dışında yeni bir “Denetim Organı” da oluşturulmaktadır. Bu organ vasıtası ile isteyen halklar, cemaatlar, tarikatlar Türkiye Cumhuriyeti aleyhinde uluslararası mahkemelere dava açabileceklerdir. Bunu kabullenmek çok zordur.
Bu yasaların ülke birlik ve beraberliğini sağlayan temel yasaları kökten sarstığını ve bölücülerin menfaatleri doğrultusunda uygulamalara açık olduğunu söyleyebiliriz. Her iki sözleşmenin detaylı incelenmesi ile daha pek çok gizli kapaklı faaliyetin bu yasalar vasıtasıyla açıkça yapılabileceğini de görebiliriz.
Sonuç olarak;
Günümüzde Türk Milleti milletçe küreselleşme faaliyetleri karşısında büyük bir milli direnç göstermektedir. Milletimiz Küreselleşme örtüsü altında planlı olarak kaybettirilmeye çalışılan milli değerlerimizi yeniden keşfetmekte, onlara sıkıca sarılmanın heyecanını yaşamaktadır. Geçen haftaki Asmalı Konak ile ilgili değerlendirmemde bu konuda bazı gelişmelere yer vermiştim.
İşte bütün bu güzellikler olurken yangından mal kaçırırcasına çıkartılan bu iki kanuna ilişkin mantıki gerekçeleri bulmakta zorlanıyorum. AKP yönetiminin mutlaka söylenecek mantıkî bir gerekçeleri vardır diyorum. Ama ben bulamıyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisi gibi kutsal bir müessesenin de ülkeyi esarete ve dağılmaya sürükleyecek böyle yasaları kabul etmesine bir anlam veremiyorum. TBMM kurumsallaşmış ve çok ciddi görevleri başarmış bir müessesedir. Bu Kurumu kişiler değil kurallar ve sistemler yönetmektedir. Böyle bir yanlışa alet olunmasını da kabul edemiyorum.
TBMM yönetimi başta olmak üzere yürütmenin sorumlu isimlerini halkı İKİZ YASALAR konusunda bilgilendirmeye davet ediyorum.
Neden ve Nasıl bu sözleşmeler kanunlaştırılmıştır?
Eğer biz yanlış düşünüyorsak lütfen doğrusunu açıklayın ve bizleri bilgilendirin.
Ben düşünen bir Türk Vatandaşı olarak çıkarılan bu kanunları Türkiye Cumhuriyeti Devletine yapılmış büyük bir yanlışlık olarak değerlendiriyorum. Bu değerlendirmelerimde inşallah yanılmışımdır. “ Ben abartıyorum. Gözümde büyütüyorum.” Demek istiyorum. Hatalı bir değerlendirme yaptığıma kendimi inandırmak istiyorum. Ama inandıramıyorum. Otuz yıl ülkemin güvenliği için hizmet vermiş, kafa yormuş bir kişi olarak çıkış yolu bulamıyorum.
Milli devleti bütün temel kuralları ile reddeden ve üniter Türk Devletinin yasal olarak bölünme sürecini başlatacak bu yasaları çıkartan AKP Hükümetinin ve TBMM’nin bir kere daha çıkan yasaları gözden geçirmesini arzu ediyorum.
Şimdi bütün gözler Cumhurbaşkanı Sayın SEZER’ dedir. Cumhurbaşkanının bugüne kadar uygulamalarını dikkate aldığımda bu yasaları onaylamasının mümkün olmadığını görüyorum. Tarihi görevini yaparak bu yasaları bir daha önüne gelmeyecek şekilde geri göndereceğine inanıyorum. Umuyorum…."

İşler umduğumuz gibi olmadı.. Ve ne yazık ki bu kanunlar ülkemizde kabul edildi. Cumhurbaşkanı tarafından da veto edilmeden yürürlüğe girdi. Şimdi hal böyle iken, yani olayların bu raddeye gelmesini biz kendimiz istemiş iken bugün neyin münakaşasını yapıyoruz.
Halkımın engin sağduyusuna önemle duyurulur..



Dr. Tahir Tamer Kumkale
12 Nisan 2006 Çarşamba

 
BİLDİRİ-YORUM
2000-2012 | Dr. Tahir Tamer Kumkale