İŞTE O
ASKER, İŞTE O HEYKEL
--------------------------------------------------------------------------------
Kıbrıs'ta heykeli dikilen komutan, Şanlı direnişi Saygı Öztürk'e
anlattı.'Üsteğmen Sadi Oğuz.' Ya da gerçek kimliğiyle Tarih Öğretmeni Oğuz
Kalelioğlu. 1974 Kıbrıs Barış Harekatı sırasında Magosa'ya 'gazi' unvanı
verilmesini sağlayan direnişin isimsiz kahramanı. Şimdi emekli kurmay albay ve
öğretmen olan Kalelioğlu, kendi heykeli önünde star'a konuştu...
Kıbrıs'ta Rumlar azmış... Türkler'i atmak için her türlü yola başvurdukları günlerde, Kıbrıs'ın Magosa kentinde bulunan Namık Kemal Lisesi'ne Türkiye tarafından gönderilen Tarih öğretmeni Sadi Oğuz Bey göreve başlıyor. Bu öğretmen diğerlerinden hayli farklı. Milli duyguları geliştirici ateşli konuşmalar yapıyor, Kıbrıs Adası'nın önemini vurguluyor, Rum saldırılarına karşı mücadelenin gerekliliğinden söz ediyordu. Lise öğrencileri ve öğretmenler arasında gizli bir çalışma yürütüyor, bazılarıyla geceleri de bir araya geliyordu.
20 Temmuz 1974 Barış Harekatı'nın başladığı gün, öğretmen Sadi Oğuz, o güne kadar gizlediği üniformasını giyiyor, ateşli konuşmalar yaptığı gençlerin, öğretmenlerin karşısına, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin genç bir subayı olarak çıkıyordu. O öğretmen, Magosa'ya 'gazilik' unvanı verilmesinde büyük yararlılıklar gösteren ve Silahlı Kuvvetler'den Kurmay Albay rütbesiyle emekliye ayrılan Oğuz Kalelioğlu'ydu.
Magosa Kalesi'ndeyiz
Rum Milli
Muhafız Ordusu, Türkler'in adaya Mağusa açıklarından çıkacağını sanıyordu. O
yüzden Magosa'da Yunan komutanların yönetiminde en güçlü tugay ve alayları
vardı.
Harekat başlamış, ancak Magosa'ya gelinememişti. Türkler kale içine sığınmış, etrafı yüksek surlarla çevrili Magosa Kalesi'nin etrafı General Kostantin Corcakis komutasındaki Rum Muhafız Ordusu tarafından kuşatmaya alınmıştı. Birleşmiş Milletler Barış Gücü irtibat subayı aracılığıyla Türkler'in teslim olmasını, yoksa katliam yapacaklarını belirtiyordu... Amacı, Magosa sancağını safdışı bırakıp bütün kuvvetleri Girne'ye sevk etmekti.
Şehit olmayı emrettiler
Barış Gücü Komutanı olan yarbay, aslında Türk dostu idi. Yunanlılar'ın bölgede 8
binden fazla kuvveti, 96 havan mevzisi, tank ve zırhlı kariyer taburu, topçu
taburu, uçaksavar bataryaları vardı. Türk tarafının 250 piyade tüfeği, patates
çuvalları içinde sokulan 3 havanı bulunuyordu. Barış Gücü Komutanı, bu güç
karşısında savunmanın mümkün olamayacağını vurguluyordu.
Magosa Sancaktarı Albay Servet Mörek, Harekat Kısım Amiri Erdoğan Aydemir, teslim teklifini endişeli bir şekilde baş başa konuşurken, Mücahit Merkez Tabur Komutanı Üsteğmen Sadi Oğuz (Oğuz Kalelioğlu) sur dibindeki seferi karargaha geliyor ve teslim olmalarını isteyen Birleşmiş Milletler Barış Gücü Komutanı ile konuşuyor: 'Bizi buraya gönderen Yüce Türk Devleti düşmanı çok görünce 'Teslim olun' demedi. Bilakis sonuna kadar çarpışmamızı ve gerekirse şehit olmamızı emretti.'
Düşmanı durduran atış
Rumlar, 5 taburdan fazla bir kuvveti askeri ve sivil konvoyla Girne'ye kaydırmak
istedi. Araçların tenteleri, perdeleri kapalıydı. Birleşmiş Milletler İrtibat
Subayı'na, 'Sivilleri muharebe alanı dışına çıkarıyoruz' denildi. Rum birliği
hızla uzaklaşmak isteyince, Tabur Komutanı Oğuz Kalelioğlu, Sakarya Bölük
Komutanı Kadir Bayraktar'a 'konvoyun ilk aracını vurun'
emrini verdi. Bayraktar'ın ilk atışı, öndeki ilk aracı vurduğunda alevler
gökyüzünü kapladı. Yol kapandı ve 5 bin kişilik güç Magosa Kalesi içinde mahsur
kalan Türkler'e saldırdı.
Günler geçiyor ama ordumuz Magosa'ya bir türlü ulaşamıyordu. Ellerinde ancak 250 silah, 3 havan bulunan mücahitler, müthiş ve inanılmaz bir mücadeleye girişti. Rum mevzilerinden kaleye havan atışı yapılıyor, 8 kapısı bulunan kaleye Rumlar'ın girmemesi için inanılmaz bir mücadele veriliyordu. Yiyecekleri kalmamış, suları bitmişti.
Susuz, ekmeksiz günler
Kalenin giriş kapılarının önüne hendekler kazılmış, gelen Rum tanklarının
altına, canlarını ortaya koyup, tahrip kalıpları yerleştirilenler arasında
yaşlılar, kadınlar bile vardı. Kalenin her yanından alevler yükseliyordu.
Rumlar'ın havan atışlarından etkilenmemek için kalenin üzerine sığınaklar
yapılıyordu.Kaleye ulaşan haberler ise hiç iyi değildi. Rumlar tanklara Türk
Bayrağı asıp 'Biz geldik, sizi kurtarmaya geldik' diyor ve kendilerini
heyecanla, sevinçle karşılayan Türkler'i katlediyorlardı.
Rumlar'ın bu oyununa karşı dikkatli olunması istenmişti. Magosa'ya da 'sakın Rumlar'ın bu oyununa gelmeyin' uyarısı yapılmıştı. Günler geçiyor, mermisiz, yiyeceksiz, susuz kalan Magosa Kalesi içindeki Türkler umudunu yitiriyor, komutan Oğuz Kalelioğlu, tehlike işaretleri veriyordu.
Meçhul kahraman asker
Gelen son mesajlar, Türk askerinin 16 Ağustos'ta Magosa'da olacağı yolundaydı.
15 Ağustos'ta keşif için Magosa yakınlarına gelen Üsteğmen Erdoğan Acar, kaleden
yükselen alevleri görünce, emirsiz olarak 9 kariyerle birlikte kaleye kadar
yaklaştı. Bunlar önce Rum kariyerleri sanıldı. Ancak, ateş ediyor, kalenin
etrafındaki Rumlar çil yavrusu gibi kaçıyorlardı. Bu işin içinde bir şey vardı.
Hendeğin içinde bir Türk askeri kaleye doğru tırmanıyordu. Komutan Kalelioğlu, 'Kimsin
oğlum sen?' diye sordu. Esas duruşa geçti, 'Tokatlıyım komutanımmm'
diye bağırdı. İlk buluşma, ilk kavuşma işte böyle oldu...
Kale kapısının önüne gelen ilk kariyerden inen askere, Rumlar'ın havan atışı yaptığı yer uzaktan gösterildi. Diz çöktü, nişan aldı ve havan Rumlar'ın cephaneliliğinin bulunduğu binanın penceresinden girdi. Daha sonra bu askeri 'ödüllendirmek' için çok aradılar. Savaşın kaderini değiştiren o asker hiç ortaya çıkmadı...
Bugün Gazimagosa'da, Oğuz Kalelioğlu'nun heykeli var. O komutan, 1974
yılında yaşadıkları o müthiş 29 günün öyküsünü anlatırken, ben de dinlerken
ağlıyordum...
SAYGI
ÖZTÜRK,STAR GAZETESİ ( 22 NİSAN 2002 )