Dr. Tahir Tamer Kumkale
tamer@kumkale.net
|
Kitaplarımdan seçmeler... Amazon'da kitaplarım
|
YAŞLILARIMIZ DEVLETİMİZİN CANLI ARŞİVİ VE MİLLETİMİZİN YAŞAYAN HAFIZASIDIR. |
|
Bu yazımı Facebook'ta beğenmek veya bir arkadaşınıza göndermek (tavsiye etmek) için:
|
|
Bir milletin yaşlı vatandaşlarına ve emeklilerine karşı tutumu o milletin yaşama kudretinin en önemli kıstasıdır. Mazide muktedirken bütün kuvvetleriyle çalışmış olanlara karşı minnet hissi duymayan bir milletin istikbale güvenle bakmaya hakkı yoktur.(Gazi Mustafa Kemal Atatürk/1933) |
Yaşlanma, kişinin fiziksel ve ruhsal yönden değişime uğradığı bir süreçtir. Yaşlılık kişisel bir durumdur ve sadece biyolojik bir olay değildir. Ayni zamanda kültürel bir gerçekliktir.
Bir toplumda yaşlılık kavramı ile bakıma ve desteğe muhtaç, çeşitli sağlık sorunları olan ve fiziki aktivitesi zayırflamış kişiler akla gelmektedir. Oysa yaşlılar kaybettikleri bazı fiziki güçleri yanında engin tecrübe ve bilgiye sahip bilge kişilikleri ile yaşadıkları camianın vazgeçilemez unsurlarıdır.
Bireylerin sağlıklı bir biçimde yaşlanması yalnızca bireysel özellikleriyle değil, toplumsal açıdan kendilerine sağlanacak psiko-sosyal, ekonomik ve fizyolojik yöndeki destek hizmetleriyle de yakından ilişkilidir. Bu bakımdan devletlerin yaşlanmayı ve yaşlıları kendi hallerine bırakmayıp belirli bir plan ve proğram dahilinde onları geleceğe hazırlaması gerekmektedir.
Yaşlılık, yaşamın diğer evreleri gibi doğal, kaçınılmaz ve tüm insanlar için geçerli olan bir durumdur. Bireyin ailevi kalıtımla getirdiği özelliklerine, beslenme durumlarına, çevre koşullarına, eğitimlerine ve kültürel aktivitelerine göre erken ya da oluşur.
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)’nün yaptığı bir sınıflandırmaya göre; 45-59 yaş arası ORTA YAŞ, 60-74 yaş arası YAŞLILIK, 75-89 yaş arası İLERİ YAŞLILIK, 90 ve üstü ise İHYİYARLIK olarak adlandırılmaktadır.
Biyolojik olarak kaçınılmaz olan bu sürecin sağlık, sosyal, kültürel ve ekonomik boyutları vardır. Yaşlanma terimi ile hastalık söz konusu olmaksızın ortaya çıkan anatomik yapı ve fizyolojik işlev değişiklikleri anlatılmaktadır. Biyolojik yaşlanma tüm yaşam boyu süren bir olgudur. Sosyal yaşlılık ise sosyo-kültürel özelliklere göre her toplumda değişen bir yaşlılık tanımıdır. Günümüzün modern toplumlarına göre yaşlılık; kişinin aktif çalışma dönemini tamamlayarak, sosyal güvence sisteminin desteği veya şahsi birikimleriyle sürdürülen emeklilik döneminin adıdır.
Günümüz dünyasının 65 yaş ve üzerindeki nüfusu, tüm nüfusun yüzde 15’i civarındadır. Bu oran Türkiye’de ise nüfusun % 10’u kadardır.
Yaşlıların büyük çoğunluğunu teşkil eden emeklilerimiz devletimiz ve milletimizin canlı arşivi gibi görülebilir. .Arşiv herkese ve her kuruluşa lazımdır. Yöneticiler arşivi iyi kullanabildikleri sürece devlet işlerinin planlama ve uygulamasında başarılı olurlar. Arşivler geçmiş tecrübelerin birikimidir ve günümüz olaylarının değerlendirilmesinde yöneticilere büyük kolaylık sağlarlar. Çünkü her olayı bizzat yaşayarak öğrenmek zaman ve bilgi israfıdır. Karar vericiler kısa bir arşiv araştırması ile geçmişteki benzer olaylarda ne gibi tedbirler alındığını ve sonuçlarının ne olduğunu kolayca görebilirler. Böylece kararlarını daha kolay ve etkili olarak alma imkanına kavuşurlar.
Okullar öğretir. Hayat ise eğitir. Okullarda öğretilenler ise uzun yaşam boyunca eğitimle pekiştirilir ve geliştirilir. İşte bu yüzden insanlar yaşlandıkça bilgeleşip tecrübe sahibi olurlar. Yani erken doğanlar her zaman el altında tutulacak değerli birer arşiv halini alırlar.
İyi yetişmiş bilge kişilerin tecrübelerinden, yerleşmiş fikir ve düşüncelerinden istifade etmek toplumlar için kaçınılmaz bir zorunluluktur. Devletler bunun yöntemlerini bulurlar, geliştirirler ve uygularlar. Orta Asya Türk boylarındaki “İhtiyarlar Meclisi” ve tüm köylerimizde bulunan “ Köy İhtiyar Heyetleri” bunun için vardır.
Fiziki yetenekleri zayıflayan ve hareket kabiliyeti azalan insanların beyinleri adeta bilgisayar deposu gibidir. Onlar insanlığın hizmetinde kullanabilecek ana konuları asla unutmazlar ve daima canlı tutarlar. İşte bu bilgilerden yararlanılabildiği ölçüde toplumlar daha hızlı ilerler ve gelişirler.
Yaşlılarımız, toplumda milli ve manevi değerlerimizi yaşatarak, gelecek nesillere aktarılmasında da köprü görevi yapan ve bu değerlerin günümüze ulaştırılmasını sağlayan en değerli hazinemizdir. Tecrübelerinden istifade ettiğimiz, kendilerini değerli bir bilgi kaynağı olarak kabul ettiğimiz, bize her konuda yol gösteren yaşlılarımıza gösterdiğimiz hürmet; hiç şüphesiz, genç nesillere örnek teşkil edecek bir davranıştır. Onlar milli birliğimiz ve geleceğimizin de teminatıdır. Onların toplumla bütünleşmelerini ve yaşama sımsıkı bağlı kalmalarını sağlamak hepimizin görevidir.
Geçtiğimiz Pandemi döneminde Atatürk’ün yaşlılar konusundaki yukarıdaki sözünü hiçe sayarak ve hastalık bahane edilerek 65 yaş üstü olarak tanımlanan erken doğanlarımız adeta yaşamdan koparılmış ve evlerinde hapsedilmişlerdir. Oysa pandemi döneminin atlatılmasında bu kesim tecrit edilecek yerde günlük yaşamın tüm kesitlerinde en önde görev almalıydı. Onlar aynen arşivlerimiz gibi bilgisi, tecrübesi ve örnek davranışları ile salgının en kolay şekilde atlatılması yolunda yönetimin dayanacağı en önemli toplum kesimi olmalıydı. Tarihçilerin kendi yaşlılarını koruma bahanesi toplumdan ayırıp milletine öcü gibi takdim edildiği bu günleri iyi anmayacağı açıktır.
76 yaşında “İleri Yaşlı” kabul edilen bir kişi olarak tecrübelerimi, fikir ve düşüncelerimi ulaşabildiğim tüm kitle iletişim imkanlarından yararlanarak toplumumuza ve tüm insanlığa ölene kadar yaymaya devam edeceğim. “Yeter artık git köşende otur ve ölümünü bekle” diyenlere inat yazacağım ve konuşacağım. Elbette çabalarımı değerlendiren yöneticilerimiz de olacaktır. Olmaza da bugünleri yazacak tarihçilere kullanabilecekleri özel belgeleri bırakacağım için mutluluk duyacağım..
BİLELİM Kİ ARŞİV MEDENİYETTİR, GELİŞMEDİR, İLERLEMEDİR…
Dr. Tahir Tamer Kumkale 12 Nisan 2023 Çarşamba |
|
|